YÜZÜNE TÜKÜRSEM ÖPMEZ MİSİN YİNE BENİ?

2049 Words
DOLUNAY Boran'ın annesinin söylediği sözler zaten yaralı olan kalbimi daha da fazla kanattı. Ne bekliyordum ki? Bu kadar zengin ve güçlü bir adamın benim gibi fakir ve pısırık bir kadınla ne işi olurdu? Gözlerimi Boran'a çevirdiğimde bakışları ne diyeceğini bilmiyor türden bana bakıyordu. Ben anlayacağımı anlamıştım. Hiç sesimi çıkartmadan odadan içeri girdim ve hemen kapıyı kilitledim. Günlerdir içime akan gözyaşlarım sonunda dışıma akacak bir yol bulmuştu... Amcamın evini özlemiştim. Ne olursa olsun orası benim için daha korunaklı ve güvenliydi. Boran'ın defalarca kez vurduğu kapıyı açmamakta kararlıydım. Anahtarı da yerinden çıkartmayarak kapıyı açacak fırsat bırakmadım. "Dolunay açar mısın şu kapıyı?" Kilidi zorlama sesini duyuyordum ama açmayacaktım. "Anahtarı çıkart Dolunay bak sinirleniyorum!" Kapıya vurduğu sert yumrukla irkildim. "Biraz yalnız kalmak istiyorum Boran." Ağlamaklı çıkan sesim umuyorum ki ikna için yeterli olur... "Annem ne dediğini bilmiyor, sen bakma ona." "Yalnız kalmak istiyorum!" diye diretince ayak sesleri uzaklaştı. Evlenemezdim, bu adamla evlenemezdim. Ne yapıp edip onu bu karardan vazgeçirmem lazımdı. Akşama kadar odanın içinde dört dönerek plan kurmaya çalıştım ama yok... Beynim durmuştu sanki. Tekrardan kapı çalındığında açmaktan başka çare olmadığını anladım. Ayağa kalkarak kilidi çevirdim. Kapıyı açmamla Boran'ın yere düşmesi bir oldu. Ayağımın dibine serilen bedeni içtiğinin kanıtıydı. Zaten kokusu da buram buram geliyordu. Öküz gibi adamı içeriye nasıl taşıyacaktım? Cebinden telefonunu alarak ışığını açtım. Şifre olmaması şaşırmama neden oldu. Rehberine girerek Salih'i aradım. "Efendim abi?" "Salih, Boran çok pis içmiş yere düştü. İçeri nasıl sokacağım?" "Yenge ben şimdi İlyas'a haber veriyorum, sen içeri geç ve bekle. İlyas taşır onu içeri. Sonra sana zahmet lavaboya götür kustur." "Başka bir şey var mı?" "Bir de kahve yap yenge, Türk kahvesi." Kapanan telefonun ardından İlyas denilen adam gelerek Boran'ı banyoya taşıdı. "Sen kustursan olur mu, benim midem kaldırmaz." diyince gözümün içine baktı. "Tamam yenge." diyerek banyonun kapısını kapattı. İçeriden gelen öğürme sesiyle hemen mutfağa indim. Türk kahvesini hiç şeker atmadan yaparak yukarı çıktım. İlyas gitmişti, Boran'da yatakta uzanıyordu. İçmiş bir adamı ilk kez görmüyordum ama bu kadar yakında olmuyordum. Yanına oturup ayağa kaldırmaya çalıştığımda yerinden bir milim bile kıpırdatamadım. "Öküz müsün be adam! Kalkta iç şu kahveyi." "Sensin öküz!" diyerek sol tarafına döndü. Demek ki baygın değilmiş. "Hadi kalkta kahveni iç." Yavaşça yerinden kalkıp kahveyi elimden almaya çalıştı. Kahve hariç her yere gitti eli. "Bırak bırak! Ben içiririm." Küçük çocuk gibi kahvesini içirdim. Fincanı mutfağa bırakmak için ayağa kalkmıştım ki, kolumdan tutarak yanına oturttu. Nefes alışverişim hızlandı bir anda. Gözleri kapalıydı ama elleri saçlarımda geziniyordu. Başını bir anda saçlarıma gömdü. "Çok güzel kokuyorsun, çok güzel..." Ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordum. Yavaşça yüzüme doğru yaklaştı. Dudaklarımızın arasında santimler kalmıştı. "Bir kere öpsem, hasret kaldığım dudaklarını bir kere öpsem... Çok özledim... Çok özledim Sıla." demesiyle kendimi geri çektim. Ben de tüm bunları bana söylüyor sanmıştım... Ayağa kalkarak çıkmak istediğimde kolumdan tutarak kendine çekti. "Kaçma benden artık Sıla! Çok özledim seni anlamıyor musun?" Yaşlar gözümden firar ediyordu. Beni başkası sanıyordu. Belki bir gün fırsat vereceğim adam şu anda beni başka bir kadın sanıyordu... Kafamdan tutarak zorla dudaklarıma yapıştığında gözlerim şaşkınlıkla baka kaldı. İlk öpücüğümü böyle mi alacaktım? Ben hiç bu şekilde hayal etmemiştim. Bir kaç saniye içinde tüm gücümle itmeye çalışsam da hayvan gibi güçlüydü ve dudaklarımı vakumluyordu. Çırpınışlarım çaresiz kalıyordu. Kokusu burnuma vurdukça midem bulanmaya başladı. Leş gibi kokuyordu. İki elimle vurmaya başladığımda hafifçe uzaklaştı. "Hâlâ mı affetmedin beni Sıla?" diyerek tekrardan öpmek istediğinde tüm gücümle vurarak onu yataktan aşağı attım. Kendini toparlayana kadar banyoya gidip kapıyı kilitledim. "Aç kapıyı Sıla, kaçma benden artık!" Yumrukları çaresiz bir şekilde kapıya vururken, ağlama sesi beni daha da sinirlendirdi. Lavaboya gidip ağzımı yıkamaya başladım. Sanki o pis koku burnuma dolmuştu ve nefes aldıkça içime giriyordu. Zaten en ufak bir şeyde kusan insandım. Yaptığı pislik aklıma gelince kendimi daha fazla tutamayarak midemdeki olmayan yemekleri de dışarı attım. Yüzümü gözümü yıkadıktan sonra kıyafetlerimle beraber kendimi soğuk suyun altına bıraktım. Ağlaya ağlaya soğuk suyun altında titreyene kadar durdum. Belki içimdeki yangını böyle dindiririm diye düşünmüştüm ama olmuyordu, içimdeki alevler sönmek bilmiyordu. Nerden baksan 1 saat boyunca başımdan aşağı soğuk su aktı. Kapıya tıklatılınca yine Boran olduğunu düşündüm. "Yenge iyi misin?" sesiyle gelen kişinin Salih olduğunu anladım. Cevap verecek halim bile yoktu. "Yenge abim gitti, tek ben varım. Hadi aç kapıyı korkutma beni." Kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve kapıya doğru güçlükle gittim. Bedenim titrerken kilitli kapıyı açmakta zorluk çekiyordum. Kilidi çevirir çevirmez geri çekildim. "Yenge müsaitsin değil mi? Açıyorum bak kapıyı." Cevap veremedim. Kapıyı açmasıyla gözlerimin kararması bir oldu. Sonrasını zaten hatırlamıyorum... Muhtemelen Salih'in kucağına doğru bayılmışım. Kaç saat baygın yattım bilmiyorum ama gözümü açtığımda bir hastanedeydim ve Boran elleri cebinde başımda bekliyordu. Aralanan gözlerimi görünce üstüme doğru eğildi. "İyi misin Dolunay?" Kolumu bile kaldıracak takatim yoktu. Cevap bile vermeden tekrardan gözlerimi geri kapattım. Uyumuyordum ama göz kapaklarımı da geri açamıyordum. Hâlâ titriyordum. "Lan bu doktor nerde Salih? Bu kız hâlâ titriyor." "Az sonra gelecekmiş abi. Bir kaç saat sürer kendine gelmesi dedi." Yanıma doğru yaklaşıp oturdu. "Niye kendini soğuk suyun altında bırakıyorsun be kızım! Hasta mısın nesin sen?" Cümleleri duyuyordum ama tepki veremiyordum. Eliyle alnıma dokununca küfür etti. "Has*kt*r Salih! Bu kız yanıyor lan!" Tekrardan kendimden geçtim. ... Aradan 2 gün geçmişti ve ben sadece gözlerimi aralayıp bir kaç dakika uyanık kalabiliyordum. Bu sefer gözlerimi açtığımda kendimi odanın içinde, yatakta yatarken buldum. Halsizliğim büyük oranda gitmiş, titremem de durmuştu. "Salih ilaçları getirsene uyandı Dolunay." Yerimden kalkmaya çalıştığımda Boran koluma girdi. "Dur dur! Daha yeni kendine geldin biraz daha yat. Ne istiyorsan bana söyle, ben getiririm." Suyu işaret ettim. Hızlı hareketlerle bardağı doldurup bana uzattı. İçtiğim zaman da elimden alarak masanın üstüne koydu. "Kaç gündür seninle uğraşıyorum. Derdin ne, niye soğuk suyun altına atıyorsun kendini?" Sesimi çıkartmadım. Dudaklarına bakınca yitirdiğim masumiyetim geldi aklıma. Ellerim istemsizce ağzımı silmeye başladı. "Ne oluyor Dolunay, delirdin mi? Bu hareketler ne?" Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. "Ya Sabır! Bir şey soruyorum anlatmıyorsun, yardımcı olmaya çalışıyorum izin vermiyorsun... Ne istiyorsun Dolunay?" "Evime geri dönmek istiyorum." Kaçmak için bin bir türlü yol aradığım amcamın evine geri dönmek istiyordum... "O artık mümkün değil. Araya soktuğum adamlarla beraber sen hastayken nikah gününü aldım. İki güne evleniyoruz ve herkesi davet ettim. Büyük bir düğün yapacağım." Üstüme doğru eğildi. "Ve sen güzelliğinle herkesi büyüleyeceksin." Göz kırparak geri çekildi. "Evlenmek mi? Ben evlenmek falan istemiyorum Boran." "Abi ilaçları getirdim." Boran gözümün içine sinirli şekilde bakarak Salih'in elindeki ilaçları aldı. "Sen Gamze'nin yanına geri dön Salih." Gözleri bende, sözleri Salih'teydi. "İç şu ilaçları!" diye verdiği emri istemeyerekte olsa kendim için yerine getirdim. "Şimdi anlat Dolunay! Bana neden böyle bir şey yaptığını anlat." Pat diye soruyu sordum. "Sıla kim?" dediğim anda Boran kas katı kesildi. "Sıla kim dedim Boran!" Sesimi yükselttim. "Sen nerden biliyorsun Sıla'yı?" "Bilmiyorum işte sana soruyorum." "Kimse değil tamam mı? Bir daha onun adını ağzına bile alma!" Hızlıca yanımdan kalkıp kapıya doğru yöneldi. "Onu seviyorsun değil mi?" Sorumla beraber eli kapının kulbunda kaldı. "Her şeyi merak etme!" İlerlemesine izin vermedim. "Madem benimle evlenmek istiyorsun, o zaman her şeyi öğrenmek benim hakkım." Geriye dönüp yanıma yaklaştı. "Sana bir daha Sıla hakkında konuşma demedim mi Dolunay?" Nefesi suratıma çarptığında öpüşme anı aklıma geldi ve kendimi geri çektim. "Korkma öpmem seni!" Arkasını dönmüş giderken sessiz şekilde mırıldandım. "B*k öpmezsin!" Yüzünü bana çevirip öfkeli şekilde baktı. "Sesli söyle duyamadım." "Bir şey demedim." Üstüme doğru geldi. "Söyle söyle, korkma!" "Cidden bir şey demedim." "Sanki b*k öpmezsin dedin! Seni kendi isteğimle öptüğüm gün yüzüme tükürürsün tamam mı?" Demesiyle yüzüne tükürdüm. Sinirden kalkan elini zor tuttu. "Ne yaptığını sanıyorsun lan sen!" "Yüzüme tükür demedin mi? Ben de tükürdüm." "Öptüğüm gün dedim lan!" "Sen o öpücüğü 2 gün önce aldın Kozcuoğlu! Hem de zorla!" Cümlem ile beraber yüzü şekilden şekile girdi. "Rüya gördün herhalde." "Bu rüya değil, olsa olsa anca kâbus olur benim için! Ve emin ol ki kâbus olmasını tercih ederdim." Yüzümü iğrenir şekilde buruşturdum. Hiçbir şey demeden odadan çıkıp gitti. Gevşeyen kaslarımla beraber yatağa uzanıp gözlerimi geri kapattım. BORAN ASAF Odadan çıkar çıkmaz kendimi nereye atacağımı şaşırdım. Sahiden de öpmüş müydüm? Zihnimi biraz zorlayarak o geceye dair bir şey hatırlamaya çalışsam da, tek hatırladığım şey; Dolunay'ın burnuma vuran muazzam kokusuydu. Sıla'nın ismini de bu arada ağzımdan kaçırmış olsam gerek. Ne kadar çok dalmışım ki, karşıma çıkan Salih'i bile fark etmedim. "Abi yengeyi çok fena üzmüşsün." dediğinde Salih'in varlığını fark ettim. "Sen gitmedin mi hâlâ lan?" "Telefon herhalde sizin odada kalmış abi, onu almaya geliyordum. Yenge uyanıksa eğer alıp çıkayım." İstemsiz şekilde Salih'i tuttum. "Sen dur, ben veririm." Dolunay dengesiz bir kadındı. Arada kedi gibi uysal, arada kaplan gibi hırçın. Şimdi Salih içeri girer, uygunsuz şekilde görür falan... En iyisi kendim gidip alayım. Hızla çıkıp gittiğim odaya aynı hızla geri döndüm. Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak cebimdeki anahtarla kilidini açıp içeri girdim. Kendi kilitlediğim kapıyı tekrar kendim açıyordum... İçeri girmemle Dolunay'ı yatağın üstünde masumca uyurken görmem bir oldu. Üstü açıktı ve buzuşup bir araya gelmişti. Kenardaki pikeyi alarak yavaşça üstünü örttüm. Sandalyeyi çekerek biraz oturdum. İlk kez sakin bir kafayla yüzüne bakıyordum. Gözlerim istemsizce dudaklarına kaydı. Cidden öpmüş müydüm? Düştüğüm bu duruma utanarak güldüm. Yüzüme tükür derken lafın gelişi demiştim ama sanki bu anı bekliyormuş gibi anında tükürdü. Bu küçük öğretmen istemeden de olsa beni sürekli güldürüyordu. Herkesin korktuğu Asaf Kozcuoğlu'nun yüzüne tükürdü! Kahkaham yüksek çıktığında Dolunay hafifçe gözlerini araladı. Beni karşısında görmesiyle irkilerek yerinden kalktı. "Sen gitmemiş miydin, ne işin var burda?" "Burası benim de odam farkındasın değil mi? Ayrıca kendini çabuk topla, 2 güne düğünümüz var." Gözlerini devirerek diğer tarafa dönüp, yatağa geri yattı. Üstünden pikeyi çekip kenara attım. "Kalk artık şu yataktan!" "Off bırak beni! Uyumak istiyorum ben!" Az sonra yapacağım şeyi niye yapacaktım ben de bilmiyorum... Yataktan kaldırdığım gibi kucağıma alarak giyinme odasına götürdüm. Çırpınışları hiçbir işe yaramıyordu. Kucağımdan aşağı indirdim ve kendi zevkime uygun kıyafet beğenip, tekrardan kucağıma alıp odaya geri döndüm. Ansızın açılan kapı ile küfür ettim. "S*k*cem böyle işi!" Salih bizi bu hâlde görünce kıkırdamasını durduramadı. Dolunay'ı kucağımdan indirdiğim gibi Salih'e sinirle şekilde baktım. "Lan oğlum sen de mi pat diye girmeye başladın bu odaya?" "Abi iki saattir telefonumu bekliyorum. Ama sen yengeyle işi pişiriyorsun!" Yumruğumu sıkarak Salih'in yanına vardım. "Lan oğlum ne boş boş konuşuyorsun. Kız yürüyemiyordu, o yüzden şey ettim." Salih hâlâ gülüyordu. "Aynen abi, benim ayakta gördüğüm yenge farklı yenge sanırım." Dolunay'a döndüğümde bakışları şahinden daha keskindi. Sanki her an üstüme atlayıp beni paramparça edecekmiş gibi duruyordu. "Yürü Salih yürü, bu kadın ikimizi de parçalayacak yoksa." Salih'i de kolundan tutarak odadan dışarı çıktım. "Ama telefon kaldı abi." "Sonra alırız lan, görmedin mi bakışlarını?" Odadan çıkıp gittiğimizde aklım Dolunay'da kalmıştı. Umuyorum ki akşam geri döndüğümde siniri yatışmış olur. DOLUNAY İkisi de çıkıp gidince gözüm Salih'in telefonuna kaydı. Aklıma gelen şey yüzümün gülümsemesine sebebiyet verdi. Gamze her ihtimale karşılık sütyeninin içinde hep bir tuşlu telefon saklardı. Salih'in telefonunu aldığım gibi numarayı hatırlamaya çalıştım. "Aha buldum! 05.. ... ...." Telefon çalıyordu. Yaklaşık 10 saniye sonra açıldı. "Alo!" "Gamze ben Dolunay. Salih'in telefonundan arıyorum seni." "Dolunay, kardeşim iyi misin? Hasta olmuşsun." "Ben iyiyim Gamze ama bizim ne yapıp edip bunlardan kurtulmamız lazım. Boran 2 gün sonraya nikah almış." "Nikah mı? Evleniyor musun yani?" "Ne evlenmesi? Adamın sevdiği var Gamze. Sıla mıdır nedir?" "Sıla mı? Hâlâ Sıla'da mı aklı onun?" Telefonu uzaklaştırıp ekranına baktım. Gamze nerden tanıyordu Sıla'yı? "Sen nerden tanıyorsun o kadını?" "Ya ben önceden Asaf Kozcuoğlu'na hayrandım kızım. Sürekli haberlerini falan takip ediyordum. Sıla'yı da o zaman görmüştüm. Bunlar çok büyük aşk yaşıyorlardı ama bir anda ayrıldılar. Her neyse sen şimdi bırak bunları da nasıl kurtulacağız onu söyle." "Plan işi sende." "Dolunay birisi geliyor kapatmam lazım. Fırsatını bulduğun anda yine ara bacım." Dıt dıt dıt... Büyük aşk yaşamışlar demek. Kimdi bu kadın? İçim içimi yiyordu. Son arananlardan Gamze'nin numarasını silerek telefonu aldığım yerine geri koydum. Ne kadar ayaklansam da hâlâ tam olarak iyileşememiştim. Uykuya daldığım anda birisinin kapıya vurmasıyla ayağa kalktım. Kesin gelen Boran'dı ve bu sefer kurtuluşu yoktu. "Hangi yüzle buraya geliyo-..." diyemeden karşımda bir kadın belirdi. Arkasından da Boran'ın annesi gözüktü. Bana karşı olan bakışları nefret doluydu. Beni kolumdan tutup dışarı attı ve diğer kadını içeri soktu. O kadar sertti ki hamlesi, yere kapaklandım. Ben ne olduğunu anlamadan kapı suratıma kapatıldı. Kapının ardından duyduğum ses düştüğüm yerde sarsılmama neden oldu. "Evine tekrardan hoşgeldin Sıla." Sıla mı? Ben az önce Boran'ın aşık olduğu kadınla mı karşı karşıyaydım? YAZARDAN Hayat Dolunay'ın sırtına bir hançer daha saplamaktan asla beri durmadı. Belki bu evlilik bana iyi gelir düşüncesiyle girdiği yolda, bu evlilik hiçte hayal ettiği gibi gitmeyecekti. Oradan oraya savrulacak olan Dolunay, ne zaman kendini toplayacaktı? Ne zaman anka kuşu gibi küllerinden doğacaktı? ...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD