KARANLIK İŞLER

1682 Words
YAZARDAN Bir insana eğitim veren ilk kişiler anne ve babadır. Anne ve babasız büyüyen bir çocuk çoğunlukla özgüvensiz ve çekimser olur. Göremediği o sevgiyi başka kollarda aramaya çalışır, insanların gözüne girebilmek için her dediklerini yapar. İşte Dolunay'da aynı bu şekilde büyümüş bir kız çocuğu. Amcası ve yengesi ne derse yapmış, ufacık bir sevgi kırıntısı için her yolu denemişti. Ne amca bildiği amcalık, ne de yengesi bildiği yengelik yaptı ona. Amcası biraz başını okşasa yengesi hemen araya girer, ortalığı karıştırırdı. Boşuna herkes anne ve baba olmamalı demiyorlar sahiden de... Hikaye ilerledikçe Dolunay'ın geçmişte yaşadığı acılara şahitlik edeceğiz... Şimdi günümüze dönüp, Dolunay'ın ağzından bugün yaşayacak olduğu acıları dinleyelim... DOLUNAY Boran odadan çıktığında anlamaz yüz ifadesiyle yerimde kala kaldım. Usulca eğilip üstümü kokladım. Acaba kötü mü korkuyordum ki? Banyoya girip girmeme konusunda tereddüt etsem de, en son tüm cesaretimi toplayıp ayağa kalktım. Çekmecelere baktığımda önceden yerleştirilmiş olan kıyafetlerden gerekenleri alıp, banyoya geçtim ve kapımı kilitledim. Hayatımda ilk kez böyle güzel bir banyo görüyordum. Belki de bu evlilik benim tahmin ettiğim gibi kötü gitmezdi. Üstümü çıkarttıktan sonra yavaşça kendimi suyun altına bıraktım. Amcamın evindeyken ben banyoya girince yengem kombiyi kapatır, soğuk suyla banyo yapmaya beni mecbur bırakırdı. Bu yüzden kışları Gamze'de alırdım duşumu. Yavaş ve sıcak akan su yüzümde gülümseme oluşturdu. Hayatımda ilk kez suyun altında bu kadar kaldım. Yaklaşık bir saat sonra hiç istemesem de üstümü giyip, saçlarımı banyoda bulduğum havlu ile sardım. Dışarı çıktığımda Boran yatağın üstünde oturuyordu. Onu gördüğümde bir adım geri gidip çığlık attım. "Korkma küçük öğretmen." Diyip baştan aşağı süzdü bedenimi. "İnsan burda giyinirdi ama değil mi?" Sessizce yürüyüp makyaj masasının olduğu sandalyeye oturdum. Aynadan gözüm Boran'a aldığında sinsice sırıttığını gördüm. "Kafana sardığın havlu benim saç havlum." Arkamı dönüp yüzüne doğru baktım. "Bilmiyordum, özür dilerim" diyip hemen başımdan çıkarttım. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve ellerini makyaj masasına koyup beni iki kolunun arasında bıraktı. Yavaşça saçlarımı koklayıp başını iki yana salladı. "Sana pis kokuyorsun dememiştim Dolunay. Yıkanmadan önceki kokun insanın aklını başından alır türdendi. Şimdi ise her kadın gibi kokmaya başladın. Evde ne kullanıyorsan söyle, çocuklara aldırtayım." Ağzım açık şekilde dediklerini dinlerken kalbimin hızlı atış sesini dışarıdan duyabiliyordum. "Ağzını sen mi kapatacaksın, yoksa ben öperek mi kapatayım?" dediğinde elimi hemen ağzıma götürüp kapattım. Kafasını iki yana sallayarak gülmeye başladı. "Güzel olduğun kadar safsın da." Bir anda üstüme eğilip burnunu burnuma sürttü. "Beni çok zorlayacak gibi duruyorsun küçük öğretmen." Aniden açılan kapı ile Boran gözlerini kapattı. "Özür dilerim efendim ama çok önemli bir şey oldu." "Size ölüm kalım da olsa bu odanın kapısı tıklatılmadan açılmayacak demedim mi?" Ellerini geri çekip vücudunu doğrulttu. "Eğer bu odanın içinde ben olmasaydım da, bu kapıyı böyle açıyor olsaydın yemin olsun ki kafana şimdiye sıkmıştım senin! Dışarı çık ve beni kapının önünde bekle!" Ardından bana döndü. "Sen de ben olmadığım sürece bu kapıyı kilitli tutacaksın. Bu oda önceden çalışanların birisine aitti. İnsanlar sürekli girip çıkardı. Birisinin dalgınlığına denk gelir kapıyı açar. Üstüne başına dikkat et, saçma sapan kıyafetler giyinme. Olur da birisi o dalgınlıkla kapıyı açar, seni uygunsuz görür... İşte o zaman ilk onun kafasına, sonra senin kafana sıkarım." Korkudan ellerimle oturduğum pufu sıkmaya başladım. "Anladın mı beni?" Ürkek tavırla kafamı salladım. "Duyamadım?" diyip kulağını bana yaklaştırdı. "Anladım tamam." "Aferin, şimdi peşimden gel ve kapını kilitle." Odadan çıkar çıkmaz kapıya tıklattı. "Kilitlemeni bekliyorum Dolunay!" Kilitleme sesini duyduktan sonra kulağımı kapıya yasladım. "Asaf Bey'im Damla Hanım aşağıda sizi görmek istiyor. Yukarı çıkacaktı, zor eyledim." "Damla mı? Onun ne işi var burda?" Damla kimdi? Uzaklaşan adım sesleriyle pencerenin yanına gidip dışarı baktım. Sarı saçlı, mavi gözlü, şık giyimli bir kadın kolunda çantasıyla stresli şekilde bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyordu. Birisini görmüş olacak ki yerinde duraksadı ve koşarak o kişiye sarıldı. Kime sarıldığını görmesem de, tahmin edebiliyordum. Biraz ilerleyip bahçedeki masaya oturduklarında tahmin ettiğim kişiyi gördüm, Boran'ı. Bir şey konuşuyorlardı ama ne yazık ki duyamıyordum. Kız sürekli Boran'ın dudaklarına dokunuyor, ellerini saçlarında gezdiriyordu. Boran'da aynı şekilde... Aralarında bir ilişki olduğu apaçık belliydi. Madem birisine aşıktı, niye benimle evlenmek istedi? Yaklaşık olarak yarım saat boyunca kahkahalar eşliğinde konuştular. Kız kalkmaya niyetlendiğinde Boran'ın dudaklarına yapıştı. Çok mu açıktaydım bilmiyorum ama Boran'ın gözü olduğum cama kaydığında bariz şekilde beni gördü. Rezil olmuştum... Hemen perdeyi kapatıp içeri geçtim. "Salak Dolunay, aptal Dolunay! Rezil oldun adama!" Hemen banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Az ileride bulunan parfüme gözüm kaydı. Ufacık merakıma yenik düşüp bir fıs fıslattım. Boran'ın her zaman burnuma vuran kokusu bu kokuydu. Gözlerimi kapatıp kokuyu içime çektim. "Çok mu beğendin kokusunu?" Elimdeki şişe yere düştü ve paramparça oldu. Hemen eğilip camları toplamaya başladım. Yerdeki cam elime battığında canım hafiften yandı ama utancımdan kafamı yerden kaldıramadım. "Dur ne yapıyorsun? Temizlikçiler temizler, kalk yerden." Elimden tutup beni kaldırdı. "Özür dilerim, isteyerek yapmadım." "Sıkıntı yapma, ondan çok var bende. Ama biraz pahalı. Herkes senin gibi güzel kokulu doğmuyor küçük öğretmen. İçeri geçelim, pansuman yapalım parmağına." Sesimi çıkartmadan ne diyorsa onu yaptım. Pansumanı yaptıktan sonra kalkıp gitti. Nedenini bilmiyorum ama nereye gittiğini merak ediyordum. "Nereye gidiyorsun?" dediğimde arkası dönük bir şekilde yerinde duraksadı. "Bana bir daha sakın hesap sorma Dolunay! Hiç hoşlanmam." Kapıyı açıp sertçe kapatarak çıktı. Bir dakika olduğum yerde kaldım. Sertçe vurulan kapı ile kendime geldim. "Kilitle şu kapıyı!" İrkilerek yerimden kalktım ve hemen kilitledim. Pekiyi o bu kilitli kapıyı nasıl açmıştı? Onda yedek anahtar mı vardı? Açlıktan karnım guruldamaya başlamıştı. Kimseyi tanımadığım bu evde nasıl yemek isteyecektim ki? Daha fazla dayanamayıp kapıyı açtım ve ilk baş yavaşça kafamı dışarı uzattım. Kimse yoktu. Ardından kapıyı çekip ilerlemeye başladım. İki adım ötedeki yan odadan gelen gülme sesi ile merakıma yenik düşüp aralık kapıdan içeri baktım. Boran ve aşağıdaki sarı saçlı kadın yatakta çıplak şekilde yatıyorlardı. Ağzımı elimle kapatıp koşarak odaya geri gittim. Bu kadın gitmemiş miydi? Ayrıca ne ara gidip, ne ara soyunmuştu? İçeri girer girmez gördüğüm manzara karşısında midem bulandı ve hemen banyoya koşup istifra ettim. Midem boş olduğu için sadece öğürüyordum. En son ağzımı yıkayıp banyodan çıktım. Yatağa geçip kendimi uykuya vurmak istedim. Ağırlaşan göz kapaklarıma yenik düşüp uykuya dalmışım. Sertçe üstüne vurulan kapı ile sıçrayarak yerimden kalktım. "Bu kapının kilidi niye açık Dolunay? Sana kilitli duracak demedim mi?" "Ben çok acıkmıştım, yemek yemek için dışarı çıkmıştım. Kilitlemeyi unutmuşum, özür dilerim." "Sana yemek çıkartmadılar mı?" Kafa salladım. Dışarı çıktı ve yaklaşık 10 dakika sonra harika bir tepsi ile yanıma geldi. "Ye bakalım küçük öğretmen." O kadar çok açtım ki utanacak halim yoktu. Tepsi de bir lokma bir şey bırakmadan yedim. "O kadar aç mıydın Dolunay?" Harbiden aç gözlü gibi her şeyi yemişim. "Bana hiçbir şey kalmadı." "Sen de yiyecek miydin? Ben... Ben bilmiyordum." Hemen ayağa kalktım. "Sen bana mutfağın yerini göster, ben sana küçük bir sofra hazırlarım şimdi." "Saçmalama da otur yerine. Ama bir bardak su getirebilirsin bana. Aşağı kata in, ilk soldaki yer mutfak zaten." Biraz yürüyüp kendini yatağın üstüne bıraktı. Onu öyle görünce gördüğüm manzara hatırıma geldi ve yine midem bulandı. Odadan çıkıp aşağı kata indim. Tam sola dönecektim ki, bir aşağı ki kattan gelen bağırma sesi ile yerimde durdum. İlerlemek istesem de sesler yüreğimi parçalıyordu. Zayıf düşen kalbim ayaklarıma yön verip beni aşağı ki kata indirdi. Yavaş adımlarla ilerleyip, seslerin geldiği odaya doğru ilerlemeye başladım. Bu nasıl bir yerdi? Kapkaranlık ve korkutucu. Odanın kapısına geldiğimde gizlice içeri baktım. Bakmamla ağzımı kapatıp geri çekilmem bir oldu. Kocaman bir işkence düzeneği kuruluydu. Bir adam çığlık çığlığa bağırıyordu. Arkamı dönüp gidecektim ki, Boran'ın sert göğsüne çarpmam bir oldu. Çok hiddetli bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Kolumdan tutup odaya kadar peşinden sürükledi beni. Varır varmaz kapıyı kapatıp öfkeli bakışlarını bana çevirdi. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Senden oraya mı gitmeni istedim ben aptal! Burnunu her yere sokma, benim işlerime muhalefet olma!" "O adam kimdi, niye işkence ediyorsunuz ona?" Önünde bulunan pufa tekme attı. "Sana ne lan sana ne! Bir daha bu odadan dışarı sakın adım atma." Kafasını cama doğru çevirip saçlarını çekiştirdi. Ardından tekrar bana dönüp, parmağını yüzüme doğrulttu. "Az önce ne gördün?" "Hiçbir şey, hiçbir şey görmedim!" diyerek gözlerim dolu şekilde geri geri gitmeye başladım. "Az önce ne gördün?" "Hiçbir şey görmedim, ben hiçbir şey görmedim Boran." "Aferin! Şimdi git banyo mu yapıyorsun, ne yapıyorsan yap, o indiğin inin kokusu üstüne sinmiş! Çabuk temizlen!" Korkudan dediklerini yapmak zorunda kaldım. Çekmeceden utana utana aldığım iç çamaşırları ve elime geçen ilk elbise ile banyoya gittim. Su harikaydı ve bunun tadını çıkarttım. Duştan çıkınca giydiğim elbisenin açıklığı içimi sıktı. Sahiden de aptaldım! Niye aldığın elbisenin ne olduğuna bakmazsın be Dolunay! Sanki davete gidiyordum mübarek! Utana sıkıla banyodan çıktığımda hemen çekmecenin yanına vardım. Çünkü bu elbise ile duramazdım. "Oha oha! İyi ki sana uygun bir şeyler giy dedim. Giymeyi mi unuttun sen, çabuk değiştir üstünü!" Elime aldığım ilk elbiseyi açtığımda utancımdan yerin dibine girdim. "Onu evlendiğimiz gün giyebilirsin." Hızlı adımlarla yanıma gelip beni kenara itti. Eğildiğim için açığa çıkan göğüslerime gözleri kayınca yerin dibine girdim. "Sen benim sabrımı çok zorlayacaksın!" mırıldandığı cümle ile yanaklarım kıpkırmızı oldu. "Al şunu da giyin!" Yine çalınmadan açılan kapı ile elimdeki elbise yere düştü. İri yapılı, yakışıklı bir adam kapının önünde duruyordu. Gözleri bana kaydığında Boran önüme geçip, görüş açısını kapattı. "Sen de kapı çalma huyu yok mu Ali!" "Adamım senin elindeymiş, derhal onu bana veriyorsun!" Başıyla banyoya geçmemi söyledi. Eğilerek yerdeki elbiseyi almaya çalıştığımda Boran sinirle beni yerden kaldırdı. "Göğüslerini birine göstermeye çok meraklıysan bana gösterirsin tamam mı!" diye üstüme doğru fısıldadığında bu gün bilmem kaçıncı kez yerin dibine girdim. Koşarak banyoya gidip kapımı kilitledim. Sesler içeri geliyordu. "Aşağıda konuşalım Ali!" 1 saat boyunca banyodan dışarı adımımı atmadım. "Aç kapıyı Dolunay, aç!" Sesinden öfke akıyordu. Açıp açmamak konusunda tereddüt etsem de mecburen kilidi çevirdim. "Sen elin adamlarına göğüslerini göstermeye çok mu meraklısın?" "O nasıl söz? Ben farkında değildim. Elbiseyi almak isted-..." Lafımı bitirmeden eliyle üstümdeki elbiseyi yırttı. "Bir daha böyle saçma sapan şeyler giymeyeceksin. Yakında Kozcuoğlu soyadını alacaksın, hâl ve hareketlerine dikkat et!" İçeri girip yerdeki elbiseyi aldı ve bana uzattı. "Al şunu giyin!" Ellerimle yırtılan yerden gözüken bedenimi kapatıyordum. Giyindikten sonra kapıyı açtım ve odaya geçtim. Boran hâlâ burdaydı. Çalan telefonunu açtığında ne duydu bilmiyorum ama yavaşça yerinden kalkarak sinirli şekilde bana yürümeye başladı. "Senin canını bugün çok fena yakacağım!" Diye yüzüme bağırarak kapıyı kilitledi. Sonra tekrardan üstüme gelmeye başladı. Ne duydu, telefonun diğer ucundaki kişi ona ne dedi hiçbir fikrim yoktu ama canımın her zaman olduğu gibi, yine yanacağı belliydi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD