SEN BENİ İSTİYORSUN, KABUL ET

1503 Words
"Demek bu küçük öğretmenin sevdiği başka adam varmış!" "Evet, yani hayır. O nerden çıktı?" "Evet ha! Sevdiğin var yani ha!" Neden evet dediğimi ben de bilmiyordum ki, bir anda ağzımdan kaçtı. Üstündeki gömleği çıkartıp kenara attığında kaslı vücudu spor yaptığını bariz bir şekilde gözler önüne seriyordu. "Başkasını sevebilirsin ama kocan benim değil mi?" Yavaş adımlarla geriye doğru gidip kafamı iki yana salladım. "Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Ne istiyorsun benden? Lütfen bırakta gideyim." "Ne istersem yapacak mısın? Bak eğer yaparsan seni serbest bırakırım." Kafamı sallayıp; "Tamam, kabul ediyorum ne istersen yapacağım. Yeter ki beni bırak." dediğimde yüzünde kötü bir gülümseme belirdi. Adımlarını yatağa doğru atıp, usulca oturdu. Yatağın üstündeki pikeyi tek eliyle kaldırdı ve gösterdi. "Eğer şimdi benimle yatmayı kabul eder ve bana bir veliaht verene kadar yatağıma girersen gitmene izin veririm." Zorla yutkundum çünkü kulaklarımın böyle bir şey duyacağını asla tahmin etmemiştim. "Böyle bir şey olamaz, kabul edemem." "O zaman karşı çıkmayı bırak ve beni dellendirme. Okuldan birisine mi aşıksın, kime aşıksın?" Kime aşık olduğumu henüz ben de bilmiyorum. Hızla yanıma gelip geri geri giderek tosladığım duvar ile kaslı kolları arasında beni yine hapis etti. Gözlerim kaslı vücuduna kaymamak için kendini zor tutuyordu adeta. "Ben istediğim kadını bu eve sokar çıkarırım. Ama sen... Sen sadece bana sadık kalacaksın, sadece beni seveceksin ve yalnızca benim altıma yatacaksın! Sadakatsiz kadınları hiç sevmem! Ve şu öğretmenlik işine de son verelim artık. Çalışmana gerek yok, evde otursan yeterli." İşte şimdi çok sinirlenmiştim. Yıllarca kendi tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğim bu yolda kimse beni mesleğimden alıkoyamazdı. Bakışlarımı sertleştirdim, duruşumu dikleştirdim. "Benden her şeyi iste ama bunu sakın isteme! Mesleğimi çok seviyorum ve en kısa zamanda geri dönmek istiyorum." Geri doğru çıkarak alaylı bakışlarla bana baktı. "Kafa mı kaldırıyorsun sen bana? Ateşle oynuyorsun küçük öğretmen. Ben ne diyorsam o! Öğretmenliği bırakacaksın!" Bu sefer ben üstüne doğru yürümeye başladım. "Sana mesleğime devam edeceğim dedim!" Beni sertçe kendine çekip, gözlerini dudaklarıma sabitledi. "Çok mu istiyorsun?" Kısık sesimle; "Evet!" dedim. "Bir şartla bu dediğini kabul ederim." Gözleri hâlâ dudaklarımdaydı. "Madem şimdilik yatağıma girmiyorsun, o zaman..." dedi ve durdu. Kalbinin hızlı atış sesi kulağıma kadar geliyordu. Yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. "O zaman bir kere, sadece bir kere öpmeme izin vereceksin." Sinirden çatılan kaşlarım bedenimi de kas katı kesmişti. "Böyle bir şeye asla evet demem!" "O zaman öğretmenliği de unut." Ne yapacağımı bilmiyordum. Benden yavaşça ayrılıp, kapıya doğru yöneldi. "Ben şimdi şu saçma sapan öğretmenliğine son vermeye gidiyorum, sen burda beni bekle." "Tamam!" dememle yerinde duraksadı. "Tamam kabul ediyorum ama burda olmaz." Arkasını döndü ve anlamak istercesine gözlerimin içine baktı. "Sebep?" "Çünkü bu benim ilk öpücüğüm olacak ve ben bunu böyle saçma sapan, alelade bir odada almak istemiyorum." Onun yanına geldiğimden beri ilk kez gözlerinin içinin güldüğüne şahitlik ettim. "İlk öpücüğün mü? Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?" "Sana neden yalan söyleyeyim? Ben diyeceğimi dedim, gerisi sende." Tekrardan yanıma gelip, eliyle dudaklarıma dokundu. "O zaman bu dudakların ilk buluşacağı yer olmak için yarın akşam seni yemeğe çıkaracağım." Öpmek için yaklaştı. "Şimdi prova mı yapsak acaba?" Dudakları hafifte olsa dudaklarıma değmişti, hemen kendimi geri çektim. "Ben diyeceğimi dedim, ilk öpücüğüm özel olacak." Bu adam kimdi bilmiyorum ama farklı bir çekim alanı vardı. Kendini tutamıyormuş gibi odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Zaten bu ayrılıktan sonra diğer günün akşamına kadar yanıma uğramadı. ... Akşam olmak üzereydi ve benim yemek için şık bir şeyler giyinmem lazımdı. Niye böyle davranıyordum anlamış değilim. Umuyorum ki Boran'ın çekimine kapılmam... Gamze'den de ses seda yoktu, onu da bu akşam öğrenmem lazımdı. Elimi dolaba attığım gibi hafif diz üstüne çıkan, ince göğüs dekolteli bir elbiseyi elime aldım. Saçlarımı başımın üstünde topuz yapıp, dekoltemi daha belirgin hâle getirdim. Hazır olduktan sonra oturup Boran'ı beklemeye başladım. Saat 9-10-11... Saatler gidiyor ama gelen giden yok... Gece 3'e kadar oturmuş, onu beklemiştim. 3 buçuk gibi açılan kapıyla ayağa kalktım. Boran içeri girdiğinde bir mühlet bedenime baktı ve kapıyı kapatıp içeri girdi. "Sen sahiden hazırladın mı?" dediğinde ne demek istediğini anlamadım. "Nasıl yani? Yemeğe gitmeyecek miydik?" Kahkaha atarak üstündeki ceketi çıkarıp kenara koydu. "Ve sen gerçekten seni öpeceğimi mi düşündün?" Şu anda bu üstümdeki kıyafetlerle cidden tam manasıyla rezil olmuştum. Hiçbir şey demeden eski kıyafetleri alıp banyoya koştum. Kapımı kilitlediğim gibi suyu açarak ağlamaya başladım. "Ne sanıyordun aptal Dolunay! Adam seni yemeğe çıkarıp öpecek falan mı sandın? Ama yok, ona dediklerinin hepsini yutturacağım." Üstümü giyerek banyodan çıkıp, kapıya doğru yöneldim. "Nereye gidiyorsun? Ben yemeğe çıkartmadım diye kendin mi çıkacaksın yoksa?" "Evime gidiyorum." dediğim anda yataktan doğruldu. "Nereye gidiyorsun anlamadım?" "Evime gidiyorum ve sen beni ne yaparsan yap korkutamazsın." Kapıyı açıp hızlı adımlarla çıkışa doğru yöneldim. Boran üstünü giyip gelene kadar dış kapıya varmıştım. Elim tam kilide gitmiş ki, karşımda 3 tane koruma belirdi. "Nereye gidiyorsunuz Dolunay Hanım?" "Sana ne! Çekilin önümden!" Yol almak istediğimde hepsi daha dirayetli bir şekilde durdu. "Bu dediğiniz şey mümkün değil. Lütfen içeri girer misiniz? Bizi de zor durumda bırakıyorsunuz!" "Ne zoru, ne durumu? Asıl zor durumda kalan benim! İstemediğim bir yerde hapis yaşatıyorsunuz bana." "Dolunay!" sesiyle Boran'ın bana yetiştiğini anladım. Adamlarına talimat vermiş olmalı ki, hepsi aynı anda çekilip gitti. "Hayırdır bu evden gitmeye çalışmalar falan. Yürek yedin de bizim mi haberimiz yok?" "Sana gideceğim dedim ve gideceğim anladın mı? Beni bırak!" Yol almış gidiyordum ki, önümü kesti. Sinirle gözlerimi kapatıp diğer tarafa yöneldim. "Sen ne laftan anlamaz adamsın! Seni istemiyorum!" "Yemeğe çıkartmadım diye mi sinirleniyorsun? Başka zaman çocuklara derim, bir yere götürürler seni orda tek başına yersin. Ama daha üstüruplü giyinirsen... Sanki para karşılığı veren fahi-..." Lafını bitirttirmeden yüzüne tokat attım. "Ne biçim konuşuyorsun sen!" Sinirden yüz hatları keskinleşti. "Bana hangi hakla el kaldırıyorsun!" "Sen benimle hangi hakla böyle konuşuyorsun!" "Sen kumar masasında satılan bir kadınsın ve benim için hepte öyle kalacaksın! Süslenmiş, püslenmiş benimle yemeğe çıkacakmış. Sen kimsin ki koskoca Asaf Kozcuoğlu seninle yemeğe çıksın. Paçavra ve paçozdan başka bir şey değilsin benim için. Tek günlük kullan at gibisin. O yüzden bana başka manalar yükleyipte sakın kendini başka konumlara getirmeye çalışma." "O zaman kapıyı aç, gideceğim!" Bileğimden tutarak yine o evin içine soktu beni. Artık sıkılmaya başlamıştım. İstemediğim bir yerde, hatta aşağılandığım bir pisliğin yanında kalmak istemiyordum. "Geç içeri!" İttirmesiyle beraber yere düştüm. Canım acısa da alt dudağımı ısırarak sesimi çıkartmamaya çalıştım. "Sen benim için sadece bir oyuncaksın. İstediğim zaman gelirim, beni eğlendirirsin. İstemediğim zaman da 1 sene olsun, 2 sene olsun yanına dahi uğramam." Kapıdan çıkıp giderken durdurdum. "Boran Kozcuoğlu! İster kabul et ister etme ama sen bana kapılmaktan korkuyorsun." Arkası dönük şekilde duraksadı. "Sen korkak adamın tekisin aslında!" Bu cümleleri derken ben bile kendime inanamıyordum. Hızlı adımlarla yanıma gelip, beni yatağın üstüne fırlattı. İki kolumu da başımın üstünde birleştirdi. "Ben mi korkak mışım? İstesem şu anda seni kendi isteğinle yatağıma atabilirim." Heyecandan nefesim kesiliyordu. Aslında heyecan değil, korku... "İstesene o zaman!" Ukala gülüşünü attı. Kulağıma doğru eğilerek fısıldadı. "İstemiyorum, sorun da orda." Üstümden kalkarak kendini düzeltti. Ben de kalktım. "İşte korkaksın! Bana biraz yaklaşsan hemen uzaklaşıyorsun! Çünkü şu anda beni arzuluyorsun!" Eliyle kendini işaret etti. "Kim, ben mi?" Alt tarafını gösterdim. "Tek sen değil sanırım, küçük Boran'da öyle düşünüyor." Gözünü iliştirdiği yerde karşılaştığı manzara ile banyoya gidip, kapıyı kilitledi. İşte şimdi keyiflenmeye başlamıştım. Camın önüne geçerek dışarıyı izlemeye başladım. Boran dışarı çıktığı anda gülmemi durduramadım. "Ne gülüyorsun, hasta mısın?" "Yatıştı mı senin küçük Boran?" "Kapa çeneni! O bir anlık şey oldu." "Bir anlık mı oldu, emin misin?" diyip ayağa kalkarak yanına gittim. Ellerimle boynunu kavrayıp yüzüne yaklaştım. "Bence bir anlık bir şey değildi o Boran Kozcuoğlu. Sen bal gibi de beni arzuluyorsun." Ellerimi boynundan çekip, hızlı şekilde odadan çıktı. İtiraz bile edemedi çünkü gerçekten de istiyordu. Ama bana dediği o kelamları asla yutmamıştım. Yeri ve zamanı gelince hepsini yedireceğim ona. Sabah açmak üzereydi. Ağırlık çöken göz kapaklarımla birlikte kendimi yatağın üstüne bıraktım. Kaç saat uyumuşum bilmiyorum ama gün çoktan aymış olsa gerek. Yanımda hissettiğim nefes sesi ile uyuyor numarası yapmaya başladım. Çok hafif şekilde araladığım gözlerimden Boran'ı yanımda yatarken gördüm. Öylece örtünün üstüne yatmış ve beni inceliyordu. Elleri saçlarıma gittiğinde ona küçük bir oyun oynayarak uyuyormuşum gibi yaklaştım ve ona sarıldım. İlk başta ne olduğunu anlayamasa da o da bana sarıldı. Ellerimle göğsünü okşuyordum. Sanki rüya görüyormuşum gibi konuşmaya başladım. "Çok yakışıklısın, sahiden de her kadının arzulayacağı bir erkeksin." Altımda gevşeyen beden ile istediğim yolda olduğuma emin oldum. "Ben de seni istiyorum aslında Ferit!" dediğim anda o beden kas katı kesildi ve beni kendinden itti. O an kopardığım kahkaha ile neye uğradığını şaşırdı. "Bilerek yaptın değil mi?" Kahkamla karışık cevap verdim. "Evet, bal gibi de istiyorsun beni." diyerek küçük Boran'ı gösterdim. Yine hareketlenmişti kerata... Eliyle tutarak banyoya doğru koştu. "Gülme bak bana!" Banyodan çıkana kadar gülmemi durduramadım. Çıktığında hâlâ gülüyordum. "Gülme dedim sana! Bak fena yapacağım ha!" Çalan telefon ile gözlerini kıstı ve bakışlarını bana döndürdü. "Benim yanımda istediğin kadar kahkaha at ama şimdi telefonu açacağım ve sesini duyarsam seni fena yaparım." Aniden ciddileştim. Telefonu açtıktan sonra şifreli şekilde konuşmasından dolayı pek bir şey anlamıyordum. Telefonu kapattığı gibi yerinden kalktı ve kapıya yöneldi. "Ne oldu, nereye gidiyorsun?" "Sana bir daha bana hesap sormayacaksın demedim mi!" Yüksek çıkan sesi beni korkutmuştu. "Peşimden gel ve kapıyı kilitle!" Nereye gitmişti bilmiyorum ama çok fazla sinirliydi ve bu sinirle neler yapabilirdi tahmin bile edemiyorum...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD