ŞAŞAN DENGELER

1378 Words
DOLUNAY Üstümü giyindikten sonra elinde bir tepsi ile odaya girdi. "Acıkmışsındır sen şimdi." diyerek tepsiyi önüme koydu. Yemek yiyecek hâlde değildim tabii ki de. "İstemiyorum yemek falan. Beni bırak gideyim." "Çok hayalperestsin be güzellik!" Gözlerim odada bir şey ararcasına geziniyordu. Aslında bir şeyler aradığım kesindi. Cam olur, makas olur... Kenardaki parfüm şişesini gördüğüm gibi koşarak elime aldım. Almamla yere atarak parçalara ayırmam bir oldu. Hızlı hareketlerle şişenin en büyük parçasını elime aldım. "Şimdi önümden çekil yoksa hiç acımam." Elimdeki cam sıktığımdan dolayı avucumun içini kanatmaya başladı. Kanayan elim değildi, kanayan kalbimdi, ruhumdu... "Elin kanıyor Dolunay saçmalama istersen." Ömrüm boyunca amcamın evinde yaşadığım olayları bir kaç gündür hızlandırılmış haliyle tekrardan yaşıyordum. "Bu zamana kadar sustum, bundan sonra susturamazsınız beni." "Yeter be!" demesiyle cam kırıklarının üstüne basıp yanıma varması bir oldu. "Sen iyice şımardın." Attığı tokat yere düşürmüştü. Dayak yemeye yengemden idmanlıydım ama bu farklı bir tokattı. Dudağım patlamıştı ama asıl acıyı kafamda hissediyordum. Elimi alnıma atmamla ellerimin kana bulanması bir oldu. "Sana vurmamak için kendimi tutuyordum ama sabrımı zorluyorsun Dolunay." "İpinizi tutan soysuz nerde lan!" sesiyle Boran'ın geldiğini anladım. Alayla güldüm. "Seni çağırıyor sanırım." "Kapa çeneni. Ben şimdi aşağı iniyorum. Eğer bu odadan dışarı çıkarsan hepsinin başına sıkarım!" Kilitlenen kapı ile cama koştum. Hiçbir şey gözükmüyordu ve başım haddinden fazla dönüyordu. "Off bu ağrı ne ya?" dememle dengemi kaybedip yere düştüm. Zaten uyandığımda kocamla beraber ilk sabahımız karanlık bir mahsene açıldı. Başım hâlâ ağrıyordu ve kafamdan akan kan da tekrar tokat yememle alevlenmişti. Konuşacak dermanım bile yoktu ama Boran'ın varlığı bana cesaret veriyordu. "Bu a.na koduğum hâlâ uyuyor mu lan?" Yüzüne atılan bir kova suyla kocam ilk sabahına merhaba dedi. "Amma uykucu çıktın be Kozcuoğlu!" Başım yine dönmeye başlayınca sesler uzaklaştı. Keşke gözlerimi tekrardan açtığımda doğduğum güne geri dönebilseydim. O zaman belki de hayata tutunmayı değilde ölmeyi tercih ederdim. Her zaman neden sevgisiz büyüdüm diye düşünüyordum. Bir mekana girdiğimizde yengem hep başımıza kaldı diye bahsederdi benden. Bir kenara çekilir, herkesten uzak kalmaya çalışırdım... Amcam her bayram bütün çocuklarına kıyafet alırken bana hep onların eskisini verirdi. Her sene tatile gidişlerini izlerdim. Her seferinde amcama beni de götür diye yalvarırdım ama yapmazdı... Ev küçüktü ama kimse olmayınca koskocaman gelirdi insana. 1 ay, dile kolay tam 1 ay boyunca küçücük halimle evde yaşama tutunmaya çalışırdım. Geceleri uyanık kalır, gündüzleri uyurdum. Ne dolapta yiyecek olurdu, ne de içebileceğim su... Doğru okudunuz evet. Amcam gitmeden önce elektrik, su, doğalgaz... Her şeyi kökünden kapatır öyle giderdi. Bir komşumuz vardı. O bana yemek ve su getirirdi. Yaptığı iyiliği asla unutmazdım. Her gün gider evini temizler, yapılacak işi varsa yapardım. İnsan şu hayatta her şeyi seçiyorda ailesini seçemiyor ne yazık ki... ... Tekrardan açılan gözlerimle Boran'ı tam karşımda ağlarken görmem bir oldu. Gözlerimi açtığımı gördüğü anda şükretti. "Ölmemişsin, şükürler olsun ölmemişsin Dolunay. Kaya bırak, onu bırak! Bu bizim aramızdaki mesele onu bırak!" Çırpınışları sudan çıkmış balığı andırıyordu. O balık sudan çoktan çıkmıştı ki zaten. Ya ölmeye mahkum olacaktı ya da birisinin yardımı ile denize geri dönecekti... Dışarıda patlayan silah sesleri ile herkes sükutu sağladı. "Kaya! Oğlum ve gelinimi hemen geri veriyorsun!" Oğlum ve gelinim dediğine göre Boran'ın babası olması lazımdı. "Hadi yine dört ayağın üstüne düştün Kozcuoğlu! Baban seni bugünde elimden kurtardı. Hayde çekiliyoruz." Adamlarına başıyla talimat verip kaçtı. Evet kaçtı... Kaya, Boran'ın babasından korkarak kaçtı. "Dolunay iyi misin? Sana tüm bunları yaşattığım için özür dilerim." Niye ağlıyordu ki? Tamam kaşım gözüm açılmış olabilirdi ama niye bu kadar ağlıyordu? "Oğlum! Ne olmuş sana oğlum?" Adamın gözü beni görme bile görmüyordu. Zaten hayaletmişim gibi davranılmasına alışkındım ama bir süreden sonra ağır geliyor. "Baba ilk Dolunay'ı çöz baba!" Adam kulaklarını Boran'ın benimle ilgili sıraladığı cümlelere kapatmıştı. Elleri çözülen Boran yanıma koşarak eliyle kafamı yukarı kaldırdı. "Her şey geçecek, her şey geçecek Dolunay." Ellerimi çözüp kucağına aldı. Emin ellerde olduğumdan iyice salmıştım bedenimi. "Gamze!" diye kısık sesle konuştum. "Gamze kurtuldu mu?" "Sen onları düşünme şimdi." BORAN Bu zamana kadar hiçbir kadına isteği dışında dokunmamıştım ve tüm dokunanlarında direk kafasına sıkmıştım. Şimdi ise daha dün karım olan bu masum kadına kirli eller değmişti hem de benim yüzümden. Kim bilir ruhu ne kadar çok zedelenmiştir... Kollarımda bayıldığı zaman onu sıkıca bağrıma bastım. İlk baş doktora sonra da evimize döndük. Dolunay'ın yüzüne bile bakamıyordum. "İyi misin Dolunay, nasıl oldun?" "Ben iyiyim de sen fazla iyi durmuyorsun." Yerinden yavaşça doğrularak oturmak istediğinde ağrısından dolayı hafifçe inledi. "Ulan ben böyle işin!" Yatağın örtüsünü sıkarak ayağa kalktım. "Başım hâlâ dönüyor o yüzden." Hâlâ daha normalmiş gibi konuşuyor. Acaba olayın şokundan mı çıkamadı ki? "Yıkanmak ister misin?" "Aslında iyi olur ama şu anda ayağa kalkacak kadar hâlim yok." Yok yok. Bu rahat tavrı hiç iyi değil. "Kendini iyi hissediyorsun değil mi bak?" "Off Boran! İyiyim diyorum işte." Nasıl soracaktım ki? Odanın içinde volta atmaya başladım. "Senin kafanda bir şeyler var. Aklını kurcalayan bir şeyler. Söyle de sen de rahat et ben de rahat edeyim artık." Yerimde durdum. İki lafı bir araya getirip bu iğrenç soruyu nasıl soracağım diye düşünmek istedim. "Ağrın çok var mı?" diyerek altını işaret ettim. "Dayağı yüzümden yedim, niye altımı işaret ediyorsun?" "Yav anla işte. Şey... Ağrı kesici getireyim istiyorsun." "Ne diyorsun Boran anlamıyorum?" "O a.na koduğum herif canını çok yaktı mı diyorum?" "Biraz kan aktı o kadar." Kan mı? Bekareti gitmiş ya lan kızın! Kafayı yiyecektim. "Sana nasıl zorla dokunur anlamıyorum." "Abartmıyor musun? Tamam şiddetin her türlüsüne ben de karşıyım ama bir tokat yani. Zaten kafamda yere düştüğüm de masaya çarptığımdan ötürü oldu." İçimde yeşeren umut tohumunu kelimelere döksem anlatamazdım... Hemen ayak ucuna oturdum. "Nasıl yani o it sana teca-..." Cümlemi bile tamamlayamadan eliyle ağzını kapattı. "Hiii! Sen bunun için mi sabahtan beridir volta atıyorsun?" "Sana dokunmadı mı?" "Asla Boran! Bunu nasıl düşünürsün?" Bu cümle beni dünyanın en mutlu adamı etti. Boynuna sarılır sarılmaz mutluluktan gülmeye başladım. "Sen benim kızlığım gitmedi diye mi bu kadar mutlu-..." İşaret parmağımı dudağına koydum. "Sakın Dolunay! Ben sana zorla dokunduğu için aklımı yitirmek üzereydim. Hiçbir kadın bunu yaşamayı hak etmez." Gözlerimin içine dolu dolu baktı. Bu sefer boynuma atlama sırası ondaydı. "İlk kez birisi beni düşündü." İlk kez mi? Bu kızın geçmişi pek parlak değil sanırım. Benden ayrılmasıyla dudaklarımızın buluşması bir oldu. Yıllardır her çiçekten bal alan arılar gibi kadınların dudaklarından öpücük alırdım. Fakat Dolunay'ın dudakları sigara gibiydi. Her seferinde aldığım tadın bir tık üstüne çıkıyordum. Gözlerimi kapatıp anı yaşamak isterken kapının açılması bir oldu. İstemiyordum, bu muhteşem dudaklardan ayrılmak istemiyordum. Elimle çık işareti yaparken, babamın; "Arsız herif!" demesiyle hemen ayrıldım. "Baba!" "Kes Asaf! Aşağıda seni bekliyorum." Kapının sertçe kapatılması ile Dolunay'ın yüzüne döndüm. "Nerde kalmıştık karıcığım?" "Baban seni bekliyor Boran!" Göğsümden tutarak öpmemi engelledi. "Bir kere daha lütfen! Tadı damağımda kaldı." İşaret parmağını doğrulttu. "Bir kere ama bak!" Cümlesi biter bitmez sümüklü böcek gibi yapıştım. Tabirim pek hoş olmasa da tam da o şekildeydim. "Asaf!" Aşağıdan duyduğum sesle ayrılmak zorunda kaldım. "Bunu saymıyorum küçük Kozcuoğlu." Odadan çıkarken bile aklım hâlâ o muhteşem dudaklardaydı. DOLUNAY Git bakalım Boran Kozcuoğlu! Nikahımızın üstünden 1 saat bile geçmeden Sıla'nın dudaklarına yapışmanın intikamını çok fena alacağım senden. Evet muhteşem öpüşüyordu, kabul ediyorum. Kim bilir kaç kadını öpmüştür de böyle profesyonelleşmiştir. Masanın üstünde ki telefon dikkatimi çekti. Bir kaç saniye bakışmamızla alıp almamak arasında kalsam da gelen bildirim sesi ile merakıma yenilip elime aldım. *SILA BİR YENİ MESAJ Sıla mı? Ellerim titreye titreye açtım mesajını. Üstünde gecelik ile bir fotoğraf atmıştı. "Ben hazırım Boran. Sence de çocuğumuz için uygun bir gecelik mi?" Çocuğumuz mu? Bu kadın benim kocamı baştan çıkartmaya mı çalışıyor? Gerçi çıkan kişi buna meyilliyse suç tek tarafta olmazdı ama... Telefonu usulca yerine bırakarak Boran'ın gelmesini bekledim. Acaba ne yapacaktı? Yaklaşık yarım saat sonra Boran'ın içeri girmesiyle tüm dikkatimi ona verdim. Gözleri ilk beni değil, telefonu gördü. Eline alıp açtıktan sonra bir şeyler okuyup nabzımı ölçer gibi yüzüme baktı. "Yarın imam nikahını kıyacağız. Benim bu gece işim var bekleme." İşte şimdi içimdeki canavarı serbest bırakmanın vakti gelmişti. "İlk geceden gidecek misin yani?" "Gitmem gerekiyor Dolunay." Aklından geçeni ölçmek için üstüne doğru yürüdüm. "Ben belki de bu gece kocamla uyumak istiyorum." Kesik kesik olan nefesi ve dudaklarıma kayan gözleri... "İmam nikahından sonra Dolunay." Elleriyle bedenimi geri iterken yatağa attığı ceketini alıp kapıya doğru ilerledi. Ardından baktım, gidecek mi diye baktım... Çıkmadan önce son bir bakış attı dolmuş gözleriyle. Kapıyı çeker çekmez anahtarla kilitleyip uzaklaştı. Azalan ayak sesleri ile cama koştum. Arabaya binmeden önce gözleri gözlerime değdi. Ve adam gitti... Kadın bitmese de adam gitti. Oysa ki kadın gitseydi adam çoktan biterdi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD