İKİ ESKİ DOST

2175 Words
... Ve beklenen düğün günü gelmiş çatmıştı. Günlerdir giyinme odasında asılı olan o gelinliği üstüme giyip, Boran'ın da eşlik etmesiyle kuaföre geçtik. Boran belli etmemeye çalışsa da gözlerini üzerimden alamıyordu. Büyülü gibi bir gün geçiriyordum sanki. Meğer ne büyük bir aileymiş bu Kozcuoğlular. Kuaförden çıkıp düğünün olacağı mekana geçtiğimizde gözlerim hayretle açık kaldı. Aşağıda binlerce kişi vardı ve birazdan o binlerce kişinin tek odak noktası ben olacaktım. "Hazır mısın?" diye soran kolumdaki kocama stresli bir bakış atarak; "Hazırım!" dedim. Merdivenlerden aşağı inerken kopan alkış sesleri heyecanımı ikiye katlıyordu. Ben bir kaç saat sonra Dolunay Demir değil, Dolunay Kozcuoğlu olacaktım. Sahiden buna hazır mıydım hiç bilmiyorum. Bu kadar ağır bir soyadı nasıl kaldıracaktım? Boran mafyaydı ama değil gibiydi de. Zorla yapıyormuş izlenimini uyandırıyordu bende hep. Nihayetin de yüzlerce basamak indiğimiz merdiven bitmiş, biz de nikah masasına varmıştık. Boran centilmenlik yaparak sandalyemi çekti ve oturmamı bekledi. Oturunca kafamı kaldırıp ona baktım. Yukarda olduğu için daha çok dikkatini çeken göğüs dekolteme bakıp gözlerini sıkıca kapattı. Bir hırsla sandalyeyi çekti ve oturdu. "Şu dekolteni kapat biraz!" diyerek eliyle göğsüme yakın temas kurdu. Eline vurdum. "Çek elini Boran, modelini bozuyorsun." "Başlıcam modeline de gelinliğine de..." Rahatsız olduğu her halinden belli olan papyonunu eliyle gevşetti. Ayakları yerinde durmuyordu. "Biraz rahat durur musun?" dememle yine göğüs dekolteme gözü kaydı. "Şu dekolten olmasaydı rahat durabilirdim belki. Ve ayrıca hayatımda ilk kez evleniyorum, tabii ki de heyecanlı olacağım." Boran beni her geçen gün daha da fazla şaşırtıyordu. Onun gibi namı ün salmış bir adam evlenecek diye strese girmiş... İlginç sahiden de. Nikah memuru gelip masaya oturduğunda hayatımın dönüm noktası olacak o kararı vermem gerektiğini anlamıştım. Ben bu masada ya hayır diyerek her yeri birbirine katacaktım ya da evet diyerek kendi geleceğimi mahvedecektim... ... "Gelin hanım adınız soyadınız?" "Dolunay Demir." "Anne adınız?" diyince gözlerim doldu. Yok olan annemi ilk kez gözlerim salonda aradı. Sanki buralarda bir yerdeymişte, onu arıyormuş gibiydim. Boran koluma vurunca sorulan soru aklıma geldi. "Zeliha Demir." "Baba adınız?" "Orhan Demir" "Evet siz Orhan Demir kızı Dolunay Demir. Hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan..." Dünya benim için durdu. Ben evliliği tam da bu kurallar çerçevesinde yapıyordum. Amcamın satması, Boran'ın baskısıyla evleniyordum. "... Boran Asaf Kozcuoğlu'nu eş olarak kabul ediyor musunuz?" Tüm kulaklar vereceğim cevaptaydı. Bir an Boran'a dönüp baktığımda gözlerinde korku belirdiğini gördüm. Ne cevabı vereceğimi kestiremiyordu ve itibarının zedelenmesinden korkuyordu. Kafamı önüme çevirip, az ötedeki yüzsüz amcama da bakmayı ihmal etmedim. Sanki aşk evliliği yapıyormuşum gibi karşımda pişmiş kelle misali sırıtıyor. Şimdi ayağa kalksam, bu adam beni kumar masasında sattı, diğeri de aldı desem... Ortalığı birbirine karıştırsam ve öylece masadan kalkıp gitsem, hayatıma sıfırdan başlasam... Düşününce bile diğer yanım beni yerime oturttu. Hayatım boyunca hiçbir zaman bencil olamamıştım. Bunları yaptığım anda ilk amcamın, sonra da benim kafama sıkarlardı. Boran elimi tuttuğunda dolan gözlerimi ona çevirdim. "Herkes cevabını bekliyor karıcığım." "Evet!" dememle herkes alkışlamaya başladı. Alkışlayın, iyi alkışlayın! Hayatımın mahvoluşunu, satılmışlığımı, ailem yok diye itilip kakılmamı iyi alkışlayın! Nikah memuru aynı soruyu Boran'a da sormuş, sıra imza atmaya gelmişti. Ölüm fermanımı imzaladığımdan haberim yoktu. Kameralara olan gülümsemem oyundandı ve ben artık sahte olmaktan sıkılmıştım. İmzalar atılır atılmaz Boran kolumdan tutup ayağa kaldırdı. Ne yapacak diye beklerken duvağımı kaldırdı, herkesin gözü önünde ilk baş alnımdan sonra dudağımdan öptü. Hadi alnımdan öpüyorsun onu anladım ama dudak niye? "Ailemize hoş geldin küçük Kozcuoğlu!" diye kulağıma fısıldadığında gerçek bir kere daha yüzüme çarptı. Kulağımdan çekildiği gibi tekrardan dudaklarıma yapışmasıyla insanlar salonu alkışa boğdu. Bu adam da hiç mu utanma yoktu? Geri çekilmek istesem de izin vermiyordu. Ne kadar kötü birisi olsa da karşımda amcam vardı ve gözünün önünde başka bir herifle öpüşüyordum. Gözlerimin içine bakarak tekrardan geri çekilmesiyle dudaklarım da bıraktığı ıslaklık midemi bulandırdı desem yalan olmaz. "Gece için sabırsızlanıyorum karıcığım." diyerek göz kırpıp tekrar sandalyeye oturdu. Korku içimi sardı. İnsanlar tebrik için masaya geldiğinde gerilmeye başladım. En son tanımadığım bir adam geldiğinde Boran pat diye kolunu önümü koydu. Aniden koyması ile bedenimi geri çektim. Niye böyle yapmıştı anlamıyorum. Adamla konuşurken elini ters çevirip göğüs dekoltemi kapatmaya çalıştı. Kapanmıyor işte daha neyini zorluyor? O kadar komik gözüküyordu ki... Çarpılmış gibi duruyordu resmen. Adam gider gitmez sinirli bakışlarını bana çevirdi. "Kalk eve gidiyoruz! İnsanlara göğüs gösterisi yapamayız kalk!" "Ama düğün bitmedi daha, ayıp olmaz mı?" "Olmaz olmaz!" Elimden tutup ayağa kaldırdığı gibi yukarı çıkarttı. "Sen iki dakika bekle, benim işim var hemen geliyorum." Kapıdan çıktığı zaman rahat bir nefes aldım. Eğilip üstüme baktığımda gerçekten de dekoltemin biraz fazla açık olduğunu anladım. Nedenini bilmiyorum ama Boran'ın beni kıskanması hoşuma gidiyordu. Salak şekilde sırıtmaya devam ederken açılan kapı ile Boran'ın geldiğini sanıp oraya döndüm. "Geld-... Kaya!" "İsmimi unutmamışsın zümrüt." diyerek içeriye girdi ve kapıyı kilitledi. Geri geri adımlarla kaçmaya başladım. Gözleri bedenimi taciz ederken içimden Boran'ın gelmesi için dua ediyordum. "İntikam sırası bana geldi güzellik ve maşam sensin. Ne büyük bir tesadüf değil mi? Aylarca peşinden koştum, bir gülümseme için kapında köpek oldum ama sen gittin en büyük düşmanım ile evlendin." Kafasını sağa sola salladı. "İlk gecenizin geçmesine asla izin veremem." "Uzak dur benden! Boran gelecek az sonra. Bak seni burda görürse çok fena olur." Öyle yüksek kahkaha attı ki... "Boran şu anda Sıla'sının yanında." demesiyle içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. "Sen salak mısın kızım? Adam yıllardır aşkından köpek olduğu kadını bırakıp seninle mi takılacak? Bu evlilik neden oldu ben de bilmiyorum ama öğreneceğim. Hadi şimdi zorluk çıkartmada gel benimle." Aradaki mesafeyi kapatıp koluma yapıştı. İstesem de kendimi kurtaramadım. "Eğer sesini çıkarırsan tek emrimle aşağıdaki herkesi mermiden geçirirler." Korku bedenimi sardığı an da sessiz kalmaktan başka yolum olmadığını anladım. Beni ilk önce bir odaya götürdü. Eliyle ağzımı kapattı. "İçeri bak!" demesiyle kafamı aralık kapıdan içeri soktum. Boran ve Sıla'yı öpüşürken görmeyi hiç tahmin etmiyordum. Gözyaşlarım gözümden akarken yutkunmakta zorluk çekiyordum. "Sakın ağlama! Bu adam ağlamaya bile değmez! Pislik herifin teki. Şimdi beni takip et!" Sorun çıkmasın diye takip ettiğim bu adam bile az önce evet dediğim kocamdan daha insaflı duruyordu. Evet ben artık evliydim... Amcamın evinden çıkış kapısı olarak gördüğüm mesleğimde artık yoktu. Ben ne yapacaktım, destek almak için neye dayanacaktım? Sürüklene sürüklene arka kapıdan lüks bir araca bindirilip bilmediğim yollara doğru yola çıktım. "Beni neden kaçırdın?" demekten alıkoyamadım kendimi. "Öyle gerekiyordu. Asaf Kozcuoğlu en yakın dostuna attığı kazığın bedelini ödedi." En yakın dostu mu? İki dostu bu denli düşman edecek ne olmuştu ki aralarında? Çok güçsüzdüm... Her şeye boyun eğecek kadar güçsüzdüm. Yaşadığım hayat bana hep ezilmeyi, hor görülmeyi gösterdiği için güçsüzdüm. Baş nasıl kaldırılır onu bile bilmiyordum ki... "Bu herifle evlenmeyi nasıl kabul ettin sen? Sıla'ya olan aşkından haberin yok mu?" Kafamı yere eğerek verdiğim kararı sorguladım. Pardon veremediğim kararı... Gururuma dokunuyordu. Amcam beni kumar masasında sattı demek gururuma dokunuyordu. Kendimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladım. "Çok güzel bir kadınsın ve o kadar çirkin adamla evlenmişsin." İster istemez güldüm. "Gülmek sana çok yakışıyor ve altına imzamı da atarım ki, kocan bu gamzeni bile farketmemiştir." Eliyle yanağıma dokunduğunda kendimi geri çektim. Ne olursa olsun ben evliydim ve sadık kalmam lazımdı. "Uzaklaşmana gerek yok. Kocan Sıla'yı çoktan altına almıştır bilene." Yüzüme vurduğu gerçek ruhumu bedenimden çekip aldı. Daha fazla konuşmayarak camdan dışarıyı izlemeyi tercih ettim. Karanlık çökmek üzereydi ve yıldızlar yerlerini belli etmeye başlamıştı. "Geldik güzel gözlü." Düşüncelerimi arabada bırakarak geldiğimiz yere baktım. Kimsenin olmadığı ıssız bir eve gelmiştik. Üstümde gelinlik, ayağımda topuklu ayakkabı ile yürümekte zorluk çekiyordum. En son sinirlerime hâkim olamayarak topukluları çıkarttığım gibi fırlattım. Kaya durup halime güldü. "Hafif manyaklık var sanki. Neyse odanda her şey mevcut." Takip ederek gittiği odaya doğru yürüdüm. Kapıyı açar açmaz muhteşem bir dizayn beni karşıladı. "Kıyafetler şu çekmecede mevcut. Hepsi yeni, kimse giymemiştir. Kurtul şu gelinlikten. İki saattir dekoltene bakmamak için mücadele veriyorum, beni bu işkenceden kurtar." Nasıl bir gelinlik giymişim böyle? Elime tutuşturduğu kıyafetlerden sonra dışarıya çıktı. BORAN Bu kadar mankenlik yeterdi! Karı diye yanıma aldığım kadının böyle dikkat çekmesi hiç planlarımda yoktu. Apar topar odaya çıkartıp, Salih'i aramak için dışarı çıktığımda Sıla ile karşılaşmam bir oldu. "Evlendin cidden he Boran!" Yerimde duraksadım. Kolundan tutarak ilerideki odaya soktum. "Senin ne işin var burda Sıla? Ya Dolunay görseydi?" Bu düşünce beni neden korkutmuştu bilmiyorum. "Sana çocuk vermeyi kabul ediyorum Boran." Yerimde duraksadım ve gözlerinin içine dolu dolu baktım. "Anlamadım?" "Duydun işte Boran. Sana çocuk vereceğim, o kadınla aynı yatağa girmene gerek yok." Dudaklarını dudaklarıma yapıştırınca karşılık vermeden duramadım. Sıla çocuk işini kabul etmişti. Aylarca kabul etmesi için dil döktüğüm kadın şimdi mi kabul etmişti? Yavaşça dudaklarımdan ayrılıp üstünü çıkartmaya başladı. "Burda mı yapacağız? Saçmalama Sıla." "Yer ve mekan fark ediyor mu? Ben şimdi istiyorum." "Olmaz! Dolunay'ı eve götürmemi bekle, ben sana haber vereceğim." Aceleyle kendimi dışarı atıp Dolunay'ın yanına gittim. "Dolunay bizim çocuklar seni eve götü-... Dolunay?" Düşündüğüm şey başıma gelmiş olamazdı değil mi? Eğer öyle bir şey olduysa o şerefsizi elimden kimse alamazdı. ~1 YENİ MESAJ* *Bu harika kadın dururken sen hâlâ eski kırığının dudaklarında geziniyorsun.* Telefonu yere atmamla paramparça olması bir oldu. O iti ellerimle öldürmezsem bana da Kozcuoğlu demesinler! Bir de fotoğraf yollamış! Delirmek üzereydim. Silahımın belimde olduğuna emin olduktan sonra apar topar çıkarak arabaya bindim. Torpidoya koyduğum yedek telefonu aldığım gibi sağ kolumu aradım. "Salih şu Kaya itinin tüm girdiği delikleri bana buluyorsun!" Cevap bile veremeden telefonu kapattığım gibi yan koltuğa fırlattım. Sıla çocuk olayını kabul etmişken bu kaçırma işi sadece işime gelirdi ama ben buna sevinemiyordum. Bu kadar kısa sürede bağlanmış olamazdım. ~SALİH ARIYOR* "Buldun mu Salih?" "Bana bak lan Kozcuoğlu! Kardeşim senin yüzünden günlerdir ordan oraya savrulup duruyor. Eğer onu hemen bulmazsan senin ebeni s*kerim!" Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Bu kadın cidden manyaktı. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, verin şu telefonu." "Hee vereyim de yine ortalığın içine sıçın." "Gamze Hanım ağzınız ne kadar bozuk sizin ya! Siz nasıl öğretmen olmuşsunuz?" "Beynimi s*ktiniz lan! Salih sahip çık şu kadına!" Vah benim dertli kardeşim! Kim bilir günlerdir bu kadınla neler yaşıyor?... "Abi cidden kusura bakma ama hiç rahat durmuyor." "Geveleme Salih! Buldun mu adresleri?" "Bir kaç yere ulaştık abi ama edindiğim bilgilere göre bu Kaya'nın hiç bilinmeyen yerleri de varmış." "Bana o bilinmeyen yerleri bul Salih! Herkesin bildiği bir yere götürecek hâli yok." SALİH "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz ya?" "Kardeşim evleniyordu, gelmeme izin vermediniz. Şimdi kaçırılmış ve iki aptal benim bacımı bulamıyor öyle mi?" "Kolaysa sen bulsana!" "Bulmam 1 saatimi almaz. Bana telefonu ver yeter." "Hee vereyim de yine patronu ara." "Başımda bekle sıkıntı yok. Tek sizin mi eliniz kolunuz uzun? Bir haberimle Dolunay'ı elinizle koymuş gibi bulursunuz." İnanmıyordum. Bizim bile bulamadığımız bir yeri o mu bulacaktı? Telefonu eline vererek kollarımı bağlayıp duvarın dibinde hünerlerini izlemeye başladım. Gittikçe şaşırmaya, gözlerim açılmaya başlamıştı. Bir tane adamı arayarak diğer adamla bağlantı kurdu ve dakikalar içinde Kaya'nın gizli yerlerinin konumunu aldı. Telefonu kapatmasıyla tek kaşını kaldırarak arkasına yaslandı. "Ara o beceriksiz patronunu da bulduğumu söyle. Yalnız bak altını çiziyorum, benim bulduğumu söyle." Uzattığı telefonu alacaktım ki geri çekti. "Ben de gelirsem söylerim yerleri." "Buna ben karar veremem." Telefonu elime alarak Asaf abiyi aradım. "Buldun mu Salih?" "Abi Gamze Hanım buldu." "Komik değil Salih, sinirlerimi bozma bak." "Abi valla Gamze Hanım buldu. Ben de gelirsem yerleri söylerim dedi." "Of of! Al şu kadını attığım konuma gel." BORAN Gamze'yi hâlâ çözmüş değildim. Bizim bile bulamadığımız yerlere o nasıl erişiyordu? Neyse artık... 3 kişi belirtilen dağ evine çıktık. Cidden de çok iyi gizlenmiş bir yerdi. Silahlar çekildiğine göre ağızlar mühürlenebilirdi. Tek el ateş etmemle beraber tüm adamlar kapıya döküldü. "İpinizi tutan soysuz nerde lan!" Korumalardan biri kulağındaki kulaklık ile çoktan haber uçurmuştu. "Karımı geri var lan Kaya soysuzu!" İçeri doğru bağırmamla Kaya'nın dışarı çıkması bir oldu. "Ne bu terbiyesizlik? Yukarıda işim vardı niye rahatsız ediyorsunuz?" Gözlerim saçlarına kaydı. Kayan şey bence tek gözlerim değildi. Ayağımın altındaki yer de aynı anda kaydı. Saçları ıslaktı. "Ulan! Şimdi seni elimden kim alabilir Kaya!" Korumalar araya girse de 5 kişi zor tutuyordu. "Çok ayıp Asaf Kozcuoğlu!" Adamlar hepimizi tutmuştu. Kaya etrafımda gezmeye başlayınca fevri hareket ederek tedbirsiz geldiğimi anladım. "İnsan hiç dostunun evini basar mı, hem de iş üstündeyken?" Kendimi kurtarmaya çalışsam da başarısız oluyordum. "Dost mu? Karımı kaçırmışsın dost mu diyorsun hâlâ? 5 kişiyi üstüme salmışsın. Sıkıyorsa teke tek karşıma çıksana lan!" Elindeki silahın kabzasını boynuma geçirdiğinde biraz sersemledim. "Sizi şerefsiz herifler! Bizi hemen serbest bırakın! Kardeşimi verin lan! Nedir bu mafyalardan çektiğimiz yeter artık! Eğer bir kurtulursam hepinizin hayatını kaydırıcam!" "Demirhan kapat şu kadının ağzını! Amma konuşuyor bu ne ya kafam şişti!" Başım dönmeye başladığında tüm gücümü ve dirayetimi kaybettim. Kafam yere eğikti ve konuşacak takatim kalmamıştı. "Senin geçmişini s*kmezsem bana da Kozcuoğlu demesinler." Kafama aldığım son darbeden sonra gözlerimi yüzüme atılan sudan sonra karanlık bir odada açtım. İşkence mi, severiz... "Amma uykucu çıktın be Kozcuoğlu!" "Sen ellerimi çöz bak kim uyuyor görürüz." Kaya gözleriyle arkamı gösterdiğinde yüzümü oraya döndüm. Dolunay elleri kolları bağlı bir şekilde diğer taraftaydı. "Dolunay!" dememle yüzünden akan kanları görmem bir oldu. Bağlandığım sandalyede çırpınışlarım bir işe yaramıyordu. "Lan a**na koduğum bana ne istiyorsan yap ama karıma dokunma lan!" Dolunay'ın bakışları hiç sağlıklı gözükmüyordu. "İyi misin Dolunay?" Sesimi duymuyor, sanki başka bir dünyada yaşıyor gibiydi. "Onu bırak bana ne yapacaksan yap!" "Biraz fazla yordum onu sanırım, o yüzden böyle bitkin." Benim karıma mı dokunmuş bu herif? Yapamazdı... Yıllardır süren dostluğumuzun üstüne bana bu adiliği yapamazdı. "Kaya!" YAZARDAN Boran'ın bağırması öyle kuvvetliydi ki bulundukları mekanın duvarları titremişti. İki eski dostun hesaplaşması çok çetindi ama arada ezilen her zaman olduğu gibi yine kadınlar olacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD