SIRILSIKLAM...

2057 Words
GAMZE "Madem Asaf Kozcuoğlu arkadaşıma aşık oldu, bize de onların arasını kıvılcımlamak düşer. Hadi kalk gidiyoruz!" Salih'i kolundan tutup ayağa kaldırdım. "Nereye gidiyoruz Gamze Hanım?" "Aşkın ilk kıvılcımını atmaya!" Elini tutarak evin dışına kadar götürdüm. "Bu dediğiniz şey olamaz." "Bak eğer dediğimi yaparsan..." Erkeklerin kadınlardan etkilendiğini bilmeyen kimse yoktur. Elimle dudaklarına dokunduğumda heyecan yaptığı çok açık belliydi. "Belki bir kere öpebilirim." "Ne saçmalıyorsunuz siz?" Geri geri çıktığında şaşırmadım desem yalan olurdu. "Ne kadar arsız bir kadınsınız?" Ağzım açık kaldı. Hayatımda ilk kez bir erkek beni geri çeviriyordu. "Ben de yengeyle Asaf abinin olmasını istiyorum ama bunun için terbiyesizce teklifler sunmanıza gerek yok." Kendimden utanmıştım resmen. "Tamam be! Aralarını yapalım da, nasıl olduğu önemli değil." Yaptığım planı anlatıp, ikimizde arabaya atladık. Villanın içine girince gözlerim kocaman açıldı. "Ananın a-..." Salih değişik şekilde gözümün içine bakınca sustum. "Eğer bu evse bizim yaşadığımız ne!" Kapıyı açıp aşağı inecektim ki, Salih tuttu. "Aşağı inmek yok Gamze Hanım." İtiraz edersem kavga ederdik, bu yüzden arabada oturmaya devam ettim. "Nerde bunun şarkı yeri?" "Siz hangi şarkıyı açacaksınız söyleyin, ben ayarlarım." Biraz düşündükten sonra aklıma gelen ilk şarkıyı söyledim. "Apolas Lermi: Gel Göğsüme Sığ Yarim." Açılan şarkı ile ben de kendimi anın büyüsüne kaptırdım. Bir süre sonra Asaf cama çıkıp baktı. "Asaf Kozcuoğlu ağlıyor mu yoksa ben mi yanlış görüyorum?" Salih bile şaşırmıştı. "He vallah ağlıyor Gamze Hanım." Salih camı indirerek el salladı. "Bu şarkı sana gelsin abi!" diyerek sesini yükseltti. Bir kaç saniye sonra gözlerimi ovuşturarak iyice baktım çünkü Dolunay, Kozcuoğlu'nun yanına gelmişti. "Lan bana vursana Salih." "Ne vurması Gamze Hanım? Ben bir kadına asla el kaldırmam." "Off sen de hiçbir şeyden anlamıyorsun be! Görmüyor musun nasıl sarıldıklarını?" Salih nihayet gözlerini benden alıp çifte kumrumuza baktı. "Bu kadar çabuk olacağını ben de tahmin etmiyordum. Asaf abi nasıl böyle hemen kapıldı anlam veremiyorum? Aslında düşününce haklı yanı da var. Yenge cidden çok güzel bir kadın." demesiyle sinirle yüzüne baktım. "Sakın Dolunay'a aşık olayım de-..." diyemeden gözüm cama aldı. "Sesi yükselt Salih! Bizimkiler öpüşüyor!" Benim bacım öpücük mü alıyordu? İçimdeki mutluluk tüm bedenime yayılmıştı. Dolunay mutlu olmayı sonuna kadar hakeden bir kadındı. Salih'le aynı anda birbirimize dönüp baktığımızda bakışları dudaklarıma kaydı. "Sakın düşündüğüm şeyi yapma Salih. Onlar öpüşüyor diye bizde mi öpüşeceğiz?" "Tövbe Tövbe!" Salih'i sinir etmek artık aşırı derece de hoşuma gidiyordu. "Görev başarıyla tamamlandı, eve geri dönebiliriz." ... DOLUNAY Tek o mu beni isteyince öpecekti? Madem ki eski sevdiği kadının yanına gidiyor, odasından çıkıyor, o zaman bana karşı gelecek mi görmem lazımdı. Kimyası başımı döndürüyordu, bunu kabul ediyorum zaten ama onun da benden etkilendiği apaçık belliydi. Akıttığı gözyaşları hiçbir şekilde yüreğimi sızlatmadı. Bana dediği onca laftan sonra bir de ona üzülecek hâlim yoktu. Önceden aldığım oyunculuk dersiyle harika bir iş çıkardığımı söylemesem yalan olurdu. İlk öpücüğümü benden saçma şekilde almıştı ve ben o öpücüğü ona zehir edecektim. Yavaşça uzaklaştığımda tekrar öpmek için yaklaştığını anladığımda elimle göğsünden tutup durdurdum. Islak kirpikleri birbirine çarparken, yüreğim nasıl çarpmasın bu kadar yakışıklı adama? Bir sağ bir sol yaparak nereye gideceğini afalladı. Artık emindim, Boran Kozcuoğlu benden etkileniyordu. "Ardımdan gel ve kapıyı kilitle." Hiç itiraz etmeden dediğini yaptım. Bir öpücük bile onu bu kadar sersem yapıyorsa, ilerisini düşünemiyorum. İstemsizce elim dudaklarım gitti ve şapşal şekilde sırıttım. Aklıma gelen gerçekle tüm mutluluğum söndü. Yarın benim düğünüm vardı ve o düğünün gecesi... Ben eski hayatıma geri dönmek istiyorum. Evlatlarıma, yuvama... Kim bilir öğrencilerim ne kadar çok merak etmişlerdir beni. Kapıya vurulunca herhalde Boran geri geldi diye kilidi açtım. Kulbu indirmemle Boran'ın annesinin içeriye damlaması bir oldu. "Seni şerefsiz, or*spu! Hâlâ oğlumun yatağına giremedin mi he?" diyerek eliyle saçlarıma yapıştı. "Bırakın saçımı canım yanıyor!" Ellerini saçıma dolayarak odanın içinde sürüklüyordu adeta. Yatağın üstüne fırlattığı gibi tükürür şekilde konuştu. "Seni o çöp yuvasından alıp buralara getirdi benim oğlum! Açlıktan ağzın kokuyordu orda! Burda ise yediğin önünde, yemediğin ardında. Sana tanınan bunca fırsata rağmen hâlâ giremedin mi oğlumun koynuna he! Nasıl kadınsın sen! Şu üstüne bak!" Elleriyle bedenimi göstererek yüzünü aşağılar derecesinde bir hâl aldırdı. Yanıma yaklaşıp kolumdan sıkıca tuttu. "Bana bak rezil kadın! Sıla geri geldi, ayağını denk al! Oğlumun koynuna girmezsen eğer o koyuna girecek birileri illa ki çıkar. Aklını başına topla ve Asaf'ımı sakın Sıla'ya bırakma!" Bir çöpe dokunuyormuş gibi tekrardan geri itti ve odadan öylece çıkıp gitti. Hiçbir şey anlamıyordum. Sıla'yı eve getiren de oydu, oğlumu o kadına bırakma diyen de o. Ne kadar düşünürsem düşüneyim bu kadının ne yapmak istediğini asla çözemiyorum. Ayağa kalkıp aynadan dağılmış halime baktım. Saçım başım birbirine girmiş, üstümdeki elbise paramparça olmuştu. Zaten dinmeyen gözyaşlarım, amcamın beni satmasıyla iyice sel oldu... Ben mi çirkindim yoksa insanlar mı sahteydi bilmiyorum... Bu yaşıma kadar amcamın kızları bana hep çok çirkinsin dediler ama ne zaman tanımadığım bir ortama girsem insanlar güzelliğim ile büyülendiklerini söylerlerdi. Güzel giyinsem Boran kızıyordu, giyinmesem annesi. İki arada bir derede kaldım resmen. Boran'ın annesi geri dönüp kapıyı açınca yüzüme fırlattığı elbise sinirle gözlerimi kapatmama neden oldu. "Al şunu giyin, akşama hazır ol! Çekmecelerde de bir sürü gecelik var, içinden en açık olanını seç!" Tekrardan kapanan kapı ile üstüme fırlatılan elbiseye baktım. Bu elbise değildi! Hiçbir tutar dalı yoktu ki bunun. Sağa çevirdim, sola çevirdim, önüne baktım, ardına baktım ama yok... Banyoya geçip bir giyeyim dedim. Çıkıp aynadan bir bakarım ki, bakmaz olaydım! "Bu ne! Ay ben bunu hayatta giyemem!" Banyoya doğru gidiyordum ki, Boran'ın içeri girmesi bir oldu. Kafası yere eğikti. Bana göz ucuyla bakınca ilk baş ne olduğunu anlamadı ama üstümden çevirdiği bakışlarını saniyeler içinde tekrardan bana yöneltti. "Senin bu hâlin ne kızım?" Elbiseyi çekiştire çekiştire bir hâl oldu resmen. "Annen verdi giyeyim diye ama zaten şimdi çıkarıyordum." Yürürken bile zorlanıyordum. Bu nasıl bir elbise ya! Kıçım gözükecek nerdeyse. "Dur gitme, bir şey diyeceğim." Yutkunarak arkama döndüm. Bakışları bacaklarımdaydı. Hızlıca bana doğru gelerek aradaki mesafeyi kapattı. "Bir kere öpmene izin verdim diye kendini sakın benim karım falan sanma. O an da karşımda kim olsa aynı şeyi yapardım. İhtiyacım vardı ve bunu seninle giderdim anladın mı?" Gözlerimi kısarak sadece yüzüne odaklandım. Ellerimle elbiseyi bile çekiştirmeyi bırakmıştım. "Senin karın olmak isteyen de yok zaten!" Banyoya doğru giderken kolumdan tutup kendine çevirdi. "Yarın evleniyoruz unutmadın değil mi?" Elbisenin askısı kolumdan düşmüştü ama sinirden onu bile fark etmiyordum. "Unutmak mümkün mü, her seferinde hatırlatıyorsun. Kozcuoğlu olacağım diye sevinçten havalara uçacağım. Hatta kolumu bırakırsan ilk uçuşumu banyoda gerçekleştirmek istiyorum." Son dediğim laftan ne anladı bilmiyorum ama dibime kadar girdi. "Benimle uçmak ister misin, banyoda..." "Pislik herif! Bana sakın yaklaşma!" Eliyle düşen askımı yukarı çekti. "Öperken öyle demiyordun küçük öğretmen." İlk kez yüzüne böyle dikkatlice baktım. Alnında bir kaç kırışık vardı. Muhtemelen 30'lu yaşlara dayanmıştı. Zaten Sıla'da o kadar küçük durmuyordu. O da en az Boran kadar vardı. "Bir kere öptüm diye kendinizi kocam sanmayın Asaf Bey! Sen ya da başkası... Karşımda kim olsa öperdim." diyerek askımdaki elini indirdim. Ay ben az önce Kozcuoğlu'na laf mı soktum yoksa bana mı öyle geliyordu? Oh olmuştu ona. Beni küçük düşürmeye iyi alışmıştı ve bir dersi hakediyordu. Banyonun kapısını kilitlememle içeri de bir şeylerin kırılma sesinin gelmesi bir oldu. Korkudan nefes alışverişim hızlanmış, bedenimi kapıya dayamıştım. "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun he! Karşısında kim olsa öpermişmiş! Hadi çıkta öp bakalım! Çıksana Dolunay!" Kapıya vurulan tekme ile az öteye gittim. O kadar şiddetli vuruyordu ki, her an kırılabilir dememe kalmadan kapı yere düştü. Düşmesiyle beraber çığlığı bastım. "Şimdi ne yapacaksın, nereye kaçacaksın he!" Üstüme doğru geldikçe ben geri kaçıyordum. Duşa kabinin içine kadar girmiştim. O da hızlı hareketlerle içeri girip, kapısını çekti. Kesik kesik olan nefesiyle boy avantajından dolayı yukarıdan aşağıya bana bakıyordu. Duş başlığını eline alıp, musluğu sıcak ayara çevirerek başımızdan aşağı akmasına izin verdi. "Ne bakıyorsun Boran? Islanıyoruz dışarı çıkalım." "İşine gelince Boran, işine gelmeyince Asaf Bey! Ben senin oyuncağın mıyım he?" Cidden buna mı takılmıştı? Dibime kadar girip dudaklarımızın arasında milimler bıraktı. Zaten ortam dardı, bir de bedenlerimizle iyice dar olmuştu. İkimizde yapışık ikiz gibiydik. İtmeye çalışsam da bir türlü kıpırdatamıyordum öküzü! Su sıcak olsa da bir süre sonra ıslanan kıyafetler bedenimi rahatsız etmeye başladı. Zaten dar olan elbise, ıslanınca iyice üstüme yapıştı. Bu elbiseyi giydiğim zamana... "Madem elbiseler giyiyorsun, benim için hazırlanıyorsun o zaman bu güzel bedeninin hakkını ver." Eğilip boynumu öptüğünde iğrenerek başımı öptüğü yere doğru eğdim. Her an kusabilirdim çünkü midem çok fena bulanmıştı. "Boran çekil önümden yoksa üstüne kusacağım." Elimle ağzımı tutunca istemeden de olsa Boran kollarını havaya kaldırıp geçmeme yol verdi. Duşa kabini açtığım gibi tuvaletin içine doğru tüm midemi boşalttım yine. En son midemde bir şey kalmayınca öğürmeye başladım. Rahatlayınca yerimden kalkıp, sifonu çektim ve elimi yüzümü yıkadım. "Senin gerçekten benden miden bulanıyor." Bu cümlesiyle aynadan yüzüne baktım. Kalp kırıklığı ve hüzün barındırıyordu. Öylece çıkıp odaya geçtiğinde üstümdeki ıslak kıyafetler artık bedenimi üşütmeye başlamıştı. Utanarakta olsa giyinme odasından bir kaç parça kıyafet alıp banyoda hemen giyindim. Odaya geçtiğimde Boran hâlâ ıslak çamaşırlarla yatağın üstünde yatmış, öylece tavanı izliyordu. "Hasta olacaksın kalk üstünü değiştir." Yüzüme bakma tenezzülünde bile bulunmadı. "Boran üstün ıslak kalksana!" Yanına varıp, dizine vurdum. "Hadi kalk!" Öfkeli bakışları gözlerimle buluştuğunda istemeden de olsa geri çekildim. "Ne yaparsan yap!" "Kıyafet getir bana! İç çamaşırları, pantolon ve gömlek!" Emir veriyor paşam! Hiçbir şey demeden dediklerini getirip eline tutuşturdum. "Şimdi aşağı in ve yemek yap, midem kazındı." Yüzüne öfkeyle karışık şaşkın ifadeyle baktım. "Madem kadın olmayı beceremiyorsun, o zaman hizmetimi göreceksin. He bir gün yanıma gelipte yatağına girmek istiyorum dersen eğer, seni bu eziyetten hemen kurtarırım." "Seninle aynı yatağa gireceğime akşama kadar ev temizlerim daha iyi." "Öyle mi küçük öğretmen! Ben annemi başına salayım da sen gör!" Tek kelam etmeden kapıya gidiyordum ki, beni durdurdu. "Dur! Bu günlük seni azad ediyorum. Hazırlanda gidip sana gelinlik bakalım." "Ben hazırım zaten." "Bu üstündeki kısacık şortla dışarı çıkmayacaksın herhalde." Acaba unutupta kısacık şort mu giydim diyerek bakışlarımı üstüme çevirdiğimde şaşırdım. Çünkü üstüme giydiğim tayt dizimin üstündeydi. "Bu mu kısacık Boran?" "Evet, bacakların çok açık. Git değiştirde başka bir şey giyin." Gözlerimi yumarak gidip bileğime kadar uzun olan elbise giydim. "Heh şöyle!" Makyaj masasının yanına gidip bir şeyler karıştırdı ama anlamadım. Yanıma gelip göğüs dekoltemi elindeki iğne ile kapattı. "Şimdi daha iyi oldu." Bu adam sahiden de hastaydı. "Ben de şu kıyafetlerden kurtulayım." der demez pantolonunu aşağı indirdi. Ya zaten hassas bir midem var, niye ikide bir aynı şeyleri yapıyor. Elimle ağzımı tutup kafamı dağıtmaya çalıştım. Midemi dışarı çıkartmaktan bile sıkılmıştım. Arkamı dönerek giyinmesini bekledim. "Giyindim küçük öğretmen, hadi aşağı in." ... Mağazalara girince şaşkınlığımı gizleyemedim. Ömrüm boyunca böyle lüks yerlere gitmemiştim. "Burası çok güzel Boran." "Beğendiğin tüm gelinlikleri seç, çalışanlar sana yardımcı olacak." "Neden yapıyorsun?" dediğimde elleri cebimde yanıma geldi. "Kara kaşından gözünden dolayı yapmıyorum herhalde. Kozcuoğlu olacaksın, paçavra gibi giyinmeyi düşünmüyorsundur sanırım." "Yeşil!" dedim. "Anlamadım? Yeşil gelinlikli mi beğendin?" "Kara kaşın gözün dedin ya! Gözlerim kara değil; yeşil." Kafasını yere eğip, sol eliyle sakalını kaşıyarak güldü. Dediklerine pek fazla takılmadan görgüsüzlük yapmayaraktan biraz gezindim. Gözüme kestirdiğim ilk balık gelinliği aldım ve Boran'a döndüm. "Bu olsun." "Başka denemeyecek misin?" Kafamı salladım. "Bence gerek yok. Bu olsun." "O zaman dene de üstünde göreyim." "Deneyeyim mi? Beğendim işte bu olsun Boran." "Giyin dedim sana Dolunay!" Oflayarak gelinliği alıp kabine gittim. Tek başıma giymekte zorlandım ama yardımda istemedim. Dışarı çıktığımda sinirden kıpkırmızı olmuştum. Bu gelinlik işi ne kadar zormuş ya! Boran beni görür görmez ayağa kalktı. Etrafımda bir tur dönerek, kimse var mı diye de kolacan etmeyi ihmal etmedi. Şaşırdı... O kadar çok şaşırdı ki ağzından çıkan kelimelerden haberi bile yoktu. "Çok güzel olmuşsun Dolunay." "Gerçekten mi?" diyip aynadan kendime baktım. Gelinlik cidden muazzamdı. "Çok güzel cidden Boran." Kendini topladı ve kaşlarını çattı. "Git başka giy! Hiç güzel olmamış." "Ama sen az önce güzel-..." "Ne diyorsam onu yap!" "Ben bunu beğendim ve bunu giyeceğim Boran. Ayrıca çokta güzel oldum." "İyi o zaman bu olsun." Israr etmeden kabul etmesi şaşırttı beni. Kadının yanına gidince bende peşinden gittim. "Gelinliğin göğüs dekoltesini komple kapatıyorsunuz ve arkasına da uzun bir kuyruk dikiyorsunuz. Basenleri falan hiçbir yeri belli olmasın." Kadının gözleri bana takılınca Boran arkasına döndü. "Dediklerimi duydun sanırım. Şimdi çekilebilirsin." "Gelinliğin modeli biraz bile bozulursa, yemin olsun ki canım pahasına bile olsa o nikah masasında hayırı sana yapıştırır, seni herkese rezil ederim." "Bu hâlde seni davetliler arasına çıkartmamı düşünmüyorsun herhalde Dolunay." "Ben diyeceğimi dedim Asaf Bey!" Sinirle arkasına dönüp, elleriyle saçlarını çekiştirdi. "Şu gelinliği paketleyip adrese yollayın. Tek bir detayına bile dokunmayın." Yavaş yavaş yola geliyor beyimiz. Boran kendi tarzına uygun bana bir kaç elbise daha alınca, eve geçtik. "Sen elbiseleri dene, ben de dışarı çıkıyorum." Benim için sıkıntı yoktu. Şu anda her şey çok güzel gidiyordu. Ta ki düğün gününe kadar... O gece öyle şeyler olacaktı ki, her yer birbirine karışacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD