Kaos Çemberi

1808 Words
Hiçbir zaman çaresiz hissetmedim daima bir çıkış yolu bulmak benim için zor olmamıştı. Olduğum en kötü durumda dahi seçeneklerimi değerlendirip çözümü bulmuştum. Şu anda kapana kısılmış bir vaziyette koruma olarak sadece bir masanın altında olmamız beni yine çaresiz hissetttirmemişti. Çünkü geçmişten çıkardığım en büyük ders hele ki böyle kirli bir düzenin içindeyken her zaman tedbiri elden bırakmamak gerektiğiydi. Melih hem kurşunlardan sakınmaya çalışıp hem de sandalyeleri çekerek bize doğru bir kalkan yapmaya çalışıyordu. Ama içeri girdikleri takdirde bunun hiçbir anlamı olmazdı. Masanın altına girdiğim sırada elimde sımsıkı tuttuğum telefonumu açıp daha arama tuşuna basmadan elimde titredi. "Abidin nerdesiniz." Telefondan onlarında çatışmada olduğunu anlamıştım lakin biraz uzaktan ses geliyordu. "Sen bana konumu attığında belirli alanlara gizlendik geldiklerini gördüğümüz gibi harekete geçtik ama onlar bizden önce size saldırdılar. Merak etme güvenli bir alan bul ve ordan çıkma. Biz birazdan bunları halledecez." "Tamam bekliyorum." "Dikkat et." deyip kapattı. Melih'in gözlerindeki yakıcı bakışların üzerimde olduğunu hissedebiliyordum, garip bir şekilde gözlerine bakmaya cesaret edemiyordum. Kurşun sesleri azalmış ve bize karşı olan saldırı tek tük isabet etmeyen hedeflerden ibaret olmaya başlamıştı. Bakışlarımı gözlerine ağır ağır kaldırıp sakin bir sesle "İyi misin? Bir yerine denk geldi mi?" Gözlerine bakmam onu kendine getirmiş gibi kolumu tutup beni biraz kendine çekti. " Hayır ayağıma ve bacağımı ıskalayan sıyrıklar var sanırım. Sen iyi misin?" Şu an ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum. Neydi onu böyle sinirlendiren? Öfkesi gözlerinden bile belli oluyordu ki muhtemel bir düşüncem; sebebinin ben olduğumu haykırıyordu. Açıkçası öyle bir profil çiziyordu ki sanki bu tip olaylara hiç alışık değilmiş gibi. Hayatı hakkında çok detaylı bir bilgiye sahip olmasam da aslında garipseyebileceği bir durum içinde olduğumuzu sanmıyordum. Fakat benim onun gerçek kimliğini bilmediğimi düşündüğünden böyle davrandığını düşünüyordum. Tuhaf olan ise, sadece mafya olmakla ilgili değildi bu tip olaylar, iş dünyasında da ne yazık ki karşılaşılabilecek türdendi. Her iş insanı sadece iş dünyasındaki başarılarından ibaret olmuyordu. Kendisi mafya olmasa bile düşmanı sırf onu korkutmak veyahut istediğini yaptırmak için bile güç gösterisi adı altında bu tip şeyleri yapardı. O yüzden şu anki oyunculuğu beni hem hayrete düşürüyor hem de garipsememe sebebiyet veriyordu. Melih'te her şeyi kenara bırakırsak başka bir şey vardı. Benim anlamadığım, bilmediğim bir şey, içimdeki cılız şüphe gün geçtikçe yerini sağlamlaştırıyordu. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp "Bende iyiyim sanırım, bir bitse hasar tespiti yapacağım." dedim. Gözlerimi ondan çekip etrafıma baktım. Sesler artık duyulmuyordu sadece dışarıdan gelen bağırış çağırış sesleri geliyordu. Usulca hareket edip olduğumuz yerden kalkmaya yeltendim daha ordan çıkmadan kolumu sımsıkı tuttu "Ne yaptığını sanıyorsun tehlikenin geçtiğini sanmıyorum." "Bizimkiler ilgileniyordu, halletmişlerdir." deyip kolumu çektim ve ayaklarımı hareket ettirip olduğum yerden tamamıyla kalktım. Çevreme baktığımda mekan tamamıyla savaş alanı gibiydi camların tümü aşağı inmemişti ama yer yer çatlaklar, kırıklar ve delikler ile doluydu. Öyle ki o delik ve çatlaklardaki açıklıklardan masalar,sandalyeler, karşı taraftaki bar ve üstündeki, arkasındaki tüm eşyalar tuzla buz olmuş her şey bu kasırgadan nasibini almıştı. Melih'te ayağa kalkmış birisini arıyor gibi bar kısmının o tarafına gitti. Barın arkasındaki koridordan bize yardımcı olan beyefendi korku dolu gözlerle bir ona bir bana bakıyordu. Melih'in ona doğru adım atıp bir şeyler söylemesini izledim uzaktan. Seslerini duyamıyordum ama adamın sadece kafasını aşağı yukarı salladığını görüyordum. Ardından Melih arkasını dönüp bana doğru yavaşça gelirken cebinden telefonunu çıkarıp üstünde parmaklarını gezdirdi ardından kulağına götürdü. Üstündeki siyah gömleği dağılmış altındaki yine siyah pantolonda yer yer yırtıklar ve kurumuş lekeler göze batıyordu. Ben onu incelerken o da gözlerini asla gözlerimden çekmeden telefonda konuşuyordu. Arkamda bir hareketlilik hissedince hemen arkamı dönüp gelen kişiye baktım. Abidin tüm heybetiyle hızlı hareketlerle yanıma gelirken aynı zamanda gözleride bedenimde dolaşıyordu. Herhangi bir yara alıp almadığıma bakıyordu. Tam karşıma gelince "Yara aldın mı? Hastahaneye gidelim istersen?" sorularını tedirgin bir biçimde sorarken sesini de kendince olabildiği kadarıyla düz tutmaya çalışıyordu. Abidin duygularını belli etmeyi sevmezdi fakat Abidin, Hakan,Selim ve ben her ne olursa olsun aramızda ne geçerse geçsin daima birimize bir şey olacak korkusu ile yaşıyorduk. Bu durumu defalarca yaşamıştık ama her seferinde yine aynı korku ile birbirimize bakıyorduk. Kimsenin kendini düşündüğü yoktu dostlarımıza olan merhametimiz kendimiz için duyduğumuz korkudan daha üstündü. "Merak edilecek bir şey yok." Gözlerimi kollarıma çevirdiğimde yer yer yaraların ve çiziklerin olduğunu gördüm. Hızlıca bir nefes verip "Eve gidince pansuman yaparım. Asıl sen şu piç kurularından haber ver tahmin ettiğimiz kişi mi ?" Artık tamamıyla öfke ve sinir yüklüydüm. Gözlerimden ateş çıktığına neredeyse emindim. "Evet şerefsiz Fatih'in kardeşi. Sorun yok hepsi olduğu yerde geberdi sadece iki kişiyi sağ bıraktık bizimkilerde şu an temizliği yapıyorlar." Sıkıntılı bir nefes verip ortalığa baktı ve devam etti. "Buranın sahibi ya da yöneticisi ne zıkkımsa onunla da konuşmamız gerekiyor polisi işe karıştırmayız. Sessiz sedasız halletmeliyiz. Tanıyor musun buranın sahibini?" Arkamdan yine adım sesleri gelince bu sefer kimin geldiğini tahmin edebiliyordum. Ama konuşmaya dahil olması beklediğim bir şey değildi. Sert ve gür sesi ile " Mekanın sahibini tanıyorum az önce de onunla konuştum herhangi bir problem yok hallettim." deyince bir adım geri atıp Abidin ile Melih'in karşı karşıya gelmesini sağlayıp bende ortalarında durdum. Boğazımı temizler gibi hafifçe öksürdüm. "Teşekkürler ama bizde halledebilirdik." "Arkadaşım olması işleri daha kolay hale getiriyor ki uğraşmana gerek yok." Sesindeki özgüven ve kibir beni bi anlığına rahatsız etti. Ayrıca saldırıyı kimin yaptığını sorgulamamasına da anlam veremedim. Belki de saldırıyı yapanlar onun için gelmişti ya da içimden bir ses bunu çoktan teyit ettiğini söylüyordu. Az önce muhtemelen sadece arkadaşı ile değil başkalarıylada konuşmuştu. Abidin kendini belli edercesine "Derya Hanım çıkalım mı, burası güvenilirliğini çoktan yitirdi." Sesindeki ima gizli tehdit beni neredeyse güldürecekti cidden Melih' i suçlaması akıl karı mıydı? Ya da daha çok beni böyle tenha bir yere getirmesi onun sinirine dokunmuştu. Melih ise Abidin'i çileden çıkaran bir hareket yapıp tamamen bana döndü ve " Çok kötü bir gece oldu üzgünüm ama izin verirsen seni eve ben bırakmak isterim." Sonra ağır bir şekilde dönüp Abidin'in gözlerine tehditvari bir şekilde baktı. Erkekler arasındaki bu sidik yarışına benzer ego yarışları daima gözüme çirkin gelmiştir. Belki de ilkel bir davranış olmasından kaynaklanıyordu. Maalesef fıtratlarında olduğunu kabullenmekte zor geliyordu. Abidin sanki üzerine atlayacakmış gibi bakarken Melih'in de ondan eksik kalan yanı yoktu cidden ikiside şu an sinirime dokunuyordu. İkisinin de dikkatini çekmek adına sesimi yükseltip " Melih beni eve bırak lütfen, Abidin siz de arkadan gelirsiniz." Otoriter sesimle Abidin gözlerini bana çevirip "Tamam üç araba arkanızdan geleceğiz diğerleri de bura ile ilgilenecek." Tam çıkışa doğru ilerlerken aklıma geldiği gibi durdum "Abidin senden ricam bize eşlik eden bir beyefendi çalışıyor burda onu da evine bırakın." Abidin daha sesini çıkarmadan Melih araya girip "Ben hallettim, az önce biri gelip onu aldı." dedi. Başımı sallayıp ikisini de beklemeden çıkışa doğru yürüdüm. Yeni yeni kollarımdaki yaralar sızlamaya başlamıştı eve gidince vücuduma detaylı bakmalıydım. Melih'in arabasının yanına geldiğimde arkamdan o da geliyordu onu beklemeden açık olduğunu anladığım arabayı açıp yolcu koltuğuna oturdum. Melih'te beni bekletmeden gelip arabayı çalıştırdı, dikiz aynasından bizimkilerin de arkamızda olduğunu gördükten sonra bakışlarımı yola çevirdim. Sanırım konuşmamız gerekiyordu ama nasıl söze başlayacağımı bilmiyordum. O yüzden dan diye konuya girmek daha iyi olurdu. " Başımızdan kurşun yağdırmaları benim suçum. Zira senin benim sadece bir iş kadını olmadığımı bildiğine de eminim. Gizlediğim bir şey değil çünkü. Bunu bir kenara bırakacak olursak özür dilerim seni de belaya bulaştırdığım için sen daha çok iş dünyasının içerisindesin ve hayatını tehlikeye sokmuş oldum." O kadar uzun konuşmuş gibi hissettim ki kendime bir es verip nefes alıp devam ettim. " Sadece sen beni almak için ısrar ettiğinde de ne yazık ki tek başıma bir yere gitmem mümkün olmadığından zaten korumalarıma konum bilgisi paylaşmıştım yani bu yönden elimden geldiği kadar güvenliğimizi korudum." Sadece dinledi fakat bana asla bakmadı gözleri olduğu gibi yoldaydı. Üstelik dakikalar geçmesine rağmen hala tek kelime dahi etmiyordu. Artık konuşmayacağını düşünürken birden kelimeler ağzından dökülmeye başladı " Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bunları söylemene gerek yok sinirliyim ama sana değil. Ve senin de Konsey'in bir üyesi olduğunu ve pek tabi bir mafya üyesi olduğunu biliyorum bilmeyen yok zaten sizi. Böylesi bir durum için de suçlamıyorum seni sadece takdir edersin ki beklenmedikti." Konsey'den bahsetmesi beni düşündürttü; Konsey en iyilerin masasıydı. 12 üye vardı ve yaptığımız işlere karşın değişik bir demokrasi ile işliyordu. Herkesin oy hakkı olmak ile beraber çoğunluğun fikri ile değil fikir birliği ile kararlar verilirdi. Yani tüm üyelerin 12 kişinin de aynı fikirde olması gerekiyordu. Bu kişiler mafya dünyasında zirve noktasındaydı ve evet bende bu topluluğa üyeydim. Aralarındaki en genç üyelerden bir tanesiydim. Zorlu bir savaş sürecinden geçip o koltuklardan birine hak kazanmıştım. Evet kimse kimliğini gizlemezdi Aslan gibi ama herkeste Konsey'i bilmezdi en azından dışardan bir gözle ancak mafyalar arası rekabet ve soğuk savaşların arasına girdikten sonra bir yerden sonra öğreniyordun, ilk etapta trajikomik ve ütopik geliyordu lakin sonrasında gerçekten böyle bir topluluk olduğunu kabulleniyordun. Melih'in bunu dile getirmesi beni duraksattı sanki hakkımda her şeyi ama her şeyi biliyormuş gibi geldi en karanlık gizlerimi bile. Konsey'de olduğumu bildigini söylediğinden dolayı değildi sesindeki tını, tavrı bildiklerinin bunlarla sınırlı olmadığını hissettiriyordu. Ben daha bir şey diyemeden " Bana bir sigara yakıp verebilir misin?" deyip bakışlarını bana çevirip gözleriyle aramızdaki bölmeyi işaret etti. Ben ordaki sigara paketini alıp dudaklarıma bir tanesini götürürken devam etti " Sinirime gelecek olursakta lanet olası pislikler yüzünden olan bizim gecemize oldu hale bak nasıl gittik nasıl döndük." deyince şaşkınca ona bakarken dudağımda yaktığım sigarayı ağır hareketlerle çekip onun eline almasına izin vermeden dudaklarına yerleştirdim. Kafasını çevirmeden sadece gözleriyle beni izlerken o derinliklerde geçen ani parıltılar kendini köşeye kıstırmış özgüvenimi geri getirdi. Kendimi geri çekip bir sigarada kendim için yakarken daha fazla içimde tutamayacağımı anladığım kahkahamı serbest bıraktım. "Yani senin tek takıldığın nokta bu mu?" derken hala kıkırtılarıma devam ediyordum. " Ya ne olacaktı az önce yaşananlar ilk defa karşılaştığım şeyler değil bunun için mafya olmaya gerek yok. İş dünyasında da bu tarz şeyler çok olur." Cama dayadığı kolundaki elinde sigarasını diğer eli ile direksiyonu kavrarken, kendinden emin hali ile oldukça karizmatik duruyordu. Oyuncu bir tavırla "Ne bileyim korktuğunu düşünmüştüm." deyip sigaramdan derin bir nefes aldım. Ne yaptığımın farkında bana dönüp tek kaşını kaldırdı sonrasında yola geri döndü. "Hanımefendi sizi temin ederim ki korkaklık lügatımda dahi bulunmuyor." Yandan bir bakış atıp "Tabiki olay olup bittikten sonra böyle beylik laflar etmekte ayrı bir inandırıcı." gülümsemeye devam ettim. Onun yüzündeki gülümseme daha da genişlerken " Daha inandırıcı tezlerde sunabilirim sana ama ne yazık ki sırası değil." söylediği cümleden hiçbir şey anlamamıştım bunu dışarıya da yansıttım. "Anlamadım?" " Sırası değil zamanı gelince söylerim." Aramızdaki atışma bitmiş nasıl olduğunu anlamadığım ciddi bir konuya geçmiştik fakat yine de açıklaması için ısrarcı olmadım. Anlaşılan o ki iletişimimiz zaten devam edecekti dediği gibi zamanla birbirimize karşı çok net tavırlar sergileyeceğiz. Özellikle ben, ondan isteyeceğim şeyi nasıl karşılayacak bilmiyorum çünkü ondan sadece bir isteğim değil iki isteğim olacak. Her ne kadar şu ana kadar onun kim olduğunu öğrendiğimden beri yanılsamalar yaşıyor olsam da artık tamamıyla kendime gelmiştim. Amacımı, intikamımı her daim yüreğimde hissettim ve bu yanımdaki adam hayatıma dahil olduğu andan itibaren sürekli düşüncelerimi allak bullak etmişti, kendisi farkında olmasa da. Lakin bu gecede tekrar iliklerime kadar hissettim; hazırım her şeyimle , tüm benliğim ile emindim, en dipteki karanlığıma doğru istikrarlı bir biçimde usulca ilerleyecektim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD