KIRMIZI GECELİK

1468 Words
Ne kadar öylece arkasından baktım bilmiyorum. Gitmişti işte. Ne bekliyordum ki zaten? Benimle konuşması bile yasakken, beni burada bırakması mı şaşırtıyordu? En sonunda kendime gelerek yerleri silmeye karar verdiğim anda paytak adımlarımla kilere doğru ilerlemeye başladım. Sanırım hayatım boyunca yerleri silecek ve o acımasız pisliğe yakalanmamak için uğraş verecektim. Acı ama bana reva görülen hayat buydu. Seçimim yoktu. Kimsem yoktu. Kilere vardığım anda temiz bir bez, kova ve deterjan alıp çıktım. Ardından misafir banyosuna giderek kovanın içine temiz su ve deterjan ekleyip karıştırdım. Kova hazırlama sürecim biter bitmez ağır kovayı zor bela elime aldım ve en üst kata çıkarak parkeleri silmeye başladım. ~~~ Bana işkence gibi gelen silme işlemi bitince hemen ayağa kalktığım gibi acı dolu bir inleme dudaklarımın arasından kaçıverdi. Ani hareketle ayağa kalktığım için birden karnıma sancı girmişti. Nedense son zamanlarda beni sancı tutuyordu ve bu beni çok korkutuyordu. Umarım bebeğime zarar gelmez. Karnımın sancısı geçsin diye duvara tutunarak ayakta hareketsiz bir şekilde acı içinde kıvrana kıvrana beklemeye başladım. Biraz zaman geçtikten sonra sonunda kendime gelebilmiştim. Gözüm ister istemez salondaki saate ilişince, bedenimi büyük bir korku kaplamıştı bile. Çünkü o cani acımasızın gelmesine iki saat gibi bir şey kalmıştı ve ben daha yemek yapmamıştım. Normalde yemek işleriyle Mehtap Hanım ilgilenirdi ama o olmadığı için ben yapacaktım. Kalbim korkuyla atarken, elimdeki kova ve bezi zorlukla kilere bırakmamla hemen mutfağa doğru ilerledim. Artık eskisinden daha çok zorlanıyordum. Karnımdaki bebek, her geçen gün beni zorluyordu. Üstüne üstlük parkeleride sildiğimden dolayı daha çok zorlanıyordum. Mutfağa vardığımda ne yapacağımı düşünüyordum. Buzdolaba doğru ilerlerken, aklıma tavuk sote, pilav ve salata yapmak geldi. Bunlar yapabileceğim en güzel yemeklerden birkaçıydı. O pislik bunları hak etmiyordu ama ben yine de kollarımı sıvazlayarak daha fazla beklemeden malzemeleri çıkardım ve işe koyuldum. Her şeyin hazır olmasıyla rahatlamış vaziyette derin bir nefes verdim ve son kez masaya bakıp eksikler var mı diye kontrol ettim. Masayı bir güzel süzerek tek bir eksiğin olmadığına kanaat getirip salondan ayrıldım ve bana verilen odaya doğu yol aldım. O odaya odam diyemiyordum. Benim için cehenemin başlandığı yer hiçbir şekilde benim odam olamazdı. Odada ışık bile yoktu. Çok görülüyordu bana. Odaya varınca, köşede yerde serilmiş yer yatağına doğru adımladım. Yatak vardı odada ama ben o yatağın üzerine yatmıyordum. Daha doğrusu yatamıyordum. Yaşadığım iğrençliklerden dolayı. *GEÇMİŞ* "Sana kes sesini dedim! Yoksa seni doğduğuna pişman ederim kahpe!" kalp ritmimi korkuyla hızlandıran, incitici sözlerini sarf ettikten hemen sonra arkasını dönüp, odadaki siyah dolaba doğru ilerledi. Ben ise sadece yatakta acı içinde korkudan hızla atan cılız kalbimle öylece arkasına bakmakla yetinmiştim. Korkuyordum, hem de hiç olmadığı kadar... Odadaki siyah dolabın kapağını açarak, bir şeyler aramaya başladı. Fazlasıyla gergin ve öfkeli duruyordu ve sanki istediğini bulamadığı için daha bir öfkeleniyor gibiydi. Alkollü olduğu için istediğini bulmakta zorluk çekiyordu. Ki nasıl çekmesin ki, alkolden dolayı ayakta bile duramıyor. Sonunda istediğini bulmuş gibi dolabın kapağını sertçe kapatarak bana dönmesiyle, daha çok korkup titremeye başlamıştım. Elinde kırmızı bir kumaş ve yüzündeki piç bir sırıtışla üzerime doğru gelmeye başlamasıyla yatakta geriye doğru sürünmeye başladım. Hem elindeki kırmızı kumaşta neyin nesiydi? Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Elindeki kırmızı kumaşı, yüzüme sertçe atarak "On dakikan var, bunu giy ve beni bekle! Sonuçta o piçe gösterdiğin hünerlerini bana da göstereceksin!" dedi, öfke barındıran bir sesle. Bana fırlatılan kumaşa baktım. Bu, bu bir gecelikti. Fazlasıyla iddialı bir gecelik hem de... Gördüğüm kan kırmızısı gecelik yüzünden bütün uzuvlarımdaki kanlar âdeta beynime sıçramıştı. Bu kendini bilmez adam ne saçmalıyordu? Anlamış değildim. Hem beni ne sanıyordu? Kirli yatağına atabilecek fahişelerinden biri mi? Delirmişti. Bu olanlar karşısında daha fazla sessiz kalamadım, daha doğrusu kalamazdım. Aniden içimde yer edinen sinirle yataktan kalkıp üzerine doğru yürüyerek "Sen ne diyorsun bee? Ne dediğinin farkında mısın?" Göğsünü sertçe ittirerek "Ne giymesi? Ne beklemesi? Ne hüneri?" içimde tıpkı bir volkan ateşi gibi birikmiş siniri pisliğin yüzüne haykırıyordum. "Hem bir gömlek için genç bir kıza bu tür iğrenç sözler söylenir mi? Ben senin fahişen degilm, aptal adam!" Bir anda yanağıma yediğim tokatla başım yan dönmüş vaziyette geriye doğru savrulmuştum. Tokat yüzünden başımı fena hâlde zonklamaya başlarken, yaşla dolup taşmış gözlerimle ona baktım. Çene hatları anbean sertleşirken, alın ve boyun damarları belirginleşmeye başlamıştı. Kıpkırmızı olmuş gözleri bedenimi parçalamak istiyormuş gibi bakarken, korkudan iliklerime kadar tir tir titremeye başlamıştım. Burada ve kendini kaybetmiş biriyle kalmamın doğru olmadığına kanaat getirdiğim anda var gücümle kapıya doğru koştum ama kapıya varmama birkaç adım kala saçlarımdan acımasızca tutup geriye doğru çekerek yere savurdu. Popo üstü düştüğümden dolayı kalçalarım feci hâlde ağrımaya başladığından daha çok ağlamaya başladım. Kaşlarını çatmış bir şekilde öfkeyle bana bakarak üzerime doğru sarsak adımlarla gelirken, yüksek bir sesle "Demek aptal adam haa? Ben şimdi sana göstereceğim aptal adamı." Yüksek sesten çok korkardım. Korkudan dolayı ellerimi kulaklarıma siper ettim. Onun sesini duymak istemiyordum. Hem bunca şey söylemiştim, sadece ona aptal dememe mi takılmıştı? Varmasına az kaldığını görünce, yerde sürünerek geriye doğru kaçtım. "Lütfen, yalvarırım bana zarar verme." Ağzımdan ufak çaplı küçük bir hıçkırık firar ederken "Yemin ederim ki ben hiçbir şey yapmadım. Seni tanımıyorum bile beni rahat bırak lütfen." Korkudan dolayı fazlasıyla gözyaşı döktüğüm için tuzlu gözyaşlarımın tadını alabiliyordum. Eminim ki ağlamaktan yüzüm gözüm kıpkırmızı olmuştur. Sözlerimden hemen sonra yüzünde yer edinen piç bir sırıtışla, "Oyy, masum ayaklarına yatan orospuya bakın hele." Resmen benimle alay ediyordu. Bana orospu demesi artık canımı sıkmaya başlamıştı. Çünkü orospu veya fahişe değildim. yüksek çıktığına umduğum sesimle "Yeter artık, ben orospu değilim!" Cümlemi bitirir bitirmez odada öyle bir kahkaha yankılandı ki, neye uğradığımı şaşırmıştım. Gülüyordu ama sıradan bir gülme değildi, daha çok öfkeden gülüyor gibiydi. Kahkahası bir anda kesilir kesilmez "Kes!" Tükürük bezleri etrafa saçılmıştı. "Oruspu değilsin değil mi? Demek oruspu değilsin!" Kükremesiyle birkaç adımda üzerime geldi ve kolumdan sert bir şekilde tutup ayağa kaldırdığı anda anlamadığım şeyler söylemeye başladı. "Orospu olmadığın için mi kız kardeşimin eşiyle fingirdeşiyordun? Senin orospuluğun..." dedi ve bir anda sustu. Sözlerini tamamlamakta zorlanıyor gibiydi. Ne diyordu bu adam böyle? Ne fingirdeşmesi? Beynimin işlevi durmuş gibi öylece anlamayan bakışlarla, karşımda öfkeden dolayı kıpkırmızı kesilmiş adama bakıyordum. Boyun damarları şişmiş, neredeyse patlayacak raddeye gelmişti. Hiçbir şey anlamıyordum. Birden öfkeyle boğazıma yapışmasıyla "Senin yüzünden kız kardeşim intihar etti lan! Amcığı kaşınan orospuluğun yüzünden! Senin yüzünden, senin yüzünden..." Her seferinde 'Senin yüzünden' dedikçe daha çok boğazımı sıkıyordu. Nefes alamıyordum artık. Galiba ölüyordum. Gün yüzü görmediğim bu vefasız hayattan kurtulacaktım. Bir anda boğazımı sert bir şekilde bırakmasıyla yere yığılıp kalmış vaziyette öksürük krizine girmişken, öfkeli bir şekilde üstten üstten bana bakıp "Hade şimdi bana da aynı muameleyi göster. Kardeşimin kocasıyla nasıl oturup kalkmışsan benimle de oturup kalk. Hadee!" Hayvani bir şekilde kükremesiyle yerimden korku içinde sıçramıştım. Yeni yeni kendime gelmeye çalışırken, gözyaşlarım sel misali akıyordu. Kendimi toparladıktan sonra konuşmaya başladım. "Ss... Senin ne dediğini anlamıyorum. Yemin ederim ki, bb... Ben hiçbir şey yapmadım. Yy... Yalvarırım inan bana. Hem böyle bir şeyi asla yapmam, yapamam." Nefes nefese kalmıştım. Konuştukça boğazım yanıyordu. Derin bir nefes alarak "Hem sen yanlış biliyorsun. Aradığın kişi ben değilim. Lütfen bırak beni." Gözyaşı dökerek konuştuğum için nefes nefese kalmıştım. Gözyaşı dökmekten gözlerimin içi yanıyordu. Neyle suçlanıyordum böyle Allah'ım? "Demek aradığım kişi sen değilsin haa? Sen değilsin!" Kükredikten sonra arkasını dönüp odadan çıktı. Ben ise hâlâ acınası bir hâlde öylece yerde oturmuş vaziyette ağlıyordum. Aradan beş dakika gibi bir süre bile geçmeden elinde bir zarfla geri döndü ve zarfın içinde bulunan fotoğrafları çıkararak sertçe yüzüme savurdu. Yüzüme savrulan, oradanda yerle buluşan fotoğraflara baktım. Bunlar, bunlar bana saplantılı olan adamla çekilen fotoğraflardı. Bu nasıl olur? *** Salondan aniden gelen büyük bir gürültüyle daldığım düşüncelerden korku içinde yerimden sıçrayarak sıyrılmıştım. Sanırım gelmişti ama bu gürültüde neyin nesiydi? Korku içinde yorganın içine girerek gözlerimi sıkı sıkı kapadım. Umarım buraya gelmezdi. Gerçi hiçbir zaman buraya gelmiyordu ama ben yine de gelecek diye korkuyordum. Birkaç dakikanın ardından dış kapının sesi kulaklarıma doldu. Gitmişti. Neden gittiğini anlamış değildim. Hem az önceki gürültüde neydi öyle? Üstümdeki yorganı üzerimden atarak yataktan çıktım. Korka korka kapıya doğru ilerleyip kilitli kapıyı açtım ve titreyen bacaklarımla odadan çıktım. Sesin nerden geldiğini merak ediyordum. Sesin gelmiş olduğu salona doğru ilerlerken, korkumdan tüm uzuvlarıma kadar titriyordum. Salona vardığım anda masadaki dağılmış sofrayı görmem bir olmuştu. Bu da demek oluyor ki, az önceki gürültü dağıtılan masadan gelmişti. Sanırım yemeklerin benim ellerimden olduğunu anlamıştı. Mehtap Hanım'ın evde olmadığını biliyordu. Bundan dolayı benim yaptığımı anlamış ve masadaki sofrayı dağıtarak öfkeyle çekip gitmiş. Gittiği için çok mutluydum. İnşallah gelmezdi. Öylece ayakta dikilmek yerine yere saçılmış sofrayı toparlamaya karar verdim. Masaya doğru ilerlerken, her yere dağılmış vaziyette olan cam kırıklarına dikkat ederek ilerliyordum. Neticede bebeğime zarar gelsin istemezdim. Masayı ve yerleri bir güzel temizlemiştim. Tam bana verilen odaya doğru ilerleyeceken tatlı bir şeyler canım çekmişti. Sanırım aşeriyordum ama mutfağa gidip bir şeyler yemekten deli gibi korkuyordum. Ne de olsa mutfakta gizli gizli kaçamak yaptığımı öğrenirse kızabilirdi. Bundan dolayı nefsime gem vurarak kaldığım odaya doğru yol aldım. ~~~ Yaklaşık yarım saattir uzandığım yer yatağında kıvranıyordum. Dayanamıyordum artık, tatlı bir şeyler yemem gerekiyordu. Korkasamda mutfağa gitmeye karar verdim. Hem zaten daha gelmemişti. O cani gelmeden iki dakikada tatlı bir şeyler yiyip mutfaktan çıkacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD