Efsun evinin yolunu bile sormayan adamın neler yapabileceğini düşünmekten yorulmuştu. Kimliği ondaydı. Kocası ortaya çıkana kadar da birakmayacaktı. Nerede olduğunu bilse önce kendi hesap soracaktı, ama üç senedir kimse bulamamıştı. Hem karşı karşıya gelince ne diyecekti? Kalbini de söküp gitmişti.
Özgür arabayı evin önüne durduğunda sinirle yana baktı. "Aramızda ki anlaşmayı kimse bilmeyecek. Şimdi in ve iki gün sonra sabah restoranda ol. Adresi sana atarım." Tek kelime etmeden inen kadını arkasından izledi. Aptarmana gireceği anda önünü kesen kişilere dikkatle baktığında tanıması uzun sürmedi. Onu dolandıran adamın anne ve babasıydı. İzlemeye devam ederken annenin Efsun'a tokat atmasına şaşırdı. Kızgın bakan gözlerinden ve hareketlerinden bağırdığı anladı. Neler döndüğünü öğrenmek için arabadan indiğinde kadının sesini çok net duyuyordu.
-İçeriden çıktığın gibi aşığın ile mi buluştun? Benim oğlum senin yüzünden üç senedir ortalıkta yok.
Mesele kendi olunca hiç düşünmeden hızla yaklaştı. Adam ve kadının bakışları kendini bulunca "Bir dakika!"diye kükredi. Bu kadının aşığı değildi. Oğullarının hayatını kaybettiği mağdurlardan biriydi.
Efsun zaten yeterince rezil olmamış gibi bir de Özgür ile sevgili ilan edilmişti. Kocasının ailesi de onu suçlu sanıyordu. Oğluna toz kondurmuyorlardı.
Mete hiç utanması olmayan gence öfkeyle baktı. "Gerçekler yüzünüze vurulunca sinir mi oldunuz? Siz ikiniz bunun hesabını vereceksiniz."
Özgür sinirden güldü. Oğullarının yaptıkları yetmezmiş gibi bir de başkalarını mı suçluyorlardı?
-Ben size tek gerçeği söyleyeyim. Sizin oğlunuz bir sürü insanı dolandırıp kaçtı. Üç senedir kayıp!
Ahsen oğlu hakkında ileri geri konuşan gence öfkeyle yaklaştı. Efsun'u gösterdiğinde "Bir suçlu arıyorsan işte bu kadın. Her şeyin altında imzası olan kim? Benim oğlum neden suçlanıyor? Hem kalıp ne yapacaktı?" dedi. Üstüne de ikisine "Hem sizin birlikte plan yapmadığınız ne belli? Az önce aynı arabada değil miydiniz?" dedi. Kimse kendi çamurunu oğlana atamazdı.
Efsun duydukları karşısında midesi bulamaya başlamıştı. Daha neyle suçlanacaktı? Tek suçu bir zamanlar sevdiği adama koşulsuz güvenmekti. Ne dese tamam demekti. Kimseye derdini anlatamamın ağırlığı kalbini zorluyordu. Göz yaşları artık dinmiyordu. Kelimeler ise boşuna gibi geliyordu. Ona bir suçlu gibi bakan gözlere ne diyecekti?
Özgür tek kelime etmeyen Efsun'a baktığında yine ağlamasına sinir oldu. Konuşmadıkça onun yüzünden o da suçlu oluyordu.
-Benim bu kadınla aramda bir şey yok...
Konuşmasını Mete böldü. "Ne halt yediğiniz bizi ilgilendirmiyor." Efsun'a baktığında "Oğlumda boşanacaksın. Turunumuzu da bize vereceksin. Ondan sonra kimle olursan ol!" diyerek karısına gidiyoruz dedi.
Efsun boğazına oturan yumru ile adım atsa da ayakları onu taşımıyordu. Her şey diyebilirlerdi, ama oğlunu ondan alamazlardı. Üç sene onun kokusuna hasret yaşamıştı. Ayrılma ihtimalini düşündükçe gözleri kararmaya başladı.
Tek kelime etmemiş bir de ağzında geleni söyleyen adamların peşinden gitmeye çalışmıştı. Dengesinin bozulduğunu görünce düşeceğini anladı. Tek adımda yaklaşırken tutmak zorunda kaldı. Kollarında zorla nefes aldığını görünce öfkesi ile vicdanı arasında kaldı. İnsanlığı ağır basınca iyice kendine çekip bedenini sarmak zorunda kaldı. Kolları arasında ki beden çok küçük gibiydi. Bir anne ya da insan olarak fazla zayıftı. Gözlerinin kapandığını görünce kendine söve söve kucağına aldı. Hızla arabaya götürdüğünde kapıyı açıp arka koltuğa yatırdı. Hemen öne geçtiğine ne yaptığını hiç bilmese de sadece bayılan bir kadına yardım ediyorum diyerek arabayı çalıştırdı. En yakın hastaneye sürüp acil kapısına yaklaştı. Korna çaldığında bir hasta bakıcısı dışarı çıktı. İndiğinde "Sedye!" dediğinde içeri bağırıp istedi. Bu arada arka kapıyı açıp dikkatlice kucağına alıp gelen sedyeye yatırdı. Koyduğu gibi hızla içeri koşturdular. Peşlerine takıldı. Acilden girdiklerinde ilk müdahale yapılırken uzaktan izledi. Söylenenleri anlamasa da doktor "Tansiyonu dengesiz." demişti. Etrafında koşturan hemşireler ve yaptıklarını izlerken vicdanan kendini kötü hissetti. Onu suçlarken çok mu ileri gitmişti?
-Eşiniz sanırım..
Doktorun önüne geldiğini bile fark etmemişti. Hayır, değil diyemeden adam "Aşırı stres yaşıyor sanırım. Bayılmış ve fazla zayıf dünyası var. En yakın zamanda daha kapsamlı bakılırsa iyi olur. Serum verdik. Bitince çıkabilirsiniz." diyerek uzaklaşmıştı.
Olduğu durumun şaşkınlıkla izlerken telefonu çalmaya başladı. Cebinde çıkarıp direk açıp kulağına götürdü.
-Özgür neredesin? Yemek servisi başlayacak.
-Gürkan şu an gelemem.
Restoran dolmaya başlamıştı, ama ortağı arkadaşı gelemem diyordu. O kadının bugün çıktığını ve peşine düştüğünü biliyordu. Ne dese vaz geçirememişti. Ahu bir kadınla geldiğini söyleyince planını devreye soktuğunu anlamıştı.
-Üç yıldır ortaya çıkmayan adamı buldun mu?
Özgür arkadaşının kızgın olduğunu bilse de yatan kadına baktı. Şu anda sadece ona acıdığı için buradaydı. Aslında bunu da hak etmiyordu, ama onu bırakıp gidemeyecek kadar vicdanlı biriydi.
-Bunu sonra konuşalım.
Gürkan ne dese dinlemeyeceğini biliyordu. "En azından bir sorun olursa beni ara." Telefonu kapatıp işinin başına döndü. Bu aralar işleri kendi başına yürüyecek gibiydi. Özgür aradığını bulana kadar o kadının peşini bırakmayacaktı.
~~~
Gözlerini açtığında baş ucunda ki telefondan saatte baktı. Alarm çalmadan uyanmıştı. Şimdi kalkıp kahvaltı hazırlarsa kocası işine rahatça yetişirdi. Telefonu koyup yana döndüğünde boş yatak ile karşılaşacınca saniyelik şaşırdı. Kocası bu saatte pek uyanmazdı. Yataktan çıkıp banyoya doğru yürüdü. Kapısının açık olduğunu görünce "Aşkım!" diyerek seslendi. Fazla sessizdi ve hiç bir belirti yoktu. Yine de içeri girip kontrol etti. Bulamayınca yatak odasında çıkıp mutfağa geçti. Orada da yoktu. Biraz telaşlanmaya başlamıştı. Hızlı adımlar ile odaları gezmeye başladı. Haber vermeden nereye gitmişti? Tam oğlunun odasına gireceği anda kapı açıldı. Kocasının olduğunu düşünerek telaşla koşturdu. Hiç sorgusuz açtığında karşısında polisleri buldu. İçini bir korku sarmıştı. Kocasına bir şey mi olmuştu? Soğukkanlı kalıp "Buyurun." dedi.
-Efsun Abay siz misiniz?
Sesi titrerken "Benim." diyebildi. Her saniye korkusu daha da büyürken "Eşiniz Alparslan Abay evde mi?" sorusu geldi.
-Şu anda evde değil. İzin verirseniz arayayım.
Kapılarında polisler vardı ve neden geldiklerini soracak gücü yoktu. Kendini yalnız hissettiği kadar korkuyordu.
-Gerek yok. Bir arkadaş size eşlik edecek. Üstünüzü değiştirin. Bizimle karakola geleceksiniz.
Hayretler içinde izlerken kadın polislerden biri evine adım atmıştı. Buyrun diyerek dediklerini yapmalarını bekliyorlardı.
-Ne diyorsunuz anlamıyorum. Neden sizinle geliyorum?
Polis bir kağıdı göstermişti, ama yazılar sanki birbirinine girmişti. "Bir çok kişiyi yüklü miktarda dolandırmaktan suçlanıyorsunuz." Bu kötü bir kabus olmalıydı. Böyle bir şeyi nasıl yapacaktı? İşi bile yoktu. Beyni durmuş polise bakarken "Ben değilim." diyebildi.
-Efsun hanım zorluk çıkarmayın. Karakola bizimle geleceksiniz.
-Ben suçlu değilim!!
Polis kolunu tutunca 'suçlu değilim' diye ağladı. Kimse onu duymuyor muydu? Sesini duyurmak için 'Ben suçlu değilim.' diye bağırdığında birden gözlerini açtı. Hızla etrafında baktığında birkaç saniye nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
-İyi misiniz?
Duyduğu sesle korkuyla baktığında hemşire olduğunu görünce göz yaşları aktı. O sabahı yeniden yaşamış gibiydi. Yeniden dört duvar arasına girmek istemiyordu. Bugün çıktığını hatırladı. Rahat bir nefes alması mümkün değildi. Sonrasında yaşananlar hiç bir şeyin gitmediğinin yeni başladığının kanıtıydı. Peki ne zaman güneş doğacaktı? Yoksa hep karanlıkta mı olacaktı?