13

1482 Words
Aynanın karşısında onuncu elbisesini de çıkardı genç kız. Neyi giyse yakışmayacağını düşünüyor somurtarak odanın bir köşesine fırlatıyordu çıkardığı elbiseleri. Halbuki hepsini de severek almıştı. Yeni aldığı fakat hiç giymediği kırmızı tulumu çarptı gözüne. Ellerine alıp inceledi. Volan kollu, kuşaklı, kruvaze yakalıydı tulumu. Memnuniyetle gülümsedi. Tulumunu giyindi. "Nereye böyle?" Annesine döndü. "Miran'la gezeceğiz geldiğimden beri hiç gezmedim İzmir'i." dedi Eda yeni aldığı siyah renkli hafif topuklu sandaletini kutudan çıkarırken. "Efendi bir çocuğa benziyor." Eda başını kaldırıp annesine baktı imalı konuşması gülümsetti onu. "Öyle." "Dikkat et kendine." "Ederim." "Az daha hayatını yakacaktık." Annesinin pişmanlıkla konuşması hatalarından ders çıkardıklarını görünce içi ferahladı. "O zamanlar hayır demeyi öğrenmemiştim anne." "Bizi affedecek misin kızım?" "Çoktan affettim bile" dedi Eda "Eski sen olsaydın Miran'la dışarı çıkamama izin vermezdin biliyorum. Sizinde değişmiş olduğunuzu görüyorum anne. Fikirlerime kararlarıma saygı duyduğunuzu gördükçe size daha çok bağlanıyorum." deyip annesinin yanaklarını öptü Eda "İyi ki varsınız." "Ablamla Gülay hakkında konuştum. Evinin yolunu vermiyor bize. Sinan'a verecek kız yok bizde deyip telefonu kapattı yüzüme. "Sinan kaçıracağım Gülay'ı diyor." "E kaçırsın o zaman. Teyzem abimden daha iyi bir damat mı bulacak sanki" "Öyle kolay mı o işler." "İki insan birbirleri için yaratılmışsa yeniden bir arada olurlar." dedi Eda. "Hadi ben kaçtım." deyip evden çıkıp Helin'in kuaförüne uğradı. "Hoş geldin." "Hoş buldum saçlarıma hafif dalga yapar mısın?" diye sordu Eda. "Tabi geç otur" deyip saç dalgalandırıcıyı prize taktı Helin. "Bir yere mi gidiyorsun?" "Öyle arkadaşlarla gezeceğiz biraz." deyip lafı geçiştirdi Eda. Utandığı için Miran'la gezeceğini söylemedi. "Çok güzel olmuşsun" "Teşekkür ederim sende güzelsin." Helin'in yaptığı dalgalı modele bayıldı Eda sandalyeden kalkarken "Borcum ne kadar?" diye sordu çantasının fermuarını açıp. "Bu seferlik benden olsun." "Olmaz sende sabahtan akşama kadar çalışıyorsun." "Benden olsun dedim ya." "Ama..." "Hadi Eda hadi" deyip kapıyı açıp elini gitmesi için salladı. Eda mahcupça gülümsedi "Teşekkür ederim." deyip çıktı kuaförden. Caddede yürürken Miran'la karşılaştı. Üstünde beyaz gömlek ve bacaklarına sarılı lacivert renkli kot pantolon vardı. Saçları rüzgardan dağılmıştı bu ona hoş bir görüntü katmıştı. Eda'yı ilgiyle süzdü Miran. Hem güzel hem de tatlıydı. Kızıl saçlarını sevip elleriyle dağıtmak istedi. Gamzeli yanaklarını sıkıp öpmek istedi bir an. "Merhaba hazır mısın?" diye sordu. "Hazırım." dedi Eda. Kaskını Eda'ya uzattı Miran. Kaskı takıp Miran'ın arkasına geçti. "Geçen ki gibi hızlı sürme olur mu?" "Tamam." "İlk önce nereye gitmek istersin" "Sanat sokağı diye bir yer varmış." "İlk önce oradan başlayalım" deyip kontağı çevirdi Miran. Eda'nın ellerini karnının üzerinde birleştirip ona sarılması hoşuna gitti. Bir saat sonra sanat sokağına gelmişlerdi. Eda uyuşan bacaklarından yakınmaya başlamıştı. "Sen nasıl motor sürüyorsun ya ayaklarımı hissetmiyorum neredeyse." Miran güldü "Yürüdükçe açılırsın." "İstersen koluma gir." Eda itiraz etmeden girdi koluna. Yürürlerken merakla etrafına bakınıyordu. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Sokakta örgü ören kadınlar, sıra sıra dizilmiş hediyelik eşyalar, kafeler, evlerinin güzelliğine bayılmıştı. Sokak şarkıcılarının şarkılarına dansıyla eşlik eden turistleri izlediler bir süre. Eda dans edenleri izlemeye dalmıştı. Başını çevirip baktığında Miran'ı göremeyince meraklanıp etrafına bakındı. "Nereye gittin?" diye kendi kendine konuşurken Miran'ı uzakta elinde beyaz, kenarları dalgalı olan hasır şapkayla görünce içi ferahladı. "Karadenizden geldin sen sıcağa pek alışık değilsindir." dedi Miran şapkayı Eda'ya uzatıp. "Niye zahmet ettin." "Ne zahmeti" Eda şapkayı başına takıp "Nasıl yakıştı mı?" dedi Miran'a. "Yakıştı." Birlikte sokakları gezdiler hediyelik eşyalara merakla bakıyordu Eda. "Otantik bir yer" diyordu etrafına bakınırken. Anne babası ve abisi için birkaç küçük hediyeler aldı. Kendisi içinde kolye gözlük aldı. "Kahve içmek ister misin?" "Olur." Birlikte sakin bir köşeye geçip oturdular. Birlikte kahvelerini yudumlarken sohbet sohbeti açmıştı. Eda'nın sözleneceği akşam aldatıldığını öğrendi Miran. "Sevmiş miydin peki?" diye korka korka sordu. "Hayır görücü usulüydü." dedi Eda "Hiçbir zaman sevmedim. Korkumdan mı yoksa çekindiğimden mi bilemiyorum hayır diyemedim aileme. Aklım karışmıştı o zamanlar. Zaten her şey bir hafta içinde oldu. sadece bir kez görüşmüştük o da ilk tanıştığımız zamandı ailelerimizde vardı yanlarımızda. Şimdiki aklım olsa kafama silah dayasalar bile hayır derdim. İnsan yeni yetiştiği zaman aklı bir karış havada oluyor aslında. Çocuk da ailesi de iyi dediler. Sonra seversin dediler. Ne olduğunu anlamadan tamam deyiverdim bende." dedi yorgun bir sesle. "Aile baskısı yani." "Evet ama bizimkiler hatalarından büyük bir ders çıkardılar. Hayatıma artık müdahale etmiyorlar. Aslında onlara da çok kızamıyorum. Onlar büyüklerinden böyle gördükleri için normal karşılıyorlardı böyle şeyleri. Artık düzeldiler ama hatalarının farkına vardılar. Benimde söz hakkım olduğunun bilincine vardılar." "Paçayı iyi kurtarmışsın" Eda güldü Miran'da ona katıldı. Sanat sokağını gezdikten sonra sahilde yürüyüşe çıktılar. Miran'ın ısrarı üzere restorana geçip İzmir'in meşhur yemeklerini seçtiler. Beraber masaya oturduklarında, "Yemekten sonra beni eve bırakır mısın saat geç oluyor." "Bırakırım istediğin zaman gezeriz." Yemekten sonra motora bindiler "Test kitabı almam lazım eve gitmeden önce beni çarşıya bırakır mısın?" diye sordu Eda. "Tabii" Yemekten sonra kitapçıya uğradılar Eda test kitaplarını alıp dükkandan çıktı. Mahalleye geldiklerinde, "Her şey için teşekkür ederim bugün çok güzel geçti." deyip etrafına bakındı Eda. Hissettiği duyguları saklamak istemiyordu artık. Kimseler yokken Miran'ın yanağından hafifçe öpüp geri çekildi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden eve girdi koşar gibi. Miran'ın eli Eda'nın öptüğü yanağına uzandı. Dudaklarının sıcaklığı hissedebiliyordu. Hiç silinmesin istedi sıcaklığı. "Gamzeli kızılım" diye kendi kendine fısıldadı. Telefonunu çıkarıp "Seni tanımak anlamlı bir şey." diye yazıp Eda'ya gönderdi mesajı. Odasının camından onu izlerken görmesin diye pencerenin kenarına gelmişti Eda. Miran'ın attığı mesajı yüzüne ateş basarken okudu kalbi hızlı hızlı atarken "Senide" diye yazıp mesajı gönderdi. Daha önce hiçbir erkek ona böyle şeyler hissettirmemişti. ~~~~~~~ Kardeşine kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu Asmin hanım. Torun torba sahibi olsa bile kardeş sevgisi hiç değişmemişti. "Bebeğine çok üzüldüm Dilda." dedi Berdan. "Allah'a çok şükür Robin var" dedi Dilda Robin'in başını öpüp "O olmazsa herhalde şimdi tımarhanede olurdum" "Allah korusun" dedi Asmin hanım. "Ver bakayım biraz seveyim" dedi Berdan. Robin'i kucağına alıp severken elini cebine attı çıkardığı kağıt parayı Robin'in sıkılı avucunu açıp içine koydu. "Dayı ne zahmet ettin." "Ne zahmeti kız duymayayım bir daha öyle şeyler" "Adam nasıl oldu da bebeğinin sizde kalmasına izin verdi" diye lafa girdi yengesi. "Bu devirde kimse kimseye güvenemiyor." "Bizi tanıyorlar Robin'in halası Janya'nın arkadaşı oluyor sonra Robin'e Dilda'dan başka kimse iyi bakamazdı." "Orası doğru geldiğimizden beri Robin'i bir kez olsun kucağından indirmedi Dilda." "Ne yapayım Nazlı yenge kokuma alışmış bir kere" "Hepinize hediyeler aldım paketlerin üzerinde isimleriniz yazıyor" dedi Nazlı. "Ne zahmet ettiniz" dedi Asmin hanım. "Aşk olsun abla." Gelinler ve kızlar mutfağa girmiş türlü türlü yemekleri yapmaya başlamışlardı. Evi hoş bir yemek kokusu sarmıştı. "Fotoğraftakinden daha güzelsin." Helin Serhad'a döndü. Yeşil gözlerine bakarken gülümsedi ona. "Sende baya açık sözlüsün." deyip kestiği maydanozları ayıklamaya başladı. "Neden haber vermeden geldiniz?" diye sordu Helin. "Babam sürpriz yapmak istedi" dedi Serhad Helin'in yanına çömelip. Kahverengi saçları sırtını perde gibi örtmüştü. Beyaz duru yüzü inceydi. Helin'i izlerken içinde yeni yeni uyanmaya başlayan hoş bir duygu kaplıyordu bedenini "İyi ki geldiniz." diye itirafta bulundu ela gözleri bir süre adamın yüzünde gezinirken. ~~~~~ Kendine inanamıyordu Dilda. Savaş'la bu kadar yakın olacağını düşünememişti. Onun gözünde nasıl bir kadın olduğunu merak etti. Bir an kendini tutamayıp içinden geldiği gibi davranmıştı. "Kim bilir hakkımda neler düşünüyor" kendi kendine konuşurken Savaş'ın dudaklarını düşündü göğüslerini sıkan ellerini. Yine olsa hiç çekinmeden öperdi onu. Mesaj sesi gelince telefonu açıp mesajı okudu. "İstemeye geleceğim seni" Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi oldu. "Aileme söylemeden olmaz. Önce onların haberi olması lazım" diye yazıp mesajı gönderdi. Onunla ciddi düşündüğü için mutluluktan havaya uçacaktı neredeyse. "Nasıl geçti buluşmanız?" diye sorup odaya girdi Simal. Arkasından Rojin girdi odaya. "Öpüştük" "Kendini mi öptürdün elin adamına?" inanmayan gözlerle baktı kardeşine Rojin. "Yuh artık" dedi Simal. Dilda iyice utandı "Elin adamı değil o evleneceğim adam." dedi "Beni istemeye gelecek" "Evleneceğiniz güne saklasaydın ya öpüşmeyi." "Ne bilim kendimi tutamadım işte." "Ne zaman isteyecek seni?" diye sordu Rojin. "Bizimkilere söylemem lazım." ~~~~~ Gece üçte Savaş'la mesajlaşırken "Pencerenin önündeyim" diye mesaj yazdı Savaş. Dilda hızla ayaklanıp pencereye yanaştı. Gözleri iradesinin dışında açıldı. Eliyle git işareti yaptı ama. Savaş çoktan ağaca tırmanmaya başlamıştı bile. "Savaş ne yapıyorsun?" "Sevdiğim kadını özledim" "Biri görürse yanlış anlayacak lütfen git" kısık bir sesle konuştu. "Kokunu aldım bir kere çekmezsem içime rahat etmem." "Adam sen delirdin mi?" pencereden içeri giren Savaş'ı kolundan tutup hafifçe sarstı Dilda. Savaş'ın burnu boynuna sürtünce iç çekti. "Kokun..." diye fısıldayıp derince kokusunu içine çekip bir süre ciğerlerinde tuttu "Sarhoş ediyor beni." Savaş'tan ayrılıp perdeleri hızla örttü. Savaş'ın elleri karnını üstünde birleşince yüzünü ona döndü. "Lütfen git artık." "Sensiz yapamıyorum Dilda." çenesini öptü sabırsız elleri göğüslerini sıkıp avuçlayınca Dilda sessizce inledi. Ellerini adamın sert göğsünün üzerine getirdi "Duralım artık" deyip sızlayan dudaklarını boynunda gezdirdi. Durmak istiyor bedeni ona karşı gelip arsızca adamın dudaklarını ısırıp öpüyordu. "Yaptığımız şey yanlış bunu biliyorsun değil mi?" "Yanlış olan şey şimdiye dek ayrı kalmamız" deyip Dilda'yı alnından öpüp başını ellerinin arasına alıp sarıldı Savaş. "Robin ne güzel uyuyor öyle" deyip oğlunun başucuna gidip onu bir süre izledi. "Bende sizinle yatayım" "Savaş.." "Lütfen Dilda bu isteğimi esirgeme benden." Sesini çıkarmadan gidip kapıyı kilitledi Dilda. Yatağa geçtiler Robin ikisinin ortasında mışıl mışıl uyuyordu. "Sabah beşte gideceksin tamam mı?" Savaş bir elini başına dayayıp dirseğinin üstünden doğruldu "Daha önce hiç bu kadar huzurlu olmamıştım." "Bende" dedi Dilda. Savaş Dilda'nın ellerini öpüp "Yarın konuşacaksın değil mi? Artık beklemek istemiyorum Dilda. Seni istiyorum" "Bende." Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD