İnsan, yetim olduğunda hayata bir sıfır yenik başlıyordu. Ben de o yenik başlayanlardandım. Daha küçücük bir bebekken yetimhaneye verilmiştim. Ailem kimdi, nerede yaşıyordu, gerçekte ben kimdim bilmiyordum. Belki de ölmüşlerdi.
Ailemden bana yadigâr olan tek şey ismimdi. Alya…
Anlamı yüksek yer, gökyüzü ya da cennet demekti. Bu da demek oluyor ki ailem için değerliydim ama sonum o soğuk yetimhane duvarları olmuştu. Geceleri korktuğumda ya da üşüdüğümde de yanımda yatacak kimse yoktu. Ta ki onunla tanışana kadar. Betül Abla.
O benden altı yaş büyüktü. O bana hem anne hem de baba olmuştu. Beni korumuştu. Şu an onunla yaşıyordum ve ikimizin de çalışmaktan başka şansı yoktu. Kimliği olmayan, tek dertleri geceleri içip içip gündüzleri uyuyan insanlarla dolu bir kulüpte garsonluk yapıyordum. Kulüpte şarkının sesi artmaya devam ederken insanlar coşmaya devam ediyordu.
İnsanlara içki servisi yaparken bazen tiksiniyordum. Bu saçma içeceği nasıl içebiliyorlardı? Hem de diğer gün başlarının ağıracağını bile bile… Tepsiyi bırakıp arka tarafa geçtim. Bütün kızlar toplanmıştı.
Şef de başlarındaydı. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Arkadan bir kıza sordum. “Ne oluyor?”
“Demir Bey’in önemli bir misafiri varmış. Onlara içki servisi yapmak için birini görevlendirecekler ama herkes çok hevesli,” dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım.
Ben hariç bütün kızlar şefe adeta yalvarıyordu. Demir Bey yani patronumuz çok tehlikeliydi ama ona bulaşmayana bulaşmazdı. Kulüpte her türlü pislik dönerdi ama kadınlara taciz edeni öldüresiye döverdi. Aslında ondan çok korkuyordum ve ondan hep uzak durmuştum.
Bütün garson kızlar ona içki getirmek için yarışmaya devam ederken ben geride durdum. Hepsinin amacı belliydi. Demir Bey’in yatağını ısıtmaktı. Adam çok yakışıklıydı ama bizim gibi garson parçalarına bakmazdı. Güçlüydü, zengindi. Ben düşünmeye devam ederken birdenbire şef önüme dikildi.
“Sen yapacaksın!” dediğinde yutkundum.
“Ben mi?” diye sorup kendimi gösterdim.
Kafasını salladı. “Evet, sen yapacaksın! Şimdi beni takip et!” dediğinde yerimde mıhlandım. Ben yapamazdım ki. Daha önce ona hiç servis etmemiştim. Ben yerimde durmaya devam edince şef kaşlarını çattı.
“Alya hemen gelmezsen seni kovarım!” diye bağırdı.
Hemen onu takip ettim. Bütün vücudum titriyordu. Ben kesin onun karşısında kekelerdim. Kendime gelmek için derin soluklar aldım. Biraz daha iyi olduğumda şef elime tepsiyi tutuşturdu. Demir Bey’in olduğu locaya geldiğimde korumaları beni süzdü.
Eteğim biraz kısa olduğu için rahatsız olmuştum. Bana geç işareti yapınca yanlarına geçtim. Demir Bey’le ilk defa bu kadar yakındım. Gerçekten de söyledikleri kadar vardı. Buğday teni, yeşil gözleriyle adeta ben buradayım diye bağırıyordu. Yanında da esmer bir adam vardı.
Onun elleri dizindeydi ve parlayan yüzüğü görünce evli olduğunu anladım. Demir Bey’le göz göze geldiğimde heyecanlanmıştım. Ama bu heyecan kesinlikle korkudandı. Saniyeler sürmüştü. Hemen gözlerini kaçırmıştı. Şefin söylediğine göre önce konuğuna ikram edecektim.
Demir Bey “Mirza, Kurşun kadar olmasa da beğenmedin mi?” diye sordu.
Adını Mirza olarak öğrendiğim adama içkiyi uzattım. Yüzüme bile bakmadan içkiyi aldı. Göz ucuyla bile bana bakmaması rahatlatmıştı. Bazı evli erkekler bunu umursamadan sarkıntılık ediyordu. Sıra Demir Bey’e gelmişti. Ben yokmuşum gibi konuşmaya devam ediyorlardı.
“Kardeşim güzelmiş ama birkaç eksik var gibi,” dediğinde Demir Bey kahkaha attı.
“Ben seni anladım. O sana özel,” deyip göz kırptı.
“Gel de bir gün ifadeni alayım ama sonra ağlama.”
Demir Bey ise göz kırparak “Benim de senden aşağı kalır yanım yok. Ona göre,” deyip adeta meydan okudu.
Mirza Bey ise sadece gülerek karşılık vermişti. Ona verdiğim içkiyi yudumluyordu. Ellerim titrediği için Demir Bey fark etmişti. Anında kaşları çatıldı.
“Yavaş,” diye uyardı ama ben salak gibi içkiyi gömleğine döktüm.
Elim, ayağıma dolaşırken ne yapacağımı bilmiyordum. Hemen masanın üzerinden selpak alıp gömleğini silmeye başladı.
“Demir Bey çok özür dilerim. Gerçekten yanlışıkla oldu,” deyip silmeye devam ettim.
Ondan çıt çıkmayınca kafamı kaldırıp ona baktım. İkimizin de yüzleri çok yakındı. Onun nefesini yüzümde hissederken tir tir titriyordum. Locadaki sessizlik devam ederken ellerim de göğsünde kalmıştı. Dengemi sağlayıp kalkarken yere de içki döküldüğü için ayağım kaydı ve Demir Bey’in kucağına düştüm. Ben ne yapmıştım? Önce üzerine içki dökmüş sonra kucağına düşmüştüm. Yanındaki adamdan bile ses çıkmazken kafamı kaldırıp ona baktım.
Yemyeşil gözleri koyulaşmıştı ve bana bakıyordu. Hemen kalkıp locayı terk ettim. Bütün işi elime, yüzüme bulaştırmıştım. Koşarak lavaboya geldiğimde yüzümün kıpkırmızı olduğunu gördüm. Yüzüme su vururken içeriye garson arkadaşlarımdan Canan geldi.
Aynadan ona bakarken gözlerim dolu dolu ona baktım. “Ben kesin kovuldum! Canan benim bu işe ihtiyacım var! Nasıl böyle bir şey yaparım!” dediğimde sırıtmaya başladı.
“Neden gülüyorsun? Ben sana ne diyorum?”
“Demir Bey’i birazcık tanıyorsam seni özel garsonu yapacak. Adama ne yaptıysan nutku tutuldu. Herkes sizi kıskançlıkla izledi. Demir Bey’e istemediğin sürece dokunamazsın ama sen ona dokundun!” dediğinde anlamıyordum.
“Nasıl yani?”
“Ondan izin almadan ona dokunamazsın Alya. Sen ona dokundun! Adamın belli başlı prensipleri var, anlarsın ya!” dediğinde hala ne dediğini anlamıyordum.
Canan yine saçmalıyordu hem de bütün bunları nereden biliyordu? Buradan çıkmaya korkuyordum. Bu sefer kesin kovulmuştum. Oradan çıktığımda Demir Bey ortalıkta yoktu. Derin bir nefes aldım. Onunla göz göze gelmekten korkuyordum. Şef beni görünce kafasıyla yanına gelmemi işaret etti.
Üzgünce ona bakarken “Şefim, benim gerçekten bu işe ihtiyacım var. Lütfen, beni kovmayın. Demir Bey’den de özür dilerim. İstemeden oldu,” dediğimde kaşlarını çattı.
“Ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama bundan sonra Demir Bey’in özel garsonu sen olacaksın!” dediğinde donup kaldım.
Canan haklıydı ama beni neden kovmamıştı? İşim bitene kadar Demir Bey ortalıkta hiç görünmedi. Bu da beni memnun etmişti.
**
Dün gece olanları düşünürken kapı alacaklı gibi çalmaya başladığında uzandığım koltuktan kalktım. Tedirgin olmuştum. Kapıyı açtığımda karşımda Betül Abla vardı. Korkmuş görünüyordu. Sağına soluna bakarken bile yüzünde telaş vardı. Bu hali beni tedirgin etmişti. Korku dolu gözlerle ona baktım.
“Abla ne oldu? Neden bu haldesin?” diye sordum.
Bana cevap vermeyip hemen içeriye girdi. Kapıyı kapatıp iki kez kilitledi. Ardından da sırtını kapıya yaslayıp aşağıya doğru süzüldü. Bunu yaparken ben hala tepeden ona bakıyordum. Hıçkırdı. Kötü bir şey olduğunu anlamıştım.
“Alya ben şimdi ne yapacağım? Yine geldi buldu beni!”
Betül Abla’yı bu hâle getirecek tek kişi vardı ama o adam da hapisteydi. Çıkması da imkansızdı. Lütfen, tahmin ettiğim kişi olmasın. Eğer o çıktıysa yine Betül Abla’nın peşinden ayrılmayacaktı. Yine hayatımıza zehrini sokacaktı. Onun olmaması için dua ederken söylediği şeyle ellerim titremeye başladı.
“O hapisten çıkmış.”
Tahmin ettiğim kişiydi. Büyük bir enkazın altında kalmıştım. Bacaklarım beni taşımadı ve yere çöktüm. Betül Abla’nın haykırışları bütün evde yankılanırken benim de gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
“Nasıl olur?” diye sordum titreyen sesimle.
O, bu hayatta gördüğüm en pislik insandı. Yapmadığı şerefsizlik yoktu. En sonunda da hapsi boylamıştı. Betül Abla kahverengi, iri gözleriyle bana baktı. Gözlerinde büyük bir çaresizlik vardı.
“Af çıkmış Alya. Çıkmış işte. Ben şimdi ne yapacağım? O beni asla rahat bırakmayacak. Tam her şey düzeldi, işe başladım derken yine geldi!” dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.
Kollarımı hemen boynuna sardım. Onun kafası da boynumdaydı ve gözyaşlarıya ıslatıyordu. Bir süre sadece sustuk. Acının suskunluğuydu bu.
“Abla ben hep senin yanındayım. Gerekirse buradan gideriz. Yeter ki sana bir şey olmasın,” dediğimde hıçkırdı ve daha sıkı sarıldı.
Geri çekildim, yavaşça yerden kalktım. Betül Abla’yı da kaldırdım. Yavaşça evimizin küçük oturma odasına geldiğimizde beraber koltuğa oturduk. Onu dizlerime yatırdım. Betül Abla’nın siyah saçlarını okşamaya başladım. Gözyaşlarım arada onun yüzüne akarken fark ediyor, daha çok ağlıyordu.
“Senin nereden haberin oldu? Emin misin?” diye sordum.
Belki yanlış duymuştu. Onun gibi birinin çıkması imkansızdı.
“Alya gelirken mahallede gördüm. Her yerde beni arıyor. Yakında da bulur. En son ona yaptığımdan sonra beni hayatta bırakmaz,” dediğinde daha fazla korkmuştum.
O adam zamanında kafayı Betül Abla’ya takmıştı ve evlenmek istiyordu. Üzerinden tam üç sene geçmişti ama vazgeçmediği belliydi. Şu an ona yaptığından dolayı daha da hırslı olduğunu tahmin edebiliyordum.
“Abla hiçbir şey olmayacak. Bulmayacak!” dediğimde elini kaldırıp yanağımı okşadı.
“Benim yüzümden sen de bir sürü şey yaşadın. Hiçbirini hak etmedin Alya,” dediğinde kafamı iki yana salladım.
“Benim bu hayatta senden başka kimsem yok ki Betül Abla. Ne olur öyle söyleme! Hem ikimiz olduğumuz sürece atlatamayacağımız bir şey yok!” dediğimde burukça bana baktı.
Onun pek umudu yoktu. İç çekti ve gözyaşları içinde “Hayatta kimsen yoksa bu şekilde herkesten korkarak ve kaçarak yaşamaya mahkumsun. Bizim de şimdi bir ailemiz olsa kimse bunu yapamazdı,” dediğinde çenem titredi.
Haklıydı. Biz kimsesizdik ve bunu öğrenen insanların bana olan bakışları bile değişiyordu.
“Lütfen, öyle söyleme abla. Ben senin ailen değil miyim?” diye sordum.
Dizlerimden kalktı ve bana yeniden sarıldı.
“Tabii ki aileyiz ama ne demek istediğimi biliyorsun Alya. Yoksa benim senden başka kimsem yok!” dediğinde omzuna kafamı yasladım.
Betül Abla hep misler gibi kokardı. O benim hayattaki tek şansımdı. O benim gerçek ablam olmasa da ondan başka kimsem yoktu. O bana sahip çıkan tek kişiydi. Yetimhanede her zaman saf ve dışlanan çocuktum ama Betül Abla hep beni koruyup sahip çıkmıştı. Yetimhaneden ayrıldığımda da Betül Abla bana evini açmıştı. O sıra o adamın yanında çalışıyordu. İşi ve geliri iyi olduğu için benim üniversite okumam için çok ısrar etmişti. Ben de onun yönlendirmesiyle o sene Hukuk kazanmıştım ama insanın şansı olmalıydı. Yaşadığımız olaylar yüzünden bırakmak zorunda kalmıştım. Betül Abla haklıydı. Yetime okumayı da çalışmayı da çok görürlerdi.
Hâlâ kafam omzundaydı. Kafamı kaldırdım. “Abla gidelim buradan,” dediğimde buğulu gözlerla bana baktı.
“Nasıl yani?”
“İstanbul’dan başka bir şehire gidelim. Bizi bulamayacağı bir yerde yeni bir hayat kuralım,” dediğimde düz bir şekilde yüzüme baktı.
“Olur mu ki? Gidebilir miyiz?” diye sordu.
Bu gecekondudan başka neyimiz vardı ki? Yine bulurduk, kafamızı sokacağımız bir yer. Kafamı salladım. “Gidelim,” dediğimde onayladı.
O adamlar bizi bulmadan gitmeliydik çünkü Şahin denen adam bizi kesin bulurdu. İkimiz de kalktık. Zaten fazla kıyafetimiz yoktu. Onları da bir valize doldurup akşamı beklemeye başladık. Bu gece bu şehirden gidecektik. Odamda özel eşyalarımı hazırlarken aynadan kendime baktım. Esmer tenim, siyah saçlarımla oldukça güzel olsam da bahtım güzel değildi. Güzellik her şey gelip geçiciydi. İnsanın bahtı güzel olmalıydı. Gözlerim ağlamaktan şişmişti. Burukça kendime bakmaya devam ederken içeriye Betül Abla girdi.
Aynadan ona bakarken “Özür dilerim Alya. Böyle olsun istemezdim!” dediğinde omuz silktim.
“Abla özür dileyip durma. Çalıştığım yer belli, bir hayatım yoktu ki. Benim ailem sensin.”
Demir Bey zaten beni korkutmuştu. Buradan gitmem her koşulda hayırlı olacaktı. Düşüncelerime ara verdim çünkü evimizin kapısı alacaklı gibi çalmaya başladı. Ardından da “Betül!” diye bağıran adamın sesini duyduk. Gelmişti işte. Betül Abla hemen koşarak yanıma geldi.
“Alya git buradan! Ben yolun sonuna geldim!” dediğinde kafamı iki yana salladım.
Onsuz gidemezdim. Eğer gidersem hayatım mahvolurdu. O benim hayatımdaki tek varlığımdı. Ablamdan öte annemdi, babamdı. Aile kavramı neyse hepsini ona yüklemiştim.
“Hayır, olmaz! Sensiz hiçbir yere gitmem!” dediğimde elinden tutup lavaboya sürükledim.
Betül Abla normalde benden daha zekiydi ama şu an bütün fonksiyonları durmuş gibiydi. Belki buraya girmezlerdi. Evden kaçmak mümkün değildi çünkü her yerde demir parmaklıklar vardı. Betül Abla ağlıyordu. Ses çıkmasın diye elimi, ağzına koydum. O da benimkine koymuştu.
Birbirimize sığındık. Kapıya sert bir tekme attılar ve kapı açıldı. “Betül burada olduğunu biliyorum! Çık dışarıya yoksa o kardeşim dediğin Alya’nın kafasına sıkarım! Hem de gözlerinin önünde!” dediğinde ikimiz de gözlerimizi büyüttük.
Onun şakası yoktu. Betül Abla bana tedirgin bir şekilde bakarken elimi çekti. “Alya, bizi bulacak. Senin ölmene dayanamam. Sen buradan çıkma. Beni alıp gitsin!” dediğinde kafamı iki yana salladım.
“Olmaz! Eğer seni alacaksa beni de alsın! Abla ben sensiz olamam!”
Betül Abla ne yapacağını şaşırmıştı. Benim onunla gelmemi istemiyordu. Bütün odalara baktı. En sonunda sıra buraya gelince kapının arkasına yapıştık. Kapıyı açtı. Kapının arkasını açtığında kahkaha atmaya başladı.
“Betül, seni biraz daha akıllı zannetmiştim ama buradaymışsın.”
İğrençti. Ona bakarken midem bulanıyordu. Sonra ise bakışları bana kaydı. “Ama bu sefer işim seninle değil Alya’yla!” dediğinde şoke olmuştum. Bu da ne demekti? Benim ne işi olabilirdi ki?
Betül Abla hemen önüme geçti. “Onu rahat bırak!” dediğinde adamları ikimizin de kolundan tutarak salona getirdi. Korkulu gözlerle ona bakarken karşımıza geçti.
Doğrudan bana bakarken “Şimdi Alyacığım. Senden bir şey isteyeceğim ve sonsuza kadar hayatınızdan çıkacağım. Betül’ü de seni de tanımıyor gibi davranacağım! Ha yapmam diyorsan buradan Betül’ü alıp giderim!” dediğinde kafamı şiddetle iki yana salladım.
“Ne istersen yaparım!” dediğimde sırıttı.
“Ben de öyle düşünmüştüm. Demir’in odasında kırmızı kapaklı bir dosya var. Onu bana getireceksin!”