Hakan sabah uyandığında başına giren hançer gibi ağrıyla kıvrandı. Başının ağrısından gözlerini açamıyordu. "ahh" diye inleyerek yatakta döndü. Saat dokuza geliyordu, yavaşça doğrulup oturdu, ayaklarını yataktan sarkıttı.
Üzerinde dün akşamdan kalma kırışık gömlek ve pantolon duruyordu. Başını ellerinin arasına alıp ovmaya başladı. Belki iyi gelir diye yaptığı bu hareket hiç bir işe yaramadı.
Banyoya girip üzerindekileri kirli sepetine attı ve soğuk suyun altına girdi. Başından aşağı dökülen soğuk su biraz da olsa rahatlamasını sağladı, vücudu canlanmıştı. Havlusunu beline sarıp mutfağa geçti. Bir an evvel bir kaç lokma yiyip ilaç içmek istiyordu. Baş ağrısı şakaklarından boynuna doğru ilerlemeye başlamıştı.
Kendine bir tost yaptı, bir bardak süt koydu. Yedikten sonra ilaç dolabından ağrı kesici alıp içti. Odasına gidip temiz çamaşır ve kıyafetlerini giydikten sonra büroya gitmek için evden çıktı.
Büroda sekreteri onu karşıladı. Bora'nın Kadir Bey'in odasında olduğunu öğrendi. Yanına soru sormak için gelen stajyerleri elini kaldırıp "sonra" diyerek uzaklaştırdı. Etrafındaki her ses hala başının içinde kuvvetli bir şekilde çınlamaya neden oluyordu.
Kadir Bey'in ofisine girdiğinde babası ve Bora ellerindeki telefona bakıp gülüyorlardı.
-Hah köçekte geldi.
-Küçük sesle konuş Bora, başım hala ağrıyor.
-Akşam ağzınla içseydin böyle olmazdın. Sayende bütün apartmanı ayağa kaldırdık.
-Hadi ya, rezil oldum desene. Hiç bir şey hatırlamıyorum.
Kadir ve babası hala telefona bakıp gülüyorlardı.
-Siz neye gülüyorsunuz?
Kadir telefonu Hakan'a çevirdi. Hakan kendi göbek attığı görüntüyü görünce önce kaşları havaya kalktı sonra tüm sinirli ifadesiyle Bora'ya döndü.
-Birde kameraya mı aldın lan, it herif
-Benim işim delil toplamak oğlum. Unutma o deliller sayesinde kurtardım seni.
-Bunu ne için kullanacaksın?
-İllaki senden isteyip, yapmayacağın bir şey olur. O zamana kadar saklayacağım.
-Adisin oğlum sen. Düşersin bir gün elime.
İki yaşlı adam artık izlemeyi bırakıp telefonu Bora'ya verdiler. Haldun bey cebinden bir zarf çıkartıp oğluna uzattı.
-Al bakalım köçek
-Sen yapma bari baba ya. Bu ne?
-Tatil rezervasyonun
-Ne tatili?
-Adli tatil başlıyor. Gidip biraz dinlenip, kendine gelmen için. Şu an tam ihtiyacın olan bir yer seçtik.
-Teşekkür ederim. Bende Sudem ile beraber bir yerlere gitmeyi düşünüyordum.
-Senin tatil yaptığın dönem annesinde olacak, gelince beraber olursunuz.
Hakan zarfı alıp içindekileri inceledi. Otelin rezervasyonu yapılmış, araba ile nasıl gideceği tarif edilmiş, çevrede gezip görecek yerler işaretlenmişti. Onun adına her şey düşünülmüştü.
-Hiç bir ayrıntıyı atlamamışsın baba, sağ ol.
Haldun bey oğluna yaklaşıp elini omzuna koydu.
-Güzelce dinlen, kafanı topla. Çok sıkıntı çektin, bu sana iyi gelecek.
Hakan babasına sıkıca sarıldı. Babası onun idolü, yol göstericisiydi. Çocukluğundan beri hep yanında olmuş, düştüğü zaman onu kaldırmamış aksine nasıl kalkacağını öğretmişti. Hakan şu anda başarılı ve güçlü bir adam olmasını babasına borçluydu. Ona duyduğu sevgi ve saygı sonsuzdu.
***
Ece hava alanına geldiğinde taksiden indi, bavulunu bagajdan aldı. Taksi şoförü lütfedip yardım etmediği için arkasından bir ton küfür savurduktan sonra güvenlik kapısına doğru ilerledi.
Bavulun kontrol edilmesi için cihaza kaldırıp koyması gerekiyordu. Etrafta yardım edecek birilerine bakındı. En yakın kişi arkasındaki adamdı ama oralı bile olmadı. Zor zahmet ağır bavulu kaldırdı. Kontrol bittikten sonra bavulu indirmek için çekiştirirken onun çırpınışını izleyen polise baktı, döndü bir daha baktı ama umut yok, yine başının çaresine bakarak bavulu indirdi. 'bu gün tüm öküzler tam kadro etrafımda' diye söylenerek bilet kontrol noktasına gitti.
Bavulunu bagaja teslim ettikten sonra 351 no'lu çıkış kapısının önünde beklemeye başladı. Son kez telefonunu kontrol etti. Tüm kızların aradığını gördü. Tek tek laf anlatamayacağı için konferans görüşmesi yapmaya karar verdi.
-Yavrular beni aramışsınız
-Ay yoksa vardın mı?
-Saçmalama Aynur daha uçak kalkmadı.
-Bak şimdi Ece...
-Evet Gonca'dan inciler.
-Kapa çeneni Funda. Ece, şimdi güzelce dinlen, düşün. Artıları bir yana, eksileri bir yana topla. Sonra eksileri siktir edip pozitif olarak bize gel.
-Hu huuu
Kızlar Gonca'nın tavsiyesine çığlıklar atarken Ece hava alanının ortasında kendi kendine kahkaha attığını fark edip eliyle gözlerini kapatmış deve kuşu misali görünmemeye çalışıyordu.
Uçağın kalkış anonsu gelince hepsine tek tek öpücük yollayarak kapıya geldi. Yol boyunca çocuğuna şarkı söyleyen bet sesli kadın dışında sorunsuz bir uçuş olmuştu.
Hava alanında onu otelin servisi bekliyor olacaktı. Uçaktan inip bavulunu kayan yoldan aldıktan sonra dışarı çıktı. Kısa boylu şişman bir adam, elinde otelin isminin yazdığı pankartla duruyordu. Yanına gidip kendini tanıttı.
-Merhaba, ben Ece Maral
-Hoş geldiniz hanımefendi, buyurun.
Adamın boyu, Ece'nin bavulundan biraz uzun, eni hemen hemen aynı olunca Ece adama hiç bulaşmadan kendi bavulunu yine kendi kaldırıp bagaja koydu.
-Otelin yolu biraz bozuktur, umarım mideniz bulanmaz.
-Yok yok, siz dikkatli olun bana yeter.
Ece sarsıntılı yolun sonunda otele ulaştı. sss Koyu denen bir bölgeye geldiler. Ece arabadan indiğinde gözlerine inanamadı. Biri cenneti tarif et dese, aynen burayı anlatırdı.
Deniz ve orman iç içe geçmiş bir yerdi. Yeşilin ve mavinin her tonu gözlerinin önünde deriliydi. Gelirken burayı hiç bu kadar güzel hayal etmemişti. Önünde uzanan durgun su adeta insanı kendine çekiyor, ağaçların dalları adeta naz yapar gibi suyun için de salınıyordu.
Şoför seslenince içinde düştüğü büyüden çıkmak zorunda kaldı. Adamı takip edip otelden içeri girdi. Otel doğaya uyum sağlamış yapısıyla sanki onun bir parçası gibi duruyordu. Resepsiyondaki kız gülümseyerek "hoş geldiniz" dedi.
-Merhaba, Ece Maral, rezervasyonum vardı.
Resepsiyonist önündeki bilgisayarı kontrol etti. Kaslarını çattı, yüzü buruştu. Ece karşısında bin bir surat mimik yapan kıza dikkatle bakıyordu. Bir an önce odasına yerleşip bu güzel yerin keyfini çıkartmaya başlamak istiyordu.
Kız bilgisayardan vazgeçip arkasından bir dosya aldı, tek tek kağıtları kontrol etti. Bir kaç kağıttan sonra yüreğindeki rahatlama ile yüzünde gülümseme belirginleşti.
-İşte buldum. Sanırım bilgisayara işlemeyi unutmuşlar. Birinci kat 102 no'lu oda, arkadaşım bavulunuzu getirecek.
Ece teşekkür edip anahtarı aldıktan sonra yanındaki otel görevlisi ile beraber odasına gitti. Odaya girdiğinde bir şok daha yaşadı. Odanın iki duvarı tamamen camdı ve tahta bir terastan sonra deniz başlıyordu.
Odanın içinde oldukça büyük çift kişilik yatak, karşısında dev ekran televizyon asılıydı. Yan tarafa geçtiğinde neredeyse odanın yarısı kadar büyüklükte banyo vardı. Banyonun ortasına jakuzi yerleştirilmişti.
Görevli bavulu bırakıp bahşişini aldıktan sonra "iyi tatiller" diyerek ayrıldı. Ece yalnız kalınca tekrar odaya ve muhteşem manzaraya göz gezdirdi. Kafa dinlemek için kesinlikle doğru adresteydi. İçinden onlarca defa Selim ve kızlara teşekkür etti.
Bavulunu açıp bikinisini çıkarttı. ve yatağın üzerine attı. Yolda gelirken çok terlemiş ve bacakları ağrımıştı. Kısa bir duş aldıktan sonra aşağıya inmeye karar verdi.
Resepsiyondaki kız vardiyasını bitirip diğer arkadaşına görevi teslim ederken, dosyada açık olan sayfayı gösterip "sen işlersin" dedi ve ayrıldı. Yeni gelen kız mesaisinin yeni başlamasının rehavetiyle, sonra işlemek üzere, dosyayı kenara itti.
Yaklaşık on beş dakika sonra Hakan otele giriş yaptı. Onca yolu arabası ile geldiği için yorgundu. Bir an önce duş alıp dinlenmek istiyordu.
-Hoş geldiniz.
-Merhaba, Hakan Vural
Kız bilgisayardan ismi kontrol etti.
-102 no'lu oda sizin için ayrılmış Hakan bey. Arkadaşım yardımcı olacak, iyi tatiller.
-Teşekkür ederim.
Hakan, genç çocuğun arkasından odasına doğru ilerledi. Çocuk kapıyı açtı. Hakan bavulunu ondan alıp bahşişini verdi, "gerisini ben hallederim" dedi.
Odaya girip bavulunu kenara koydu, vücudunu açmak için gerindi. Yatağın yanına geldiğinde siyah, beyaz bikini ile karşılaştı. Kaşlarını çatıp ne olduğunu anlamaya çalışırken Ece, üzerinde kendisine biraz büyük gelen bornoz ile banyodan çıktı. Hakan, Ece'nin çığlığı ile arkasını döndü.
-Ne işiniz var benim odamda?
-Esas sizin ne işiniz var benim odamda?
-Ya sen manyak mısın, sapık mısın, yoksa odanı karıştıracak kadar saf mısın?
Hakan duyduğu hakaretlere dayanamayıp yüzünü tekrar Ece'ye döndü. Bütün gece araba kullanmaktan zaten yorgun düşmüştü birde üzerine işittiği hakaretler yüzünden deliye döndü.
-Bana bakın hanımefendi, ağzınızı toplayın, o dediklerinizin hiç biri değilim ben. Bana ayrılan odada tatil yapmak için buradayım. Söylediklerinizi aynen size iade ediyorum.
Ece bornozunu düzeltip Hakan'ın önünde durdu. 1,90'lık adamın karşısında 1,75'lik kadın olarak çokta ufak kalmamıştı. Gayet rahat kafa tutabilirdi.
-102 numaralı oda benim, sizin değil.
Hakan elindeki anahtarı salladı.
-Hayır benim. Şimdi resepsiyona gidiyorum ve haklılığımı kanıtlıyorum.
Hakan sinirle odanın kapısını çarparak çıktı ve resepsiyona geldi. Resepsiyonist kız , az önce gülümseyerek odasına gönderdiği adamın neden gözünden ateşler saçarak geri geldiğini merak etti.
-Odamda başka bir kadın var ve odanın ona ait olduğunu söylüyor.
-Nasıl yani?
-Nasıl olduğunu sizin bilmeniz gerekiyor.
Kız korkuyla tekrar bilgisayara baktı ama sadece Hakan Vural ismi yazıyordu. Önündeki dosya dikkatini çektiğinde, bilgisayara işlenmeyi unutulmuş rezervasyonu gördü ve bembeyaz oldu. Oda iki kişiye birden satılmıştı. Çözüm bulması imkansızdı çünkü otelde tek bir boş oda bile yoktu.
-Şey efendim...
-Ne şey efendimi, çıkartın o kadını odamdan.
Bu esnada Ece, üzerinde bornozu, ayağında ince otel terlikleri ve saçlarından sular damlayarak yanlarına geldi.
-Ne bu saçmalık, nasıl bu adam benim odama girebiliyor?
-Siz benim odama girmiş, birde utanmadan yerleşmişsiniz.
-Dağdan gelip, bağdakini kovmayın beyefendi.
Resepsiyonist kız ne yapacağını bilemeden karşısında kavga eden çifti izliyordu. Sakinleşmek yerine daha da hiddetleniyorlardı. Zavallı kız içinden dualar okumaya başladı. Bu işte son günü olması an meselesiydi.
-Hanımefendi, beyefendi lütfen sakin olmaya çalışın
-Çöz o zaman bu sorunu
-Bir hata olmuş, oda ikinize birden satılmış
-NEE?
-Bu kötünün iyisi olan haberdi, esas daha kötü olan, otelde başka hiç boş oda yok.
Hakan cebinden kartını çıkartıp bankonun üzerine koydu ve işaret parmağı ile kızın önüne doğru sürdü. Kız karttaki avukat yazısını görünce bacakları titremeye başladı. Hakan gözlerini kıstı, tehditkar ve titretici bir sesle "sizi dava edeceğim" dedi.
Hakan kartı verdikten sonra sert adımlarla odaya doğru ilerledi. Ece uzanıp kartı okudu. İçinden ' oh bu iyi işte, şimdi kızar gider' dedi. Çatık kaşlarla kıza bakıp, zehirli oklarını gönderdikten sonra odaya doğru ilerledi.