Adli tatilin gelmesine az bir zaman kalmıştı. Hakan boşanma davasının tekrar ertelenmemesini ve bitmesini istiyordu. Soy adını o kadından kurtarmanın zamanı gelmiş ve geçmişti. Baro içinde dolaşan dedikodular, davanın uzaması yüzünden bitmek bilmiyordu. İsmi her zaman başarılarla anılan bir avukatken magazin konusu olmak Hakan için can sıkıcı olmaya başladı.
Dava günü, Bora tüm belgeleri alıp mahkemeye gittiğinde Hakan için ofiste sıkıntılı bekleyiş başladı. Elindeki dava dosyalarını karıştırmaya başladı ama aklı kendi davasında olduğu için konsantre olamıyordu. Bir süre ofis içinde volta attı, bu da işe yaramadı.
Bilgisayarının önüne geçip internette dolaşmaya başladı. Her sayfanın altında bir tatil reklamı yanıp sönüyordu. Küçük çarpıya basıp kapatırken ilgisini çeken bir reklamı inceledi. Gözde tatil yörelerinden birinde de lüks oteli tanıtıyordu.
Hazır adli tatil yaklaşırken belki de tatile çıkmak iyi bir fikir olabilirdi. Yanına Sudem'i de alır, amca yeğen güzel bir tatil geçirebilirlerdi. Sudem'in hoşuna gidecek yerleri araştırmaya başladı, küçük notlar aldı. En kısa zamanda ona da gösterip karar verdikten sonra gitmeyi planladı.
Sudem, abisinin kızıydı. On beş yaşında, amcasını deli gibi seven bir kızdı. Babasıyla paylaşmaktan çekindiği her konuyu amcası ile rahatlıkla konuşurdu. Daha beş yaşında iken annesi ve babası boşanmış, Hakan'ın üstün ikna yeteneği ile annesi velayeti babasına vermeyi onaylamıştı. O günden beri babasının kızı, amcasının prensesi olmuştu. Hakan evliliğinde yaşayamadığı babalık duygusunu biraz olsa Sudem sayesinde tatmıştı.
Hakan'ın abisi Doğan, genel cerrahtı. Yoğun hastane temposu, kongreler, ameliyatlar derken kızının her ihtiyacına yetişemiyordu. Yıllardır bu açığı Hakan tamamlamıştı. Veli toplantılarına hep Hakan gittiği için bir çok öğretmen Sudem'in babasını Hakan zannediyorlardı.
Sudem ailenin göz bebeği olsa da hiç bir zaman şımarık bir kız olmamıştı. Kültür ve okumuşluk düzeyi yüksek bir aile içinde olmanın sorumluluğunun bilincinde bir kızdı. Ergenliğin getirdiği ufak taşkınlıklar yapsa da görmezden geliniyordu. Babasına ve ailesine düşkündü.
Annesini sadece yasaların belirlediği zamanlarda mecburen görüyordu. Dede ve amca avukat olunca, yasalara karşı gelmek aklının ucundan bile geçirmemesi gereken, kırmızı alarmlı bir konu oluyordu.
Annesinin yeni hayatını ve ailesini sevmiyordu. Bir türlü alışamamıştı. Kendinden yedi yaş küçük üvey kardeşi ile de araları hiç iyi değildi. Ne zaman Sudem yanlarına gitse hep bir sorun çıkartıp huzurlarını kaçırıyordu.
Sudem on sekiz yaşına gelince yasal zorunluluk ortadan kalkacaktı. O zaman bu üvey baba ve üvey kardeş girdabından kurtulacağı için seviniyordu. Her ergen gibi o da on sekiz yaşını doldurunca hayatın daha farklı olacağını zannediyordu.
Bora, duruşmada sunduğu yazılı ve görsel delillerle hem davayı kazanmış hem de karşısında duran iki avukatı rezil etmişti. Filiz ve Adem bir kuruş para alamadıkları gibi tüm camiadaki itibarlarını kaybetmişlerdi.
Bora, duruşma salonundan çıkarken, her kazandığı davada yaptığı gibi karşı tarafa küstahça bir sırıtma ile son golünü atarak çıktı.
Bora bürodan içeri girdiğinde, Hakan onu geniş bekleme salonunda elleri cebinde bekliyordu.
-Beni bu kadar merak ettiğini bilseydim gaza daha çok yüklenirdim dostum.
-Bana iyi bir haber ver Bora
-Akşam Avni Baba'nın meyhanesinde göbek atan bir Hakan görmek için sabırsızlanıyorum.
Hakan duyduğu haberin sevinci ile gülümsedi ve arkadaşına teşekkür edercesine sıkıca sarıldı. Artık özgürdü, pisliklerinden kurtulmuştu. Bundan sonraki hayatını istediği gibi doyasıya yaşayabilecekti.
Beş senelik evliliği onu oldukça yıpratmış, hayattan soğuma aşamasına getirmişti. Bir an kendini hafiflemiş, sırtındaki yük kalkmış gibi hissetti. Bu ruhsal rahatlama harikaydı.
Güzel haberi tüm ailesine vermek istedi, önce abisini aradı. Ona en çok destek olan, dinleyen, bu tecrübeyi yaşamış biri olarak onu en iyi anlayan kişiydi abisi.
-Çabuk konuş avukat, ameliyata giriyorum.
-Kardeşin artık özgür bir adam.
-Oh be sonunda, senin adına çok sevindim.
-Hadi doktor, neşterin iyi kessin, akşam Avni Baba'dayız.
-Kaçırır mıyım lan ben bunu?
Doğan işinde ne kadar ciddi ve otoriter ise özel hayatında bir o kadar rahat ve eğlenceli idi. Karşısına çıkan her durumu sakince karşılıyor, dinliyor ve çözüm üretiyordu. Bu özelliği ona mesleği kazandırmıştı. Doktor önlüğü içindeyken bastırdığı heyecanı, önlüğü çıkardıktan sonra doyasıya yaşıyordu.
Sudem ile iyi geçinmeleri de Doğan'ın bu heyecanlı dış hayatı olmasıydı. Kızı ile beraber adrenalin yükseltici her türlü çılgınlığı yapmayı seviyorlardı.
Hakan haberi vermek için Bora ile beraber babasının odasına gittiler. Haldun ve Kadir bey karşılıklı oturmuş en sevdikleri Türk kahvesini içerken derin bir sohbetin içindelerdi.
-Ne o, yüzünüz gülüyor?
-Dava sonuçlandı baba. Bora soy adımızı o kadından aldı, hem de sıfır hasarla.
-Hiç bir dava sıfır hasarla bitmez oğlum. Senin yaşadıkların var. Bize belli etmemeye çalışsan da yıpranman, üzülmen, gururuna vurulan hançer yüzünden belli oluyordu. Bunlar yeterince büyük hasarlar.
-Haklısın baba
-Bizim soy adımızı bu insanlar kirletemez merak etme. Siz adaletin bekçisi, dürüst avukatlarsınız. Bunu yıkmak kimsenin harcı değil. Senin adına çok sevindim, bundan sonra umarım karşına helal süt emmiş insanlar çıkar. Senide tebrik ederim Bora, söylediğim her şey senin içinde geçerli.
-Teşekkür ederim Haldun amca
-Ee gençler söyleyin bakalım, bu haberi nerede ıslatacaksınız?
-Avni Baba'nın meyhanesinde dayı, doktorda gelecek.
-İyi eğlenceler size, şimdi uzayın bakalım.
-Uuu Hakan duydun mu? Haldun dede, Sudem'in ergen lügatinden kelimeler kullanıyor.
-Hadi lan
-Bizimkinden de kullanıyor Bora, babamın hızına hala yetişemeyiz.
İki arkadaş, gülerek ofisten çıkarken arkalarında bıraktıkları yaşlı kurtlar konuşmaya kaldıkları yerden devam ettiler.
Yılların dostluğu vardı. Yaşları ve tecrübeleri gereği baroda saygın bir yere sahiptiler. Meslek hayatları içinde bir çok tehlikeli davalarla uğraşıp kazanmışlar, bu da onlara 'korkusuzlar' unvanını kazanmalarını sağlamıştı. Yeri gelmiş mafya babalarını karşılarına almış yeri geldiğinde de zamanının kaba dayılarının güvenini kazanarak güçlenmişlerdi.
Artık sayılı davaya bakıyorlardı ama itibarları devam ediyordu. Bir cümle ile istediklerini yapacak, her işlerine gözü kapalı koşacak bir çok insan biriktirmişlerdi.
-Hakan'ın o kadında kurtulduğu iyi oldu Haldun
-Evet, aynı fikirdeyim. Evlenmelerini hiç istememiştim ama karşı gelip hayatına karışmakta istemiyordum
-Bundan sonra karşılarına iyi kızlar çıksa da bize birer torun verseler
-Doğru söylüyorsun, Sudem büyüdü, evde çıplak ayak koşturan küçük afacanlar görmek istiyor insan
-Hüsnü'nün oğlunun ülkeye giriş yaptığını duydum.
-Sence rahat durur mu?
-Babası gibiyse durmaz. Boşuna geldiğini sanmıyorum.
-Bekleyelim bakalım.
Hukuk bürolarını yeni açtıkları dönemde, iki mafya babasının davalık olması ile iki ortak Hüsnü'yü karşılarına alarak Şevki'nin avukatı olmuşlardı.
Şevki'de Hüsnü kadar temiz olmasa da bu davada kesinlikle haklı taraftı. Uzun yıllar süren dava Hüsnü'nün aleyhine sonuçlanmış ve büyük zarar görmesine neden olmuştu. Şevki'nin avukatlarına duyduğu minnet bu günlere kadar gelmiş, gizli, koruyucu bir el olarak hep onların üzerinde olmuştu.
Şevki'nin yaptığı işler yasa dışı olmasa da uygulama aşamasında göstermiş olduğu sert ve tehlikeli tavrı onun iş dünyasında korkulan bir insan olmasını sağlamıştı. Silah kullanmaktan hiç kaçınmayan bir adamdı.
Şevki'nin elinin uzamadığı, sözünün geçmediği bir yer yoktu. Buna karşılık onu yüz yüze tanıyan kişi sayısı çok azdı. Yaş aldıktan sonra geri planda kalarak işleri iki oğluna devretmişti.
***
Avni Baba'nın meyhanesi, kalabalık, modern sokağın içinde tarih kokan tek mekandı. Avni Baba değişen, gelişen sokağa ayak uydurmayarak eski tarihi dekorasyonunu korumuştu. Hala kahverengi tahta masa ve sandalyeleri vardı. Üzerine bembeyaz örtüler sererdi. Duvarlarında bir çok sadık müşterisi ile olan siyah beyaz resimler asılıydı.
Yaşlı bir saz ekibi, klasik Türk müziği nameleriyle müşterilerin kalbine dokunurdu. Burada yeni yetme sosyetik tipler görülmezdi. Müdavimleri vardı Avni Baba'nın. Her akşam dost meclisi kurulur, sohbetin dibine vurulurdu. Dertler, keyifler ortaya dökülür hem anlatılır hem dinlenirdi.
Hakan ve Bora meyhaneden içeri girip etrafa göz gezdirdiler. Bembeyaz masa örtüleri serilerek sıralanmış masalar doluydu. Uzaktan Avni Baba onları görüp havlusunu omzuna attı ve kollarını iki yana açarak yanlarına geldi.
-Hoş geldiniz oğullarım. Gelin, sizin masanızı ayırdım.
-Hoş bulduk Avni Baba, sağ olasın. Keyfin nasıl?
-İki kadehten sonra hayat herkese güzel be oğul.
İki arkadaş gülümseyerek yaşlı adamın peşine takıldılar. Masalarına gelince karşılıklı oturdular.
-Baba, abimde gelecek, bize üç servis açar mısın?
-Oo ne zamandır görmüyordum doktorumu, gelsin gelsin de hesap sorayım ona. Söyleyin bakalım hanginiz dertli?
-Dert yok baba, Hakan'ın kurtuluşunu kutluyoruz. Dertler bir yana, keyif ve neşe ön plana.
-Mutfağımdan uzak durun, bu gece masanızı ben donatacağım.
Onayını aldıktan sonra yanlarından ayrıldı. Saz ekibi ince ince çalarak damara ilaç zerk eder gibi yavaşça insanların içine işlemeye başlamıştı. Komi bardakları koyup servisleri açtı. Karafakiyi de ortalarına bıraktı.
Bora kadehleri önüne dizdi ve doldurmaya başladığı sıra önüne üçüncü kadeh sürüldü. Kafasını kaldırdığında Doğan ona sırıtıyordu.
-Bensiz mi başlayacaktınız hıyarlar.
-Bizde şimdi geldik abi.
Bora onun kadehini doldurmadan önce durdu.
-Abi dolduruyorum ama sorun olmasın. Gece ameliyata falan çağırırlar.
-Doldur kardeşim doldur. Şehre bomba düşmediği sürece beni aramayacaklar, ayarlamaları yaptım. Bu gece kardeşimin özgürlüğüne içiyorum.
Kadehler doldurulup mezeler gelince keyif gecelerine başladılar. Konular birbirini kovaladı, kadınlardan girip erkeklerden çıktılar, aşktan girip meşkten çıktılar. Kadehler kadehleri kovaladı.
Hakan yaşadığı rahatlama ile hiç içmediği kadar içti. Can abisi ve en iyi dostu yanındaydı, daha ne isterdi.
-Doğan abi, bunun dava sonuçlanınca göbek atma sözü vardı.
-Kim? Hakan mı göbek atacakmış?
İkisi gülerken Hakan kadehini masaya vurup kalktı. Pantolonunu kemerinden tutup düzeltti ve saz ekibine döndü. Çakır keyfi biraz geçmiş, hafif sallanır hale gelmişti.
-Abiler, çalın bir oyun havası, sözüm var göbek atacağım.
Yüzündeki yılların bıraktığı çizgiler arasından hafifçe yandan bir gülümseme bahşeden yaşlı adam tellere vurmaya başladı. Hakan kollarını havaya kaldırıp göbek atmaya başlayınca etraftaki diğer müşterilerde keyiflenerek alkış tutmaya başlamıştı. Doğan kalkıp kardeşine eşlik edince Bora, hem kahkaha atıyor hem de onları kameraya alıyordu.
Hakan iyice sarhoş olmuş, onu taşıma işi de Bora'ya düşmüştü. İki taksi çağırdılar. Doğan evine giderken Bora ve Hakan aynı arabaya binip Hakan'ın evine geldiler. Apartmanın önüne geldiklerinde Hakan ağzında "na na nay, na na nay" diye şarkı söylediğini zannederek oynuyordu.
-Dur artık birader, ne meraklıymışsın göbek atmaya.
Bora'nın söylenmelerini duymayan Hakan, arkadaşının ellerini havaya kaldırıp kendisine eşlik etmesini sağlamaya çalışıyor bir yandan da gülüyordu.
-Sessiz ol lan, Necmiye teyzeye yakalanacağız.
-Onla da oynarım, sende Pakize ile oynarsın.
-Hay Pakize'ne, dur bi dur.
Bora zorla Hakan'ın cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtı. Ne kadar uğraşsa da Hakan'ı susturamadı. Korktuğu başına geldi ve Necmiye teyzenin kapısı açıldı.
-Aaa Hakan oğlum bu ne hal?
-İyi akşamlar teyzecim, saygılar, hürmetler.
Kelimeler ağzında dönüyordu. Gözleri kısılmış, sürekli otuz iki diş meydanda idi. Necmiye ilk defa onu bu halde görmüş olmanın şaşkınlığını yaşıyordu ama aynı zamanda halinin komikliğine gülmeden edemedi.
-Bora oğlum, bu neden bu kadar içti?
Hakan "Kurtuldum Necmiye teyze, kurtuldum" diye bağırıp tekrar göbek atmaya başlayınca Bora bezgince omuzlarını düşürdü. Karşısındaki yaşlı, meraklı kadına açıklama yapmak zorunda kaldı.
-Bugün boşanma davası sonuçlandı.
-Oh oh iyi olmuş, kurtuldu çocuğum.
Apartmandaki sesleri duyan diğer sakinler aşağıya indi. Necmiye'nin iki damadı Hakan'a bakıp gülmeye başladı. Bora onlara eliyle gel işareti yaptı.
-Gençler, gelinde şunu evine çıkartalım, adamı tutamıyorum.
Necmiye'nin arkasından Pakize, Bora'yı görünce atıldı.
-Bende bir kahve mi yapsam.
Bora zaten Hakan ile uğraşmaktan yorulmuştu birde Pakize eklenince içinden 'şimdi kadro tamamlandı' dedi.
-Yok Pakize hanım ben hallederim, teşekkürler.
İki damat ve Bora, Hakan'ı evine çıkarttılar. İçeri girdiklerinde Bora, diğerlerine teşekkür edip gönderdi. Hakan'ı odasına götürdü. Hakan üzerindekilerle kendini yatağa attı ve anında uyudu.
Bora elleri belinde ona bakıp başını iki yana salladı. "Yarın berbat bir gün olacak senin için" dedi. Sessizce çıkıp kendi evine gitti.