Bölüm 5

1732 Words
Ece odaya girdiğinde Hakan terasta telefonla konuşuyordu. Konuşmasının bitmesini beklemeye karar verdi. Daha sonra onu odadan gönderip tatiline devam edecekti.  Hakan, Bora'yı aradı. -Bora, bu geri zekalılar odayı benimle beraber başka bir kadına da satmışlar ve otelde başka boş oda yok. -Kız güzel mi bari? -Bora yeterince sinirliyim zaten, saçma salak sorular sorma. -Oğlum adli tatildeyiz, nöbetçi mahkemelerde seninle uğraşmaz. Kız güzelse bak keyfine dostum. -Ya ben seni niye aradım ki, babamı arayacağım. -Hayır Hakan, Haldun amcayı falan aramayacaksın. Onca yol gittin, geri mi döneceksin, saçmalama, kızı gönder. Dava falan yok.  -Ulan biz aynı arsayı on kişiye satan adamlarla uğraşmadık mı? Bunun ne farkı var? -Haklısın kardeşim ama bu tatil. Dava falan yok. -Kapat be kapat. Hakan sinirle telefonu Bora'nın yüzüne kapattı. Sakinleşmek için derin derin nefes alıp verdi. Odaya girdiğinde onu kolları önünde bağlı hala bornozuyla duran kadın karşıladı.  Ona ters bir bakış atıp bavulunu açtı, için tıraş takımlarını ve parfümünü çıkarttı, aynalı masanın önüne nizami bir şekilde yerleştirdi.  -Pardon da siz ne yapıyorsunuz? -Odama yerleşiyorum. -Benim odam -Bizim odamız. -Siz evinize dönsenize Hakan onun karşısına gelip durdu. İşaret parmağını yüzüne doğrulttu. -Bütün gece araba kullandım, yorgunluktan ölüyorum. Birde üstüne bu sorunla karşılaşıyorum. Geri dönmeye hiç niyetim yok. İsterseniz siz dönebilirsiniz. -Yok canım, hiç bir yere gitmiyorum. Ben yıllardır tatil yapmıyorum. Sizin yüzünüzden bu harika yeri bırakmayacağım -Siz bilirsiniz, benim için hava hoş. Hakan'ın gözü kızın açılan bornozundan göğüs arasına kaydı ama hemen toparlandı. Geldiğinden beri ona ilk defa dikkatli bakıyordu. Standartların üzerinde boyu, bornozun duruşundan ve yatakta gördüğü bikiniden tahmin ettiği  ince vücutlu, kumral bir kadındı. Aynı zamanda kızınca kulakları tırmalayan cırtlak bir sesi vardı. Odanın telefonu çalınca Hakan gözlerini Ece'den çekip telefona cevap verdi.  -Hakan bey, otelimizin avukatı sizinle görüşmek istiyor. -Geliyorum. Hakan, Ece'ye bir şey söylemeden odadan çıktı ve tekrar resepsiyona geldi. Bu sırada yanına bir adam gelip elini uzattı. -İyi günler, ben avukat Osman Kıran, otelin avukatıyım. -Avukat Hakan Vural -Birer kahve içelim mi? -Beni dava açmamaya ikna etmek için mi geldiniz? Adam çaresizce gülümsedi. -Belki bir istisna yaparsınız. -Siz benim yerimde olsanız ne yapardınız Osman bey? -Ne dememi bekliyorsunuz Hakan bey, ortada savunulacak bir durum yok. Şimdiye kadar yaşamadığımız bir durum, bir ilk. Sizin yerinizde olsam tabii ki dava açardım ama tatiliniz... Hakan elini kaldırıp adamı susturdu. -Evet, tatilimi mahvetmek istemiyorum. Hayatımda ilk defa bir haksızlığa ses çıkartmayacağım, o da konu beni ilgilendirdiği için ama diğer oda sahibi konusunda ne yaparsınız, onu nasıl ikna edersiniz bilmem ve karışmam. -Teşekkür ederim, size ikinci defa mahcup olduk, rahatınız için ne gerekiyorsa yapılacak. Hakan başını sallayıp "iyi günler" dileyerek yanından ayrıldı. Gerçekten dinlenmeye ihtiyacı vardı. Artık bedeni az sonra bayılacağım sinyalleri vermeye başlamıştı.  Odaya girdiğinde Ece ortalıkta görünmüyordu., sonra onu terastaki koltukta oturduğunu fark etti. Ayakkabılarını çıkartıp kendini yatağa bıraktı. Beyaz yumuşak yastığa sarıldı ve gözlerini kapattı. Vücudunun rahata kavuşmasıyla kafasından her şey uçup gitti, kendini uykunun huzurlu kollarına bıraktı.  Ece bikinisinin üzerine kısa şortunu ve sporcu atletini giymiş terasta otururken ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Bu tatile ihtiyacı vardı ve kesinlikle geri dönmeyecekti. Bu doğa harikası yeri bırakmak ona ihanet olurdu. Kararını verdi, ne koşulda olursa olsun tatiline devam edecekti.  Hazır bikinisi üzerindeyken deniz kenarına gitmeye karar verdi. Terasın cam kapısından içeri girdiği zaman Hakan'ı boylu boyunca uzanmış uyurken buldu. Derin uyuduğu her halinden belliydi. Yastığa sıkıca adeta ezer gibi sarılmış, saçları dağılmıştı. Boyu neredeyse yatak kadardı. Çok yakışıklı bir adam değildi ama kesinlikle çirkinde değildi. Oldukça düzgün yüz hatları vardı. Sporcu gibi kaslı bir vücudu yoktu ama kendine dikkat ettiği belli oluyordu.  Ece onu incelemeyi bırakıp çantasını alarak sessizce odadan çıktı. Kumsala inip denize en yakın şezlongu gözüne kestirip yerleşti. Havlusunu serdikten sonra uzandı, ellerini başının arkasına koydu ve karşısındaki eşsiz manzarayı seyretti.  Otele geldiğinden beri yaşadıklarını düşündü. Hiç tanımadığı, adının Hakan olduğunu bildiği ve avukat olan bir adamla aynı odada kalacaktı. Her şey kamera şakası gibiydi. Uzun zamandır hiç bir erkekle birlikte olmamıştı, erkeklere güvenmiyordu. Bu adama nasıl güvenecekti? Gece nasıl uyuyacaktı? Ya yatak? Odada sadece bir tane duble yatak vardı. Belki ek yatak isteyebilirdi. Bu mantıklı geldi. İlk iş resepsiyondan ek yatak isteyecekti.  Ece bir süre deniz, kum ve güneşin keyfini çıkarttı. Daha şimdiden bu ortam ruhuna iyi gelmeye başlamıştı. Huzur bedenine yavaşça yayılıyordu. Geldiğini arkadaşlarına haber vermeyi unuttuğunu hatırlayınca, deniz çantasının içindeki telefonunu arayıp buldu. Gonca'yı aradı. İçlerinde tek çalışmayan o olduğu için telefonlarına hemen cevap verebiliyordu.  -Ece, bende aramanı bekliyordum kuzum, rahat gidebildin mi? -Evet canım, rahat geldim ama bir problemim var. -Aa ne oldu, nasıl bir problem? -Oldukça iri ve karalı bir problem.   -Şifreli konuşma, düzgün anlat. Ece otele giriş yaptığından bu yana yaşadıklarını anlatırken Gonca, "aa" "eee" nidalarıyla onu dinliyordu.  -Ne olacak şimdi? -Gonca burası muhteşem bir yer, tam bana göre, ormanın içinde deniz var. Yeşilin mavinin tüm renklerini aynı anda görebiliyorum. Burayı bırakmaya hiç niyetim yok. Ne olursa olsun tatilime devam edeceğim. -Peki o Hakan denilen adam ne yapacak? Gider mi? -Hiç sanmıyorum. Ben odadan çıkarken yatakta boylu boyunca yatmış uyuyordu. -Ece sen erkeklere güvenmezsin, bu adama nasıl güveneceksin? -Bilmiyorum Gonca, aslında biraz tedirginim ama adam avukat, adaleti savunan birinin güvenilir olması gerekir öyle değil mi? -Yani, öyle tabi de -Neyse, ben gelişmelerden seni haberdar ederim, sen kızlara anlatırsın. Hakan iki saatlik uykudan sonra uyandı. Göz kapakları bir açılıp bir kapanıyordu. Öğlen uykularına alışık olmadığı için vücudunu harekete geçirmekte zorlandı, sersem gibi olmuştu. Yan dönüp büyük camlardan gözüken muhteşem manzarayı seyretti.  Kalkıp duş almayı düşündü ama sonra denize girmeye karar verdi. Tuzlu suyun canlandırıcı ve iyileştirici etkisinden faydalanmalıydı. Kalkıp yatağın üzerinde bağdaş kurdu, elleriyle saçlarını karıştırıp, yüzünü ovaladı. Etraf sessizdi. Aklına oda arkadaşı gelince, etrafa bakındı, yoktu. Terasa baktı, orada da yoktu. Bu rahatça hazırlanabileceği anlamına geliyordu. Kalkıp bavulunu açtı, mayo ve havlusunu çıkartarak hızlıca üzerini değiştirdi. Terliklerini de giydikten sonra artık hazırdı. Güneş gözlüklerini takarak odadan çıktı.  Plaja geldiğinde denize yakın şezlonglardan birine doğru ilerledi. Omuzundaki havluyu bırakıp terliklerini ve gözlüğünü çıkarttı. Kumda oynayan çocukların başlarını okşayarak geçtikten sonra ayaklarını serin su ile buluşturdu. İçinden 'evet, bu kesinlikle muhteşem' diye geçirdi.  Yavaş yavaş denizin içine doğru yürümeye başladı, su dizlerinin üzerine geldiğinde kendini bu eşsiz maviliğin içine atarak bir süre dipten gitti ve su yüzeyine çıkarak yüzmeye devam etti. Ece, dizlerini kendine çekmiş, defter ve kalemi elinde hikayesini yazıyordu. Hakan'ı geldiği anda fark ederek güneş gözlüklerinin ardından izlemeye başladı. Kendinden emin, rahat tavırları dikkat çekiciydi. Onun her hareketine dikkatle bakıyordu. Hareketlerinden çıkarımlar yapıp onu tanımaya çalışıyordu. Hakan etrafla çok ilgilenmeyip sadece çocukları sevip denize girmişti. Demek ki çocukları seviyordu, bu iyi bir şeydi.  Hakan denizden çıkıp dağılmış saçlarını geriye itti, havlusunu alıp kurulandı. Islak havlusunu şezlonga serdikten sonra oturdu. Kumda oynayan iki çocuk kürek kavgası yapmaya başlayınca yanlarına gidip çömeldi. Uzlaşmalarını sağlamaya çalışırken onlarla oynamaya başladı. Onlara kumla kum kalesi yapmayı gösterdi, taşlarla süslediler. Çocuklar kavgayı unutmuş, öğrendiklerini uygulamaya başladılar.  Eğlenceli dakikaların ardından çocukların babaları yanlarına geldi. Hakan ayağa kalkıp adamla tokalaştı. -Tebrik ederim, bu yaramazlara dediğinizi yaptırabildiniz, biz başaramıyoruz. -Çocuklar yabancılara karşı daha itaatkar olabiliyor.  -Onlara nasıl yaklaşacağınızı biliyorsunuz. Çocuklarınız çok şanslı. -Benim çocuğum yok. -O zaman umarım yakında olur. İyi bir baba adayısınız. -Teşekkür ederim, iyi dinlenmeler. Hakan çocukların saçlarını okşayıp havlusunu omzuna attığı sırada Ece'yi gördü. Yanından geçerken başıyla selamladı. Ece alt dudağını kemirip ayağını sallamaya başlamıştı. Bu adamla ilgili bilgi sahibi olup, rahatlaması gerekiyordu. Belki ufak bir araştırma yaptırabilirdi. Bir süre daha oturduktan sonra eşyalarını topladı. Akşam yemeğine az bir süre kalmıştı ve karnı şimdiden acıkmıştı. Odaya yaklaşırken telefonu çaldı. Yere koyduğu plaj çantasının içinden telefonunu buldu.  -Yemin ederim sen ballı kukusun. Ece'nin kahkahası koridorda yankılandı. -O ne demek Funda? -Bazı yörelerde, kız çocukları doğduğunda, şanslı olmaları için anneleri kukularına bal sürermiş canım. Kesin senin annende sana bal sürmüş. -Yok artık, ben hayatımda böyle saçma adet duymadım. -Her adetin mantıklı bir açıklaması vardır hayatım ki şu anda senin ne kadar şanslı olduğunu görüyoruz. -Neymiş benim şansım? -Sürpriz oda arkadaşın bebeğim. -Şans mı, kör talih mi o tartışılır canım. -Yoksa Selim'i ayarladı? -Ha ha bunu Gonca'ya söylesene -Tabii öldürsün beni. Nerede şimdi oda arkadaşın? -Odada galiba, bende oraya gidiyorum -O zaman ben seni tutmayayım canım, iyi şanslar. Funda telefonu Ece'nin yüzüne kapattı. Ece şaşkınlıkla telefona baktıktan sonra gülmeye başladı. Üç arkadaşı da çok farklıydı ama hepsini çok seviyordu. Ece odaya girdiğinde ortalıkta kimse yoktu ama banyodan sesler geliyordu. Hakan'ın orada olduğunu anladı. Plaj çantasından havlusunu çıkartıp terastaki havluluğa astı. Köşede duran sarı havluyu da aldı. Hakan'ın deniz havlusu olduğunu biliyordu, oda arkadaşına jestin zararı olmazdı.  Bikinisi ile içeri girdiğinde Hakan banyodan çıkmış, altındaki mavi kot pantolon dışında üzerinde bir şey yoktu. Saçları ıslaktı ve saatini takıyordu. Hakan başını kaldırıp Ece'ye baktı. Uzun boylu, oldukça düzgün bir fiziğe sahip bir kadındı. Sağ bacağının yanındaki dövme, kalçasına doğru çıkıp kıvrılıyordu. Dövmenin nereye doğru gittiğini merak etti. Oldukça dikkat çekiciydi.  Ece, Hakan'a yaklaşıp önünde durdu. Adamdan mis gibi duş jelinin kokusu geliyordu. Oldukça rahatlatıcı bir kokuydu. "İçeriğinde kesinlikle lavanta var" diye düşündü. Hakan yüzünde belli belirsiz bir tebessümle onu izledi. Önünde durduğunda boyunun standartların üzerinde olduğuna emin oldu. Kendisi 1,90 boyunda idi. O da 1,75'in altında olamazdı. Ece elini uzattı. -Mademki tatilimizi mecburen beraber geçireceğiz, insan gibi tanışalım. Ben, Ece Maral. Hakan önce eline sonra yüzüne bakıp bu ince tanışma teklifini kabul etti. -Bende Hakan Vural. Memnun oldum Ece hanım. Ece elini indirdikten sonra ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi. Buraya kadar iyi gitmişti ama bundan sonra ilerleyecek bir konu bulamadı. Sıkıntılı bir durumdu, konuşmak istiyordu ama nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu. Merak ettiği şeyler vardı ama pat diye soramazdı.  Hakan başını yana eğmiş Ece'nin değişen mimiklerini inceliyordu. Belli ki kafasından bir çok düşünce geçiyordu ve farkında olmadan yüzüne yansıyordu. Kızın bu komik hali hoşuna gitti ve gülümsedi. -Girip duş alın isterseniz, ben terasta işinizin bitmesini beklerim.  -Evet, tamam, bu harika bir fikir. Ece banyoya giderken Hakan arkasından baktı. Nereye gittiğini merak ettiği dövme kalçasına doğru çıkıp, beline dönüyor, tam kuyruk sokumunun üzerinde son buluyordu.  Hakan gömleğini alıp terasa çıkarken bir dövmenin vücutta nasıl bu kadar cezbedici durduğuna hayret etti. Ece'nin uzlaşmacı tarı hoşuna gitmişti. 'Kim bilir, belki güzel bir tatil geçirebiliriz' diye iç geçirdi.  Ece'nin işinin bitmesini beklerken gün batımını izledi. Güneşin sarı, turuncu ışıkları, mavi denizin içinde kaybolduktan sonra lacivert gökyüzündeki yıldızlar ışıldamaya başladı. -İnsan şehirde bu mucizevi güzelliği unutuyor değil mi? Ece'nin sesiyle kapıya döndü. Üzerinde kısa, beyaz elbisesi ve bağcıklı sandaletleri ile oldukça hoş gözüküyordu. Güneşten kızarmış yanakları da yüzüne ayrı bir güzellik katmıştı.  -Evet, öyle -Burada hazırlanmamı beklediğiniz için teşekkür ederim. -Önemli değil, benden rahatsız olmanızı istemem. Ece gülümsedi, Hakan karşılık verdi. Ece gülümseyince gözlerinin içindeki parıltılar ortaya çıktı. Hakan gördüğü en canlı gözler karşısında hayranlık duydu. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD