Ömer'den...
"Ben böyle bir şeyi kabul edemem. Tamam eşeklik ettim ama bu dediğin şey imkansız."
Kitabıma imkânsız olarak yazdığım her şeyi kara defterime kaydetmiştim. Hayatta yapmam dediğim tüm olaylar tek tek başıma geldi. Büyük lokma ye, büyük konuşma boşuna demezler.
Bundan bir yıl önce de yurtdışında Rizeli bir kadınla tanışmıştım ama tabii ki de anlaşamamıştık. O inat, ben inat... Hem ısınamamıştım da zaten. İnat olmasından ziyade çok burnu havada ve kibirliydi. Yaklaşık 2 ay konuştuk ama bir neticeye varamadığımız için kendi açımdan bitirmeye karar verdim.
"Niye ayrıldınız abi, ne güzel gidiyordunuz?" diyen arkadaşıma, "Ben asla bir Karadenizliyle evlenmem!" diye sitemde bulundum. "Niye lan?" demesinin üstüne olan biteni anlattım. "Oğlum bunların inadıyla uğraşamam. Rahat bırak beni."
Öylece kapanan konunun bir sene sonra tekrardan başka kadınla açılacağını asla tahmin etmiyordum. Dejavu yaşıyordum ama bu farklıydı. İnat konusunda şaşma olmamıştı fakat Gonca ne kibirliydi ne de burnu havada.
Beni attığı derin kuyudan ya onunla beraber çıkacaktım ya da beraber daha da derine gidecektim.
"İçeride öyle demiyordun!" diyerek biraz sesimi yükselttim.
Oflaya oflaya benim arabama bindi. En azından bu da bir şeydi. Arka tarafa oturmuştu. Ben de şoför koltuğuna yerleşip, kontağı çevirdim.
Karadeniz'de gemilerin mi battı dememek için iç sesimle mücadele veriyordum. O derece dalmış gitmişti. "Yarın akşama bile değil, sabaha söz takacağız."
Camdan dışarı bakan gözleri aynadan benimle buluştu. "Anlamadım?"
"Düğün akşama olacak ve biz oraya sözlü olarak gideceğiz. Erkenden yüzük almaya çıkarız hazır olursun."
"Ama.." lafını askıda bıraktım. "Benimle dalga mı geçiyorsun Gonca? Sabaha manşetlere çıkarız diyorum, sen hâlâ bir amanın peşindesin."
İçeride yaptığı hatanın onu bu yollara sürükleyeceğini eminim ki o da tahmin etmiyordu. Oyuncak edilmemin intikamını evlendikten sonraya saklıyordum. Onun hesabını ayrı görecektim.
"Ailenle konuş yarına geliyoruz." Evinin önüne vardığımızda ayaklarını yere vura vura dışarı çıktı. Kapıyı üstüne öyle sert vurdu ki, kendimi bağırmaktan alıkoyamadım. "Yavaş ol yavaş!"
Geriye dönüp tekrar açtı. "Çok mu değerli kapınız var Ömer Ağa'm!" diyerek daha sert şekilde vurdu üstüne.
Tam iniyordum ki, Gül koluma yapıştı. "Abi biraz kendi haline bıraksan..."
"Ne kendi hâli kızım? Görmüyor musun onun havasını?"
"Onun içinde zor. Yaşadıklarını bir düşünsene abi. 3 senesini verdi o adını anmak istemediğim herife. Körü körüne bağlıydı, körü körüne seviyordu. Bir anda pat diye ayrılmak ağrına gitti."
3 sene cidden dile kolay geliyor. Başka birisine aşık bir kadını eşim yapmak gururuma dokunuyordu. İçimde istemediğim şekilde sinir oluştu ve ellerimle direksiyonu sıktım. "Sonunu görmediği denizlere açılmayacak o zaman. Neyse madem yarası var, şimdilik dokunmuyorum ama sert tarafıma denk geleceği kesin."
Son sürat İstanbul'un orta yerindeki Mardin konağımıza sürdüm arabayı. Kapıya varmamla, bir kaç arabayı görmem bir oldu. "Birileri gelmiş sanırım abi."
Cevap vermeden kapıya vurduk. Aralanan yerden genç bir kız nazlı şekilde bana bakıyordu. "Hoş gelmişsin Ağa'm!"
"Ağa'm?" diye sordum boşlukta bulunarak. Gül'de bende yeterince şaşkındık. "Buyrun içeri."
Sanki biz misafir o ev sahibiydi. Şaşkın tavırla içeri girdik. "Ağa'm yemek yapmıştım, aç mısınız?"
"Tövbe estağfurullah!" Kafamı sola doğru çevirip yukarıdaki odama yöneldim. Bu saatte bu kızın burda ne işi vardı? Yarına sözüm vardı ve cidden misafir kaldıracak havamda değilim.
Bu konuyu da nasıl anlatacağım amcama? Kaç gündür yaşadığım stres tüm bedenimi etkilemeye başlamıştı. Başım kazan gibi olmuş, kollarım sürekli direksiyon sallamaktan yorulmuştu.
3 kere kapıma vurulunca ayağa dikildim. "Buyur yenge."
"Oğlum gel hele sözlünle tanış."
Sözlü mü? Gonca mı gelmişti? Ama bir dakika! Ben daha bir şey demedim ki. Gül hemen mi yetiştirdi? "Yenge senin kızının çenesi de maşallah yani!" diyerek sitem ettim.
"Zelal kızımız aşağıda seni bekliyor oğlum. Hadi gelde söz yüzüğünüzü keselim."
"Dikenler'in kızı Zelal mi?" Kafasını sallayınca saçlarımı parmaklarımın arasından geçirdim. "Of yenge! Bana sormadan nasıl böyle bir şey yaparsınız?"
"Sana sordukta ne oldu? Ona yok, buna yok, şuna yok!"
"Ben buldum birisini yenge." dememle elindeki yemek kaşığı yere düştü. "Nasıl buldun? Sen benimle dalga mı geçiyorsun oğlum?"
"Dalga geçmediğimi ikimiz de biliyoruz yenge. Şimdi aşağıya inip olayı beraberce hallediyoruz. Ben birisine söz verdim ve bu sözü çiğneyemem."
Oysaki şimdi arayıp planın iptal olduğunu diyebilirdim ama yapmadım. Kalbimin köşesinde bir yerler onunla evlenmem için baskı yapıyordu bana. "O zaman gel de sen söyle!" diyerek sinirle aşağıya indi.
Niye hayatımı bir düzene sokamıyorum? Yengemin ardından aşağı indim. İçeri girmeden, "Hoşgeldiniz." dedim. "Şiyar Ağa, Ömer bu mudur?"
"He ya!"
"En son gördüğümde küçücük çocuktu bu." Ne bekliyordu acaba, yerimde saymamı falan mı? Üstelik Zelal denilen kızın bana yaptığı cilveler yüzümü buruşturmama sebebiyet veriyordu. "Yüzükleri getir kızım."
Gül benden bile öfkeliydi. Tam olayı anlatacaktım ki, telefonuma gelen arama ağzımı kapattı. "Açmam lazım kusura bakmayın." diyerek dışarı çıktım.
"Ne oldu oğlum?"
"Lan yanındaki taş bebek kimdi?"
Kapalı olan algılarım iyice kapanmıştı. "Ne diyorsun oğlum anlamıyorum?"
"Günaylar'ın kınasında elini tuttuğun taş kim diyorum?"
Oha amk! Ne ara sızdı medyaya? "Doğru konuş lan! Ağzının burnunla yer değiştirmesini istemiyorsan kelimelerine dikkat et Faruk!"
"Tamam ya kadın güzelse bizim suçumuz ne?"
Kadın güzeldi doğru da bunu bu herifin söylemesi feci hâlde canımı sıktı. Telefonu suratına kapattığım gibi içeri geri girdim. "Sizin herhalde haberiniz yok!" diyerek telefondaki haberi gösterdim. "Ben zaten yarın sözleneceğim."
Düşen suratlar az sonra kopacak fırtınanın habercisiydi. "Bu nasıl iştir Şiyar Ağa! Bizi İstanbul'a ayağına çağırıyorsun, ama yeğenini yarın başkasıyla sözlüyorsun!"
"Ne oluyor Ömer? Bu ne demek oluyor?" dedi amcam.
"Siz bana kız bulun dediniz bende buldum!"
"Bunu asla kabul etmiyorum Şiyar Ağa!" Herkes ayağa kalktı ve tartışma alevlendi.
"Bu yaptığın hangi kitapta yazıyor Şiyar!"
"Benim de haberim yoktu Berzan Ağa. Valla çok mahcup oldum."
"Mahcup olmak işi çözmüyor! Yürüyün gidiyoruz! Bu yaptığın yanına kâr kalmayacak Şiyar!"
Amcam arkalarından bağırsa da öylece çekip gittiler. Şimdi tüm okların bana dönme sırası gelmişti. "Bu ne demek oluyor Ömer!" Sesin şiddetinden konağın duvarları titredi.
"Size kız buldum, daha ne istiyorsunuz?"
"Kız buldun ha! Yarın söz takacaksın ve bizim şimdi haberimiz oluyor ha!" der demez Şiyar Ağa'dan ilk tokatımı yedim. Amcam bu zamana kadar bana bir fiske bile vurmamıştı.
Çocuklarıyla kavga bile etsem, her zaman benim tarafım olurdu. Bu tokatı haketmiş miydim bilmiyorum ama çok ağrıma gitmişti.
Sola dönen yüzümle başımı yere eğdim. "Rezil ettin beni Ömer! Yere göğe sığdıramadığım adam bu gece beni Berzan Ağa'ya rezil etti. Neyini eksik ettim oğlum? Ne dedin de yapmadım? Madem sevdalandın, niye sorduğumuz zaman söylemedin bize?"
Amcam kızgın değil aksine kırgındı. Haklıydı ama ben ne sevdalıydım ne de buna önceden karar vermiştim. "Sana yazıklar olsun Ömer!" diyerek odadan çıkıp gitti.
Yaptığım eşekliğin hiçbir maruzatı yoktu. Şimdi o kızın beni soktuğu bu hâl daha da çok sinirlerimi bozdu. "Ömer kız kimdir, göremedim tam oğlum."
"Anne hiç sırası değil."
Kimseyi duymadan odama geri çıktım. Gül'e kısa mesaj çekip, Gonca'nın telefon numarasını istedim. O da anında dönerek attı. Çok sinirliydim ve muhtemelen feci şekilde kalbini kıracaktım.
2-3 defa çaldıktan sonra açıldı. "Buyrun kimsiniz?"
"Sen benim hayatıma nerden girdin?" diye tüm sesimle bağırdım. "Ömer sen misin?"
"Yok eben! Senin yüzünden amcamla bile aram bozuldu. Bu akşam yediğin b.k daha ilk günden karşıma çıktı."
"Ben bilmiyordum Ömer." Sesi titriyordu ama öfkemi kontrol altına alamıyordum. "Sen her istediğinin elinin altında olmasına alışmışsın prenses! Bir kere aldatıldın ya, istediğini yapar, istediğinin elini tutarsın dimi?"
"Ömer ben seni benimle evlenmeye mecbur bırakmadım. İstemiyorsan çıkar açıklamanı yaparsın ayrıldık diye. Niye bu kadar çok üstüme geliyorsun. Kaç kere özür diledim senden."
Çıkıp açıklama yapsam bu konuyu daha kimse açamazdı evet ama ben bu evliliği istiyordum. Pekiyi neden istemiyormuş gibi gözüküyordum bilmiyorum. "İnsanlar beni sürekli farklı kadınlarla görünce daha iş yaparlar mı?"
Saçmalamanın dibine vurmuştum. İşimle kadınların ne alakası vardı. Amcama olan sinirimi Gonca'dan çıkartıyordum.
"Ben öfkeme yenildim özür dilerim."
"Senin özrün yaptığın şeyi kapatmaya yetmiyor. Elimi tuttun da ne oldu sanki he? Yağız'ı kıskandıracağım derken, benim hayatımın içine s.çtın!"
"Ömer biraz fazla abartmıyor musun? Kaç kere daha özür dilemem lazım? Çok istiyorsan çıkarız kamera karşısına açıklama yaparız."
"Tabii yaparız! Prenses hanımımız ne isterse o olur! Şimdi o çocuğun senden niye kaçtığını çok iyi anlıyorum. Dünya senin etrafında dönmüyor!"
Gonca'dan cevap gelmedi ve bu sessizlik içimi sıktı. Bir süre sonra gelen ağlama fısıltısı yaptığım öküzlüğü gözler önüne serdi. "Aldatılmam benim suçum mu? Niye beni anlamıyorsun? Ben isteyerek yapmadım, o anlık duygu değişimim ile oldu. Ama merak etme, bu evlilik asla olmayacak korkmana gerek yok. Yarın gider ben yaparım açıklamayı. İyi akşamlar!" der demez suratıma kapattı.
Hayatımda ağlattığım ilk kadın olmuştu Gonca. Bu zamana kadar her hangi bir kadına ufacıkta olsa ne zarar vermiştim ne de gözünden yaş akıtmıştım...
Ondan açıklama yapmasını isteyen kimdi ki? Yapmak istesem zaten gider ben kendim yapardım. Ayrıca açıklama yapmak istese nasıl yapacak? Sanki medyayı bulabilecek?
Ne kadar sinirli olursam olayım, ağlayan sesini duymak içimde bir yerleri yangın altında bırakmıştı. Kendi yangımı kendi sözlerim başlattı. "Ş𝑖𝑚𝑑𝑖 𝑜 ç𝑜𝑐𝑢ğ𝑢𝑛 𝑠𝑒𝑛𝑑𝑒𝑛 𝑛𝑖𝑦𝑒 𝑘𝑎ç𝑡ığı𝑛ı 𝑑𝑎ℎ𝑎 𝑖𝑦𝑖 𝑎𝑛𝑙ı𝑦𝑜𝑟𝑢𝑚."
"Of Ömer of! Sen ne ara bu kadar kalpsiz oldun!"
Önümde duran küçük sehpaya tekme atarak yere düşürdüm. Kadınların dilinden anlamadığım aşikârdı fakat ben Gonca'nın dilinden hiçbir şey anlamıyordum.
O kadar değişik cümleler kuruyordu ki, günlerce oturup düşünsem ne demek istediğini anlayamazdım. Dili bazen zehir saçarken bazen de yılanı deliğinden çıkarıyordu.
Ama ben ne zehirden anlıyordum ne de deliğinden çıkan yılandan. Ben daha çok çıkan yılanın kafasını koparmanın derdindeydim. Ne kadar uzak kalmaya çalışsam da, coğrafya kaderdir sözü içime işlemişti.
Etrafımda dönüp dolaşan sert insanlar yüzünden ben de sert olmuş, kabuğuma çekilmiştim. Ve bu sertliğim beni herkesten uzak tutmaya yeterken kendimi de içine dahil etmiş.
Ben kendimden bile uzaklaşmışım. Gonca'nın dediklerinden bir şey anlamıyorum diyordum ama ben daha kendi dediğimden bile bir şey anlamıyordum ki. Konu işe gelince zeka küpü kesilen Ömer Karanlık, kendisine gelince bir aptal gibi ortalıkta kalıyordu.
Şimdi bedenimin içindeki her şeyi dışarı döksem, kalbimin buz tutmuş yerleri çözülür müydü?
Oysaki onun varlığını bile unutmuştum. Kapısı paslanmış, kirden bakılmıyordu. Gonca kendi bahçeleri gibi baharı getirebilir miydi ki benim kalbime de?
Bir tarafım istese de, başkasını seviyor olması gerçeği ile gururumdan ödün veremiyordum. Düşünsenize birisiyle evleniyorsunuz, ömrünüz onunla geçecek ama o başkasına aşık, hem de evli bir adama.
Benim onurum, gururum bunu kaldırmazdı ki! Ama bir şans vermekte istiyordum. Belki güzel olurduk, belki zamanla birbirimizi severdik...
He he Ömer Karanlık! Kıza ağzına geleni say, sonra da bir şans vermek istiyorum de!
Özür dilemesini de beceremezdim ki ben. Neyse yarın sabah erkenden alıp, kuyumcuya gider bir yüzük beğeniriz...
Bu sefer abisinin dikkatini çekmemek için saat 12'de dayandım kapıya. Şifreyi görmem tekrardan gülümsememe sebep oldu. Zili çalıp beklemeye başladım. Kapıyı açan yaşlı kadın dikkatimi çekti. "Buyur oğlum. Kime baktun?"
"Gonca'ya bakmıştım teyze."
"Gonca mi? Gonca uyiy ama bekle çağırayum."
Beklemeye başlamıştım. 5 dakika 10 dakika 15 dakika... Gelen giden yoktu. Tam geri dönmüş gidiyordum ki, Gonca'nın sesini duydum. "Of anne! Size bugün beni rahatsız etmeyin demedim mi?"
"Gonca biri gelmuş seni soray. Bende merak ettum kimdur?"
"Kimdur ben de bilmeyrım." Sitemkâr sesi yeni uyandığının habercisiydi.
"İyi iyi gitmemuş." dedi teyze beni görünce. "Kim gitme..." Beni görünce sözü askıda kaldı. "Benim tanıdığım birisi değil anne bu. Niye herkese kapıyı açıyorsun?"
Hâlâ siniri yatışmamış. "Seni tanimaysa adunu nerden biliy?"
Yerinde bir soru oldu. Ellerimi cebime sokup, Gonca'nın yüzüne baktım. "Sapıktır belki anne!" Yeşil gözleri gözlerime alevden ateş göndermişti. Oyun oynanıyorsa kendi kurallarımı devreye sokarım demiştim. "Gonca çok şakacısın sevgilim. Bugün seni istemeye geleceğimi ailene söylemedin mi hâlâ?"
Top sende diyerek ilk pası atmıştım. "Gonca bu oğlan ne diy?"
Anın şaşkınlığı yüzünde bir ayna gibi parlıyordu. Ağzını açacakken devreye girdim. "Biz daha yeni tanıştık ve ilk görüşte aşık olduk teyze. Sizin de izniniz olursa bu gün ailemle beraber gelip adını koymak istiyoruz."
Diyilecek söz kalmamıştı çünkü az önce hepsini sıralamıştım. "Gonca bana niye bir şey demedun? Diğer köftehora ne oldi? Bu uşak kim? Aklum bulandi. Madem sözünüz var, niye bizim bundan şimdi haberumuz oldi? Sen niue tanimayrum dedun?"
Gözlerini kısıp sinirle bana baktı. "Dün gece biraz kavga etmiştikte o yüzden anne. Diğerini de sevmiyormuşum, onu unutun artık. Bunu da aile tanışması gibi bir şey varsayalım."
"Aynen öyle teyze. Aile tanışması olsun bu, bir de ufak yüzük takılır o kadar. Şimdi izin verirseniz eğer, yüzük bakmaya gideceğiz."
Gonca kenardan yumruk yaptığı elini bana gösterdi. Annesinden korktuğu belliydi. "Babasuna sorayum."
"Yav ana, sanki her şeyi babama sorarsın he! Ben hazırlanıp çıkıyorum, gerekli açıklama sana kaldı."
İkisi de konuşa konuşa içeri girdi. Teyze çok meraklıydı ve her şeyi ince ayrıntısına kadar merak ediyordu. Anlaşılan o ki; bu gün çok fazla sorguya çekileceğim.
İlk baş halletmem gereken kendi ailemken, ben Gonca'nın ailesiyle başlamıştım. Dün olanlardan sonra amcamın gelipte bana kız isteyeceğini hiç sanmıyordum ama şansımı deneyecektim. Umuyorum ki yuva kurmaya atacağım ilk adımım da amcam yanımda olur.
...
Her şey oldu bittiye geliyordu, hiçbir şey anlamıyordum. Gonca ile yüzükleri beğenmiş, söz için giyeceği kıyafete bakıyorduk. Ben klasik takım giysem de olurdu ama kadın milleti her zaman süslenmeyi tercih ediyor. Ne yaparsam yapayım aldığı elbisenin parasını bile kendisi ödedi.
"Aileni nasıl ikna ettin?" dediğim zaman öfkeyle gözüme baktı. "Senin yüzünden bir sürü yalan söyledim. Babamdan da tonlarca azar işittim. Haklılar ama! Böyle bir şey son gün mü söylenir? Doğal olarak abim şüphe bile duydu. Yağız'ı ne ara unuttun falan dedi. Baştan sona bir sürü yalan uydurdum. Yağız ile ayrılalı çok oldu, o beni aldattı dedim. Bak tek doğrum da bu oldu sanırım. Babam zaten bu dediğimi duyduğu anda küplere bindi. Sonra senden bahsettim." dedi ve yüzüme döndü.
"Biliyor musun babam seni tanıyormuş?"
Buna niye bu kadar şaşırdı anlam veremedim. "Sana bilinen birisiyim demiştim." Sonra tekrar önüne döndü. "Zaten babam tanıdığı için pek itiraz etmedi. Anam köyden birisiyle evlenmem için biraz baskı yaptı. Yok başka yöreden adama kız vermezmiş, yok ben sizin törelerinizi bilmiyormuşum falan fistan işte. Neyse yüzükleri de aldığımıza göre ben eve gideyim de, bu harika sözüme hazırlanayım. Malûm eximin düğününe gidip, kameralara yüzük göstermem gerekiyor."
Ne olursa olsun o şerefsizi ağzına alması aşırı derecede sinirlerimi bozuyordu. Biz bir yola girecektik ve bu yolda önüme konulan ilk taşın Yağız iti olması aşırı sinirlerimi bozuyordu.
Kolundan tutup kendime çevirdim. "Düğünde benim sözümün dışına çıkmak yok! Artık Karanlık olmanın ilk adımını atacaksın bugün ve soyadına layık davran!"
Kendini geri çekti. "Dün dediğin hiçbir şeyi unutmadım Ömer Karanlık! Bu evliliğe senin ihtiyacın olduğu kadar benim de ihtiyacım var, bunu sakın unutma."
İhtiyaç derken ne demek istemişti? Tamam Yağız itine inat birisiyle evlenecekti ama başkasını da bulabilirdi. Hele dün ki öküzlüğümden sonra ben olsam çoktan başkasını bulurdum. Bu başka bir sebepti ama ne?