Gül'den...
"Kime diyorum iyi ki ne?" dediğim gibi Ozan öylece odadan çıkıp gitti. Keçileri kaçırmama ramak almıştı artık. O kadar çok sıkılmıştım ki, bir an önce hüküm verilerek hayatıma bakmak istiyordum. Kiminle evleneceksem de evleneyim, umurumda bile değildi. Şu dört duvar arasında geçirdiğim sayılı saatler bana bir ömür gibi gelmişti.
Artık tırnak etlerimi yemekten parmaklarım kanamaya başlamıştı. Ne zaman bir şeyi stres yapsam, parmaklarımı kanatana kadar tırnak etlerimi yerdim. Kalbim Ozan için atıyordu... Ben nasıl... Nasıl Cihan'la evlenirdim?
Abimin gamsızlığı, vurdumduymazlığı yine ve yeniden benim başımı yakmıştı. Dinmek bilmeyen yürek sızımın üstüne bir kaşık tuzda abim atmıştı. 'Köpek gibi seviyorum' diye ortalıkta dolaştığı kız Ozan'ın kardeşinden başkası olamaz mıydı sanki?
Zelal işi de vardı... O kıza da üzülüyorum cidden. Hayat onu rüzgarda uçan bir yaprak gibi oradan oraya savurup duruyordu. Zelal'i tanırdım, kendisi de yüreği de temiz ve iyi kalpli bir kızdır.
Ömer abi ile evleneceksin dediler, tamam dedi boyun eğdi. Abimle evleneceksin dediler, yine tamam dedi boyun eğdi. Pekiyi şimdi? Şimdi hangisiyle evlenecek ya da hangi erkeğe kuma gidecekti? Neden kadınların hayatlarına yön vermek erkeklerin üstüne vazifeydi? Oysa ki bizler çoğu şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlü varlıklarız!
***
Yazardan...
Hüküm verilmek üzere 3 aşiret bir araya gelmişti. Ortamın buz kestiği, herkesin birbir kuyusunu kazdığı bir Ağa meclisi... İçeri girerken verilen selamların ardından herkesin gözlerinin ardında bir bıçak sakladığı belli oluyordu. Görünmez bıçaklar... Bir bakıştan akan siyah bir zehir gibiydi. Kaşlar çatık, yumruklar sıkılı...
Ve Aşiret büyüğü olarak başa oturan Şiyar Ağa...
***
"Burada ikinci toplanışımız Ağalar!" demesiyle Berzan Ağa yumruğunu sıkıp kendini zor eyledi.
"Oğlum Yiğit, Aslan aşiretinin kızı Yaren'i kaçırmış, Ozan'da bunun karşılığı olarak kızım Gül'ü kaçırmıştır."
Ortam buz gibiydi... Buzul kutbu gibiydi... Artık kimse birbirine sahteden bile olsa gülmüyordu. Çünkü konu çok ciddi boyutlara ulaşmıştı. Berzan Ağa kendini daha fazla tutamadı. "O onu kaçırdı diğeri ötekini kaçırdı! Benim kızım ne olacak Şiyar Ağa!" dedi tüm heybetiyle.
Haklıydı.... Haklıydı ama kızını birine vermek yerine kendi de sahip çıkabilirdi, babası olarak ardında durabilirdi. Şiyar Ağa sükutu sağlamak amacıyla yerinde oturmayı tercih etti. Biliyordu ki, ayağa kalkarsa onu kimse tutamaz ve Berzan Ağa'ya vurabilirdi. "Haklısın Berzan ama senden tek ricam otur! Kızın ortada kalmayacak, sadece sabır göster."
Berzan Ağa yavaşça yerine oturdu ve beklemeye başladı. Erkeği olmadığı için pek kimse takmazdı Berzan Ağa'yı. Oysa o kız evladını bile senelerce beklemiş durmuştu... Evladın kızı da birdir, erkeği de diyerek sabretmişti.
Şiyar Ağa'nın ateşten daha kor olan gözleri Ciwan Ağa'ya döndü. "Şimdi bana söyle Ciwan!" demesiyle yumruğunu yere vurdu. "Kızım nerde Ciwan? Gözümden bile sakındığım kızım nerde?"
Şiyar Ağa bağırmak bir kenara dursun, adeta kükrüyordu. Ama Ciwan Ağa'da sesini yüksek çıkartmaktan beri durmayacaktı. "Sen benim kızımın yerini söyle, ben de söylerim Şiyar! Senin kızın kıymetliyse benimkide kıymetli."
Şiyar Ağa'nın yüzü düştü bir anda. Kendi canından çok sevdiği kızını törelere kurban verecek olmanın altında ezilip gidiyordu. Evet bunu yapacaktı... Sırf kan akmasın diye bunu mecburen yapacaktı.
"Oğlum, Yaren'i vermem diyor." dedi Şiyar Ağa, başını yere eğerek. "Evlenmişler Ciwan. Artık Yaren bizim namusumuzdur." der demez Ciwan Ağa yerinden kalktı. "Bunu nasıl yaparsınız? Bu işin sonunda kan akacak Şiyar!" demesiyle belindeki silahı çıkartıp, Şiyar Ağaya doğrulttu. O sırada krizi fırsata çevirmek için avını kollayan sırtlan ortaya atladı.
"Şiyar Ağa!" demesiyle herkes kafasını ona çevirdi. "Burdaki herkes bilir ki, kimse kan akmasından yana değildir."
Şiyar Ağa konunun nereye geleceğini bile bile dinliyordu. Gül'ü, can paresi hiç istemeyeceği bir evliliğe mecbur bırakılırken o sadece izleyecekti. "Kızını bana ver, bu konu burda kapansın!"
Tüm gözler şaşkınlık içinde Cihan'a döndü. "Burda büyüğün varken sana konuşmak düşer mi Cihan?" diyen Şiyar Ağaya karşılık olarak Ciwan Ağa, "Cihan'ın lafı benim lafımdır!" diyerek son noktayı koydu.
"Oğlum bekardır, kızın da bekardır... Ya berdel olunur ya da çok büyük kan akar Şiyar Ağa!"
Acıyla yutkunan Şiyar Ağa bundan başka hiçbir çıkış kapısı olmadığını iyi biliyordu. Kızına da sormak, gönlünü almak isterdi ama yapamazdı. Gül'ün gönlünün olmadığını çok iyi biliyor, bu yüzden de sormaktan kaçıyordu. Sorsaydı dayanamazdı, sorsaydı acısı yüreğine ağır gelirdi.
"İtiraz etmediğine göre berdele razı geldin Şiyar Ağa!" diyen kişiye döndü tüm bakışlar. Cihan; bu aileyi bırakın, bu alemin en berbat ve pislik herifiydi. Anasının adam edemediğini belki evlenince karısı hizaya sokar düşüncesiyle ilerleyen zihniyetlerin yüzünden ezilen, değer görmeyen her zaman kadınlar oldu.
Şiyar Ağa içindeki bu yangını üstüne attığı küçük suyla söndürmeye çalışıyordu. Belki sever... Belki adam eder diye küçük umut tohumları ekiyordu içine. Oysaki en büyük yangınının o tohumların büyüyen fidanlardan çıkacağını bilmiyordu. Bilmeden önüne dahi bakmayarak yürümeye çalışıyordu.
"O zaman bu konu da burda hallolmuştur. Gül ile hemen nikah kıyarak, onu bir Aslan yapacağım!" diye göğsünü kabartan herifi dövmemek için zor tutuyordu kendini Şiyar Ağa. "Bacımı aldın, kızını aldım. Bu yüzden herkes duysun Ağalar! Bu dava burda kapanmıştır! En yakın zamanda karıma dillere destan bir düğün yapacağım ve hepinizi bekliyorum." demesiyle yumruklar sıkıldı.
Yumruklar hiç olmayacak güçlükte sıkıldı. Elini ayağını bağlayan, yüreğini kör testere ile kesip doğrayan oğlunun başına sıkmamak için sabrediyordu Şiyar Ağa.
Ve yine bir karar verilmiş, bu kararda da yeniden bir kadının hayatı ayaklar altına alınmıştı.
***
"Ya ben? Beni niye kimse umursamaz? Niye kimse kale almaz?"
Gururu ayaklar altına alınan Berzan Ağa verilen hükme boyun eğmeye mecburdu. Son zamanlarda tepetaklak olan işlerini, Karanlık Aşireti'yle akrabalık bağı kurarak düzeltmek istiyordu.
"Senin kızını 2 gün sonra oğlum Mustafa ile evlendirecek, sonraki zaman diliminde de gelinim Yaren'e düğün yapacağım.
Mustafa... Aşiret'ten apayrı yaşayan sert ve kaba Mustafa... Bir eli yağda, bir eli balda olan, şımarık Mustafa...
Evliliğe mecbur bırakılan onca hayat ve bu hayatların geleceğini düşünmeyen aileler... Gelin bir de bu hikâyeyi Zelal'in ağzından dinleyelim...
Zelal'den...
Bana Karanlık aşiretine gelin olarak gideceksin dediklerinde başta çok sevinmiştim. Her kızın hayali olan, Mardin'in en köklü aşiretlerinden birisine gelin gidecektim. Güzel olduğumu söylerlerdi ama bahtımın kara olduğunu her daim dile getirirlerdi. Girdiği yere çamur bulaştıran, bahtı kara Zelal...
Öyle de olmamış mıydı zaten? Ömer başka kızla söz takarak adımı tüm Mardin duvarlarına namussuz olarak yazdırmış, üstüne bir de dalga geçer gibi Yiğit'le evlendireceklerini söylememişler miydi?
Ben bu yaşıma kadar, koca evinde tutunabilmek için, Hanım ağa kurallarına uygun olarak yetiştirilmiş bir kız çocuğuydum. Tek bildiklerim; ev işi yapmak ve erkek nasıl memnun edilir onu öğrenmekti. Yaşım 19'du ama yaşadıklarım 30'lu yaşlarda vardı. Erkeği olmayan babama hor gözle bakıldığı, bana da olmasaymışsın da olurmuş dercesine davranıldığı yaşam şartları. Kız olmak benim mi suçumdu ki herkes böyle davranıyordu?
Yerin dibine girdikçe giriyordum... Şimdi ise Yiğit Yaren'i kaçırmış, beni de Mustafa ile nikahlayacaklarmış. Artık sadece gülüyordum... Buna razı gelen gurursuz babama, bunu bana reva gören tüm Ağa meclisine gülüyordum. Babam yanıma gelip 'Mustafa ile evleneceksin' dediğinde nedenini bile sormadan odama çıktım. Babam da bizi düşündüğü için tüm bunlara razı geliyordu biliyorum. Şirketin kötü giden gidişatını Karanlıklar ile halledeceğini düşünüyordu.
Ben doğru düzgün ağlamayı bile beceremezdim ki... Birisi bir şey söylese sesimi çıkarmaz, karşılığını susarak vermeye çalışırdım. Tabi buna ne kadar karşılık denirse...
Bildiğim kadarıyla Mustafa 21 yaşındaydı ama yaptığı işler yaşından büyüktü. Yaptığı işler derken, öyle şirket işi falan değil! Her zaman duyardık... Mustafa kızlarla takılan, ne idüğü belirsiz sapsızın tekidir diye. Ama buna niye rızaları vardı? Çünkü karısı adam ederdi değil mi?
Evden mi kaçıyor, kadın suçludur. Eşine saygısız mı davranıyor, yine kadın suçludur. Erkeğin hiçbir suçu yoktur ne yazık ki... O yapsa elinin kiri, kadın yapsa namussuz! Tıpkı benim gibi değil mi? Yapmadığım bir şeyle sıfatlandırılarak, insanların gözünde namussuz Zelal olmuştum.
Bir erkek benimle değilde sevdiği kadın ile yüzük taktı diye namussuz olmuştum! Çıksam karşılarına 'ben istemiyorum!' desem tokatı yer, yerime otururdum. Zelal yine bildiğiniz Zelal işte... Her şeye boyun eğecek, kocasının gönlü olsun diye kendini ezip küçük düşürecek Zelal... Aslında ben hiçbir zaman Zelal olamamıştım...
Berzan Ağa'nın kızı, Dikenler'in utancı... Şimdi ise Mustafa'nın artık eşi olurdum belki de... Ya da hiç yanına bile uğramayacağı bir eşi...
Mustafa'yı dibinden beri beğenir, bakışlarından da her zaman korkardım. Şiyar Ağa'ya çok benzerdi ve bakışları onun gibi korkutucuydu. İlk kez aylar öncesinde göz göze gelince almıştım ondan o korkuyu. Ben zorla yutkunurken o karşısında düşman varmışçasına bakmıştı bana.
***
Ben Zelal Diken! Dayatmalara boyun eğerek yaşam sürdüren bir kız çocuğu! Kocam olacak adam bana öyle şeyler yaşatacak ki, öldüğüm yerden dimdik ayağa kalkarak zincirlerimi kıracağım. Evet! Bana dayatılan ve yapmam için zor durumda bırakıldığım tüm yaşam koşullarına rest çekerek içimdeki asıl kişiyi ortaya çıkaracağım. Belki biraz zaman alacak, belki biraz saf ve sessiz olduğumu düşüneceksiniz ama hikâyenin sonunda kazanan ben olacağım!