35. BENİ DAHA TANIMIYORSUN!

1650 Words
Zelal'den... Yoluna koymaya çalıştığım hayatımın üstüne sağanak sağanak yağmur yağıyordu. Tam Mustafa iyi bir insan gibi diyorum... Yaptığı şey bu kadarı da olmaz dedirttiriyor bana. İyi niyetimi suistimal eden tüm herkese karşı pençelerimi çıkartmaktan asla gocunmam. Başımı eze eze bu yaşama tutunmamı zorlaştırdılar. Ama henüz çoğu deli tarafımı görmemişti. Mesela Mardin'deyken, beni sürekli taciz eden orta yaşlı bir abinin özel bölgesini ateşle yakmıştım. Bize misafirliğe geldiği bir gün, sobaya odun atacağım sırada arkadan bana temas etmişti. Bu da bardağı taşıran son damla olmuştu. Babamla birlikte sobanın yanına geldiklerinde, odunu az bir şey içeri sokup, tutuşmasını sağladığım. Alev almaya başlayınca arkamı döndüğüm gibi tam da hedefin ortasından vurarak, düşmesi gereken yere düşürmüştüm. Üstüne bir de dalga geçer gibi özür dileyince beni dövmeye kalkmıştı ama babam izin vermemişti. O gün bugündür karı koca hayatını tam manasıyla yaşayamıyordu. Eşi bizzat gelip teşekkür edince çok doğru bir şey yaptığımın daha da farkına varmıştım. Ama vukuatlarım bununla sınırlı değildi. Beni oğluna isteyen Kazım Ağa babamın erkek çocuğu olmamasını yüzüne vurmasıyla, tüm kirli çamaşırlarını bir aracı tutarak ağalar meclisine kadar taşıtmıştım. Şu anda ne halde diye soracak olursanız eğer, yasak ilişki yaşadığı yengesiyle beraber canlarını zor da olsa bağışlatarak sürgün edilmişlerdi. Bir köpekten farksız yaşam sürüyorlardı. Dışarıdan salak ve sessiz gözüksem de damarıma basılınca dikenlerimi çıkartmaktan geri durmuyordum. Boşuna soyadımız Diken değil dimi?... *** "Başka bir arzunuz var mı Ağam?" diyerek tek kaşımı kaldırdım. Bugünden beri yaptığı onca şey canıma tak etmişken, bir de sevgilisi hamile çıkmıştı. Tıpkı kalbim gibi paramparça olan telefonumu yerden alıp cebime geri koydum. "Ay canım! Sen şimdi onun parasını bu maaşla nasıl ödersin? Mustafa hediye olarak bir telefon mu alsak acaba?" Acınacak halde miydim cidden? Gözümden akan yaşlara asla engel olamıyordum. Kocam olacak adamın sevgilisi olmasını geçtim, üstüne bebek bekliyordu. Ve benimle evlenip, bu kadının hizmetçiliğini yaptıracaktı. Ben köle değilim! Ben de bir Ağa kızıyım ve sanırım Mustafa'nın bundan haberi yok. "Ben hizmetçi değilim. Mustafa size yanlış bilgi vermiş herhalde. Mardin'in köklü Aşiretlerinden Dikenler'in kızı Zelal'im." dedim göğsümü kabartarak. Evet belki köklü bir aşiret değildik ama itibarsızda sayılmazdık. Mustafa bu cümleleri kurmamı asla beklemiyordu. "Mustafa sen beni mi kandırıyorsun?" demesiyle zehir saçan gözleriyle beni çiğ çiğ yemek isteyen Mustafa'dan korkmadım desem yalan olur. "Beni de kandırmış hayatım. Yoksa eve sızmaya çalışan bir ajan mısın sen?" diyince Mustafa'nın kolay lokma olmadığını anladım. "Yok Ağam. Kuzenimle yakın zamanda düğünüm varda... Babam davetiyeyi bizzat benim vermemi söyledi. Ee ben de eve gelince içeri alan sendin. Her zaman yaptığım yemekleri isteyen de sensin. Yalvardın ya resmen bana Ağam! 'Kaburga dolmanı özledim, lütfen gitmeden yap!' dedin ya... Ben de üzüldüm bu haline o yüzden yaptım. Yani bir suçum yoktur. Bunca yemeği benden bizatihi olarak isteyen senin kendi şahsın." Acaba çok mu ileri gitmiştim? Ama bence hayır! Bugün bana yaşattıklarından sonra devede pire misaliydi. Bir pire için yorgan mı yakılırdı dimi? O yorganı tutuşturan Mustafa'ydı ve ben de altına odun atmaktan asla geri durmayacaktım. Eğer evlenmek istemiyorsa bunu açık açık söylesin. Evlenecekse de beni hor görmesine, küçük düşürmesine asla izin vermem! Üzgünüm Mustafa... Tüm yıllarımın birikmişliğini senin üzerinde atacağım. Aslında bunu sonuna kadar hak ediyorsun bence... "Neyse olan oldu. Öğrendin mi sen cinsiyeti güzelim?" diyerek ben orda yokmuşum gibi davranmaya başladılar. Sessizce yukarı çıkıp, banyoda elimi yüzümü yıkadım. Yabancı olduğum bu eve dikkatlice baktım. Çünkü her köşesi bir anı saklıyor gibiydi. Aşağı inmeden önce Miran'ı salondaki ev telefonundan arayarak konumu verdim ve beni almasını istedim. Görelim bakalım el mi yaman, yoksa bey mi? Yaklaşık yarım saat sonra Miran beni aradığında aşağı indim. Mustafa ve yanındaki kadın yeni çiftleşmeye başlayan hayvanlar kadar komik duruyorlardı. Onlara her baktığımda birbirlerini kokladıklarını görüyordum. Hayvanlar koklaşa koklaşa... Bu cümle beynim tekrar ederken, ağlamam gereken durumda yüzümde tebessüm bıraktı. Mustafa göz ucuyla bana bakıp, hazırlandığımı görünce hayvanlıktan insanlığa teşrif etti sonunda. "Bir yere mi gidiyorsun?" dedi yüz hatlarını sertleştirerek. "Evime gidiyorum." dedim omzumda olan çantayı elimle daha sıkı tutarak. "Bu saatte tek başına gidemezsin, ben bırakırım seni." diyip ayaklanacağı sırada kilit kelimeyi dudaklarımın arasından serbest bıraktım. "Miran alacak beni, gerek yok." dememle gerildiğini hissettim. "Miran? Miran beye ne ara haber uçtu acaba?" "Ay Miran yoksa sevgilin mi?" Kadının sorduğu soru kocam olamayan kocamı kuduz köpeğe çevirdi. "Ne sevgilisi? Saçma sapan konuşma Suzan!" demesiyle kadının adını mıh gibi beynime kazıdım. Suzan... Daha evlenmeden üstüme getirilen kuma... Ya da benim üstüne gittiğim kuma... "Sanki kötü bir şey dedim ya! Ben yukarı çıkıyorum Mustafa. Sen de gelmek istersen gelirsin!" diye trip atarak eli karnında yukarı çıkmaya başladı. Suzan'ın gözden kaybolmasıyla beraber, Mustafa dibime kadar gelip, tek hamlede beni kendine çekti. Göğsü göğsüme değince kalbim bir tuhaf oldu. Yaklaşık olarak benden 20 cm falan uzundu. "Sen kocanın kim olduğunu ara ara unutuyorsun herhalde." demesiyle dudaklarıma kayan gözleri dikkatimi çekti. Ruh hastası manyak! Çift karakterli öküz! "Sen beni karın olarak gördüğün gün, ben de kocam olarak görürüm." dedim kısık sesimle. Etkilenmemek elde değildi çünkü Mustafa gayet yakışıklı bir adamdı. Esmer teni, kirli sakalları ve ateşin bile ele geçiremeyeceği mavileri... Biz iki mavi birbirimize bakarken, çalan kapı ile Mustafa benden uzaklaştı. "Miran beylerde geldi sanırım! Maşallah! Beyefendi pek bir dakik! Gel diyorsun, hemen geliyor. Hayır yani herkese karşı mı böyle yoksa bu ayrıcalık tek sana mı özel?" Evli bir adam hakkında düşündüğü şeyler insanı zıvanadan çıkarırdı. O böyle dik dik konuşunca benim de ateşi harlayasım geliyordu. "Bilmem... Çok istiyorsan kapıya kadar bana eşlik edip sen sorabilirsin!" diyerek yol almak istediğimde önüme geçti. "Çıkar mısın önümden?" "Yok ya! Çıkayım da Miran'ına koş öyle mi?" demesiyle göğsünden ittirdim. "Ne saçmalıyorsun sen be? Adam evli evli!" "Ne farkeder? Duyumlarıma göre Miran'ın erkek çocuğu yokmuş. Ne belli seni istemediği he?" Dedikleri mantıklıydı ama Miran hayatı boyunca bana o gözle hiç bakmamıştı. Dediği cümlelerin tutulacak bir yanı yoktu. Bu yüzden derin bir nefes alıp, sağ taraftan geçmek istedim. Yine önüme geçerek beni engelledi. "Ya adam kapıda ağaç oldu! Çık artık!" "Onunla gitmeyeceksin Zelal. Seni bizim otele bırakacağım ama o herifle gitmeyeceksin." "Zelal içeride misin?" diye sordu Miran. Tam cevap verecektim ki, Mustafa eliyle ağzımı kapattı. "Sakın sesini çıkarma ve içeri geç! Ben şimdi çıkıp, seni gönderdiğimi dicem. Eğer seni görürse... Burda olduğunu hissederse babanla olan tüm bağlantılarımızı kopararak iflasınız yolunda ilk tuğlayı biz dikeriz babanın önüne." demesiyle gözlerimi en son ayarda açtım. Kanı bozuk pislik! Şiyar Ağa gibi bir adamdan böyle oğlanlar nasıl çıkmış hayret ediyorum. Bunu yapmak istemesem de mecburdum. Zaten işlerimizin pek iyi gitmediğini bir kaç defa duymuştum. "Aferin güzelim." diyerek elini ağzımdan çekip, yanağımı okşadı ve kapıya doğru ilerledi. Ben de el mecbur içeri geçip beklemeye başladım. "Buyur Miran. Bu saatte ne işin var burda?" "Zelal'e bakmıştım ben. Bana buranın konumunu verdi, gel al diye. Ayrıca siz daha evli değilsiniz, niye aynı çatı altında soluyorsunuz? Ya Aşiretten biri sizi görse Mustafa?" "Senin aklının erdiğini benim aklım ermiyor mu? Elbette her şeyi düşündük. Alışveriş poşetlerini bırakıp çıkacaktık ama benim acil işim çıkınca, Zelal seni aramış. Zaten eve geri döndüğüm gibi bizim adamlarla evine yolladım onu." "Eve mi yolladın? Eve gitti yani!" Miran'ın sesinde şüphe sezdim. İnanmıyormuş gibi... "Evet otele geri gönderdim onu." "İyi, ben de otele geçeyim bakayım orda mı?" "Hele dur Miran!" Mustafa'nın sesinin öfkesi ortamın kızışacağının habercisiydi. "Sözlü bir kadının yanına gidemezsin! Orda kalamazsın! Berzan Ağa'nın memlekete gittiğini biliyorum ve evde sadece Zelal kalıyor! Bir kaç ay sonra benim namusum olacak kadınla tek başına aynı evde kalacak olursan, o gece soluğunu çeker alırım senden!" demesiyle ağzımı kapattım. Tehditi çok büyüktü. Miran'a kafayı takmıştı ve hıncını almadan da duracak gibi durmuyordu. "Ağzından çıkanı terazinde tartmazsan, o teraziyi senin boynuna dolarım Mustafa! Zelal benim kardeşim gibidir ve unuttuğun bir şey var ki... Ben evli bir adamım! Elbette Zelal'in yanında kalacak değilim ama sana da tırnağımın ucu kadar güvenmem." Acaba ortaya çıksa mıydım? Ama hayır... Bunu yaparsam ortalık yangın yerine dönerdi. Hem babamı zora sokardım hem de ikisinin arasındaki kavgayı alevlendirirdim. Bu yüzden en iyisi yerimde durmaktı. Ne yazık ki hiçbir zaman bencil olamamıştım... "Diyeceklerin bittiyse uyuyacağım Miran. Ha bitmediyse eğer paket yapıp kapının önüne koy, sabah unutmazsam bakarım." "Konuşma tarzın başına silah dayamama açık ara fırsat veriyor ama ben bunu senin toyluğuna veriyorum." "He o zaman iyiymiş. Müsadenle!" demesiyle kapı kapatma sesi geldi. Ardından yanıma gelip, bağırmaya başladı. "Bir daha bu herifle yan yana bile gelmiyorsun duydun mu beni!" Sesinin yüksekliği beni korkuttu. "Tamam Mustafa!" diyebildim sadece. Uzattığım taktirde konu çıkmaza sürüklenecekti biliyorum. "Aferin! Şimdi gel de seni otele bırakayım." "Ama bir şartla!" dedim arkası bana dönükken. Omzunun üstünde bana baktı. Yüzünü dönme tenezzülünde bile bulunmadı. "Anlamadım ne şartı?" O bakmıyorsa ben onun önüne geçip, bakmasını sağlardım. "Sen sevgilinle yan yana gelme, ben de Miran'la..." dedim kafamı sağa doğru hafif şekilde yatırarak. "Sen benimle oyun mu oynuyorsun?" dedi kahkaha atarak. "Saçma sapan konuşmada çık dışarı!" "Ben hâlâ bir cevap alamadım Mustafa!" dedim sesimi biraz yükselterek. "Cevap falan yok! Suzan benim hayatımın orta yerinde. Fazlalık olan sensin tamam mı?" dediği anda gözlerim doldu. Hayatımda ilk defa bu kadar cesaretli davranırken, o her seferinde benim kalbimi avuçlarının arasında paramparça ediyordu. Yumruğumu sıktım ve gözlerimden akan yaşları serbest bıraktım. "O zaman ben kendim giderim Mustafa!" diyerek kapıya doğru koştum. "Tek başına nereye gidiyorsun? Saçmalama da dur kızım!" Kolumdan tutup kendine çevirince yüzüne bir tokat indirdim. "Bu gün, bu evde bana yaşattığın hiçbir şeyi unutmayacağım Mustafa! Seninle evlenmeye mecbur olduğumu bildiğin için beni bu denli küçük düşürmeye cesaret etmeni de asla unutmayacağım! Gün gelir devran döner... Kapımda köpek olacağın zamanlarda gelecek!" diyerek masaya doğru koştum ve hâlâ fişe takılı olan çaylıktan, boş bardağa doldurdum. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu fakat ben de tam olarak ne yaptığımı bilmiyordum. Yanına yaklaştıkça şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Etkileniyor muydu bilmiyorum ama bakışları çok acayipti. Büyülenmiş olması işime geliyordu çünkü planımı kolaylaştırmıştı. Resmen gözünün içine baka baka dibine kadar girmiştim. Yüzümdeki gülümsemeyi öfkeye çevirerek, elimdeki sıcak çayı tam da bacak arasına doğru fırlattım. "Yandım anam!" diye tutuşurken, zevkten dört köşe olmuştum. "Yandım lan manyak! Ne yaptın lan!" Yere düşüp debelenmeye başlayınca olduğu yere eğildim ve yüzüne fısıldadım. "Bu ona sahip çıkamadığın için!" diyerek yanan yerini gösterdim ve çantamı da alarak evden çıktım. Bu savaşı Mustafa başlatmıştı ve ben yakmaktan asla beri durmayacaktım!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD