33. BİR GİRDABIN İÇİNDE!

2160 Words
Ozan'dan... Yapabileceğimin en iyisini yaparak, onu adi kardeşimin dokunuşlarından kurtaracaktım. Zaten elimden de başka bir şey gelmezdi. Cihan iyi bir insan bile olsaydı Gül'e dokunmasını istemiyordum. Nedenini henüz bende bilmiyordum ama istemiyordum işte. Dün gece suyuna en tesirli uyku ilacını katarak, sabaha kadar ölü gibi yatmasını sağlamıştım. Evdeki herkesi de memlekete gönderip, çarşaf kontrolünü temizlikçi ablanın yapacağını söylemiştim. Ayşe abla da beni kırmayıp, dediklerimi yapmış, aileme de gerekli bilgiyi sabah erken saatlerde vermişti. Sabaha kadar kapının önünde nöbet tuttum. Ya uyanırsa, ya ona dokunmaya kalkarsa diye... İçeriden hareketlilik duyunca da hemen kapıya vurmuştum. Onu koruyacağımı dediğim an bana sarıldığında kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Bir kadının güvenli limanı olmak gururumu okşuyordu. Yaptığımızın yanlış bir şey olduğunu biliyordum... Hiçbir gelin, kaynıyla bu kadar yakın olmamalıydı. Ama uzak duramıyordum. Gaye'ye ihanet ediyormuş hissiyatına kapılsam da, kendimi her defasında küçüklüğün yanı başında buluyordum. *** "Yav daha ilk günümden bunu bana niye yapıyorsun Ozan? Ben daha karımı koklayamadım bile!" demesiyle onu şirkette benim odama çekerek, kapıyı kapattım ve yakasından tutup duvara yasladım. "Bana bak lan döl fazlalığı! Gül'e herhangi bir şekilde dokunursan, onun izni olmadan yanına 2 metreden fazla yaklaşırsan yemin olsun ki şirkette yediğin her bir b.ku babama anlatırım!" dememle beti benzi attı. "Ne yapmışım ben, neyden bahsediyorsun anlamıyorum?" "Şirketteki çalışanların paralarını cebe indirdiğini öğrenmem mi sandın lan? 3 aydır... 3 aydır çalışanlara maaşlarını vermemişsin hayvan herif!" diyerek yüzüne doğru bağırdım. "Bu pisliğini bir daha yapmaman kaydı ile kapatırım ama Gül'e dokunmayacaksın! Eğer ki dokunursan..." dediğim gibi elimde olmadan yakasını biraz daha çekiştirdim. "Ahtım olsun ki seni bu şirketin altına gömerim! Hatta bana da gerek kalmaz. Babama yaptığın her b.ku anlattığımda zaten o kendisi gömer seni!" Yutkundu... Bunu yapabilecek kadar gözü kara olduğumu bildiği için yutkundu... Ellerimi yavaşça yakasından çekip, bir kaç adım geri çıktım ve üstümü başımı düzelttim. "Şimdi s.ktir git odana, gözüm görmesin!" "Neden Ozan?" demesiyle yüzüne baktım. "Ona neden dokunmamı istemiyorsun? Karım lan o benim! Bu nasıl bir istek?" "Çünkü seni istemiyor!" diye haykırdım. "Çünkü senin ona dokunmanı istemiyor lan hayvan!" dedim parmak sallayarak. O kadar çok bağırıyordum ki, gözüm odadaki aynaya kaydığında, yüzümdeki damarların patlamak üzereymiş gibi durduğunu farkettim. "Kız senden tiksiniyor, iğreniyor lan! Hiç mi fark etmiyorsun?" "Biz karı kocayız! Şimdilik dediğini yapacağım ama onun da gönlünün razı olduğu gün beni kimse tutamaz Ozan anlıyor musun?" Bağırma sırası ondaydı. İsteğim onun için çok zor bir şeydi biliyorum. Hele ki uçkur peşine dolanan birisi için cidden zordu... "Bana bak Cihan!" diyerek yine yakasına yapıştım. "Eğer ona isteği dışında dokunupta gönlü var dersen... Eğer öyle bir şey dersen seni aleme ibret herkesin önünde öldürürüm anlıyor musun?" Öfkemi kontrol altına almam, her geçen dakika benim için çıkmaz yola girmişim hissi veriyordu. Cihan'ın ona dokunma ihtimalini bile düşünmek istemiyordum. Ellerimi yakasından iterek, beni kendinden uzaklaştırdı. "Senin ne b.klar karıştırdığını bilmiyorum ama öğreneceğim Ozan! Umuyorum ki karımla aranda bir şey yoktur!" der demez kendimi tutamayarak gözüne yumruk indirdim. "Şerefsiz! Ağzından çıkanı kulağın duysun lan it!" diyerek üstüne çullandım ve dövmeye devam ettim. Öfkemin orta yerindeki hedefine Cihan'ı koymuştum. "Bir daha söyle! Az önce dediğin cümleyi bir daha söyle ki bu odadan sağ çıkamayasın!" Elimde kalacak diye korkuyordum. En sonunda beni kardeş katili de yapacaktı. "Ne oluyor burda!" sözüyle kapının açılıp, babamın içeri girdiğini gördüm. "Ozan ne oluyor burda?" diye olduğu sesle bağırdı. "İki kardeş birbirinizi mi öldüreceksiniz? Kalkın! İkinizde ayağa kalkın!" Ciwan Ağa için kim güçten düştü dediyse, yanlış analiz etmiş. İki delikanlı adamı birbirinden ayıracak kadar kolu kuvveti yerindeydi. "Utanmıyor musunuz lan şirkette birbirinize girmeye he!" Başım önde sadece babamı dinliyordum. Bizim geleceğimiz için kendinden ödün veren babama bazen nankörlük yaptığımı düşünüyordum. "Ne biçim evlatsınız lan siz?" diyerek sinirli şekilde yanıma gelip, tam önümde durdu. "Hele sen... Böyle mi Aşiretin başına geçeceksin Ozan? Zaten ne idüğü belirsiz bir kızı soktun içimize... Böyle giderse ağalık yetkisini Cihan'a vereceğim haberin olsun! Kaç aydır işleri aksatıyorsun! Takılmışsın bi şehirli kızın peşine... En azından Gül, Cihan'ı adam eder! Senin karın gibi yol yordam bilmez değildir." demesiyle kafamı yerden kaldırdım. Demiştim size dimi? Cihan bundan güç alıyordu. Şerefsiz, Gül'ün köklü Aşiret'in kızı olmasından çok büyük güç alıyordu. Sessiz kaldım çünkü babam bir noktada haklıydı. Gaye asla yol yordam bilmiyordu. Sadece kendini düşünen bencil bir kadındı. "Şimdi diyin hele! Niye birbirinize girmiştiniz?" demesiyle Cihan'ın g.tü tutuşmaya başlamıştı. "Ya yok bir şey baba ya... Klasik abi kardeş kavgaları işte. Ben biraz saygısızlık yaptım sadece o kadar. Hem sen memlekette değil miydin baba, ne ara geldin?" "Sana mı sorucam lan şirkete gelirken? Neyse..." diyerek kaşını kaldırdı ve bakışlarını bana dikti. "Ozan sen git şu yeni gelecek olan müşterilerle ilgilen. Sen de karının yanına git! Belki bizim yapamadığımızı yaparak seni adam eder!" "Baba iznin olursa eğer, karımı akşam yemeğine dışarı çıkarmak istiyorum." demesiyle yumruğumu sıktım. Bir şey yapamayacağımı bildiği için babamın yanında diyordu. "Ne b.k yaparsan yap! Ama kızın gönlünü hoş tut Cihan! O kız bizim için önemli oğlum. Geleceğimiz o kızda. Mardin'in en köklü ve güçlü aşiretinin kızı senin karın, bunu sakın unutma!" demesiyle kalbimin ilk defa bu kadar uç noktalarda kırıldığına şahitlik ettim. Evet... Gül, Cihan'ın hem resmi hem de imam nikahlı karısıydı... Babam odadan çıkıp giderken, Cihan yüzüme galibiyet gülüşü atarak s.ktir olup gitti. Bir kaç saniye... Sadece bir kaç saniye yaşadığım olayları düşündüm... Başa geçme gibi bir derdim yoktu fakat Cihan koltuğa oturduğu anda annemin gözünde iyice düşerdim. Gül'ü kuma olarak almamam tamamen benim zararıma olmuştu. Hem maddi, hem de manevi yönden... İçimde ki eksik parçalar, onunla yan yana gelince tamamlanıyormuş gibi hissediyordum. Sanki yıllardır kaybettiğim o güzel anıları bana verecekmiş gibiydi. Hani bir söz vardır ya... 'Ayağına gelen fırsatı tepmek...' diye... İşte ben tam olarak bunu yapmıştım. Öfke gözüme bir perde çekmişti ve elime gelen her şeyi yere atarak parçalamaya başlamıştım. Bardakları, süs eşyalarını, bilgisayarı, tableti... Odada olan her şeyi yerle bir etmiştim. Bu bile içimdeki ateşi söndürmüyordu. Öyle bir girdaba girmiştim ki... Çıkmam imkansız gibi duruyordu. Yemeğe çıkaracakmış bir de... "Ben de seni Gül ile o yemeğe yollarsam namerdim lan!" diyerek en son ki cam eşyasını aynaya fırlattım. Kimse içeri girmeye cesaret edemezdi bu yüzden yere oturup, dizlerimi karnıma doğru çektim. Ozan Aslan... Herkesin korkup çekindiği Aslan Aşiretinin varisi Ozan Aslan... Küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı... Cihan'ın Gül'le göz göze bile gelmesine tahammül seviyem yoktu. O boncuk gözlerine sadece ben bakmak istiyordum... Mavilerine sadece benim gözlerim değsin istiyordum... Beni sevdiğini biliyordum ama ya birgün Cihan'la aynı yatağa girmeyi kabul ederse? Ya buna razı gelirse... Sonuçta ikisi de aynı odada kalacak ve öyle ya da böyle birbirlerine zamanla ısınacaklardı. Bu işin böyle çözülmeyeceğini anladığım gibi ayağa kalktım. Gaye'yle ayrı eve çıkmıştık ama artık eski evime geri dönme vaktim gelmişti. Gül'ü o itle aynı ortamda bırakacak kadar geniş bir herif değildim... *** Gonca'dan... "Özür dilerim Ömer!" diyerek elimi korkarakta olsa tetiğe bastırmaya başladım. Ölüm bir kurtuluş olsaydı herkes kafasına sıkardı değil mi? Ama artık dayanamıyordum! Babamın zaafı olduğumu biliyordum fakat beni bu güvensizlik konusunda çok yıpratmıştı. "Hayır!" Ömer'in haykırışıyla beraber, silahın hızlıca elimden çekildiğini anladım. Gözlerimi açtığım gibi Ömer'in yüzünü gördüm. Silahı bir köşeye fırlatmasıyla yere çöktü ve bana sarılarak ağlamaya başladı. İkimizde hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk ve babam sadece bizi izliyordu. "Öldüm Gonca... O tetiğe basacaksın diye öldüm! Bir daha bu korkuyu bana yaşatma! Ben ölüm acısı kaldıramam artık!" demesiyle daha şiddetli ağlamaya başladım. Anne ve babasından bahsettiğini anlamıştım. "Niye izin vermedin Ömer?" dedim bağıra bağıra ağlayarak. "Babam bile benden vazgeçmişken sen niye bırakmadın da öleyim!' dememle babamın kalbini tutup yere düşmesi bir oldu. Sesim kesildi... Odak noktam babam oldu... "Baba!" diyebildim sadece tüm acımla. Annem bir yanda, babam öteki yanda yerde yatıyordu. Annemin bayılmalarına alışkındım ama babam... Ellerim Ömer'in omuzlarından düşüp, iki yana savruldu. Kafamı yukarı kaldırıp "Baba!" diye bağırarak feryadımı tüm İstanbul'a duyurmuştum. Abim evde yoktu, acil işi çıkmıştı. Bir tek aklı başında Ömer vardı ama o da pek sağlıklı gözükmüyordu. Dizlerimin üstünde babamın yanına koşup, ellerinden tuttum. "Baba! Baba kalk baba! Sana yalvarıyorum uyan! Ömer... Ömer ambulansı ara Ömer!" Her olay üst üste gelmeye başlamıştı. Benim vurulmam... Babamın kalp krizi geçirmesi... Evet babam açık şekilde kalp krizi geçiriyordu. Eliyle kalbini tutması bunun habercisiydi zaten. "Ömer! Ömer!... Babam ölüyor Ömer!" diyerek ağlamaya devam ettim. Bir kaç ay öncesine kadar güçlü olarak takılan o özgüvenli kızın gözünde akıtacağı yaş kalmamıştı artık. Başımı babamın göğsüne koyarak, ambulans gelene kadar orada öylece yattım. *** "İyileşeceksin baba, iyi olacaksın!" dedim hastanenin içine sedyeyle giren babama arkasından bağırarak. Ömer'in desteğiyle zar zor ayakta duruyordum. Abime de haber vermiştik ama henüz gelmemişti. Acile alınarak ilk müdahalesi yapılıyordu babamın. Bu koca hastanede hiçbir yere sığamıyordum. Bir tarafta annem, diğer tarafta babam... "Neden Ömer?" dedim yüzümü ona çevirerek. "Neden bunlar oluyor? Keşke bıraksaydın da sıksaydım oracıkta kafama!" dememle Ömer ağzımı kapattı. Onun da gözyaşları ırmak gibi akıyordu. "Sakın Gonca! Bir daha beni sakın yokluğunla sınama!" der demez sarıldı ve başımı omzuna koydu. "Baban iyi olacak ama biraz... Sadece biraz gözlerini kapatarak dinlen. Söz veriyorum bir şey olursa sana haber vereceğim." Buna o kadar çok ihtiyacım vardı ki... İstemesem de Ömer başımı okşarken göğsünde uyuya kalmışım. *** "Yardım et bana Gonca!" diyen Gül'ü arıyordu bakışlarım. "Gonca beni bu ateşin içinden kurtar!" Etrafımda bir tur atmıştım ama sesin geldiği yeri bile çözememiştim. "Hayır! Hayır ben suçsuzum!" Ne oluyordu? Gül niye böyle ağlayarak bağırıyordu? "Yapma... Yapma Ozan! Ben suçsuzum... Yemin ediyorum suçsuzum ben... Seni sevdiğimi bildiğin halde bunu bana yapma!" Her yerde Gül'ü arıyordum ama hiçbir yerde bulamıyordum... Az ilerideki ormanın içine doğru daldım ve sesin geldiği yöne koşmaya başladım. "Gül! Nerdesin bacım?" diye bağırıyordum bir taraftan da... "Ben suçsuzum! Bu evde yasak ilişki var Ozan! Bu evde iki kişinin yasak ilişkisi var... O iki kişi senin kuyunu kazmaya çalışıyor!" Dedikleri beynime ateş topu gibi hücum ediyordu. "Yalvarıyorum bana inan!" Ağlama sesi gittikçe yaklaştı ve sonunda onu gördüm. Ozan ve Gül karşı karşıyaydı... Gaye ise yanlarında. "Senin yüzünden oldu her şey pislik!" diyerek Gaye Gül'e vurmaya çalıştı. Önümde kocaman bir ateş çukuru vardı ve onların yanına geçmem imkansızdı. "Gül!" diye bağırmamla yüzüme baktı. "Gonca gelme! Sakın gelme Gonca! Bu ateş seni de yakar gelme! Benim düştüğüm o çukura sende düşme!" "Neler oluyor burda? Uzak dur arkadaşımdan hayvan!" dedim Gaye'ye doğru. Şeytan kılığına girmiş suretini bana çevirerek, gözlerinden çıkan ateşi bana doğrulttu. "Hayatınızı mahvedicem sizin! Az öteden 'baba!' diye koşan kız çocuğuna baktım. Ozan'ın kızı mıydı bu? Gaye 'gel güzel kızım!' dese de, kız karanlığın içinde sureti belli olmayan bir adama doğru koşarak sarıldı. 'Baba!' demişti... Aklımı kaybetmek üzere olduğumu hissettim. "Gonca git!" sesiyle bakışlarım tekrardan bacımı buldu. "Yapamam bacım! Seni de alacağım!" dememle adımlarımı atmaya başladım. "Gelme! Senin ayakta kalman, bana destek çıkman lazım bu yüzden gelme!" demesiyle durdum. "Destek çıkmam için yanında olmam lazım!" "Hayır! Sen şimdi gideceksin ve zamanını bekleyeceksin!" der demez hepsinin bedeni bir robotmuş gibi kaybolmaya başladı. Sonra uzaklardan bir ses duydum... Gül'ün sesini... "İçine atladığın ateş, seni de yakmadan çık ordan!" demesiyle yere baktım. Evet... Ben tam da ateş çukurunun içinde kalmıştım... Çıkmaya çalışıyordum ama başaramıyordum... Sonra bir el uzandı bana... Ömer'in eli... "Gel güzel gözlü sevdiğim! Gel Gonca gülüm!" diyerek sakince çıkarttı beni çukurdan ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Gonca'm! Bir daha sakın canına kıymaya kalkma! Gül'ün sana, bize ihtiyacı var... Hatta bir sürü kişinin bize ihtiyacı var... Unutma! Bu düğümleri yalnızca sen çözebilirsin. O yüzden silkelen ve ayağa kalk!" diyerek beni omuzlarımdan silkelemesiyle korku içinde uyandım. Kan ter içinde kalmıştım. Ömer yanımda yoktu. Uzaktan hâlimi görmüş olacak ki, koşarak yanıma geldi. " N'oldu Gonca?" dedi korkuyla. 'Bir şey yok!' manasında kafamı salladım. "Babam nasıl oldu, uyandı mı?" "Ben de onu demeye geliyordum. Arif amca gözlerini açtı ve seni görmek istiyor." demesiyle fırlayarak babamın yanına gittim. Ellerini avuç içlerime alarak bol bol öptüm. O yaptıkları için benden özür dilerken, ben de aynı şekilde özür diledim. Meğersem babam dünya ile bağlantısı kesildiği için kafama dayadığım silaha rağmen bana engel olamamış. Bunu daha detaylıca konuşacaktık ama doktor dinlenmesi gerektiğini söyleyerek annemle beni odadan çıkarttı. Aklım gördüğüm rüyadaydı. Etkisi hâlâ üzerimdeydi. "Ömer benim Gül'ün yanına gitmem lazım!" diyerek ayaklandım. "Dur kızım nereye!" demesine kalmadan ben çoktan cebindeki anahtarı alarak koşmaya başladım. "Bir şey mi oldu Gonca?" dese de cevap vermemekte direttim. Arabaya bindiğim gibi kapıları kilitleyip, kemerimi taktım. Ömer cama vuruyordu. "Kızım bir şey mi oldu? Aç ben de geleyim!" Camı açtım ve beni serbest bırakması için yaklaşarak dudağına buse kondurdum. Tam da tahmin ettiğim gibi, dondu kaldı. Kontağı çevirmemle aracı direk Gül'ün gelin gittiği eve sürdüm. Ani frenle arabayı yolun ortası demeden durdurdum ve kapıya vurmaya başladım. "Gül aç kapıyı! Aç kapıyı Gül!" Yaklaşık yarım dakika sonra kapı açıldı ve kendimi bir anda içeri attım. "Gül!" dedim ve yere çömeldim. Korkuyla yanıma geldi. "Ne oldu bacım?" Nefes bile alamıyordum. "Su!" dedim sadece. *** Yazardan... Hikayenin başlangıcı slow şekilde ilerlerken, gidişat bizi kaoslara doğru sürüklüyordu. Gonca doğal olarak gördüğü rüyanın etkisi altındaydı. Çok sevdiği, kardeşi bildiği kızı uyarması gerekiyordu. Etkisiz eleman olarak kalamazdı! Ömer ne demişti ona... 'Unutma! Bu düğümleri yalnızca sen çözebilirsin. O yüzden silkelen ve ayağa kalk!' Gonca ayağa kalktı ama bir sürü çelme ile yere düşeceğini bilmeden ayağa kalktı... Aslan konağının içinde dönen o kirli oyunları Gül ile deşifre edecek... Yetmezmiş gibi Karanlık Aşiretindeki düğümleri de çözecekti. Herkesin birbir kuyusunu kazdığı bu evlerden çıkışlar oldukça zor olacak gibiydi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD