44. BALA & YİĞİT

1890 Words
Bala'dan... Zamanında yanımda kalmayı becerememiş bir insanın şimdi onun yanında kalmam için çırpınması boşaydı... Arkamı dönmemle karşımda Yiğit'i görmem ufak çaplı şok etkisi oluştursa da kendimi hemen topladım. Dolan gözlerinin ardında neler taşıyordu hâlâ anlamış değildim... Seri adımlarla yanıma gelip, bavulumdan tuttu. "Gitme! Burda kal!" diyince bavulu tutan elim düştü ve ben öylece bakakaldım. Bana bunu diyebilecek kadar yüzü var mıydı sahiden? Bavulu hızlı şekilde elimden alıp kendi yanına çekti. O sırada tekrar anons geçilmesiyle kendimi topladım ve bavula uzandım. Uzanmamla geri çekmesi bir oldu. "Ver şunu!" diyerek yere baktım. Göz teması kurmak istemiyordum. "Vermiyorum ve sende gitmiyorsun!" "Yiğit ver şunu! Uçağım kaçacak ver!" dedim dişlerimin arasından. "Vermiyorum Bala. Gitmeyeceksin dedim sana." demesiyle bağırmaya başladım. "Ya neden neden? Neden gitmeyeceğim?" "Çünkü" dedi ve yutkundu. Devamını bekliyordum. "Çünkü" dedi ve yine durdu. "Çünkü ne!" diye yeniden bağırdım. "Çünkü abin öyle istiyor! Gitmen gerekseydi zaten bir dakika tutmazdım seni!" demesiyle bir kere daha hayal kırıklığı yaşadım. Acı bir tebessümle gözünün içine baktım. "O benimle abim arasında bir mevzu. Şimdi bavulumu bırakırsan gideceğim!" diyerek tuttum ve çekmeye çalıştım. Ben çektikçe o da çekiyordu. En sonunda "Bıraksana şunu kızım!" diyince kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Bakmamla beraber bir kaç adım daha yaklaştı ve eğilerek kulağıma fısıldadı. "Hâlâ keçi gibi inatçısın Bala." dedi sessiz şekilde. Sonra biraz daha yaklaştı ve bir kaç tutam saçımı burnuna götürdü. "Nasıl bu derece başımı döndürüyorsun? Bir kokunla bile bunu nasıl yapabiliyorsun? Çok güzelsin..." Sessiz bir şekilde söylüyordu bunları. Arzu dolu sesle. Parmakları saçlarımı tutmaya devam ediyordu. "Hâlâ pamuk gibiler..." Daha fazla yaklaşıp burnunu boynuma gömdüğünde onu kendimden ittim ve yüzüne tokat attım. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Kendine gel Yiğit!" Sola dönen yüzünü tekrar bana çevirdi ama o arzulu bakışları yoktu. Sinirden çenesini sıkıyordu. "Haklısın! Senin gibi birine hâlâ ilgi duyduğum için kendimden tiksinmem lazım!" demesiyle anons geçildi ve ben uçağı kaçırdığımı anladım. "Al işte beğendin mi yaptığını?" dediğim gibi yere çömelip ağlamaya başladım. "Tamam ya, altı üstü uçak işte. Ağlama kalk!" dedi ama onu duymamazlıktan geldim. Bir sonraki uçağa yetişebilmek adına hızlıca ayağa kalkıp, bavulumu çekmeye başladım. "Yine nereye? Yine nereye gidiyorsun of!" sesinin sahibi arkamdan geliyordu. "Bak güzel yolla burda kalmaya ikna ol yoksa aklımdaki planı devreye sokarım." Onu duymamakta kararlıydım. Kontuara doğru koşar adımlarla giderken, arkadan bavulumu tutup kendine doğru çekti. "Bırak şunu Yiğit!" diyerek bağırdım. "Bırakmayacağım Bala!" "Bırak şunu!" "Bırakmayacağım keçi!" "Bırak dedim bırak! Gideceğim bırak!" "Gitmeyeceksin!" dediği gibi tartışmaya son verip yanıma doğru geldi ve sağ kolumdan tuttuğu gibi omzuna attı. Ne olduğunu bile anlamadan ayaklarım yerden kesilmişti. "Aa! İmdat! Yardım edin beni kaçırıyorlar!" diye bağırıp omzunu ısırmaya başladım. Ayaklarım ise debeleniyordu. "Bırak beni! Aşağı indir beni Yiğit! Bak bunun hesabını sana çok pis soracağım." dememle bir ısırık daha aldım ama bu sefer ki farklıydı. "Of kızım ne yapıyorsun ya! Vahşi barbar! Omzumu kopardın of!" Ne kadar sağlam canı varmış öküzün... "İmdat! Beni kaçırıyor! Polis yok mu?" "Bağır bağır! İkimizi de alıp karakola götürsünler, sonra bizi böyle görsünler tamam mı? Hatta 'sizin birlikte ne işiniz vardı?' desinler. Aslında bana uyar, hiçbir sıkıntı yok ama kendini tehlikeye atma. Mithat amca da boşuna üzülmesin, 'kızım evli adamlarla mı takılıyor?' diye." demesiyle beraber kendimi saldım. Evet... Şu anda ben evli bir adamın omzundaydım. Yaptığım şeyin ne kadar yanlış olduğunu daha yeni anlamıştım. Tekrardan ağlamaya başlayınca arkadan Yiğit'e sarıldım. Çünkü buna yıllardır ihtiyacım vardı. Ben sarılınca yerinde duraksadı. Ardından bir kaç saniye sonra o da beni kendine daha çok bastırıp, kucağından aşağı indirdi ve talimatıyla beraber ayağımızın dibine bir araba geldi. "Gelmek istemiyorum." dedim gözyaşlarım arasında. "Sana fikrini soran olmadı ki. Can, bavul içeride onu al, benim yazlık evime getir. Ve Yaren'e de orda olduğumu asla söyleme! Bala'dan da kimsenin haberi olmasın." "Tamam abi de yengenin hâli ne?" dedi beni göstererek. Yenge mi? Yaren'i bildiği hâlde bana niye yenge diyordu? "Yengeleri karıştırdın herhalde." dedim gözlerimi devirerek. "Yoo. Ben 5 yıllık yengemi tanımayacak kadar kafayı yemedim yenge." demesiyle güldü ve gitti. Evet... Bizim Yiğit'le ilişkimiz 2 yıl sürmüştü. 3 yılda ayrılık... Toplamda 5 yıl ediyordu ama ayrılık süresini niye hesaba katıyordu? Hadi katmasını geçtim... Ben niye yenge oluyorum? Beyefendi başkasını sevmiş, onu kalbine almış... Yiğit'in suratına baktığımda "Tövbe!" diyip yere bakarak güldüğünü farkettim. "Çok mu komik bir şey var? Sen evlisin farkındasın dimi?" "Sen de benimle sevgiliydin ama..." dedi ve sinirle gözlerini yumdu. Ama neydi? Şu dilinin altındaki baklayı bir çıkartsa da ben de öğrensem artık niye ayrıldığımızı... "Ama ne Yiğit?" dememle yanıma geldi. "Bir de soruyor musun?" dedi bir sağ gözüme bir sol gözüme bakarak. "Yazık sana! Sen gururunu da satmışsın, bedeninin yanında." demesiyle sanki birisi beni tam kalbimin orta yerinden vurdu. "Bedenim mi?" dedim kısık sesimle. Neler dönüyor benim etrafımda? "Neyse bunları tartışmanın sırası değil. Şimdi seni yazlık evime götürüyorum ve bir kaç ay orada kalıyorsun." demesiyle duraksadım. "Bedenini satmışsın da ne demek Yiğit? O ne iğrenç bir şey. Sen ne dediğinin farkında mısın?" "Farkındayım." dedi gayet rahat bir tavırla. "Bırak şimdi onu bunu! Bin arabaya da gidelim." "Yaren'in yanına dön Yiğit. Senin yanın karının yanı." "S.ktirme şimdi Yaren'ini." der demez güldüm. "Zaten yapmadın mı?" dedim gülerek. "Neyi?" "S.ktirme Yaren'ini dedin ya... Zaten yapmadın mı o dediğini." dedim kaşlarımı çatarak. "Boş boş konuşma da bin şu arabaya Bala." "Binmeyeceğim! Gelmeyeceğim seninle! Ben köle değilim! Öyle kafana estiğin zaman beni alıp götüremezsin!" "Öyle de bir götürürüm ki... İzle ve gör!" dediği gibi beni kolumdan tutup arabaya götürmeye başladı. "Bırak kolumu bak mahvederim seni!" "Tamam eve geçince mahvedersin hadi bin. Bin şu arabaya be kadın! Ne naz yaptın of!" dedikten sonra şoför koltuğunda oturan adamı kaldırıp, bir şeyler istedi. "Sinan ver şunları! Ver yoksa bu kadın beni deli edecek!" Ne istiyordu bu manyak? "Yenge niye abiyi zor durumda bırakıyorsun?" Bir yenge vakası daha mı? Ya bunların zaten yengesi var... Niye ikide bir bana yenge diyip duruyorlar? "Ben sizin yengeniz değilim!" diyemeden ağzıma bir şey kapatıldı ve sonrasını hatırlamıyorum. *** Yiğit'ten... "Ne oldu? Şimdi de konuşsana! Biraz yola yatmıyorsun ki! Biraz yola gelmiyorsun ki... Ama yok... İlla ki zor kullandırtacaksın bana!" Ona ne kadar kızgın olsam da hâlâ köpek gibi aşıktım. Evet köpek gibi... Bunu yapmak zorundaydım. Onun Trabzon'a gidişini engellemek zorundaydım çünkü Mithat amca tedavi görüyordu. Babasının kanser olduğunu öğrenirse yıkılırdı. Zaten anasız büyümüştü, bir de bu acıyı kaldıramazdı. Eve varana kadar bir yola bir de o çok özlediğim yüzüne baktım, doya doya... Ne kadar sinirli olsam da, her ay memleketine gidip bir kaç gün uzaktan onu izliyordum. Babasına o kadar çok bağlıydı ki... Bu haberi duyunca, bir de sadece bir kaç aylık ömrünün kaldığını öğrenince ne yapacaktı bilmiyorum... Mithat amca öleceğini bile bile, sırf kızı için tedavi olmak, şansını denemek istiyordu. Haftaya ağır bir ameliyata girecekti ama çıkma şansı çok düşüktü. Yine de deneyecekti... Eve vardığımızda kucağıma aldım ve önceden ayarladığım odasına doğru çıkarttım. Öyle güzel uyuyordu ki... Bana o kalleşliği yapmasaydı şimdiye Yaren yerine onunla evli olurdum. Bir anlık... Sadece bir anlık nefsime yenilip dudaklarına öpücük kondurdum. 3 yıldır hasretle baktığım o dudaklar... Devamını getirmemek adına kendimle cebelleşiyordum. Merdivenleri çıkıp odasının kapısını açtım ve yavaşça yatağın üstüne uzattım. Çok güzeldi... Aklımı kaybetmek üzereyim çünkü çok fazla güzeldi... Ne olurdu beni aldatmasaydı? Ne olurdu bu güzelliğe ilk dokunan kişi ben olsaydım? Kıpırdanmaya başlayınca gözyaşlarımı sildim ve biraz uzaklaştım. Gözlerini araladı. Bakmakla doyamayacağım o gözlerini... "Başım... Başım... Nerdeyim ben? Başım çatlıyor!" diyerek yerinden doğruldu. "Nereye getirdin beni! En son havalimanındaydım. Sonra... Sonra sen ağzıma..." dedi ve durdu. "Sen beni mi bayılttın?" Zeki kadın! Oldum olası bu özelliğine bayılırdım. "Bingo!" dedim parmaklarımı şıklatarak. "Sen uslu uslu burda duruyorsun ve ben de bir kaç saate geri dönüyorum." "Yaren'in yanına gidiyorsun dimi?" dedi titreyen sesiyle. O da haklıydı... Gidip kız kardeşiyle evlenmiştim. Yaptığı şeyin aynısını ona da yaşatmak uğruna yapmıştım bu hareketi. "Korkma onun yanına gitmiyorum." dedim ellerimi yatağın üstüne bastırıp, önüne doğru eğilerek. "Bir kaç işim var geri döneceğim. Ben dönene kadar sakın kaçmaya falan kalkma. Çünkü nereye kaçarsan kaç seni bulurum Bala. Ay Bala, gül Bala... Gözleri güzel Bala." Son cümlelerimden sonra kendimi topladım. Ne diyorum ben ya? Evdeki çalışanlara talimat verip, Bala'nın ihtiyaçlarıyla ilgilenmesi için Melike ablayı görevlendirdim. Ne olursa olsun, benim yanımdayken hiçbir erkek ona yaklaşamazdı. Bu yüzden kadın yardımcı ayarladım. *** İş yerine vardığımda Ömer'in odasına geçtim. Kaç aydır alamadığımız ihaleyi bugün almamız lazımdı artık. "Ömer artık şu işe bir el mi atsan diyorum? Gonca'yı bir buldun, işleri saldın he! Bırak oğlum Karadeniz kadınını! Onlardan kâr yok bize!" "Sen ihanete uğradın diye Gonca'mdan mı vazgeçeyim?" dediği gibi "Vay!" dedim. "Gonca'm ha! Seviyorsun yani sen bu kızı ciddi ciddi." "Seviyorum tabii oğlum. Sevmesem niye evleneyim?" "Ne bileyim... İlk başlarda bana babamın baskılarından kurtulmak için yapıyorsun gibime gelmişti." "Ee zaten öyleydi ama kadın çok değişik oğlum. Aurası olsun... Duruşu olsun... Asiliği olsun... Ayrı bir boyut benim için." dedi ve sandalyeye yaslandı. "Kendine çekiyor oğlum. Hem o da istiyor bu evliliğin gerçek olmasını." dediği gibi beynimde çakan şimşekleri kontrol altına alamadım. "S.ktir! Ciddi misin lan?" dediğim de kendinden emin bir şekilde iki elini de başının arkasına koydu. "Bu yakışıklılığa kim dayanır oğlum?" "Kızın hakkını yeme lan! Taş bebek gibi!" dememle Ömer yerinden doğruldu. "Bak oğlum şöyle deme ayar oluyorum ha! Tamam güzel, bizde biliyoruz ama başkasının ağzından duymak acayip geriyor beni." diyerek gömleğini düzeltti. "Kadın güzelse bizim suçumuz ne?" dememle yanındaki kalemi fırlattı. "Ben sana Bala'nın da taş bebek gibi olduğunu söyledim mi lan hiç he?" demesiyle beraber ben de gerilmeye başladım. "Tamam lan, güzel değilmiş evet." dedim ciddiyetle. "Hâlâ ona aşıksın dimi?" dediğinde masanın üstünde duran sigarayı alıp cebimdeki çakmakla yaktım. İçime bir duman çekerek gözlerimi kıstım. "Hem de köpek gibi aşığım Ömer. İt gibi, hayvan gibi hâlâ onu seviyorum." "Seviyorsan git konuşsana hayvan herif. Böyle böyle bir şeyler duydum desene!" "Soramam abi... Onun ağzından duymaya dayanamam Ömer." "Bak ben sana diyim... O karına fazla güvenme! Benimki Yaren'e kafayı fena halde takmış durumda. Valla dövmeye falan kalkarsa araya girmem haberin olsun." dedi o da bir sigara yakarak. "Çokta s.kimde! Ne b.k yaparsa yapsın!" Sigaramdan son dumanı da alarak yan tarafta bulunan saksının dibinde söndürdüm. "Sevmiyorsan niye evlendin lan kızla?" demesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Bala'yı sevdiğimi bilerek evlendi benimle Ömer. Ne yapabilirim? O kabul etti, ben de intikam için yaptım." "S.ktir! Yaren bile bile mi evlendi seninle? Kız kardeşini sevdiğini bildiği halde. Sevgili olduğunuzu bildiği halde." dedi şaşkınlıkla "Evet oğlum. Kaç kere daha tekrar etmem lazım! Ayrıca kapat şu konuyu sinirlerim yine altüst oluyor." "He o yüzden mi kaçırdın bugün kızı?" demesiyle küfür ettim. "A.ına koyayım! Senin de her yerden haberin var! Öyle gerekiyordu öyle yaptım. Gözümün önünde durması da işime geliyor. Her ne kadar kızgın olsam da..." diyip bir dal daha yaktım. "Yeter lan bitirdin sigaralarımı." "Cimri adam!" diyerek içmeye devam ettim. O sırada telefon çaldı. "Ne oldu Can?" "Abi yenge hiç rahat durmuyor! Her yeri kırıp geçti. Yenge onu atma yenge!" demesiyle birlikte gürültülü bir ses geldi. "O patronuna söyle beni derhal serbest bıraksın!" "Abi sen mi geleceksin yoksa ben mi firar edeyim? Başımızı yaracak bak!" Hoparlöre verip, Ömer'in de duymasını sağladım. "Yararım! Patronun gelmezse kafanı da yararım, bacağını da..." Ömer'e dönerek kısık sesimle "Yapar valla!" dedim alt dudağımı ısırarak. O da güldü. "Biz iyi b.k etmişiz Trabzonlular'a aşık olarak." Güldüm ve telefonun diğer ucundakine döndüm. "Hoparlöre ver Can!" "Verdim abi!" "Bala otur aşağıya! Değil eşyaları kırmak... Evi de yaksan seni yine de salmayacağım!" "İstemiyorum... İstemiyorum..." dedi ve sonrası ağlama sesleri. "Can, kapat oğlum kapat! Geliyorum!" Ayaklandığım sırada Ömer bir şeyler dedi. "Sinirle hareket etme oğlum! Ayrıca kızla da şu konuyu konuş artık! Belki de hiçbir şey bildiğin gibi değildir." 'Belki de hiçbir şey bildiğin gibi değildir.' Ya sahiden öyleyse?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD