Yiğit'ten...
Ömer'e döndüm ve "İşte bunu kaldıramam Ömer. Eğer böyle bir şey varsa, bunu ne ben ne de Bala kaldıramayız. Ona bunca acıyı yaşattığım için kendimi asla affetmem!" diyerek odadan çıkıp, ihalenin tüm sorumluluğunu da Ömer'e devrettim.
'Belki de hiçbir şey bildiğin gibi değildir.'
'Belki de hiçbir şey bildiğin gibi değildir.'
'Belki de hiçbir şey bildiğin gibi değildir.'
"Sus sus! Sus a.ına koyayım sus!"
Kafamın içi bir türlü susmuyordu. Ömer şüphe tohumunu içime bir kere ekmişti. Ellerimi direksiyona vurdukça cümleler şiddetini artırıyordu.
'Bak ben sana diyim... O karına fazla güvenme!'
Ya Ömer haklıysa? Ya Yaren başından beri beni kandırıyorsa? Ama hayır! Hiçbir insan evladı bunu kardeşine yapamaz. Hem her seferinde ona olan sevgisinden bahsediyordu. Seven insan kardeşine böyle bir çamur atabilir mi?
***
Eve vardığımda, yol boyunca beynimi s.ken düşünceleri kenara attım. İçeriden gelen çığlık ve kırılma sesleriyle uzun bir nefes aldım ve kilidi çevirip kapıyı açtım. "Yeter artık yeter! Bırakın diyorum size beni! Bırakın artık!"
"Yenge abim gelecek az sonra. N'olur artık dur! Evde cam eşyası kalmadı dur!" cümlesinin ardından bir kırılma sesi daha geldi. Gayet sakin bir şekilde salona giriş yaptığımda gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Her şey ama her şey yerde paramparça haliyle duruyordu.
Sinirimi belli etmemek adına gözlerimi yumdum ve hepsini kafamla işaret edip yolladım. Bala'nın arkası dönüktü, beni daha görmemişti. Yönünü bana dönüp, elindekini fırlatmasıyla dünya bir kaç saniyeliğine yerinden oynadı.
Elim acıyan kafama gittiğinde parmaklarımın kan olduğunu gördüm. "Of Bala of! Kafamı da yardın sonunda!" dememle Bala'nın yorgunluktan bitap düşmüş hali dikkatimi çekti. Derin bir şekilde nefes alıp verdikçe yüzüne düşmüş saçları bir ileri bir geri gidip geliyordu.
Kafamı yardı ama kadında tık bile yok! En iyisi olayı lehime çevirmekti. Biraz abartmaya karar vermiştim. "Başım... Başım dönüyor Bala!" diyerek düşüyormuş gibi yaptım ve duvara tutundum. Planın birinci aşaması başarılıydı. Koşarak yanıma gelip kolumdan tuttu. Yüzünü yüzüme eğerek konuşmaya başladı.
"İyi misin? Valla bilerek yapmadım! Bir anda çıktın sen!"
"Odama götür beni!" dedim sanki zorla nefes alıyormuşum gibi. Kolumu omzuna atıp, yükümü üstlenmek istedi ama bu cüsseli adamı nasıl taşırdı onun narin bedeni? Ağırlığımı fazla vermeden burnumu saçlarına gömerek yürümeye başladım.
Özlediğim koku... Nasıl özlemişim... "Odan nerde?" diye sorunca elimi kaldırıp yukarıyı işaret ettim. "Senin odanın yanı!" dememle mırıldandı. "Orda da dibimdesin yani." Güldüm ama çaktırmadan...
Odaya çıkarınca beni yatağın üstüne doğru fırlattı. "Ay! Ay öldüm! Ay ne kadar ağırsın sen! Ay nefesim gitti... Dizlerimin bağı çözüldü..." Nefes nefese kalmış hâli dikkatimi çekti.
Kendini yan tarafta bulunan koltuğa attı. "Az ye biraz hayvan herif!" demesiyle kahkaha atmamak için kendimi sıktım. "Belim koptu ya!"
"Ah başım... Başım ağrıyor... Deli başımı kanattı!" diyerek bağırmaya başladım. Ayağa kalkıp yanıma geldi. "Ya tamam ya... Bilerek yapmadım Yiğit. Elini çek bakayım!" dedi ama çekmedim. Çekersem küçük bir yer olduğunu görecekti.
"Çok acıyo... Çok acıyo anam... Kafamı yardın!"
"Tamam elini çek bakayım! Hemşireyim lan çeksene elini bakayım!"
Hemşire mi? Sonunda kazanmış mıydı? Gözlerim bir an için açılsa da tekrardan kapattım. "Bakma istemiyorum! İlk önce yar, sonra bakmak iste öyle mi?"
"La çek daa elini! Geliyler bağa Yiğit!"
Kurtuluş yoktu. Yavaşça elimi kaldırdım ve yaklaşarak bakmaya başladı. Anasını satayım çok yakındı lan! Dudaklarımızın arasında santimler vardı. 'Bir kere öpsem bir şey olur muydu acaba?' diye düşünürken omzumda hissettiğim ağrı ile kendime geldim.
"Beni kandırıyorsun dimi sen? Aklım çıktı aklım!" diyerek bağırmaya başladı. "Sen adam olmazsın Yiğit! Hâlâ aynısın ya hâlâ aynısın! Biraz ciddi olsan ölür müsün?"
"Tamam ya... Altı üstü bi şaka yaptık Bala. Abartma istiyorsan."
"Şaka öyle mi? Senin şaka kotan, kardeşimle evlendiğin gün bitti Yiğit!" diye haykırınca gözlerim doldu. "Sen!" dedi ve yaklaşarak vurdu. "Benim..." dedi ve yine vurdu. "Kardeşimle evlisin!" diyip vurduğunda ben bu sefer sırtımı duvara çarptım.
"Adi pislik! Başka insan mı yoktu lan aşık olacak? Aşık ola ola kardeşime mi oldun Yiğit?" demesiyle yüzümü yerden kaldırdım. Yaren'e aşık olduğumu mu düşünüyordu? "Ben..." dedim ama eline aldığı eşyayı yere atıp parçalara ayırmasıyla sustum.
"Tek bir açıklama yapmadan gittin, kapına dayanıp "Neden?" dedim. Açıklama bile yapmadan kapıdan kovdun, "Eyvallah!" dedim. Kardeşimle evlendiğini duyunca sesimi bile çıkartmadım. Ulan madem Yaren'i seviyordun... Madem ona aşıktın... Niye beni kandırdın? Niye duygularımla oynadın hayvan!" diyerek vurmaya başladı.
Ellerini tuttum ve bana bakmasını sağladım. "Bana sakın masum köylü numaraları yapma Bala! Bizi bu hâle sen getirdin sen!" dememle çırpındı ve ellerini benden kurtardı. "Ben ne yaptım sana? Seni sevmekten başka ne yaptım?" demesiyle beraber gerçekler ağzımdan bir bir döküldü.
"Kardeşim bildiğim adamla yattın! Yetmez mi he yetmez mi!" diyerek olabildiğince yüksek sesle bağırdım. Durdu... Sustu... Elleri iki yana düştü ve omuzları kendini saldı.
"Ne!" dedi sadece sessiz bir şekilde. "Anlamadın mı? O zaman daha çok bağırayım da tüm İstanbul duysun!" diyerek kollarımı iki yana açtım. "Sen benim kardeş bildiğim adamla..." demeden yanıma hızlı şekilde gelip tokat attı.
"Senin ağzın ne diyor Yiğit? Sen bunu bana nasıl söylersin?" Sesi artık çığlık şeklinde çıkıyordu. "Nasıl söylersin bunu bana? Pislik herif! Bu yüzden mi evlendin Yaren'le? İntikam için mi? Allah belanı versin senin!" dediği gibi koluyla gözyaşlarını silip kapıya doğru gitti.
Çıkmadan önce arkasına baktı ve "Keşke... Keşke seni hiç tanımasaydım. Bir insan değil sevdiği kadına... Hiç tanımadığı birisine bile böyle bir seyi yakıştıramaz Yiğit. Sen bu hayatta benim için sadece pişmanlıksın!"
Son dediği kelime beynime bir kurşun sapladı. Verdiği tepki... Ömer'in bugün dedikleri... Odadan çıkmasıyla dizlerimin bağı çözüldü ve yere düştüm. Ya doğruyu söylüyorsa? Ya sahiden de bunların tümü yalansa?
Ama Rüzgar benim yıllardır dostumdu. O benim yanıma gelip söyledi her şeyi. Yalan söylemesi imkansız gibi bir şeydi. Bala'yı tanımıyordu ve telefonundan bana fotoğrafını gösterdi. "Gece muazzamdı kadın." falan dedi. İnkâr ediyordu... Gerçi kim kabul ederdi ki böyle bir şeyi? Elbette yalanlayacaktı. Yaren'de kaç kez onları birlikte gördüğünü söylemişti. Bu kadarı da oyun olamazdı bence...
***
Gonca'dan...
"Sizin ağzınızdan çıkanları o iki kulağınız duyuyor mu? Lan siz manyak mısınız? Bir de gelmiş önümde enik gibi zırlaysınız! Ayağa kalkın!" diyerek güçlendirmeye çalıştım ama hâlâ ağlıyorlardı.
"Size ayağa kalkın dedim!" diyerek bağırdım ve anında dikildiler. "Biz neyiz!" dedim gaza getirmek için ama yüzüme aval aval baktılar. "Neyiz biz söylesenize!"
"Ne diyorsun Gonca? Cidden anlamıyorum." dedi Gül, kafasını sallayarak. "Kadınız biz kadın! Biz bitemeyiz! Biz yıkılamayız! Biz ayakta durmak zorundayız! Yıkıldığımızı gördükleri ilk anda ayaklarının altında çiğnerler bizi! Yüzüme bakın! İkinizde yüzüme bakın."
Kafalarını kaldırıp bana baktılar. İkisinin de gözleri birer çeşmeyi andırıyordu. Şu an onlara sarılıp ağlamamak için kendimi sıkıyordum çünkü birimizin ayakta kalması gerekiyordu. "Senin için hava hoş tabi! Buldun Ömer gibi birisini ya..." diyen Bala'ya döndüm ve kısa bir kahkaha attım.
"Ömer'e gelene kadar Yağızlar'ın piçlikleriyle uğraştım ama. Mesela ben aldatıldım... Üstüne hakarette yedim... Ama pes etmedim!" Sesimi yükselttikçe özgüven patlaması yaşıyordum. Evet ben Yağız konusunu aşmıştım. "Düğününe gidip, ona o mutlu gününü zehir ettim ama pes etmedim! Siz nasıl savaşçısınız ya? Kendinize gelin artık! Silkelenin... Ayağa kalkın... Ne bu böyle ilk günden saldınız kendinizi."
"Gerçekten öyle Bala." dedi Gül.
"Hadi beni anladım... Ozan'la geçmişim yok ama sen niye açıklama yapmadın? Niye hesap sormadın abime? Ayrıca siz ne ara sevgili oldunuz? Ne ara ayrıldınız?"
"Açıklama mı yapsaydım? Yaparsam şerefsizdim!" demesiyle lafa atladım. "Doğru söylüyor bacım. Niye açıklama yapsın ki? Ben de olsam yapmam. Bana güvenmiyorsa onun problemidir. Evet dedikleri ağır olabilir ama..." dediğim gibi aklıma gelen planla masaya vurdum.
"Buldum! Buldum işte buldum! Şimdi sizin o gevşek ağızlarınızı bak ben ne yapıcam... Kalkın hayde kalkın!" dememle ikisi de şaşkınlık içine bana baktı. "Kalkın kızım! Bunlar dayak yemeden kendilerine gelemeyecek anladım." dediğim de ikisi de dönüp birbirine baktı. "Şaka yapıyorsun dimi?"
Hafif bir gülüşle kafamı sola yatırdım. "Benim adım Gonca kızım! Benden her şey beklenir. Şimdi burda bekleyin, Ömer'i arayacağım. Bize o yardım edebilir." dedim ve telefonumu aldım.
Son aramalardan Ömer'i bulduğum gibi arama tuşuna bastım. "Efendim Gonca?" diyerek hemen açtı.
"Ömer sana ihtiyacım var." dememle derin bir nefes aldı. "Acaba yine hangi kaosun içine giriyoruz. Anlat güzelim... Anlat hadi." Bu adam bu kadar kısa sürede beni nasıl tanımıştı ya?
"Ozan ve Yiğit'i döveceğiz." dememle öksürmeye başladı. "Helal lan helal!"
"Ne dedin anlamadım?"
"Ozan'la Yiğit'i döveceğiz." dedim tekrardan. Bir süre ses kesildi hatta o kadar uzun sürdü ki, hat falan kesildi sandım. "Ömer... Orda mısın?"
"Senin uykun gelmiş güzelim. Hadi yatta uyu."
"Ömer!" dedim kızgın sesimle. "Ya bana yardım edersin ya da ikisini de bayıltıp arabaya kucağımda taşımak zorunda kalırım."
"Ne kucağı? Ne taşıması? Elin adamlarının senin kucağında ne işi var? Mermi manyağı yaparım hepsini." Planım işe yaramış, Ömer yola gelmeye başlamıştı. Kafamdakileri anlatınca sürekli "asla... asla..." dese de onu dinlemeyeceğimi defalarca kez söyledim. Sonunda çaresizce kabul etti. Şerefsizleri kandırmak kızların elindeydi.
Sadece uyku ilacı bulmamız lazımdı o da zaten Zelal'de mevcutmuş. Gül söyledi... Öyle şeyler onda bulunuyormuş. Niyesini bilmesem de işime gelmişti. Ona da bir özür borçluydum zaten... Güller'in evine çağırıp, durumu izah ettim.
***
"Bir şartla veririm." dediğin de duraksadım. "Mustafa'yı da döveceksiniz."
"Oha ama ya! Kardeşlerimi sıra dayağına tuttunuz iyice!" diyen Gül'e sinirli şekilde baktım. "Acaba ne yaptı da bu dayak konusu içine girdi senin o kardeşin!" dedim vurgulu şekilde. Biraz ısrar etmemin üzerine Zelal tüm konuyu anlattı.
Ah bu kızlar bu kızlar! Bunların hepsinin kafasını birbirine vurmazsam bana da Gonca demesinler! "Sizin ben kalıbınıza tüküreyim! Kalkın hayde! Kalkın ve planları devreye sokun! Zelal, Mustafa sen de. Onun yemeğine sen koyacaksın uyku ilacını. Gül, Ozan'da sende. Ve Bala... Yiğit'te sende. Aşırı heyecanlıyım. Gideyim de nişanlımı arayayım. Hayde sizde ne oturuyorsunuz? Ömer'im dinlensin, o kadar insanı taşıyacak."
***
Planlar yapılmış, kurbanlar kafese girmişti. Hepsi de mışıl mışıl uyurken, benim kaslı nişanlım onları arabaya taşımakla meşguldü. "Hayde Ömer az çabuk ol daa!"
"Bunların hepsi senin başının altından çıkıyor dimi? Halay başını sen çekiyorsun! Ben nerden buldum seni de taktım yüzüğü? Başka kız mı yoktu?" diye serzenişte bulununca ayağımdaki terliği buna fırlattım.
"Sen o başka kızın b'sini bir daha söylesene Ömer! Söyle de bak bakalım ben seni bunlardan beter etmiyor muyum? Terliğimi getir bana!"
"Tamam tamam sustum!" demesiyle kızlar gülmeye başladı. "Erkek adam nasıl yola getirilir görün. Benden örnek alın kendinize."
Kurbanlık danalarımız, pardon öküzlerimiz birer birer araca binmişti. Kızlarda öteki arabaya binince sadece Ömer'le ben kaldık. "Sırtım mahvoldu Gonca of..." demesiyle terbiyemi bir kenara bırakıp, hiç etmeyeceğim lafları ettim.
"Ben ezerim belini, bir şeyin kalmaz!" dedim sessiz şekilde. Kolumdan tutup sürüklemeye başladı. "Hadi şimdi ez! Bırak gerisini onlar halletsin! Şimdi ez Gonca! Şimdi istiyorum."
"Dur Ömer!" dedim gülerek. "Şimdi değil az dur!"
Durdu ve beni kendine doğru çekti. "O zaman bir öpücük almadan bırakmam!" Gözleri dudaklarımdaydı. "Saçmalama! Kızlar araçta Ömer."
"Bana ne kızlardan!" demesiyle dudaklarıma yapıştı. Bizde iyice arsız bir şey olmuştuk! Sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi öpmeye başladı. Bırakmayacağını anlayınca alt dudağını ısırdım ama sadece hafif bir çığlık attı.
"Hey yavrum hey! Bizim derdimiz ne, bunların derdi ne? Ayrılın da gelin çifte kumrular!" sesiyle utancımdan yanaklarımın kızardığını hissettim. "Çok konuşma kız! Sok başını içeri!" dedi ve tekrardan öpmek için uzandı ama bu sefer izin vermedim.
"Ömer cidden sırası değil ya! Ama sözüm olsun, bu işten sonra 10 dakika kesintisiz öpüşeceğiz!"
"O zaman..." diyerek ufak bir öpücük aldı ve güldü. "Şimdilik bununla idare edelim." dedi ve elini belime sardı. Bana bu kadar yakın olması dengemi şaşırtıyordu.
***
"Aç lan gözünü aç!" diyerek Ozan'ın yüzüne bir şişe suyu boca ettim. Nefes nefese kalmış haliyle uyandı ve etrafı sorguladı. "Ne oluyor burda? Nerdeyim lan ben?"
"Burası köprüden önceki son çıkış Ozan Aslan!" diyerek elimdeki kolyeyi salladım. "Tükür!" diyerek Gül'e seslendim. Tükürdüğü gibi sağ yanağına ağır bir darbe indirdim. "Bir daha tükür!" dedim, bu sefer sol elimi uzatarak. Tokatlarım ardı ardına giderken, Ömer'de büyük bir keyifle sadece beni izliyordu.
"Ne oluyor kızım? Ne oluyor burda?"
"Ne mi oluyor?" diyip yakasına yapıştım. "Ne istiyorsun lan sen bu kızdan ha? Sevmiyorsan adam gibi dur, uzak dur! Seviyorsan da adam gibi sev, ardında dur!"
Ömer koşarak yanıma geldi ve ayırdı. "Yakın temas yok Gonca! Sana dedim dimi?"
"Lan Ömer... Seni de nişanlını s.ki..." cümlesini tamam edemeden Ömer yumruk indirdi. "Gonca'nın adını bir daha ağzına sakın alma terbiyesiz! Hak ettiğinizi yaşıyorsun Ozan! Berdel olmamış olsa, yemin olsun ki bacımı bir saniye tutmam o evde! Ağzından çıkanı kulağın duysun!" Sözde ben dövecektim ama Ömer daha hevesli duruyordu.
"Ömer!" dedim sinirle. "Bu iş benim işim! İşimi bana bırak!"
"O zaman mesafene dikkat et! Yoksa seni sırtıma attığım gibi soluğu Arif amcanın yanında alırız."
"Tamam Ömer! Gül." dedim ve planın en eğlenceli kısmı için işaret ettim. Beş karış suratla gün geçiren adamları biraz güldürmemiz lazımdı ama dimi? Ağzına maskeyi takarken, Ömer öfke ile elimden aldı. "Ver şunu! Dibine gireceksin dibine!" diyerek eliyle aradaki mesafeyi gösterdi.
Maske takıldığı gibi kahkaha tozunun girişi başladı. Ozan'ın kahkahaları mekanı doldururken, ben diğer kurbanın yanına geçtim. Mustafa...
"Tükür!" dedim Zelal'e. Bu da uyanmamıştı. "Ne zor işim var benim ya! Bu nedu böyle? Yok yok uyanmıyor bu! Şu 5 kiloluk şişeyi ver bana Zelal!"
Gözümün içine tuhaf şekilde bakınca gidip kendim aldım. Kimseye üzülmeyeceksin! Bu kızlara bunu da öğretmem lazımdı.
İkinci kurbanda gözlerini açınca, onu da uzun bir süre tokatladım. En sonunda aynı şekilde yakasına yapıştım.
"Nerdeyim lan ben? En son evdeydim." diyerek başını salladı. "Ulan soysuz! Başkasını seviyorsan evliliği kabul etme! Kabul ediyorsan da geçmişini bırak! Getir Zelal! Bunun da meymenetsiz suratı gülsün biraz!"
Beynimi çıkarıp alnından öpesim gelmişti. Bu kahkaha tozu fikri ne şahane bir şeydi... Mustafa'da kahkahalarla gülerken, en son kurbanın yanına uğradım. O en şerefsiziydi! Sevgili olduğu kızın kardeşiyle evlenen p.zevenk!
Onu tokat ata ata uyandıracaktım. "Tükür!" dedim Bala'ya. Birinci tokatta uyanmadı... İkinci de uyanmadı... Üçüncü de uyanmadı... En son bütün gücümü toplayıp buna öyle bir vurdum ki... Gözünü açtığı gibi karşısında beni buldu.
"Sürpriz Yiğido!" dedim önüne eğilmiş bir şekilde. "Bura nere lan? Nerdeyim ben?" Bu da sersemlemişti. İlacı fazla mı kaçırmış bu kızlar ya? "Burası dayaklar köşkü!" dedim etrafı göstererek. "Ve sen de benim deneme tahtamsın!"
Hayatımdaki tüm öfkeyi bu üç erkek üstüne kusmuştum resmen. Ama hepsi de haketmişti. Hatta eksiği vardı da, fazlası yoktu bu dayakların. En son ki kurbana da kahkaha tozunu verdikten sonra birinciye geri döndüm.
"Hastamızın durumu nasıl Gül?"
"Çok fazla verdik Gonca. Geri çektim ama hâlâ gülüyor ya!"
"Gülsün biraz odun! Bundan sonra da bir şey yaparken, ayağını denk alarak yapsın!"
Bir saat... Tam bir saat boyunca gülmelerinin durmasını bekledim. Ve başa dönerek, ziyaretlerime başladım. "Anlat şimdi Ozan! Senin derdin ne?"
Boş bir bakışla suratıma baktı. "Anlatsana oğlum?" diye bağırınca irkildi. Çok mu kaptırmıştım kendimi? "Lan sen beni nasıl kaçırdın aklım hâlâ almıyor? Bir sürü adam var kapıda. Onları nasıl atlattın?"
"Düşman içeriden olunca zor olmuyor. Suyunuza biraz uyku ilacı attıkta... Hizmetliler de dahil, herkes mışıl mışıl uyuyor. Sonrasını benim güçlü nişanlım halletti zaten."
Kafasını geri atarak "vay be!" dedi. "Sen harbi manyaksın! Ömer çok aradı mı acaba seni?"
"He manyağım lan, itirazın mı var? En azından senin gibi kanı bozuk değilim şerefsiz!" diyerek bir tokat daha attım. Bu sefer ipini çözemeyen danalar gibi kıpraşmaya başladı. "Mahvedicem kızım seni! Çözün lan beni çözün! Hepinizin hayatını mahvedicem lan!"
"Dur durduğun yerde!" Ömer dışarıyı kontrol etmek amacıyla dışarı çıkmıştı ve bunu kullanmam lazımdı. "Gel Gül! Gel hesaplaş şununla!"
Titreyen ayaklarıyla geldi ve karşısındaki sandalyeye oturdu. "Niye?" dedi sadece. "Niye yapıyorsun bana bunu? Ben sana ne yaptım Ozan? Bu kin... Bu nefret niye?"
Ozan'ın dolan gözleri dikkatimden kaçmadı. "Hak ettiğini yapıyorum Gül, fazlası değil."
"Bunu mu hak ediyorum ben? Sevmiyorsan sevmiyorum desene!" dedi son cümlesini fazla bağırarak. "Gözümün içine bak ve sevmiyorum de!" Eller yakaya yapışınca, evladıyla gurur duyan anne gibi baktım.
Tam cevap verecekti ki, Ömer telaşlı şekilde içeri geldi ve bizi köşeye çekti. "Kalkın kalkın! Bizim aşiretle Aslanların aşireti kapıda üremiş! Hayde arka kapıdan sıvışmamız lazım! Bu kadar eğlence yeter. Hiçbirisi birbirini görmesin. Zaten içlerinden birisi de çıkıp "beni kadın kaçırdı" diyemez. Çözelim şunları da gidelim hayde."
Eğlencemiz bittiği için üzülürken, cevabını alamadığım sorular için hepsine başka güne söz vermiştim. Evet ben Gonca Altun! Karadeniz'in korktuğu, Trabzon'un çekindiği Gonca! Boyum 1.70 ama bir o kadar da yerin altında var. Damarıma basıldığı zaman taş üstünde taş bırakmam, bırakmadım da! Aşiret paketi hâlinde gezen 3 kendini bilmeze kadın başıma hadlerini biraz da olsa bildirmiştim. Biz el ele verince aşamayacağım hiçbir şey yoktur!