Ozan'dan...
Rezillik diz boyuydu. Bir tokatla yere sereceğim kadın, tek başına plan kurarak beni onca adamın arasından kaçırmayı başarmıştı. Tamam belki tek değildi ama adım kadar eminim ki, bu fikir tamamıyla ona aitti.
"Senin nişanlının kafa zehir Ömer!" diyerek takıldım çünkü bu dayak bana da iyi gelmişti. Ne zamandır böyle okkalı tokatlar yememiştim.
Ulan ben şimdi babamlara ne diyecektim? Elin Karadenizli kızı geldi de beni kaçırdı nasıl derdim? İşin kötü tarafı, Gül'de biliyordu bunu. Koskoca Ozan Aslan, bir kadın tarafından dayak yedi.
Zaten gülmekten karnım ağrımaya başlamıştı ve hâlâ da ağrıyordu. Ne çeşit bir insan olabilir bu kadın? Bunca fikri, bunca fanteziyi aklında nasıl kuruyor? İşin ilginç yanı, Ömer'de garipsemeden ayak uydurmaya çalışıyor.
"Biz salakları sevmeyiz Ozan!" dediğin de Gonca ters ters baktı. "Sana bir çakarım Ömer, salakları tepende yıldız niyetine sayarsın! Dellendirmeyin beni de sessiz olun!"
"Tamam Gonca ama bu herif konuşturuyor beni."
"Sen de sus Ozan! Nişanlımdan uzak dur!"
Bu ikisi ne ara bu kadar yakınlık kurmuştu böyle? Anlaşma tarzları da kendileri kadar acayip zaten...
"Gül, sen niye arkadan geliyorsun?" dedim sessiz şekilde. Evet benim de sessiz olmam lazımdı çünkü yakalanırsak bu olay Mardin'e kadar yayılırdı. Kimseye arkamdan "Ozan kadından dayak yemiş." dedirtemezdim.
"Kapayın çenenizi ya! Sen de şunun ağzını gözünü kapat Ömer." dediğinde şaşkınlıkla baktım. Göreceğimi gördüm zaten. Şimdi bu ne alakaydı? Gül "Ben kapatırım." dediğinde kimse itiraz etmedi. Ben de zorluk çıkartmadım çünkü zorluk demek, yakalanmak demekti.
Bu nasıl bir saçmalık? Resmen kendi kendimi kaçırttırıyorum... Gül, Gonca'nın verdiği bezleri eline aldı ve bana yaklaştı. Sadece onu izliyordum. Çok ciddi bir şekilde ilk önce ağzımı bağladı.
Hâlâ aynı kokuyordu... Konakta ilk defa başına silah dayadığımda unutamadığım o kokunun aynısı... Deniz esintisinin yasemin çiçeğiyle harmanlandığı o koku... Gözlerimi kapattığımda suratımda hissettiğim tokat ile kendime geldim.
"Uyumanın zamanı mı lan manyak? Hepiniz bugün beni deli etmek için çok fazla çaba sarf ettiniz! Zaten sorgumda yarıda kaldı ağlayacağım ya! Ömer lütfen bir daha kaçıralım tamam mı? Ama bu sefer tek başıma yapayım, hiçbiriniz karışmayın."
"Bunun ikincisi olursa bak bakalım ben sana neler yapıyorum." diyerek burnunun dibine kadar girdi kızın. Vay be... Sevmek ve sevilmek böyle bir şey demek ki...
Kızın sesi bile çıkmamıştı. Tam birbirlerine yaklaştıkları zaman diliminde Gül'ün o mavi gözleri gözümün önünde belirdi. Boncuk gözlü... Ama o boncuklar bana soğuk bakıyordu. "Gözlerini kapatacağım. Hem bu şekilde o çok istemediğin beni de görmekten kurtulursun dimi?" diyerek bezi gözlerime sardı.
Ağzım kapalı olmasaydı bir kaç çift laf ederdim ama ne yazık ki kapalıydı... "Ömer sırası mı ya? Uzak dur oğlum bak çarpıcam ağzına ha!"
"10 dakika öpüşeceğiz dedin Gonca."
"Çüşünüz Ömer! Sonra dedim sana!"
Yuh amk! Şunların konuştuğu konuya bakar mısınız? Rahatlıkları zirveye çıkmak üzere. Hayır yani... Sanki ben onları kaçırmışım...
Gül koluma girdi ve beni öyle yürütmeye başladı. Evet o girdi çünkü kokusundan anlamıştım...
"Bak duyuyorsun dimi? Ne kadar mutlular... Demek ki mutlu olmak için başka kültürden birisiyle evlenmek gerekiyormuş. Ben de senden kurtulunca kendime Karadenizli birisini bulurum." demesiyle yerimde durup, ağzım kapalı da olsa bağırmıştım.
Yüzüme yüzüme söylediği şeylere bakın! Daha evlenmeden başka adamın sözünü ediyor bana. Delireceğim!
"Ula noldi habu öküze? Yemunu mi vermedun Gül?" demesiyle hepsi beraber güldü. "Hayde hayde daha hasılat bitmedi. Gül, sen bu kalasın yanında dur, bizde Ömer'le gidip geliyoruz."
Nereye gidiyordu bunlar? Ayrıca benim gözlerim niye kapalı? Kaçmaya çalışsam, hiçbir yeri görmüyorum ve ayrıca erkek adam kaçar mı? "Ne diyordum?" diye lafa giren kadına kulak kesildim.
"Heh... Hatırladım... Karadenizli bir erkek bulsam kendime iyi olur dimi? Aslında Gonca'nın abisi hem yakışıklı hem de nazik." demesiyle bağlı ellerimi hareket ettirip, göremesem de yüzünü ellemeye başladım. Ağzını bulmaya çalışıyordum susturmak için.
"Ne yapıyorsun Ozan? Kendinde misin?" dedikçe ben hâlâ aramaya devam ediyordum. En sonunda buldum ve kapattım. "Sus... Sus!" diyordum ama anlıyor muydu bilmiyorum?
"Çek elini ağzımdan ya... Evlilik hayallerime bile gölge düşürmeye çalışıyorsun! Kuzey'i de dövdün zaten! Adam senin yüzünden daha yaklaşamayacak bana!"
Beni delirtmek için yaptığı bariz belliydi ama ben de bile bile oltaya geliyordum. Yerimde çırpınmaya başladığım zaman, eliyle kolumu tuttu. "Şş sakin ol! Bu kadar sinirlenmene gerek yok Ozan. Ne de olsa seni evde bekleyen bir karın var!"
Kadınlar neden hiçbir şeyi unutmuyorlar? Sustum... Çünkü beni kendi laflarımla vurmuştu. Neden beklediğimizi bilmeden tam tamına yaklaşık olarak 10 dakika boyunca bekledik. Ardından araçlara bindirilip, evin önüne kadar getirildim.
Araçtan inince yalnızca Gül ile benim kaldığımı anlamıştım. Derin bir nefes alarak ilk önce gözlerimi açtı, sonra ağzımı. Uzun süredir kapalı kalan gözlerimden ötürü biraz karanlık görüyordum. "Gel yardım edeyim, gir koluma." diyince hiç düşünmeden girdim. "Yediğim dayakların hesabını vereceksiniz!" dedim tehditkâr sesimle.
"Aynen sorarsın. İçeri girelim ama sesini çıkartma. Tokat yemekten yüzün gözün morarmış. Bence kimse görmesin yoksa rezil olursun."
Elim refleks olarak yüzüme gitti. O kadar mı vasattı durumum?
"O zaman beni bu gece misafir edeceksin küçüklük." dediğimde durdu ve yüzüme baktı. "Bu dediğin olamaz. Seninle hâlâ nikahımız yok Ozan."
"Seninle yatalım demedim Gül. Altı üstü odada yatacağım." der demez yüzünün kızardığını gördüm. Cevap vermeden ilerlemeye başladı. Gizli şekilde içeri girip, merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık.
Düştüğüm durum içler acısı resmen... Kendi evimde kaçaklar gibi hayat sürüyorum. Gül'ün odasına gitmek için peşinden yürüyordum. Bir an durdu ve "Sen nereye geliyorsun?" dedi sessiz şekilde.
"Az önce dedim sana küçüklük. Bu gece misafir edeceksin beni. Kaçırmasını biliyorsan, sonuçlarına katlanacaksın!"
Arkasını döndü ve odasının kapısını açıp, içeri girdi. Kapı yüzüme çarpmadıysa eğer girmemde bir sakınca yoktu. İçeri girmemle birlikte o gün gördüğüm manzara gözümde canlandı. Yere saçılmış kadın kıyafetleri...
Gül artık bir erkeğin teninde soluklandığı kadındı ve sırf bu yüzden de olsa uzak kalmalıydım...
"Sen yatakta uyu, ben kanepe de uyurum." dedi. "Sırtın ağrır olmaz!"
"Buraya geldiğim günden beri o yatağın üstüne oturma bile oturmadım Ozan. Bu yüzden sen orda yat, ben de kanepede. Baktıkça bile midem bulanıyor..."
Şaşırdım... Cihan'la nerde birlikte olmuştu o zaman? Banyoda falan mı yoksa kanepede mi? İyide kanepe çok küçük değil mi?
"Hadi sana iyi geceler çünkü çok yorgunum uyuyacağım."
"Ee üstüme örtecek pike falan versene bana kızım."
"Dolapta var al işte. Hadi iyi geceler... Daha fazla konuşma çünkü sesine tahammül seviyem yok."
Kanepeye yattıktan 2-3 dakika sonra uyudu. Düzene giren nefesiyle beraber anlamıştım uyuduğunu...
Ona Cihan'la yattığını ima ettikten sonra bana olan bakışları değişmişti. Karşısındaki sandalyeye oturdum ve onu izlemeye başladım. T-shirt'ünün önünün açılan kısmı ile hafif şekilde göğüsleri gözüküyordu. Bakmamak için çaba sarf etsem de başaramıyordum.
Bedenim onu niye bu kadar çok arzuluyordu? "Doruk nerde?" diye mırıldanınca yerimde gerildim. Doruk kimdi? "Gonca abin nerde?"
Doruk... Abin... Gonca'nın abisi Doruk muydu? Yerimden fırladığım gibi yanına gidip omuzlarından sarsmaya başladım. "Kalk Gül! Uyansana kızım!"
Bir kaç defa sarsınca sersem şekilde kalkıp bana baktı. "He... Ne oldu?... Ozan... Senin bu odada ne işin var?"
Oo... Kafa gitmiş bunun... "Doruk kim?" diye sormadan duramadım. "Doruk?" dedi kaşlarını çatarak.
"He... O Gonca'nın abisi ya... Şimdi bırakırsan uyuyacağım." dediği gibi kıçını dönüp uykusuna devam etti. Ben de o sırada balkona çıktım ve Ferhat'ı aradım.
Sesi uykuluydu. "Efendim abi."
"Bana derhal Doruk... Neydi soyadı ya bu kızın? Heh... Bana Doruk Altun'u araştırıyorsun. Kimdir? Neyin nesidir? Neler yapar? Sevgilisi ya da konuştuğu var mı öğren."
"Niye abi?" diyince telefonu kulağımdan uzaklaştırıp bir kaç saniye ekranla bakıştım. "Lan sen ne zamandır benim yaptıklarımı sorgular oldun? Kapat şu s.ktiğim telefonu ve araştır Ferhat!" diyerek o kapatmadan ben yüzüne kapattım.
Oysa ben o kapılmaktan korktuğum suların dalgalarına çoktan kendimi teslim etmiştim...
***
Yiğit'ten...
"Kızım açsana şu gözlerimi de artık! Ağzımı açtın da gözleri niye kapattın?"
"Bakmayı bilmeyene görmek yasak Yiğit!" Lafını da sok! Sakın geri durma zaten!
"Aç hadi ya..." Biraz ısrar edince açmıştı. Nihayet... Yüzünü görmek için kilometrelerce yol kat ederken, gözümün önündeyken görmemek ayıp olurdu...
"Benden bu kadar Yiğit. Artık eve de kendin girebilirsin." diyerek arkasını dönmüş giderken kolundan tuttum. "Ne o, kızgın mısın bana?"
Acı bir gülüş belirdi dudaklarında. "Kızgın da değilim, kırgın da... Ben sana karşı hiçbir duygu beslemiyorum artık. Şimdi kolumu bırakırsan Trabzon'a geri döneceğim."
"Sen laftan anlamıyor musun?" dememle birlikte vakit kaybetmeden omzuma attım. "Of yine mi ya... Cidden sıkıldım Yiğit. Bırak beni artık..."
"Yok ya... Sen kaçırırken iyiydi, Gonca'ya tokatlatırken de iyiydi. Hatta kakhaka tozu verip, karnım ağrıyana kadar güldürürken de iyiydi ama ben seni omzuma atınca mı kötü? Üflesem düşecek olan kadından dayak yedim, çok sinirliyim zaten... Şimdi bana zorluk çıkarıpta dellendirme."
Sustu ve beklemeye başladı. Kabullenmişti sanırım o da...
"Tahmini ne zaman vazgeçersin?" dediğinde "Neyden?" diye sordum.
"Beni zorla alıkoymaktan. Hani senin arkadaşınla yatmışım ya... Bu geçerli bir neden değil mi beni bırakman için?"
Doğru söylüyordu ama bu dediği mümkün değil gibi gözüküyordu. "O da senin or.spuluğun!" dememle beraber omzumu dişledi. Öyle bir dişledi ki... Mecburen onu sırtımdan indirmek zorunda kaldım. Ardından bu gece ki bilmem kaçıncı tokatımı birde onun o naif ellerinden yedim.
"Yetmedi mi hakaretlerin? Amacın beni öldürmekse eğer, sen zaten Yaren'le evlendiğin gün ben öldüm!" demesiyle bir kaç adım geri gittim. Çünkü gözyaşları içinde acı haykırışlarla söylüyordu tüm bunları.
"Seni dayak bile adam etmemiş, ben mi edeceğim?" dediği anda bir kaç adım daha geri gittim. Her cümlesi beni kılıç darbesi almışım gibi geri itiyordu. "Bir gün ben de senin Yaren'i sevdiğin gibi başkasını seveceğim Yiğit. İşte o gün ardımda bıraktığım rüzgarımı bile bulamayacaksın."
Ben öylece yolun ortasında durmuş gidişini izliyordum. Bir kere bile ardına bakmadan öylece koşar adımlarla caddeye doğru gitti. Gece yediğim dayak değilde, az önce yediğim bu laflar beni sarsmıştı. Doğru söylüyor olacağının düşüncesi bile Yaren ve Rüzgar'ın sonunun geldiğini hissettiriyordu. Çünkü eğer Bala tamamen masumsa, ikisine de bu dünyada cehennemi yaşatırdım!