Gonca'dan...
"Kim bu herif Gonca? Sen bu adamın olduğu yerde miydin bunca saat?"
...
Yazardan...
İnsanoğlu kıskanmak ve kısıtlamak arasındaki ince ayrıntıyı çözemiyor ne yazık ki. Elbette ki seven kıskanır, seven gözünden bile sakınır... Ama kısıtlamak... Kısıtlamak kıskanmaktan apayrı bir durum. Aradaki ince çizgiyi kimse fark etmiyor ve iki kelimeyi de aynı kefeye koyuyor.
Oysaki ikisi de farklı terazinin meyvesi. Hiç çürük ile sağlam meyve bir gelir mi? Çürüğün içi boştur, pis kokar. Pekiyi sağlam? Sağlam güzeldir, hoş kokar... Umuyorum ki bu ince çizgiyi bir gün tüm kadınlar anlar...
...
Gonca'dan...
"Bunda ne gibi bir sorun var acaba Yağız? Adam beni mi yedi, ne yaptı?" Sinirlendiği zaman gergiye gelen alnı, her an bağırabilecek olduğunun göstergesiydi. "Lan sen benimle dalga mı geçiyorsun? Kocaman adam evin içinde dolanıyor, benim salak sevgilimde manken gibi ortalıkta boy gösteriyor."
"Arabayı kenara çeker misin Yağız?" Bağırması falan umurumda değildi ama ona defalarca kez bana hakaret etme demiştim. Beni takmadan arabayı sürmeye devam etmesi çileden çıkmama sebebiyet verdi.
"Yağız sana arabayı durdur dedim!"
"Durmadığımı görüyorsun değil mi? O zaman daha niye boş boş konuşuyorsun?" Cebimden telefonumu çıkarıp abimi aradım. Gerçi titreyen ellerim buna pek müsade vermedi ama yine de başardım.
"Alo abi."
"Efendim Gonca'm!"
"Ee... Az sonra atacağım konumdan beni alır mısın?"
"Alırım tabi güzel gözlüm."
"Tamam abi, hadi görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra öfkemi bakışlarımla Yağız'a geçirdim. "Eğer şimdi arabayı durdurmazsan ve abim attığım konumda beni bulamazsa ilk iş senin ağzına s*çacak!"
Yağız abimden çekinir ve korkardı. Abim, "Bu kızın başına bir hâl gelirse ilk senden bilirim." diye zamanında yaptığı uyarı çok işime yarıyordu. Ani duran frenle hafif şekilde öne savrulmuş olsam da, bana hakaret eden adamın yanında durmaya devam edemezdim.
Kapıyı açınca kolumdan sıkıca kavrayıp kendine çevirdi. "Bunu seninle sonra konuşacağız Gonca." Hiçbir şey olmamış gibi dudağımdan öpüp, arabanın kapısını kendisi araladı. "Bana öyle bakmaya devam edersen o küçük dudaklarını ağzımın içinde kaybederim."
Beni ona en çok bağlayan şey bu asi hareketleriydi. Ben salak olduğum ve anlamadığım için, beni kısıtlamasını kıskandığı için yapıyor diye düşünüyordum. "Sen bu saatten sonra bana hiçbir şey yapamazsın." Kolumu kolundan kurtarıp arabadan inecektim ki, önüme doğru eğilip kapıyı kapattı ve kilitledi.
"Az önceki cümleni bir daha kurar mısın?" Yüzüme o kadar çok yakındı ki... Simasını tam görebilmem için geri çekilip bakmam gerekiyordu. Sessiz ve heyecanlı sesle tekrarladım. "Sen...bu saatten sonra...bana hiçbir şey..." Cümlem tamamlanamadan dudaklarımız tamamlandı. Nefes nefese kalmış şekilde geri çekilip aynı soruyu bir daha sordu.
"Az önceki cümleni bir daha kurar mısın? Kur ki bu güzel dudakları öpmem için bana bahane çıkart."
Benden her öpücük aldığında dengem şaşıyordu. Gözlerim dudaklarına kaydığında bir şerefsiz gibi yaladığını gördüm. "Hadi ama Gonca, bir daha kur şu cümleyi. Tadın damağımda kaldı."
Kendimi topladığım gibi yüzüne tükürüp, kilit düğmesinden kapıları açtım. Aşağı indiğim gibi kendimden emin şekilde arabanın kapısını tutup sertçe üstüne vurdum. Herkes bilir ki, erkeğin en sinir olduğu şeylerden birisi, aracının kapısının sertçe üstüne vurulmasıdır.
Kapanan kapının ardından kafamı hafifçe sağa yatırıp tek kaşımı kaldırarak gözünün içine baktım. Camı açtığı gibi gür sesi kulaklarıma doldu. "Arabam sana feda olsun Gonca'm! Şu sinema işini de akşama halledelim artık." Göz kırpmasının ardından gaza basıp hızlıca gitti.
Milletin kafasını kıran Gonca ufak bir söze tav oluyordu.
...
Abimle beraber eve dönüş yapmıştık. Yağız'ın defalarca kez aramalarını açmamış, gelmeyeceğim diye de kısa mesaj atmıştım. Kalbim tersini söylese de mantığım yaptığımı doğruluyordu.
•Hayatım: 3 Yeni Mesaj:
"Aç şu telefonu Gonca!"
"Gonca özür dilerim tamam bak eşeklik ettim."
"Gonca beni deli etme!"
Hiçbir mesajına cevap vermeyerek telefonumu uçak moduna aldım. Nerden bilebilirdim yarım saat sonra kapıya geleceğini... Abimin kapımı tıklatmasıyla yerimden kalkıp açtım. "Kızım şarjın bitmiş sanırım. Yağız kapıya gelmiş, seni çağırıyor."
Çok fena bir adam bu! Abime hiçbir şey demeyeceğimi bildiği için direk ona söylemiş. "Tamam abi az sonra ineceğim."
"Bana bak Gonca! Bak hallerin bana hiç sarmıyor. Bu herif seni üzüyorsa falan bana söyleyeceksin duydun mu? Ayrıca bir daha da sakın kapıya gelmesin. Abiyim ben abi, saksı değilim."
Zavallı Gonca! Gelen azarlıyor, giden azarlıyor... Hızlıca merdivenleri inip Yağız'ın yanına gittim. "Abim kızıyor Yağız, niye geldin?"
"O içine ettiğimin telefonu niye kapanıyor sevgilim?" Son bir kaç aydır Yağız beni fazlaca yıpratıyordu. Bana karşı kurduğu cümleler, söylediği hakaret dolu sözler alev almış öfkeme odun atıyordu. "Bence biz ayrılalım artık." İlk zamanlarda ağzımdan çıkması gereken cümleyi şimdi söylemem bile kendime büyük bir saygısızlıktı.
Evet pişman olmuştum, keşke söylemeseydim demiştim içimden ama olan olmuştu. "Anlamadım ne dedin?"
"Duydun işte Yağız. Sen bana karşı çok kırıcı oluyorsun artık. Beni yoruyorsun, yıpratıyorsun. Madem ki anlaşamıyoruz o zaman ayrılalım. Uzatmanın bir manası yok."
Ayrılık konuşmamın böyle olmasını ben de istemezdim. Arkamdan defalarca kez seslense de oralıklı olmadım.
...
Yazardan...
İnsan en büyük haksızlığı kendisine yaparmış. En başta gitmesi gereken yerden geç kalkarak hayatını çukura atarmış. Attığı çukurun içine hiç düşünmeden kendini de sokarmış. Bakalım o çukurdan Gonca tek başına mı çıkacak yoksa uzanan eli mi tutacak?...
...
Gül'den...
Hayatım her zaman pamuk ipliğine bağlı ilerliyordu. Annemin evlen diye sitem etmesi, abimin ben onu hiç kimseye vermem diye diretmesi, babamın Ağa oğluyla evlenmem gerektiğini söylemesi... Her kafadan bir ses çıkıyordu. Benim hayatım için hepsi söz sahibiyken, bir ben yorumsuz kalıyordum.
Oysa gönlüm zaten doluydu. Ben zaten bir Ağa oğlu seviyordum. Sık sık bize gelip giden, babamın iş ortağı Ozan Aslan'a ben zaten aşıktım.
İmkânsız aşk mıydı benimkisi bilmiyorum ama canımı çok yakacağı belliydi.
Ne kadar dikkat çekmeye çalışsam da bana bir türlü bakmamıştı. İçine kapanık sert ve ağır bir Ağa oğluydu. Duruşu bile tüylerimi ürpertmeye yetiyordu.
"O kız kimdi Gül?" Mutfağa gelip sürahiden su dolduran Ömer abi, sorduğu soru ile varlığını belli etmişti. Dağıttığım düşüncelerimi toplayarak Ömer abiye döndüm. "Hangi kız abi?"
"Az önce gelin almaya gelenler gibi kornaya basan adamın arabasına binen kız."
"Hee... O mu? O şey ya!... Benim arkadaşım abi."
"İyi. Bir daha gelirse eğer kapının önüne sevgilisini getirtmesin. Getirtecekse de kendisi gelmesin." İçtiği bardağı tezgahın üstüne sertçe koyarak gözümün içine baktı. Ömer abiyi çok severdim ama çokta korkardım. Sinirlendiği zaman gözü hiç kimseyi görmezdi.
"Tamam abi söylerim." Omuzlarını geriye doğru iterek ellerini arkada birleştirdi. "Akşama bir tatlı yapsana Gül. İnsan hiç mi demez? Amcamın oğlu gelmiş, ona güzel bir tatlı yapayım."
Yufka yürekli olduğunu söylemiştim değil mi? "Sen yeter ki iste abim. Akşama tatlın hazır bil." Yanağımdan makas alarak mutfaktan çıktı.
Her şeyi planlamıştım ama elinde bir tepsi baklava ile gelecek olan arkadaşımı planın içine sokmamıştım.
"Gonca! Kızım ne oldu, niye ağlıyorsun?" Elindeki tepsiyi bana uzatıp içeriye girdi. "Biz ayrıldık Gül. Beni terk etti."
Yüzyılın büyük çifti ayrılmış mıydı? "Gel içerde anlat neler olduğunu?"
Tepsiyi mutfağa koyarak benim odama çıktık. Yatağın üstüne oturtup ellerini tuttum. "Hadi şimdi baştan anlat."
"Başı sonu yok Gül. Terk etti beni." Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında başını göğsüme yasladım. "Niye terk etti?"
Kafasını kaldırıp anlatmaya başladı. "Bana sürekli hakaret ediyor, sürekli azarlıyor. Ben de artık dayanamadım ayrılalım dedim."
Başı yerde, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Gülmemek için alt dudağımı ısırsam da daha fazla dayanamadım ve gülmeye başladım. "Onun senden ayrıldığına emin misin Gonca?" Ellerimle dizlerime vura vura güldüm.
"Ne gülüyorsun ya? Ha o ha ben... Ayrıldık işte."
"Ama benden ayrıldı diyorsun Gonca. Yani bana doğrusunu anlatmasan Yağız senden ayrıldı sanacağım."
"Tamam işte her neyse. Sonucunda ayrıldık ya sen ona bak."
Oksijeni içime bolca çekerek elinden tutup kaldırdım. "Kalk çay demleyeyim de öyle konuşalım."
"İyi olur. Bende sinirden evde 3 tepsi baklava açtım zaten. Aslında 2 tepsinini buraya getirecektim ama hayvan abim 1'ini piştiği gibi yedi. Biraz da ondan ağlıyorum."
Gonca cidden çok değişik bir kızdı. Bir yanı çok güçlüyken diğer yanı çocuk gibiydi. Hafif tebessüm ile aşağıya beraber indik. Mutfağa girmemizle abim ve Ömer abiyi tepsinin başında görmemiz bir oldu.
"Lan sünepe! Bu baklavayı sen mi açtın lan?" diyen abimi boğmamak için kendimi zor tuttum. "Baklavalarım! Hepsini mi yediniz?" Bir posta da bunun için ağlamaya başlayan Gonca'ya gülmemek için savaş veriyordum.
"Bir tane bile yiyemedim. Niye hepsini yediniz?"
Ağlaya ağlaya konuşuyordu. Yok yok! Benim Yağız'la bir an önce konuşup bunları barıştırmam lazım. Ömer abi yüzünü buruşturup öyle bakıyordu Gonca'ya.
"Valla bilmiyordum bacım. Ama ellerine sağlık çok güzel olmuştu." Abim çok gamsızdır. Dünya yansa o diğer tarafta saçını tarardı. "Başka yok mu?" dedi son dilimi de ağzına atarken...
Ömer abi ise hiç yorum yapmadan yukarı çıktı. "Ay yeter ağlama Gonca. Abi sende kalk odana git, utanmadan bir tepsi baklavayı yemişsin."
"Valla tek ben yemedim. Hatta ben sonuna yetiştim. Şerefsiz Ömer tüm tepsiyi bitirmiş. Gonca daha var mı ya?" diyen abimin arkasından ayağımdaki terliği fırlattım.
Yukarı çıkan abimle beraber baş başa kaldık. "Gonca sen Yağız'ı bilmiyor musun sanki bacım? İki güne kapına yalvarmak için gelecek."
Çalan telefonumla beraber bakışlarımı Gonca'dan çevirdim. "Aha bak beni arıyor Yağız efendi!"
Hızlıca elimden çekip aldı telefonu. "Sen hangi yüzle beni arıyorsun Yağız?"
Seni aramadı ben aradı diyemedim... Gonca sinirli şekilde konuşurken ben kenardan kıs kıs gülüyordum. "Sen beni terk ettin ben seni değil Yağız efendi!"
Hâlâ sen terk ettin diyor. "Yok ya! Unuttun sanırım Yağız. Ben seni terk ettim ben!"
Yarım saat boyunca kavgalarını dinledim. Sonunda didişmeleri bitmiş, ateşkes sağlamışlardı. "Barıştınız mı?"
"Yarın konuşacağız ama barıştık sayılırız."
"Oh be!" diyerek rahat bir nefes aldım. "Ben de gideyim artık. Zaten yüzsüz gibi günde iki defa geldim."
"O nasıl laf öyle? Madem düzeldin, o zaman yolcu edeyim ben seni."
Gonca'yı yola koyduktan sonra mutfağı toplamak için geri döndüğümde Ömer abiyi bir şeyler ararken gördüm. "Hayrolsun abi, ne arıyorsun?"
"Baklavalar bitti mi Gül?"
"Bitti ya abi sen de gördün."
"Başka yok mu ya? Valla çok güzel olmuştu."
"Varda Goncalar'ın evinde var. Ama istersen sana yarın açarım ben."
Etrafı kontrol ettikten sonra yanıma geldi. "Gül ya!"
"Buyur abi."
"O kıza desene o açsın. Cidden çok güzeldi, bir tepsi daha olsa yerdim. Ama sakın Ömer istiyor falan deme ha!" Bu gün bilmem kaçıncı kez alt dudağımı ısırıyordum gülmemek için.
"Tamam abi." Garipti... İçimden bir ses bu ikisini çok yakıştırırken, diğer tarafım yadırgıyordu. Gonca Yağız'a aşıktı. Ömer abi ise yıllardır kalbine kimseyi almıyordu. Ama garip bir çekimleri vardı. Yan yana koyduğun zaman uyumları harika gözüküyordu. İç içe geçtikleri zaman büyük bir kaos görüyordum.
Aynı benimle Ozan gibiydi aslında. Acaba Ozan ne zaman benim farkıma varacaktı? Düşüncelerimin arasında boğulurken Ömer abinin yüksek çıkan sesi dikkatimi çekti.
"Ben başa falan geçmem amca! Kendi oğlun var, çok istiyorsan onu geçir!"
"Lafımın üstüne laf getirtmem Ömer! Sana 4 ay zaman. Ya kendine uygun bir eş bulursun ya da benim bulduğum kişiyle evlenip başa geçersin!"
Son duyduğum gürültülü ses ile ortam sakinleşti ve herkes odasına çekildi. Muhtemelen Ömer abi yumruğunu duvara ya da masaya geçirmişti.
Şiyar Ağa hükmünü vermiş, Ömer'de her zaman ki gibi karşı çıkmıştı. Umuyorum ki Ömer abi babama inat olarak ailemizle uyumsuz bir kızı içimize sokmazdı...