13. OZAN ASLAN!

1903 Words
Gonca'dan... "Sen Ozan'ı nerden tanıyorsun?" diye yeniledi sorusunu arabaya binince. "Bir kaç haberde görmüştüm." diye uçuk bir şekilde yalan salladım. "Ya demek öyle! Siması aklında kaldığına göre, beğenmişsin demek ki!" demişti ama ben dalgınlığımdan dolayı cevap verememiştim. Kolumdan tutup sarsınca kendime geldim. "Ha... Bir şey mi oldu?..." Gözlerini sıkıca kapattı. "Yok bir şey!" "Eve gidelim mi?" diyerek zorla yutkundum. Yağız'ın başkasıyla evlendiğini bile unutmuştum, Ozan'ı bir kadınla görünce. Çok samimiydiler ve kadın gayette güzeldi. "Zaten eve gidiyoruz, merak etme!" Gaza fazla yüklendiği için kemerimi hemen taktım. "Yavaş olsana biraz." Sanki beni duymuyor, dediklerimi algılamıyordu. İbre 240'ı gösterince kendimden geçmeye başladım. Tamam arada abimle bir çılgınlık yapıp 200'e çıkıyorduk ama boş asfaltta kimse yokken yapıyorduk. "Ömer az sakin mi olsan? Ömer!" diye çığlık atınca kafasını bana çevirdi. Yavaşça düşen hızla bende sakinleşmeye başladım. "Korktun mu babasının prensesi?" Lafıyla zaten hiç dinmeyen sinirimi yeniden harladı. "Senin derdin ne? Sözlendiğine pişman olup beni mi öldürmek istiyorsun?" "Asıl senin derdin ne? Ozan hayırdır?" diye sorunca düştü jetonum. Bu hâlâ orda mı kalmıştı? Şimdi Gül Ozan'ı seviyor desem, eve gidince kıza takılacaktı. Ne desem yakamı bırakırdı? "Ya hayır ben yanındaki kadını merak ettim. Sanki bir yerlerde görmüştüm onu." "Bu sefer yemedim Gonca. Ozan konusunu sonra konuşacağız." dediğinde evin önüne geldiğimizi anladım. "Dur!" demesiyle kapıyı tutan elim askıda kaldı. "Az telefonunu versene." Hiç tereddüt etmeden çantamdan çıkarıp verdim. Bir şeyler karıştırıp geri uzattı. Anlamsızca bakınca açıklama yaptı. "Gereksizleri sildim. Şimdi izin verirsen tek kalmak istiyorum." Bir kaç saatte sıkılmış mıydı benden? "Seninle eve gelecek halim yok merak etme!" dememle aşağıya inip kapıyı üstüne pat diye kapattım. "Bak Gonca bu iki oldu! Şu kapıyı insan gibi kapat!" Ağzımı açtım cevap verecektim ki, abimin sesini duydum. "Bir şey mi oldu Gonca?" Seri şekilde yanıma geldi. Bana kafasıyla içeriye geç diyerek kolunu arabanın üstüne koydu. Bu gün yeterince yorgundum ve iki odunla uğraşacak halim yoktu. İçeri girip kapıyı araladım... *** Ömer'den... "Ayağını denk al Ömercik!" sözüyle bedenim gerildi. "Sen niye sürpriz yumurta gibi her yerden çıkıyorsun oğlum?" Arabanın kapısını açıp yan koltuğa oturdu. "Bak Ömer, Gonca benim en değerlimdir. Onun senelerdir Yağız'a olan aşkını çok iyi biliyorum. Böyle bir anda seninle söz yüzüğü falan takmasına inanmıyorum. Siz ikiniz bir şeyler karıştırıyorsunuz ama bacımın mutluluğu için susuyorum. He eğer ki onu üzersen, gözünden tek damla yaş akıtırsan sana dünyayı dar ederim. Bana aşiretin de ağalığında sökmez!" Kardeşine bu denli sahip çıkması hoşuma gitse de, ahkâm keser gibi konuşması kaşlarımın çatılmasına sebebiyet veriyordu. "Onu üzeni ben de üzerim merak etme. Ama ben senin uşağın ya da çalışanın değilim. İki de bir yanıma gelipte bana akıl vermeye kalkma! Bana ne artistliğin söker ne de bu havan!" Eliyle burnunu kaşıyıp gözlerini uzaklara daldırdı. "Gonca sert gözükür ama içi pamuk gibidir. Onu üzme tamam mı?" Elini omzuma koyunca niyetinin gerçekten de salih olduğunu anladım. Kafamı sallayıp, "Eyvallah!" dememle arabadan inip gitti. *** Arabayı eve doğru sürerken direksiyonu tutan sol elime kaydı gözüm. Parmağımda bir yüzük vardı ve muhtemelen bir kaç aya evlenecektim. Zamana bırak demişlerdi ama ben zamanla bıraktım. Sevmeyi de sevilmeyi de sevdiğim kadının gözümün içine baka baka, "Zorla güzellik olmuyor Ömer, bırak peşimi." demesiyle bıraktım... Ben sevdim, başkası koynuna aldı. Dalmış gitmişken telefonuma düşen arama ile kendime geldim. 𝙊𝙯𝙖𝙣 𝙖𝙧𝙞𝙮𝙤𝙧... Bu gün yeterince gerdiği yetmiyormuş gibi araması iyice sabrımı sınadı. Açmadım, çünkü açmak istemedim. Gonca'nın Ozan'ı haberlerden tanıdığına falan da zerre inanmadım. Acaba bir geçmişleri falan mı vardı? Israrla çalan telefonu açacağım sırada kapandı. *** Kapıdan içeri girmemle herkesin odasına çekildiğini anladım. Konak sessiz ve insizdi. "Abi geldin mi?" duyduğum sesle odamın kapısına geldiğimde ardımı döndüm. "Sen hâlâ uyumadın mı kızım?" "Nasıl geçti abi? Gonca iyi mi?" "Gül, Gonca Ozan'ı nerden tanıyor?" dememle Gül'ün atan rengi dikkatimi çekti. "Soru sordum?" İstemsiz şekilde ellerini birbir içine geçirerek parmaklarıyla oynuyordu. "Gül kime diyorum?" İrkildi. "He... Efendim abi!..." "Gonca Ozan'ı nerden tanıyor diye sordum!" "Ben...B-ben göstermiştim, ortağımız diye abi..." Yalan 1! Gonca haberde görmüştüm dedi ama Gül ben gösterdim dedi. Bu da doğal olarak içimdeki şüpheyi büyüttü. Bunların bağlantısı neydi? "Sen niye sordun ki abi?" "Bugün Ozan'ı görünce bana sordu o mu diye? Yanındaki sevgilisini tanıyorum falan diye de ekledi." dememle Gül'ün elindeki telefon yere kapaklandı. Şu an ortalıkta çok pis şeyler dönüyordu ve ben bir b.k anlamıyordum. Yerden telefonu aldığı gibi kaçarcasına koştu. *** Gül'den... Az önce duyduğum şey bir şakaydı değil mi? Yok ya Ozan'ın sevgilisi dememiştir bence ben yanlış anladım. Ama yanındaki sevgilisi dedi! Bir kaç saat önce pır pır eden kalbim şimdi atmakta bile zorluk çekiyordu. Daralan nefesim, deniz gibi akan gözlerim... Başım dönmeye başlayınca kendimi yatağın üstüne bıraktım. Çığlık çığlığa bağırıp inkâr etmek istiyordum. Ben... Ben nasıl bir kör sevdaya tutuldum böyle? Demek ki bu yüzden ne yaparsam yapayım dikkatini çekememiştim. Demek ki bu yüzden bacım dedi, kardeşim dedi! Daralan nefesimle beraber elim yakama gitti. Üstümdeki elbise beni boğuyor, kararan dünyamı iyice karartıyordu. Boğazımdan kaçan hıçkırıkla ağzımı kapattım. Ömer abi... Ömer abi Gonca gördü dedi, sordu dedi... Gonca biliyor muydu yani? Görmüş müydü?... Gördüğü halde niye bana bir şey demedi? Bunu bana nasıl yapardı? Ozan'ı sevdiğimi bildiği hâlde nasıl söylemezdi? Elbisenin açmaya çalıştığım yaka düğmeleri açılmıyor, iyice çıkmaz yola giriyordum. Tırnaklarım adeta boynuma saplanıyordu. "Açılsana, açılsana!" diye farkına varmadan bağırıyordum. Sürekli yüzüme dağılan salık saçlarımı elime makas alarak kesecekken kapının dışından gelen ses ile durdum. "Gül içeride ne oluyor? İçeriye gireceğim müsait misin?" Abimin sesi ile makası yerine bırakıp aşkımdan dolayı hiç kurumayan göz yaşlarımı ellerimle sildim. "Müsait değilim abi." "Gül!" dedi ve durdu. "Sen ağlıyorsun Gül. Ne oldu bacım?" Kapı kilitli olduğundan ötürü açamıyordu. "Gül'üm aç kapıyı hadi. Abicim iyi değilsin biliyorum, hadi açta derdini anlat bana." Benim derdim anlatmakla bitmezdi ki... Ben dermansız bir derde tutulmuştum. Evet insan hiç kendi derdine kendi tutunur mu? Ben tutunmuştum işte. Gönül ferman dinleseydi sevmezdim zaten onu! Gerçi benim salaklığım! Adam beni bacısı olarak gördüğünü açık açık beyan etti. Kimi seviyordu ki acaba? Bizim köyden miydi? Hangi aşirettendi? "Gül hadi abim." "Abi yalnız kalabilir miyim? Her şeyi herkesle paylaşmak zorunda değilim tamam mı? Bırakın da biraz kendi halime kalayım." Bu dediklerimin abimi kıracağını bildiğim halde söyledim yoksa gitmeyecekti. "Tamam abim, sonra konuşalım ama olur mu?" Uzaklaşan ayak sesleri ile kendimi tekrardan yatağa attım. Gonca'yı bile aramak gelmiyordu içimden. Bildiği hâlde bana söylememesi çok sinirlendirmişti beni. Hem niye kendimi bu kadar çok yıpratıyorum ki? Sevgilisi varsa bu evleneceği manasına gelmiyordu. Ama yine de sabaha kadar ağlamaktan kendimi alıkoyamadım. *** Gonca'dan... Tam odama çıkacakken annem polis gibi önümü kesti. "Gel çabuk buraya gel!" Telaşlı sesi korkmama neden oldu. Hızlıca peşinden gittim. "Ne oldu anne, birine bir şey mi oldu?" Dizlerine vurup yakınmaya başladı. "Oy sen habulari nerden buldun kızım? Oy ben ne edeyum?" "Anne ne oldu ya?" "Kızım bularla edemezsun sen!" Ellerini dizine koyup bakışlarını bana sabitledi. "Hele bir karu var, dili ayağumun pabucu gada! Bağa ne diy biliy musun? Sağa da altun alalum mu?" Gözlerini kısıp sağa sola kafasını salladı. "Bak bak bağa deduğune bak!" "Anne utanmıyor musun kadını mezelemeye?" "Oy oy! Benum kızım bile bağa sahupluk etmey ki? Ben en iyisi gideyum de kendume huzur evi bakayum." Ne olursa olsun bu kadının gözyaşlarına dayanamıyordum. Ama şöyle detaylıca düşününce siteminde çokta haklıydı. Hangi hakla benim annemi ezmeye kalkarlar? Tamam belki onlar gibi iyi durumumuz yoktu ama kötü de değildi. "Ben sağa bu ay ki maaşumla Trabzon hasur seti alayum mu?" diyip kafamı bağrına bastım. "Essahten mi diysın kız?" "He ya! Aşçılık için başvurduğum restoran vardı ya!" diyip kafamı kaldırdım. "Uu şu dunya çapunda olan mi!" "Dunya çapunda olan!" dedim, ellerimi yukarı kaldırarak. "Başvurum kabul edilmiş, deneme için çağırıyorlar." Annemin yüzündeki bu tebessüm için canımı bile verirdim. Onun gülen yeşil gözleri içimde kurumaya yüz tutmuş sevgiyi canlandırıyordu. "Oy benum akillu kızım." "Oo anamı da aldı elimden, ben kaldum tek!" Abimin sesiyle ikimizde ona döndük. "Gel la buraya eşek sipasi!" İkimizde kollarımızı açıp abimi kucakladık. "Sizun birinizi diğerunden ayurur muyum hiç? İkinuzde benim bu hayattaki en değerlulerumsunuz!" "Kari uşaklari buldu, beni atti!" Babam yine her zaman ki gibi bizi kıskanmış, ufak çaplı sitem ediyordu. Hepimiz kollarımızı açıp onu da aramıza alarak aile buluşması yaşadık... *** Ben çoğu kişinin aksine, aile sevgisi tatmış bir kız çocuğuydum. Ne annem ne de babam bu zamana kadar hiçbir sevgisizlik göstermediler bana. Annemin cazu karusu, babamın da prensesi olmuştum. Dilimin uzun olmasından kaynaklı olarak her ay mutlaka babama bir şikayet gelirdi. "Ha bu kuzun dili pabuc gada..." Hep aynı cümleleri duymaktan gına gelmişti artık. Niye kendini savunmak terbiyesizlik olarak algılanıyordu ki? Annemi zamanında çok ezdikleri için miydi bu özgüvenleri? Bakmayın şimdi dişlerini çıkartmış olmasına! Annem bu hayata 7 görümce ile başa çıka çıka tutunmuştu. Yaşadığı şartlar ona güçsüzlüğü bir çaresizlik olarak gösterdiği için hep ayaklarının üstünde sağlam şekilde durmuş. Bu yüzden ben Güllü Altun'un kızıyım demekten gurur duyardım. Ömrü çay ve fındık bahçelerinde geçen anam, İstanbul'a taşındığımız zamanlarda nefes almaya başlamış. O yüzden çoğu lafını duymaz, kalbinin temizliğini bildiğim için susardım... Tıpkı Gül'e Ozan olayını anlatmadığım gibi susardım... Bu nasıl diyilirdi ki? Aynısını yaşamıştım ama nasıl anlatılırdı bilmiyorum. Zaten benim içinde yeterince zor bir gün olmuştu, bu yüzden üstümü bile çıkartmadan yatağa attım kendimi... Unuttum dediğim gerçek yatağa uzanmamla aklıma düştü. Sıklaşan nefesim ile aniden yerimden kalktım. Gözüm bir yüzüğe baktı bir de yatağa. Kendimi boğuluyormuş gibi hissediyordum. Canımdan çok sevdiğim adam evlenmişti, muhtemelen şu anda karısıyla zevk yaşıyordu. Şimdi bu odayı kalkıp yaksam, yıksam ne değişecekti? İçimdeki dinmek bilmeyen yangına derman olabilecek miydi? Kapana yakalanan canlı gibiydim. Çırpınışlarımın boşa olduğunu bildiğim halde vazgeçmiyordum. Oysa oraya o kapanı koyan kişiyle, uğruna çıkmak için çırpındığım kişi aynıydı... Bir insan katilini sever miydi? Ben duygularımın katilini sevdim... Ben ruhumun katilini senelerce sevdim... Sevdim de ne oldu? Sevdim de ne değişti? Hiçbir şey... Yine üzülen ve yarı yolda bırakılan kişi ben oldum. Şimdi sabaha kadar uyku haramdı bana... Sabaha kadar balkonda oturup sigara içerek kaybettiklerime ağlayacaktım. Belki bu son ağlayışım olacaktı ama içimde yeni yeşermeye başlayan küçük fidanın başlangıcıydı akıttığım gözyaşlarım... *** Gül'den... Gece 1 gibi herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra kendimi avluya attım. Oda içimi sıkıyor, derdimin üstüne bir dertte o ekliyor gibiydi. Açık hava bile dindirmiyordu yürek yangınımı... Kafamı kaldırıp yıldızlara bakarken, kırılan kapı ile çığlık atıp kollarımla kafamı korumaya aldım. "Şiyar Karanlık!" Bu ses... Bu ses katilimin sesiydi! "Aşağı in Şiyar Karanlık!" Şaşkın gözlerle Ozan'a bakarken gözlerimiz birbirine değdiği anda yanıp kül oldum. Çünkü gözlerinden bir alev çıkıyordu. Seri adımlarla yanıma gelip kolumdan tuttu. "Baban nerde Gül?" Sıktığı kolum acıyordu ama kalbimden daha fazla değil! Cevap vermeyince sesini en yüksek desibele aldı. "Baban nerde!" diye bağırınca konağın duvarları bile titredi. "Ozan dur, kızı bırak!" diyen sesin sahibine çevirdim bakışlarımı. Şık giyimli, suratı on kat makyaj dolu olan kadına... "Sana beni arabada bekle demedim mi Gaye!" O kız bu kız mıydı? Sevgilisi bu muydu? Bu aşiret kızı falan değildi ki! "Ferhat, yengeni al evine bırak!" Yenge! Yenge dedi! Evet o buydu. Uğruna gözünün beni görmediği kadın buydu. Alev saçan gözleri tekrardan bana döndü. Kolumdan ileriye doğru iterek emirler yağdırdı. "Şimdi içeri git ve bana babanı çağır!" Yenge kelimesinden sonra beynim diyilen hiçbir şeyi idrak edemiyordu. "Git babanı çağır Gül!" demesiyle irkilerek geri çıktım. "Ne oluyor Ozan!" sesiyle herkesin aşağı indiğini anladım. Abim, annem, Ömer abi, babam ve diğer üyeler... Herkes aşağıdaydı... "Hayırdır Ozan, gecenin bu saatinde ne işin var burda?" diye soran abime kaydı tüm bakışlar. "Bilmem, onu Ömer'e ve Ağa'yım diye ortalıkta gezinen babana sor!" İşte bu söz çok ağırdı... Bu söz söylenmemeliydi... Ozan'ı bu saatte buraya getiren şey neydi bilmiyorum ama öfkesi denizin ortasında oluşan bir hortum gibi bizi kasıp kavuruyordu... Biz ya o hortuma kapılıp gidecektik ya da tüm mücadelemiz ile kurtulacaktık. Oysa o kasırga beni alıp götürmüştü de haberim yoktu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD