Gül'den...
Aradan tam 3 ay geçmişti ve ben kendimi hâlâ Ozan'a hissettirememiştim. Az önce babamı konuşurken duyunca bu akşam bize geleceğini öğrendim. Dolabımdan en güzel elbisemi seçip, saçlarımı salık bırakarak hafif bir makyaj yapacaktım. Artık bu seferde fark etmezse onun öküzlüğü!
"Ana benim mavi elbisem nerde ya?"
"Hangi mavi kızım?"
"Ya anne üstünde çiçekleri olan mavi elbisem."
"Vıy! Sen bir yere mi gidiyorsun ki onu giyeceksin?"
"Niye anne illa ki bir yere mi gitmem lazım? Sen nerde onu söyle."
"Diğer tarafa bak."
"Heh işte burada!" Elbiseyi dolaptan çıkarttığım gibi havaya kaldırıp baştan aşağı baktım. Gözlerimi ön plana çıkaracak bir elbiseydi. Akşam olmak üzereydi ve benim hemen giyinip hazırlanmam lazımdı.
Üstümü giyip, saçlarımı saldıktan ve hafif makyaj yaptıktan sonra aynadan kendime baktım. Bir sağa döndüm bir sola. Bence gayette dikkat çekecek bir güzelliğim vardı.
"Ne oldu Gül? Düğüne mi gidiyorsun?" Ömer abinin sesiyle irkildim. "Ay Ömer abi! Korkuttun beni ya!" diyerek baş parmağımla damağımı yukarı ittim. Üstümü işaret etti. "Bu hâl ne?"
"He!" diyip üstüme baktım. "Bugün böyle giyinmek istedim abi."
"İyi o zaman fazla ortalıkta dolanma bu kılıkla. Ozan gelecek biliyorsun dimi?"
"Evet abi babam söyledi."
"İyi."
Ben bu Ömer abiyi hiç anlamıyorum. Ya sen yurtdışında okumuş etmiş adamsın, gelmiş benim elbiseme mi karışıyorsun? Çalınan kapı ile yüreğim ağzıma geldi. Tam koşarak gidecektim ki, aklımı başıma toplayıp yerimde durdum.
"Hoşgeldin Ozan." sesini duyduktan sonra kalbim ağzımda atmaya başladı. Mutfağa geçmiş, servis yapmak için vakti bekliyordum. "Gül hayde kızım bardakları içeri götür." İşte beklediğim an gelmişti.
Heyecanla bardakları tezgahın üstünden alıp titreyen ellerimi kontrol altına aldım. "Sakin ol Gül, sakin ol!" diyerek adımlarımı atmaya başladım. Tam dışarı çıkacaktım ki, Ömer abi karşıma çıktı. "Onları ben alayım en iyisi."
Elimden alınan tepsiyle beraber ne yapacağımı şaşırdım. "Ama... Ben..." diyemeden gitti. Sinirle mutfağa geri döndüm. "Of ya of!"
Ayağımı yere vurup, sırtımı tezgaha yasladım. İçeri giren Ömer abiyi görünce sinirle kaşlarımı çattım. "Bu elbiseyle seni o kadar adamın içine sokamazdım Gül. Ama yemekten sonra çoğu gidecek, bir tek Ozan kalacak. O zaman sende kahveleri yapar getirirsin tamam mı?"
Demek tek Ozan kalacak. Zaten diğerleri umurumda bile değildi. Gülümseyip kafa sallayarak kahve yapacağım vakti bekledim.
Annem yanıma gelince vaktin geldiğini anladım. "Hayde kızım kahveleri yap."
Büyük istekle cezveyi alıp, çeşmeden su doldurdum ve içine kahveyi attım. En köpüklü olanı Ozan'a verecektim. Olan kahvelerle beraber tepsiyi de elime alarak yürümeye başladım. Sanki beni istemeye gelmişti de ona tuzlu kahvesini getiriyor gibiydim. "O günlerde gelir İnşallah!" diyerek yürümeye devam ettim.
Gözümü tepsiden ayırmadım. İlk önce babama ikram ettim. Sonra yönümü Ozan'a çevirince heyecandan elim ayağım birbirine dolandı. Bir anlık gözümün kaymasıyla o sinirli ve sert yüzü kalbimi yerinden çıkaracakmış gibi hissettirdi.
Ve ayaklarımın birbirine dolanmasıyla hayatımın en büyük rezilliğini yaparak yere düştüm. Üstüm, başım... Her yerim kahve olmuştu. Düştüğüm yerde öylece kalakaldım.
Zaman durmuştu sanki. Tam Ozan'ın ayak dibine düşmüştüm. Kafamı kaldıracak kadar bile cesaretim yoktu. "Bacım iyi misin?" Lafıyla düştüğüm yer zindan oldu bana. Bacı mı?
Ben onun için bugünden beri stresten ölürken o bana bacım mı dedi? Olmaz olsun böyle aşk!
"Kızım yandın mı Gül'üm?" diyen babamı bile duymadım. Apar topar yerdeki kırık fincanları toplayıp tepsiye koydum. Babamla abim yanıma gelmek isteselerde ben gerek yok diyerek karşı çıktım.
"Eline batmasın kardeşim dikkat et!" dediğinde ben de devreler yandı. "Batmaz amca hiç merak etme!" dememle koşar adımlarla mutfağa kaçtım. "Anne Mustafa'ya söyle şu dışarıda kalan kırıkları toplasın." Tepsiyi sertçe tezgahın üstüne fırlattım. "Ne kırığı kızım?"
Sinirle fincanları gösterdim. "Fincan anne, fincan kırığı!" Göz çevirdikten sonra hızlıca odama çıkıp kapımı kilitledim. "Kardeşimmiş! Kardeşin batsın senin be! Öküz herif öküz!" Üstüm başım da batmıştı zaten.
"Ay rezil oldum ya!" Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. "Gül bebeğim iyi misin?"
"Defol git abi! Kimseyle konuşmak istemiyorum."
"Aç kapıyı kızım ya! Altı üstü bir kaç tane fincan kırdın."
"Abi lütfen git!"
Uzaklaşan adım sesleriyle beraber ayağa kalkarak üstümü değiştirdim.
"Gül kızım gel de sofrayı toplayalım."
Her şey annemin üstüne kalmıştı bu akşam. Ozan'da gitmiştir düşüncesiyle odadan çıkıp aşağı indim. Tam sofrayı toplayacaktım, Ozan'ın kahkahası kulaklarıma doldu.
"Şiyar Ağa sen de az fena değilsin ha!"
Geri gidecektim ki, Ozan'la göz göze geldik. Bir anda gülüşünü soldurup ciddi yüzünü geri getirdi. "Boşları toplayayım baba."
"Buyur kızım."
Ozan'a o kadar çok sinirliydim ki... Bana bacım dediğinden beri ona karşı olan öfkem dinmemişti. Elindeki kahve fincanını bir an da önüme uzatınca sinirle gözlerine baktım.
Görmemezlikten gelerek diğerlerini toplamaya devam ettim. "Kızım Ozan'ın elindeki fincanı da alsana."
Sesli nefes alarak bir hışımla fincanı aldım. Hızlıca sofrayı toplayıp mutfağa geçtim. Arkamdan omzuma dokunan el ile sinirle arkamı döndüm. "Ya sana konuşmak istemiyorum demedim mi abi?"
Arkamı dönmemle Ozan'la yüz yüze gelmem bir oldu. "Ay!" diyerek bir adım geri gittim. Hemen kendimi topladım. "Bir şey mi isteyecektiniz?"
"Anlamadan ters bir şey mi yaptım?"
Pat diye konuya girmesi dengemi şaşırttı. "Anlamadım?"
"Geldiğimden beri bir değişik davranıyorsun. Az önce de fincanı uzattım, ters ters baktın. Anlamadan bir kusur işlediysem eğer özür dilerim."
Bu bizim ilk sohbetimizdi. Aylardır gelip giderdi bize ama bir kelam bile etmemiştik. Bu sohbet onun beni bacısı olarak gördüğünü değiştirmiyordu ne yazık ki...
"Sizlik bir şey yok." diyip arkamı dönerek tezgahı toplamaya başladım. Gerçi ona ne kadar toplamak diyilirse... Bardağı sağdan alıp sola koyuyordum. "Su var mı?"
Yok burası tuvalet, burda su ne arasın dememek için kendimi zor tuttum. "Şurda olması gerek." Yan tarafı göstererek işime devam ettim. Dibime kadar girip üst rafımda olan bardaklıktan bardak almaya çalıştı.
"Ne yapıyorsunuz?" dememle göz göze gelmemiz bir oldu. Uzun bir süre baktıktan sonra kendini geri çekip mutfaktan çıkıp gitti.
Bu nasıl bir gündü böyle? "Daha ne olabilir?" diye düşünürken Gonca'nın aramasıyla telefonu elime aldım. "Efendim canım."
"Gül, Yağız beni aldattı!"
Daha ne olabilir demiştim dimi?
Gonca'dan...
Yağız'a son bir şans vermemin üstünden 2 hafta geçmişti. Sürekli yanıma geliyor, bana kendini kanıtlamaya çalışıyordu. Ben ise salak gibi çoktan inanmış, hatta ailemle bile tanıştırmıştım. Zaten her şey de o gün oldu.
Yağız ailemle tanıştıktan sonra öğlen 3 gibi eve dönmüştü ama telefonu bizde unutmuştu.
"Gonca telefon çalay."
"Benim değil anne. Aa bu Yağız'ın zil sesi. Burda unutmuş sanırım." Ayağa kalkıp telefonun yanına gittim. Tam kim arıyor diye bakacaktım ki, arama kapandı.
Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koyup gelen bildirimlere baktım.
•Harika 1 Yeni Mesaj:
"Kahven tuzlu olacak, itiraz kabul etmiyorum."
Kahve mi, tuzlu mu? Bir kaç mesaj daha vardı ama şifreden dolayı açamadım. "Sakın Yağız! Bunu bir daha kaldıramam sakın!"
Telefonu alarak arabama atladım ve Yağızlar'ın evinin yolunu tuttum. "Lütfen, bu sefer bunu bana yapmış olma!"
Kalbim tam tersini söylese de, mantığım buna izin vermiyordu.
Arabayı kapının önüne seri şekilde park ettiğim gibi kapıyı yumruklamaya başladım. "Açın kapıyı!"
Öfkem bir saman alevi gibiydi. "Gonca hanım!"
Yardımcı kadın beni görünce beti benzi attı. "Çekilir misin Zehra abla?" Yutkunarak kafasını eğdi ve çekilemem izlenimi verdi. Sinirli şekilde içeri girerek direk salona attım kendimi. Atmamla bir sürü kişiyi karşımda bulmam bir oldu.
Benim yanımda terör estiren adam, kuzu gibi bir koltukta oturuyordu. Herkesin bakışları bana dönünce sersemlemeye başladım.
"Gel kızım sende gel. Bu iki gencimizin yüzükleri takılmadan gel içeri."
Yüzük mü? İki genç mi?
"Yağız mı sözleniyor?" dedim şaşkın ifadeyle. "Yağız ve Harika kızımızın sözü."
Burdaki insanların ne suçu vardı? Bu kızın ne suçu vardı? Şimdi ortaya çıkıp doğruyu söylesem, kızın en güzel günü berbat olacak. Söylemesem bu şerefsizle bir yuva kuracak...
En iyisi çıkıp gitmek olacak sanırım. "Sen kimsin kızım? Niye böyle geldin?"
Aklıma gelen ilk şeyi dilime döktüm. "Ben Yağız'ın çok yakın arkadaşıyım. Bir dahaki aya düğünüm varda, onu söylemeye gelmiştim."
Sinirden ne ağzımdan çıkanı kulağım duyuyordu ne de ben öfkemi kontrol altına alabiliyordum... Cümlelerimi Yağız'ın gözünün içine baka baka kurdum. "Tekrardan hayırlı olsun Yağız!" diyerek, herkese iyi akşamlar diyip arkamı döndüm.
Ama Gonca hiç susar mı? "Ha bu arada!" diyip durdum ve arkamı dönmeden cümleme devam ettim. "Söz yüzüğü kızın evinde takılır. Saçma sapan adetler çıkarmayın."
Geldiğim gibi geri çıkarak kapıyı üstüne sertçe çektim. Çekmemle beraber yere çöküp ağlamaya başladım.
Ben az önce sevdiğim adamın evliliğe attığı ilk adıma şahit oldum. Evlilik hayali kurduğum adamı başkasıyla yan yana gördüm. Ağlarken yüksek çıkan sesimle beraber elimi ağzıma götürüp kapattım. Çığlık çığlığa bağırmak istiyordum ama yapamıyordum.
Sırtımı yasladığım kapı açıldı ve hafif şekilde arkaya düştüm. Denize dönen gözlerimle tepemdekine baktım. Kısık ve orantılı sesiyle konuşmaya başladı. "Kalk Gonca, rezil ettin beni kalk! Kalk konuşacağız."
Kolumdan kavradığı gibi ayağa kaldırarak evin yakınındaki parka kadar götürdü. Omzuma asılı olan çantayı çıkartarak masaya koydum.
"Oo evleniyormuşsun Yağız efendi."
"Sus Gonca! Senin burda ne işin var?" Hem konuşuyor hem de etrafı kontrol ediyordu. "Daha bugün ailemle tanıştırdığım adamın sözüne geldim." Üstüne basa basa kurdum cümlemi.
"Gonca'm gördüğün gibi değil cidden bak."
Ben böyle yalancı bir adama nasıl aşık olmuştum? "Ulan bari bir kere doğruyu söyle lan!"
"Ailem yüzünden Gonca." Eliyle koluma dokunduğunda sert şekilde vurdum. "Bana sakın dokunma Yağız!"
Kollarını iki yana kaldırarak hafif şekilde uzaklaştı. "Tamam bak dokunmuyorum sakin ol! Ama beni bir kere dinle."
"Bitti Yağız. Yemin olsun ki bu sefer komple bitti. Bana desen ki şimdi gidip seninle nikah kıyacağız, yine de asla kabul etmem seni. Bitti, anlıyor musun bitti."
"Bitemez!" diye bağırdı. "Bitemez Gonca!"
İki kolumdan kavradı ve utanmadan gözümün içine bakmaya devam etti. "Sen benimsin, benim olarak kalacaksın!" Kollarımı havaya kaldırıp itikledim. "Bitti Yağız! Senin gibi pislik adamla daha fazla yan yana duramam."
Burnunu koluyla silip sadece bana odaklandı. "Pislik mi? Senin gözünde böyle miyim?"
"Ya ne olacaktın? Hem sen evleniyorsan bende evleniyorum!"
Alay eder gibi güldü. "Sen mi?"
"Evet ben. İsteyenim vardı zaten, onunla evleneceğim bende."
"Seni kim ister be!" Uzaklaşıp baştan aşağı süzdü. "Seni benden başka kim kabul eder lan? Daha giyinmesini bile bilmiyorsun sen."
İşte gerçek yüzü şimdi düşmeye başlamıştı Yağız'ın. Ağzım açık şekilde sıraladığı cümleleri dinledim. "Ben sana baktıysam öpte alnına koy alnına!"
Benim hakkımda böyle mi düşünüyordu cidden? Ama ben... Ben çok sevmiştim, çok değer vermiştim. "Sen değil, bu ilişkiyi ben bitiriyorum ben!"
"Ama seviyorum diyordun Yağız. Bu mu senin sevgin?"
"Sevmiyordum. Sadece eğleniyordum seninle. Canımın sıkkınlığını alıyordun."
Bir insan ne kadar daha yerin dibine girebilirdi? Ne kadar daha küçük düşürülebilirdi? Karşımdaki pisliğe mi kızsam, yoksa bunca zaman ona inandığım için kendime mi kızsam bilemedim...
Aramızdaki bir kaç adımlık mesafeyi kapattım. "Hani seviyordun, hani evlenecektik hayvan herif!" diyerek göğsüne iki sert yumruğumu indirdim. "Bitti Gonca, anlıyor musun bitti! Bırak peşimi, ben sözlü bir adamım artık!"
"Allah senin belanı versin Yağız!" Suratına indirdiğim tokat ve yüzüne tükürmemle beraber masanın üstündeki çantamı da alarak uzaklaştım.
Ben sadece aldatılmadım. Ben küçük görüldüm, ben ayaklar altında çiğnendim. Şerefsizlik bir insan olsaydı eğer, bu kesinlikle Yağız olurdu.
Yazardan...
Gonca'nın en büyük hatası da buydu zaten... Seven aldatmazdı... Seven hakaret etmezdi...
Ama Gonca inandı. Karşısındakinde gördüğü sevda kendi sevdasıydı. Aldattığı halde şans verdi, bir daha yapacağını bildiği halde hayatını mahvetmesine göz yumdu.
Her şey başına dank etmişti ama geç kalmıştı.
Size kendinizi değerli hissettirmeyen herkesten uzak durun. Sizi sevmeyen insanlara kendinizden taviz vermeyin. Siz siz olduğunuz için değerlisiniz. Sevin, sevilin ama asla kendinizi kullandırtmayın.
Gonca'nın asıl hikayesi şimdi başlıyor aslında. Bu hayattaki en büyük kazığı en sevdiğinden yemişti. Bakmayın böyle saf gibi olduğuna. Gonca karakteri çok güçlü ve cesurdur. Sadece sevdası onu biraz sarstı o kadar.
Gonca Yıldız bir yıldız gibi parlayacaktı ve o yıldızın ışığından sadece Yağız eksik kalacaktı.
İki genç, birbir kaderlerine yazılan iki masum genç... İki farklı yörenin genciydi onlar. İkisi de hayat şartlarından dolayı birbirleriyle evlenecek ve yuva kuracaklardı.
Bu yuva çok sarsılacak ama asla yıkılmayacaktı. Pekiyi diğer iki genç... Bu hikâyenin en acıklı tarafı da onlardı. Tek taraflı aşktı onların ki.
Biri başkasını severken, diğeri onu sevecekti. İki genç kızın kaderleri sevdikleri adamların düğünlerini izlemek olacaktı. Birisi arkasına bile bakmadan sevdasını yüreğinden söküp atarken, diğeri atamadı. Sevmeye, sevdasını gizlice içinde yaşamaya devam etti.
Bu hikâyede o kadar değişik şeyler olacak ki, bu kadarına da pes diyeceksiniz...