Yıldız'dan...
Karadeniz'in hırçın kızı Yıldız'dım ben! 22 yaşıma kadar yazın sırtımda çay ve fındık çuvalları, kışın ise odun çuvalları olurdu. Trabzon'un her karış toprağını adım adım gezmişimdir. Gel diyince gidilen, git diyince ardıma dahi bakmadan ortamı terk eden kızdım.
Ailemle birlikte yaşamaya devam ederken, büyük abimin inadından ötürü peşinden gittiği sevdası yüzünden hayatım tepetaklak olacaktı. Sırtımdaki çuvalların yerini dertlerim alacaktı. Ben atmaya çalıştıkça onlar yükü çoğaltarak koyacaklardı üstüme. Sanki kocaman kâbusun içine düşmüştüm ama elimden tutanlar benden epeyce uzaktaydı. Çığlıklarım yeşil dağlarımıza dalgalar hâlinde yayılırken, bir sabah Doğu'nun topraklarında uyanacağımı bilmiyordum.
***
"Rahat dur daa abi!" Küçük abim bana bulaşmaktan keyif alırdı. Hatta benimle uğraşmadan işe dahi gidemezdi. "Of abi! Saçımı başımı dağıttın of!"
"Sus kız! Abiye karşılık verilmez." diyerek yanağımdan öpücük alarak kapıdan çıktı. "Kapat kapıyı abi." dediğimde bilerek açık bırakarak koşarak çıktı. Hepsi mi aynı olurdu? Yataktan kalkarak duş aldım ve üstümü giyerek odadan dışarı çıktım. Havalar buz gibiydi ama yine de dışarı çıkmaktan geri duramıyordum. Aslında ben içeride kalamıyordum.
Merdivenlerden aşağı inecekken, gelen bağırış sesleriyle durdum. "İsteduk kizi Toprak! Vermeduler anlay misun!"
Yine mi aynı konuydu? Artık sahiden de sıkılmıştım. Yavaş yavaş aşağı inip kenara çekildim ve kavgayı sadece izledim. "Bak Toprak! Bağa bak bağa!" diyerek abimi yakasından aldı. Annem nerdeydi acaba? Şimdiye kadar oğlunu çoktan korumaya almış olması lazımdı.
Derin soluk alarak izlemeye devam ettim. "Gidup isteyelum dedun, isteduk! Vermeduler lan vermeduler! Ne isteysın oglum bendan? Sen da hiç mi gurur yok lan!" demesiyle tokatı indirdi. Tek kaşımı kaldırıp 'oh' dercesine baktım. Haketmişti çünkü. Tüm kültür farklılıklarına rağmen gidip istemişti babam ama vermemişlerdi. Daha ne yapacaktık acaba? Ayaklarına mı yapışacaktık?
"Yeter baba yeter! Seviyorum diyorum neyini anlamıyorsunuz?" İşte şimdi araya girmem lazımdı. "Seviyorsan git kızı ikna et abi! Ne diye gelip gidip bize sataşıyorsun? Babam senin oyuncağın mı? Bu adamın gururu yok mu he?" dediğimde babam sakinleşerek uzaklaştı. "Bacun bile akıl ediy, sen edemeysın!" Babam üstüne tükürdüğünde artık ileri gittiğine kanaat getirdim.
"Baba yeter daa! Tamam işte, o da seviyor diye çırpınıyor."
"Habunun neresu çurpuniy? Bir fuşki ettuğu yok bunun Yılduz! Kaybol la gözümün onunden!"
Abim omuzları düşük şekilde giderken, aşkının büyüklüğünden ötürü yaptığını biliyordum. Ben de peşinden gittim. Omzundan tutarak kendime çevirmemle bana sarılıp ağlamaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. 22 yıllık hayatımda abimi bir kaç sefer ağlarken görmüştüm. "Evlendirecekler kızı Yıldız." dediğinde yutkunamadım. Demek bu yüzden günlerdir konuyu sıklaştırmıştı.
"Kızı sevmediği adama verecekler bacım. Benim sevdiğim kadın, başkasının koynuna..." dedi ve sustu. Bir anda benden ayrılarak uzaklaştı ve 'affet' dercesine gözlerime baktı. "Bir gün bu yaptıklarımı çok iyi anlayacaksın Yıldız. O gün geldiğinde beni affet olur mu?" demesiyle çıktı gitti.
'O gün geldiğinde beni affet olur mu?' Zihnimde yer edinen cümle ne manaya geldiğini sorgulattı bana ama anlam veremedim. Hangi gün gelecekti? Ben neyi affedecektim ki? "Abi dur!" diyerek peşinden koştum. Cevabını öğrenmem lazımdı.
"Sana diyorum abi dursana! Hangi günden bahsediyorsun? Ne yaptın da affedeceğim seni?"
Koluna yapıştığımda kendime çevirdim. Yüzüme bile bakamıyordu ve artık korkmaya başlamıştım. "Sana soruyorum abi!"
"Sorma Yıldız! Sadece şunu bil ki, senin bu bencil abin kendisi için herkesi yakacak."
Tekrar yoluna döndüğünde "Benim abim beni tehlikeye atmaz Toprak Kurt! Benim abim beni üzecek bir şey asla yapmaz!"
Yerinde durdu ve ben de hızlıca yanına gittim. Yüzünü yüzüme çevirdiğinde kollarımı kavrayıp silkeledi. "Yapmak zorundayım! Beni anlıyor musun Yıldız? Kalbimin kapısını açan o kadın için yapmak zorundayım!"
"Niye niye?" diye bağırdığımda o da bağırarak "Çünkü onun başka adamla evlenmesine bu gönlüm de vicdanım da razı gelmiyor! Öldürürler lan kızı!" demesiyle durdum.
"Sana ne sana ne! Kızdan sana ne abi! Olmuyorsa önüne bak, olmuyorsa zorlama!"
"Öldürürler diyorum! Neyini anlamıyorsun lan?"
"Niye? Niye öldürecekler niye?"
"Çünkü ilkini aldım ben o kızın! Kız hamile hamile!" demesiyle irkilerek bir kaç adım geri gittim. "Anladın mı Yıldız? Şimdi beni anladın mı?"
Canı çıkacak derecede bağıran abimin yaptığı pisliğin örtülecek tarafı dahi yoktu. "Sen... Sen zina mı işledin?" dememle ondan tiksindim.
"Sen bunu nasıl yaparsın abi? Böyle mi gördük ailemizden?"
"Sus! O nasıl laf öyle? İmam nikahımız vardı bizim." Şu olayda sevindiğim şey vardı en azından. Ne olursa olsun, zinaya bulaşmamıştı ama olayları b.ka sardırmış. Arkamı dönmüş giderken tuttu ve kendine çevirdi. "Kimseye söylemeyeceksin Yıldız! Ne anama ne babama ne de Kuzey'e anladın mı?" Cevap veremedim çünkü hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydım.
"Sana diyorum duydun mu?" diye bağırınca ben de bağırdım. "Bırak beni tamam!"
İkimizde yolumuza devam ederken, bu konunun benimle olan bağlantısını anlamaya çalıştım ama kafamda kodlayamıyordum. Toprak abim niye bana öyle demişti? Affeden taraf niye ben olacaktım ki? Evden içeri girmeden kapının önünde bir kaç dakika oturup hayatımı sorguladım.
Ne güzel bir kaç aya babama Furkan'dan bahsedecektim. Evlilik yolunda ilk adımımızı atacaktık. Şimdi nerden çıktı bu konu tekrardan yüzeye? "Habu telefon kimun? Çalacağum onu yere! Kime diyrım?"
Babamın sesiyle ayağa kalkıp içeri girdim. Telefon babamın elindeydi ve benimdi. "Gereksuz abin aray!" Telefonu sertçe elime koyarak yukarı çıktı.
Daha az önce ayrılmıştık, ne diye arıyordu ki? "Efendim abi?" diyerek açtım.
"Beni affet Yıldız! Hayatının içine s.çtığım için beni affet! Anamlara söyle, bir kaç gün yokum, merak etmesinler beni. Dıt dıt dıt..." Sesinin ardından telefonu kulağımdan çektim. Hemen geri aradım ama kapatmıştı.
Kaçıracaktı! Yemin olsun ki kızı kaçıracaktı ama bunun benimle ne alakası vardı? Allah'ım kafayı yiyeceğim! Sahiden de ben bugün kafayı peynir ekmekle yiyeceğim!