Yıldız'dan...
"Bu ne ya? Elim maske oldu Yıldız!"
"Ben mi dedim sana yüzüme dokun diye?"
Hem suçlu hem güçlü beyefendiler! Yukarı çıkıp Berfu'yu uyandırarak hemen gitmeleri adına her şeyi yaptım. Arabanın aküsü bitmişti ve benimkine bağlayarak o sorunu hallettik. Ardından da kimse görmeden gitmelerini söyledim. Küçük yer, dedikodu çabuk yayılırdı.
Nihayet kendimle baş başa kalmış, kafa dinleyeceğim ortam oluşmuştu. Başımı puşiyle bağlayarak şarkı açıp evi köşe bucak temizlemeye başladım. Hem söylüyor hem temizliyor hem de horon tepiyordum. Çoğu terapiden daha iyi geliyordu bana.
Viledanın sapı mikrofonum olmuştu. Ev yeni olmasa da bakımlı olduğundan temizlik yapıldığı çok belli oluyordu. Suyu dökmek için dışarı çıktığımda çardakta oturanları görünce kan beynime sıçradı. Ben burda tek başıma kalamayacak mıyım ya?
"Oo Yıldız, evi mi temizledin kız?" dedi Toprak abim. Yanında da gereksiz şahıs...
Gözlerimi devirerek suyu döküp içeri girdim. Herhalde biraz oturup giderlerdi, yani umuyorum ki öyle olurdu... Ne Toprak'ın saçma sapan tavırlarını ne de Perihan'ın 'hamileyim' triplerini çekemezdim!
15-20 dakika sonra kapı çalınca ilk baş kalkıp açmadım. Açmak istemiyordum; çünkü yüzsüz gibi her zaman dibimde bitiyorlardı. "Kız açsana kapıyı Yıldız."
Ya bu çocukta unutkanlık falan mı vardı acaba? Daha bir kaç gün önce bir sürü hakaret ettim, hâlâ gelmiş kapıyı açmamı söylüyor.
"Açmıcam, boşuna beklemeyin!" diye bağırdım oturduğum yerden. "Kız hamile Yıldız, hava soğuk, aç işte daa!"
"Yav hamileyse şehre indir! Niye buz gibi yaylaya çıkarıyorsun? Rahat bırakın beni!"
"Canı kuymak çekmiş, o yüzden getirdim Yıldız. Sen güzel yapıyorsun, hadi açta yap güzelim."
"Bana ne bana ne! Git lokantaya yapsınlar bana ne!"
"Abine bi kuymağı çok mu görüyorsun?"
"Abim bana mutluluğu çok görmüş, benim ona bi tava kuymağı çok görmem batmaz herhalde!" dedim. Uzun bir süre sessizlik olunca acaba yanlış mı dedim diye düşünsem de, az bile dediğimi anlayarak koltukta geriye yaslanıp gözlerimi kapattım. Rahat edemiyorum ki! Hâlâ ses yoktu ve ben rahat değildim!
Ayağa kalkarak camdan baktım. Perihan ve abim çardakta soğuktan büzüşmüş hâlde birbirlerine sarılmışlardı. Yine içim rahat etmemiş, ikisini de eve çağırmıştım. Yüzsüz abim, hiç utanır mı? Hemen içeri girip baş köşeye yayıldı. Ayaklarını uzatarak "Bize şöyle güzel bir kahve yapta içelim Yıldız." dedi.
"Sen hasta mısın Toprak? Ya benim hayatım gözlerinizin önünde paramparça oluyor ve sen hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun! Sen bu kadar kötü müydün Toprak? Bizi mi kandırıyordun iyi gözükerek?"
"Yengenin canı kuymak çekmiş!" demesiyle Perihan'a öfke ile baktım. "Her b.k bu kızın başının altından çıktı zaten!"
"Abicim, tanısan sen de seversin Berivan'ı."
"Sevmem! Ben bu kızı ölsem de sevmem artık!" dememle Perihan ilgi çekmek amaçlı ağlamaya başladı. Yüzümü buruşturup bakıyordum ikisine de...
"Ya hiç değilse yeğenin için yap be Yıldız!"
"Sizi sevmiyorum, çocuğunuzu mu seveceğim? Dön git nereye gidiyorsan Toprak! Benden size ne helallik çıkar ne de güler yüz..."
"Ne kindar birisin sen ya?" diye bağırdığında tam karşısına dikilip "Benim kinci birisi olmadığımı çok iyi biliyorsun Toprak! Bitti, anlıyor musun? Benim hayatım bitti abi! Sevmediğim bir adam, başkasını seven bir adamla evleneceğim ben ya! Hiç bilmediğim memlekete gideceğim! Ne istiyorsunuz benden? Ölümü mü erkene mi çekmek amacınız?"
"Yıldız... Abimi sevebilirsin, abim de seni sevebilir... Yani kendini sevdirebilirsin..." diyen kadına ateşten keskin gözlerimle baktım.
Bir kaç adım üstüne giderek "Ben evcil hayvan mıyım Perihan? Abisi beni sevecekmiş... Sanki köpek kendini sahibine sevdirecek! Şimdi gidip kuymağını yapıyorum, siz de yedikten sonra defolup gidiyorsunuz!" dememle abim ayağa kalkıp "Bırak ya! Yeğenini bile sevmeyen halanın kuymağını yedirmem ben kızıma. Kalk gidiyoruz Perihan."
Kız mı olacakmış? İçimden gülsem de, dışıma duygularımı yansıtmadım. Elbette kendi yeğenimi sevmeyecek kadar gaddar değildim; ama bazı cümleleri duymayı hakettiklerini düşünüyordum.
Ellerimi cebime koyarak "Kaç aylık oldu?" dedim, gururdan gözüne bile bakmadan. Toprak ise dibime girip "4 aylık oldu Yıldız. Kızım oluyor biliyor musun? Benim prensesim oluyor." dedi. Az önce posta koyan abim, içimin temiz olduğunu bildiğinden ötürü pekte takmadı cümlelerimi...
"Kesin kız mı yani?"
"Kız valla Yıldız. Ben de kız istiyordum ya..."
"Kızın olsun tabii abi. Sen kurban verecek bir kız daha hakediyorsun ne de olsa..." dedim gözlerim dolu dolu...
Onun da gözleri doldu; ama tek kelam daha etmeden Perihan'ı da alarak evden çıktı. Abim beni seviyor muydu sevmiyor muydu asla anlamıyordum...
Hamile kadın aşermiş, benden kuymak istemişti; ama yapmamıştım. Yaklaşık 3 gün boyunca içimi kemirip kemirip durdu bu yaptığım hareket. Ne yediğim yemekten ne de içtiğim çaydan keyif aldım...
Ben cimri değildim, ben gaddar da değildim... Abimi aramak istemiyordum bu yüzden Baran'dan Perihan'ın numarasını alarak yayladaki evime davet ettim.
Kuymak, köfte, pirinç pilavı, çarşaf böreği ve tatlı için de canının çektiğini söylediği için baklava... Hepsini bir gün de yapmak çok fazla zamanımı alsa da, baklavanın şerbetini çekmesi için ilk baş onu yapmıştım. Sabah 5'ten beri ayaktaydım ve ayaklarımın altı ağrıyordu.
Sonunda sofrayı kurarak Perihan'ın gelmesini bekledim. Kapı çalınca ayağa kalkarak kapıyı açtım; ama kuyruğu ile gelmişti. "Tek seni çağırmıştım ama..." dedim içime doğru konuşarak.
"Abinim ben senin Yıldız! Hem çarşaf böreği yapmışsın, hiç kaçırır mıyım?"
Hamile olan abim miydi yoksa Perihan mıydı anlam veremedim. "Az yavaş ye, bize de kalsın!" dememle son parça böreği de ağzına bastı. "Özlemişim Yıldız. Okuyacağım diye diye bizi böyle lezzetlerden mahrum bıraktın."
"Dimi abi? Okumak için ne mücadeleler verdim; ama sonuç? Hüsnü zan... He abi..." Yine beni germeyi başarmıştı. Okuduğum bölüme yıllarımı vermiştim ben ya! Keşke bana tanınan ilk fırsatta yurtdışı eğitimine gitseydim...
"Biz her zaman bu mevzuyu mu konuşacağız Yıldız? Yaptığım eşekliğin telafisi yok; ama kız hamile! Ve emin ol, bunu ailesi öğrenseydi gözünün yaşına bakmaz, ikisini de öldürürdü."
Uzun süre gözlerinin içine bakıp beni anlamasını bekledim... Ölmek için illa ki mezara mı girmek gerekiyordu? Oysa ki abim beni yaşarken öldürmüştü...
Yemekler yiyilmiş, tatlı faslına geçilmişti. Perihan çok yemiyordu fakat iştahlı yiyordu. Aramızda pek muhabbet olmuyordu, daha doğrusu ben sorulara kısa cevaplar vererek mesafemi koruyordum.
"Abimin sinirleri yatıştı mı?" dedi Toprak abim.
Gülerek "Sence? Konu ben olunca hassaslığını çok iyi biliyorsun Toprak. Beynine kurşun yemediysen bana dua et tamam mı?" dedim.
"Ha ha ha! Çok komik Yıldız! Yersem sevinirsin işte sen de!"
"Beni kendinle karıştırma!" diyerek ayağa kalktım. "Ben neye sevinmişim acaba?" diyip o da aynı sekilde kalktı.
"Pek üzülmüş gibi de durmuyorsun ama!" lafımla bir adım attım. "İçimi ne biliyorsun?" diyip o da attı. "İçteki dışa vurur Toprak!"
"Duygularımı içimde yaşarım Yıldız!"
"Yaşamayı seversin sen de, yaşatmayı değil dimi?"
"Kimi yaşatma mışım?" dediğinde dip dibe gelmiştik. Gözlerimi karartarak "Beni abi! Sen yaptığın hata ile beni yaşarken mezara koydun!" dedim. İşte o an gözünden akan yaşa gözüm değdi. Ani gelişen olay ile çekmecede duran silahımı alarak benim elime verip, kendi eliyle de destekleyerek başına dayadı.
"Sık o zaman Yıldız! Sık kafama da rahat et! Sürekli bunu yüzüme vuracaksan sık! Sevdiğim için, sevdiğime sahip çıktığım için sık!" diye bağırdı. Perihan ağlamaya başlamış, ben ise sessiz gözyaşlarıyla bakıyordum gözlerine.
"Sevdiğine sahip çıktın öyle mi abi?" diye sordum hayal kırıklığı ile... "Evet Yıldız! Ben sevdim ve sahip çıktım." Elimdeki silahı kavrayarak başına bastırdım. "Öyle mi abi? Pekiyi ben? Bana niye sahip çıkmadın he?" dedim ve bağırdım. "Bana neden sahip çıkmadın abi? Neden kurban bendim neden?" Silahı başına daha fazla bastırdığımda kapı açıldı ve Çınar abim içeri girdi. Çok güzel, cidden çok güzel!
"Ne oluyor lan burda? Lan!" diyerek koştu ve elimdeki silahı hızla çekip alarak köşeye fırlattı. "Sen ne yapıyorsun Yıldız?" diyerek Toprak'la Perihan'a döndü. "Sizin burda ne işiniz var pekiyi?" diye esti gürledi.
Geri geri çıkarak koltuğa oturup başımı tuttum. Şimdi ayıkla pirincin taşını Yıldız Kurt! Abim diğer abimin boğazına yapıştığında Perihan araya girdi, ben ise kılımı bile kıpırdatmadım. Ta ki dışarıdan "Yıldız!" sesini duyana kadar. S.ktir! Bunun burda ne işi vardı şimdi?
Kapı yavaşça açıldı ve Berfu ile içeri girdiler. Elbette ki abimleri ve kardeşini görmeyi planlamıyordu. Elini tuttuğu Berfu'dan ayrılarak korkar adımlarla içeri girip yutkundu. Ölüm sessizliği oluşmuşken, dışarıdan bir ses daha geldi. "İçeri davet edilecek miyim acaba?" Bu da kimdi?
Bir kadın içeri girip etrafa göz gezdirirken bakışlarının bir yere takılı kaldığını gördüm. A-abim.. Çınar abim de takılı kalmıştı. İkisi de birbirine bakarken, iç sesime 'Hayır!' resti çektim. Abimin eski aşıklısı bu kadın olamazdı dimi?
Ortamdaki ambiyansı dağıtmak adına "Sen kimsin?" diye sordum. Baran "Berfu'nun ablası." dedi; ama kadın pekte bu ortamdaymış gibi durmuyordu. Çınar abimi, Toprak abimin yakasından alarak önüne geçip açısını kapattım. "Ne arıyorsunuz siz burda?"
"Ablam seni görmek istedi." dedi Berfu. "Yengem, nerdesin?" sesiyle iyice gerildim. İşte şimdi Yasak Elma ilişkisine dönüyorduk...