"Anne..." dedi sonunu sitemle uzatarak. "Karımın gözüne damla damlatıyordum. Ne diyecektin sen?"
"Yarın Vedat geliyor, onunla ilgilenirsin." demesiyle Baran olduğu sesle bağırdı. "O şerefsiz bu kapıdan içeri girmeyecek anne!"
"Oğlum..."
"Diyeceğimi dedim anne! Şimdi izin verirsen, dinleneceğim!" diyerek kadının suratına kapıyı kapatıp kilitledi. Odaya geri döndüğünde çıldırmışçasına etrafa saldırıyordu. Kimdi bu adam ve Baran neden bu kadar delirmişti?
"D-dur! Baran dur bilama."
Ne dediklerimi duyuyordu ne de sakinleşiyordu. Yanına gidip kolundan tutmamla sertçe geri çekildi. "Sakin olur musun?"
"Olamam! Karışma bana karışma!"
"İyi karışmam! İstiyorsan odayı başımıza yık!" diyip yatağın üstüne oturduğumda Baran sabır çekerek yanıma geldi ve "Yarın odandan dışarı çıkmıyorsun Yıldız anladın mı?" dedi.
"Niyeymiş?" dedim kollarımı önümde bağlayarak. "Çünkü ben öyle istiyorum!" diyip bağırmasıyla ayağa kalkarak karşısına dikildim. Ne sanıyordu beni? Köpek miydim ben? Komut mu veriyordu bana?
"Havlayayım bir de istersen?" dememle dibime kadar girip "Yıldız..." dedi sonda ki z'yi uzatarak. "Bir şey biliyorum ki sana öyle diyorum. Lütfen ama lütfen odandan dışarı çıkma!"
"Çıkarsam ne olur?" dedim meydan okurcasına. Dişli rakibi seviyorsundur umuyorum ki kocacım...
Bir tık daha yaklaşıp "O zaman seni bu odada bağırta bağırta si..." dediğinde elimle ağzını kapattım. "Ne diyorsun sus!"
Kafasını sola doğru çevirerek ağzını elimden kurtardı. "Cümlemi niye bitirttirmiyorsun Yıldız? Yoksa..." dediğinde yine ağzını kapattım.
"Sen ne edepsiz bi adamsın ya?" dememle belimden kavrayarak kendine çekti. Göğüslerimiz birleşirken, benim elim hâlâ ağzındaydı. 'Çek!' dercesine bakınca, parmaklarım dudaklarını serbest bıraktı. "Dediğimi yapacaksın Yıldız! Bu odadan dışarı adım dahi atmayacaksın duydun mu?"
Yutkundum ama cevap veremedim. Gözleri tam olarak dudaklarımdaydı. "Duydun mu karıcığım? Duymadıysan dudaklarına da konuşabilirim." demesiyle "Bir şartla." dedim. Anında gözleri gözlerime tırmandı.
"Neymiş o şart?"
"Hafta sonu benimle Fener maçına geleceksin." dememle kaşlarını çattı. "Maç mı? Ne maçı?"
"Trabzonspor - Fenerbahçe maçı."
"Maça mı gidiyorsun sen Yıldız?"
"Evet."
"Asla olmaz! Karım gidecek, elin çıplak bacaklılarını izleyecek öyle mi? Hayatta kabul etmem!"
"O zaman ben de yarın full avluda dolanırım."
"Yıldız..." diyerek belimi daha sıkı kavradı. Kararlı oluşumu gözlerimden görünce "O zaman benim de bir şartım var." dedi.
"Şart mart yok. Sen maça geleceksin, ben de aşağıya inmeyeceğim."
"Ama ben iki isteğini yerine getireceğim. Hem maça gitmene izin veriyorum hem de ben de geliyorum."
Çok pislikti! Her olayı kendi lehine çevirecek kadar da zeki... "Ne istiyorsun?" dedim, gözlerine bakarak.
"Sadece bir kere... Bir kere beni kendi isteğinle öpeceksin. Öyle sakinleştirmek için de değil. Kendi isteğinle, kendi arzunla." demesiyle "Ne?" dedim. Böyle bir şeyi isteyeceğini asla tahmin etmezdim. Azdırıcı falan mı içmiş bu adam? Ne olmuş buna?
"Komik değil Baran!" dedim tepkisini ölçmek için.
"Şaka olduğunu kim söyledi? Kabul etmezsen maçı unut."
Unut mu? Sene başladığından beri iple çektiğim maç... Trabzon'da oynanan hiçbir Fener maçını kaçırmazdım. Taraftarın stadda oluşturduğu o atmosfer, ateşli tezahüratlar... Her gittiğimde kanım kaynardı ama isteği yapılabilecek türden değildi.
"Başka bir şey iste." dedim çaresizce. "Başka bir şey yok. Altı üstü bi öpücük Yıldız. Ben gözlerimi kapatıyorum..." dediğinde harbiden kapatmıştı. Ne yapacaktım şimdi? Adam durmuş, onu öpmemi bekliyor resmen. Yarım dakikadır yüzüne bakıyordum. Kaçmak istesem, eli belimi çok sıkı kavramıştı.
Belimi sıkarak "10 saniyen var Yıldız. Eğer öpmezsen, sonrasında yalvarsan da öptürmem." diyerek saymaya başladı. "3...2...1" dediği an yaklaşıp ufak bi buse kondurdum.
İlk baş gülümsedi, ardından gözlerini açarak "Bu kadar mı?" diye sordu. "Bunu kabul etmiyorum Yıldız. Daha ateşli öp." dediğinde "Oha! Sanki yılların aşığıyız da, ateşli öpüşme yaşayacağı..." diyemeden dudaklarıma yapışıp hunharca öpmeye başladı.
Aç gibi öpüyordu. Sanki bu anı bekliyormuş gibi. "Karşılık ver bana..." dediğinde kayıtsız kalmayı tercih etsem de, alt dudağımı ısırmasıyla ellerimle yüzünü tutup öpüşüne karşılık verdim. "İşte böyle..." dediğinde beni yürüterek duvarın dibine kadar götürmüştü.
İçimizdeki öfkenin dışarı vurma şekliydi bu öpüşme. Bence hiçbir duygu barındırmıyordu, kendimce... "Dayanamıyorum Yıldız..." dedikten sonra yine dudaklarıma yapıştı Baran. Ne oluyordu bu adama sahiden? Bu o değildi.
Üstünü çıkartmaya başlayınca kendimden ittim ama uzaklaşmadı. "Yıldız ben kendimde değilim, ateş basıyor beni." dediği an korkmaya başladım. "Soyun hadi! Bitsin bu iş, yapalım bu gece."
Tokat atmam bile işe yaramamıştı. "Kendine gel Baran."
"Gelemiyorum! Beynim alt tarafımda sanki! Hadi..." diyerek dibime girip, elbisemi yukarı çekerek bacaklarımı ellemeye başladı.
"Uzak dur benden! Sen içtin mi Baran?"
"İçmedim Yıldız! Kendimde değilim kızım! Çok pis sevi..." dediğinde "Sus!" diye bağırdım. Bu işte bir iş vardı.
"Annen sana bir şey içirdi mi?" diye sordum. Gece gece kapıya gelmesi, sesler geliyor demesi falan, bir şeylerin habercisiydi zaten.
"İçirdi! İçeri girer girmez meyve suyu verdi elime." Aha çaktım olayı. Kadın resmen oğluna hap vermiş.
"Aferin sana! Azdırıcı katmış içine annen."
"Ne? Ne diyorsun Yıldız? O yüzden mi yanıyorum ben?"
"Of evet! Uzak dur benden!" dedim bıkkın sesimle.
"Duramıyorum Yıldız! Yerimde duramıyorum."
"Soğuk suyun altına gir bana ne!"
"Beraber girelim mi duşa? Belki ateşim söner?" diyip bana yaklaşınca kendimden ittim. "Uf uzak dur Baran! Hadi banyoya..." diyerek banyoya götürüp kapıyı kapattım. Gülmemek için zor tutuyordum kendimi.
"Yanıyorum anam! Yanıyorum Yıldız!" diye içeriden bağırınca gülmemi tutamadım.
"Yıldız çok kötü bir şeymiş bu lan! Bak! İnternetten bak kaç saat sürüyormuş?" demesiyle girip baktım. "3-4 saat sürüyormuş Baran." diye bağırınca "Ulan anne! Ulan anne yedim seni anne!" diye bağırdı. Yaklaşık 3 saat banyoda söylene söylene soğuk suyun altında kaldı.
Çıktığında geçmiştir diye düşünüyordum. Gülmeye başlayınca "Yıldız gülme! Gülme bak." dedi. "Çok komiksin Baran."
Bakışlarını bana çevirip "Bakma bana öyle kızım." dedi.
"Geçmedi mi Baran?" dememle dibime girip üstüme doğru eğilerek öptü ve "Geçmedi." dedi ağlarcasına. "Bari öpmeme izin ver Yıldız." Cevabımı beklemeden dudaklarımızı bütün haline getirince, bacağıma değen şey ile çığlık attım.
"Ay orda bir şey var! Bana bir şey değdi Baran." diyip yataktan fırlayınca "İn aşağı lan!" dedi Baran. "O ne? O ne Baran? Bacağıma bir şey dedi! Bana bir şey değdi! Bacağıma kocaman bir şey değdi! Yılan! Bu odada yılan mı var?"
"Bağırma Yıldız! Ne yılanı ya? Ayıp oluyor ama bak! Benim ufaklık canlandı yine. İn aşağı oğlum, kızı korkuttun in aşağı!" diyerek banyoya geri koştu. Yoksa o benim tahmin ettiğim şey miydi? Utançla yatağa yattım. Başıma ilk defa böyle bir olay geliyordu. Baran ise yaklaşık 1 saat sonra banyodan çıkıp derin nefes aldı. Yüzüme bakmıyordu, onu farkettim.
"Geçti mi?" dedim korkarak. "Bu anların hepsini aklımızdan silebilir miyiz? Ziyadesiyle rezil oldum, olduk!" dedi önünü göstererek. Cevap dahi veremeden kırlentleri yine araya koyarak arkamı dönüp yattım. Baran'da yaklaşık 1 dakika sonra yan tarafıma yatınca, kalbim küt küt atmaya başladı.
"Ah anne ah! Alacağın olsun Gülayşe sultan!" diyip söylene söylene uykuya daldı. Neydi bu akşam yaşadıklarımız? Bu kadın ne fenaymış meğersem! İnsan oğluna bunu yapar mıydı hiç? Yavaş yavaş ağırlaşan göz kapaklarımla derin uykuya dalmıştım.
Gece 3 gibi uyandığımda aramızdaki bütün kırlentlerin aşağı atıldığını gördüm ve Baran'ın kolu belime sarılıydı. Üstü çıplak, altında da eşofman vardı. Kırlentlerin hiçbirisinin kendiliğinden düşmediği bariz belliydi çünkü birisi kapının önündeydi. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?
Elini belimden çekerek geri ittim. "Of! İki sarıldık hemen geri it!" demesiyle uyanık olduğunu anladım. "Pislik! Sen uyanık mısın bir de?"
"He uyanığım! Ne yapacaksın?" demesiyle tekmeyle yataktan aşağı attım. "Of of! Siz gelin kaynana beni bugün öldüreceksiniz herhalde." diyerek belini tuttu.
"Cıvıklaşma Baran! Sen bu evlilik işine kendini çok kaptırdın he! Daha dün bir bugün iki. Ne oldu böyle sarılmalar falan..."
"İlacın etkisi herhalde Yıldız." dedi başını kaşıyarak. Ben de öyle olduğunu düşünerekten konuyu uzatmadan uyumak için yastığıma sarıldım. "Bari şu köşede..." demesiyle yastığı kafamın altından alarak "Sana kanepende iyi geceler..." diyip vurdum. "Büyük konuşmayacaktım ben! İyi b.k ettim! Sen de bir daha canlanma lan küçük adam! Güzel kadın gördün diye, iyice azıttın bugün he!"
Arkam dönüp kıs kıs gülüyordum. Baran'ın bu kadar komik olduğunu hiç tahmin etmezdim. "Gülme Yıldız! Sesini duyuyorum gülme! Yoksa küçük adamımı üstüne salarım." demesiyle gözlerim kocaman oldu.
Aklım anında maça gitti. En son çıkan çubuklu formadan hâlâ almamıştım. Telefonu elime alarak siparişi oluşturdum. Hafta sonuna kadar elime geçmesi lazımdı. Baran ise bu yorgunluğun üstüne çoktan uykuya dalmıştı ama üstü açıktı.
Yerimden kalkarak kenardaki pikeyi üstüne örtüp "İyi geceler Mardin öküzü!" dedim.
Yorucu günün ardından sabaha gözüm biraz daha iyileşmiş olarak uyandım. Baran üstünü giyinmiş, kravatını takıyordu. Sesimi çıkartmadan onu izlerken "Manzaranız güzel herhalde süpürgesiz cadı." demesiyle kıpkırmızı oldum. Nasıl görmüştü beni?
"Hiçte bile! Ben şey..."
"Tabii tabii sen şey... Neyse, bugün odandan dışarı çıkma sakın! Ben Melike'ye çıkarken söyleyeceğim, her şeyini odana getirecek." diyip telefonunu komodinden alarak odadan çıktı.
Ne yapacaktım ki tüm gün bu odanın içinde ben? Ay ben sıkıntıdan patlardım ki bu odada... Meşgul olabilmek adına odayı baştan aşağı tekrardan tam 5 saatte dizayn ettim ama uyandığımda saat 7 olduğu için, şu an 12'ydi. Ellerim belimde ne yapacağım diye düşünürken, kapı tıklatıldı.
"Kim o?"
"Yıldız hanım, yemeğinizi getirmiştim." Bu Melike olmalıydı. Kapıyı açarak elindeki tepsiyi aldım ama dikkatimi başka bir şey çekti. Bacak! Upuzun bacaklar gözüme gözüme giriyordu. Ve bu kız niye bu kadar gençti? Kaşımı kaldırarak baştan aşağı süzdüm. Fiziği de harikaydı.
"Afiyet olsun efendim." diyip giderken "Dur!" dedim. Tepsiyi içeri koyarak "Bir daha evin içinde asla böyle kıyafet giyme! Git pantolon giyin, ne bileyim uzun elbise giyin ama sakın bunu daha giyme!" dedim.
"Üzgünüm Yıldız hanım." diyerek alayla yüzüme karşı güldü. "Sizden emir almıyorum."
Tek kaşımı kaldırarak "Bak sen!" dedim. "Emir almıyorsun demek öyle mi?" Ayağımı ritimli şekilde yere vuruyordum çünkü sinir her zaman ki gibi tepemdeydi.
"Almıyorum evet." demesiyle "Hadsiz!" sesiyle geri çekildim. Mehmet amca, tüm heybetiyle yanımıza gelip, Melike denen kadına tokat attı. "Sen bu evin hanımıyla nasıl böyle konuşuyorsun he? Derhal gidiyorsun ve ne dediyse onu yapıyorsun!"
Ben de ağzının payını vermesini bilirdim ama Mehmet amcanın devreye girmesi iyi olmuştu. Kimi kimin evinde eziklemeye çalışıyor? Melike ağlayarak giderken, ben de Mehmet amcanın uzattığı eli öperek alnıma koydum.
"Seni severim Yıldız ama diline biraz sahip çık tamam mı güzel kızım?" Kafamı sallayarak ellerimi önümde bağlayıp aşağı inmesini bekledim.
Girdiğim her ortamda kendimi sevdirmeyi başarmışımdır. Sanırım bu enerjim Mehmet amcaya da geçmiş olacak ki, aramızdaki buzlar erimeye başlamıştı.
İçeri girince gelen yemeği büyük iştahla yedim. Hepsi öyle güzeldi ki, bi ara gidip aşçıya teşekkür etmem lazımdı.
Yemeği de yedikten sonra camdan bakarken, kapıda hareketlenme farkettim. Gülayşe teyze kapıyı açtığında bir tane genç adam içeri girerek, elini öptü. Sanırım Vedat buydu. Ellerim bağlı şekilde camdan onları izlerken, genç adam beni gördü ve gülümsedi.
Baran odadan çıkma dediyse kesin bunda bir b.klar vardı. Perdeyi çekerek içeri geçip Baran'ı aradım.
"Efendim Yıldız?"
"Ne zaman geleceksin? Çok sıkıldım Baran."
"Akşama anca dönerim. Dışarı çıkmıyorsun dimi bak?"
"Ay yok Baran! Tıkıldım kaldım bu odada."
"Kahvaltını yaptın mı?"
"Yaptım, getirdi uzun bacaklı Melike." diyerek göz devirdim ama tabii ki de Baran bunu görmedi. "Uzun bacaklı mı?"
"Evet! Baya uzun bacakları varmış kızın! Kovsana onu." dediğimde ben bile kendime inanamamıştım. Böyle insan değildim fakat yaptığı terbiyesizlik ve ondan aldığım negatif enerjiyi hissetmiştim. Bir şeyler vardı o kızda.
"Saçmalama Yıldız." diyerek güldü telefonun diğer ucundaki sözde kocam!
"Saçmalamak öyle değil böyle olur!" diyip suratına kapattım. Hayır yani! İnsan bi sorar... 'Niye böyle düşündün, saygısızlık mı yaptı?' diye sorar dimi? Erkek milleti değil mi? Hepsi aynı işte! Bi kaç tane uzun bacak gördü mü, hemen kendilerinden geçiyorlar.
Baran geri dönüp aradığında açmayarak telefonu uçak moduna aldım. Bavulumun içinden getirdiğim kitaplarımdan bir tanesini alarak kaldığım sayfadan okumaya başladım. Saat 3'e geliyordu ve okumaktan da sıkılmıştım. Bu sefer çizimlerimi alıp yeni abiye tasarlamaya çalıştım ama kafamı bir türlü veremiyordum. Aklım, dağlarından ilham aldığım Trabzon'umdaydı.
Dertli dertli iç çekerken, ağlamaya başladığımda anladım ki, ben memleketimi çok özlemiştim. Uyandığım zaman ilk önce balkonun kapısını açar, manzaranın tadını çıkararak etrafa bakınırdım. Herkes uyuyorken, kendime küçük çaydanlık ile çay demleyip, sessizliği fırsat bilerek çizimlerimi yapardım.
Saat 9'a gelirken, Fadime ablanın sesi gelirdi. "Hoo uyandunuz mi? Bak ki habulara ovlene(öğlene) gada uyiyler! Gülfem abla..." 'Al işte kaçtı tüm ilhamım!' diyerek çayımdan son yudumumu alıp eşyalarımı odaya taşırdım. Annem de kapıya çıkar, Fadime teyze ile oturup 10'a kadar sohbet ederdi. Bi gün o gelirdi bi gün annem giderdi. Hatta bugün sıra annemdeydi.
Anne... Anne demeyi bile özlemiştim ben. Niye aramıyorlardı ki beni? Onlar aramıyorsa ben ararım. Telefonu uçak modundan alarak ilk önce babamı aradım.
"Yılduz..." sesini duyunca bile gözlerim tekrardan doldu. "Baba..." dedim titreyen sesimle. "Yılduz sen ağlay misun?" diyen babam da ağlıyordu oysa ki. Ağlamamı durduramıyordum artık.
"Baba... Baba ben sizi çok özledim." der demez babamın ağlaması hıçkırıklara döküldü. Onu duygulandırmak, yükünü ağırlaştırmak istemezdim ama sesini duymak kalbime iyi gelmişti.
"Yılduz ağlama babam. Sen ağlayunca haboyle kalbume piçak saplayler sanki."
"Deme öyle baba..."
"Sağa bir şey mi ediyler he babam? Bağa doğruyu soyle! Niye boyle dertli ağlaysın?"
"Yok... Yok baba. Aksine, bana karşı çok iyiler ama özledim işte sizi."
"Yemun et!"
"Valla babam. Anneme versene bilama onla konuşayım."
"Yılduz!" diyen babamın sesi ciddileşmişti. Öğüt geliyordu şimdi. "Seni ezerlerse baban her zaman arkanda kizum! Unutma tamam mi? Senun baban İdris Kurt!" Yüzümde oluşan gülümsemeyi babam görseydi, direk alnımdan öpüp bağrına basardı.
"Kim herif?" sesiyle iyice duygusal topa dönüştüm. "Yılduz, hanum."
"Yılduz mu? Oy ben ne edeyum! Yılduz'um! Anasunun yeşul gözlü kizu! Oy Yılduz'um vay Yılduz'um! Bizi pirakup gittun Yılduz'um! Ananu tek eyledun haburalarda." Annemin ağıtları dinmeyen gözyaşı tufanımı harlamıştı. Babam durutmaya çalışsa da, annemi tutabilene aşk olsun...
Annemle de konuşmam bitince banyoya gidip elimi yüzümü güzelce yıkadım. Saat 5'e geliyordu ama artık odada durmak istemiyordum. Duvarlar üstüme üstüme yürüyor gibiydi. Ayağa kalkıp odada gezinirken, camı açarak hava almak istediğimde, bahçede çay içen adamın camımı gözetlediğini farkettim.
Baran haklıydı! Baran kesinlikle bana çıkma derken haklıydı. Açlıktan karnım guruldarken, sipariş vermenin en iyisi olduğunu düşündüm çünkü tüm yemekler etli çıkmıştı. Bunu da en kısa zamanda Baran'la konuşmam lazımdı. Her gün her gün dışarıdan yersem, 60 kiloya ulaşırım.
Baran 6'da evde olacağına dair mesaj atmıştı. İşleri erken bittiği için, erken geleceğini söylemişti. Saat 6'ya gelirken kurye aradı ve aşağıda olduğunu söyledi. Ee şimdi ne yapacaktım ben? Baran çıkma dedi ama kurye kapıda. Buna kızmazdı bence ya...
Aşağı indiğim an, adamın ağır bakışlarını üstümde hissettim. Görmemezlikten gelerek kuryeden siparişi alıp içeri girecekken "Selamda mı yok yeni gelin?" cümlesiyle dondum kaldım. Arkamı dönüp kafamı salladığımda hızla ayağa kalkarak yanıma geldi.
"Ben Vedat Şahoğlu. Senin deli kocanın amca oğluyum." diyerek elini uzattığında mecburen tuttum. Bir kaç saniyenin ardından geri çekip yoluma döndüğümde önümü kesti. "Baran ne zaman gelecek?"
"Az sonra." diyip diğer tarafa yöneldiğimde yine kesti. "Biraz sohbet edelim mi? Benim de canım çok sıkılıyordu."
"Yemeğim soğumadan yemem lazım."
"Gözlerin lens mi senin? Çok değişik bi yeşil." Ya sabır ya sabır! Adam bit gibi yapıştı kaldı yakamda! Hayır bir de Baran her an eve damlayabilirdi. "İyi akşamlar size." dememle "Yıldız!" gür sesin sahibi zorla yutkunmama neden oldu.
Lan sen o kadar saat odada kal, çıktığın ilk dakikadan kocana yakalan! Bu şansta sadece sende olurdu zaten Yıldız. Arkamı dönüp elimdeki yemeği gösterdim. "Y-yemek sipariş etmiştim de..."
Hızla yanımıza gelip, Vedat'ı benden uzaklaştırarak kolumu sıkıca kavrayıp odaya çıkarttı. "Sana odadan çıkma dedim dimi Yıldız!" demesiyle evin duvarları titredi resmen.
"Yemeğimi alm..." diyemeden makyaj masası yeniden yerle bir oldu. Ya ben daha bugün düzelttim bu odayı! "Sana - aşağı - inme- odandan - çıkma - demedim mi Yıldız?" Son bağırışının ardından elimdeki döneri kenara koyarak "Senin karşında çocuk yok tamam mı?" diyerek ben de bağırdım. Yerini bilmiyorsa bildirmesini biliriz!
"Ne hadle beni böyle azarlıyorsun sen? Kendine gel Baran!"
"Kapa çeneni Yıldız! Bir de haklıymış gibi üste çıkmaya çalışma!"
"Haklı olduğum konuda susmam Baran!"
"Ona ne şüphe! Senin sustuğun nerde görülmüş ki zaten? Yıldız hanım ne zaman susmuş ki şimdi sussun! Geldiğinden beri vır vır, kafamı şişirdin be kadın." demesiyle sustum ama bu sefer kalp kırıklığından...
Demek ki konuşmam hoşuna gitmiyormuş. Sustum ve yüzüne baktım. Öfke bedenini ele geçirmişken, kırgınlığımı görmemesi çok normaldi. Tek kelam daha etmeden yemeğimi elime alarak yemeye başladım. En iyi terapi yemekti benim nezdimde. Söylenmeye devam ederken ben yemeğimi bitirmiş, telefonumu elime almıştım.
"Kime diyorum Yıldız?" dedikten sonra telefonu elimden alıp yatağın üstüne fırlattı. Bundan sonra benden sana tek kelam daha çıkmazdı aslanım! Tepki dahi vermeden örtüyü kaldırarak yatağın içine girip sessiz gözyaşı dökmeye başladım. Bu sefer çok kırılmıştım.
"Ha şimdi de çocuklar gibi kaçacaksın öyle mi? İyi o zaman, ben de kaçayım bakalım nasıl oluyormuş?" cümlesinin ardından kapı sertçe üstüne kapandı. Gitmiş miydi sahiden? Pikeyi başımdan kaldırıp etrafa baktım ve sahiden de yoktu.
Pencerenin önüne koştum. Zaten ben bakarken avludaki masaya daha yeni oturuyordu. Sigarasını ağzına alarak yaktı ve içmeye başladı. Gördüğüm uzun bacaklarla çıldırdım! Birincisi; bunun jet hızında Baran'ın dibinde ne işi vardı? İkincisi de; neden hâlâ aynı kıyafetleydi?
Aha! Lan kadın çaktırmadan iki düğmesini açtı ya lan! Sok sok! M.melerini kocamın gözüne sok. Duramıyorum ben! Tribimi sonrada atardım ama ne olursa olsun Baran benim kocamdı ve o k.ltağın yerini bilmesi lazımdı.
Odadan çıkar çıkmaz pijamalarımla koşarak avluya indim. "Başka bir arzunuz var mı Baran Ağam?" Bak bak! Sesinden bile cilve akıyor kızın. "Sağol bacım." diyen Baran içimi ferahlatsa da, rahat etmemiştim. Kafasını kaldırıp bakma bile bakmamıştı şırfıntıya ama yine de silkelenmesi gerekiyordu.
K.çımla vurarak sola ittiğim kadın dengesini sağlayamayarak yere düştüğünde Baran şaşkınlıkla baktı bana. "Seni daha sabah uyardım dimi? Niye hâlâ aynı kıyafetlesin ve neden or.spular gibi kocama m.melerini gösteriyorsun!" diye bağırmamla Baran ağzımı tuttu. Ağzımı tuttu da içimde canlanmakta olan cadıyı kim tutacaktı?
"Ne biçim konuşuyorsun sen Yıldız? Bi duyan olacak." Duyan duysun hesabındaydım. Gelmiş burda kocama kur yapacak, ben de öylece onları izleyeceğim öyle mi?