Yıldız'dan...
Telefon suratıma kapanırken, Baran'ın gözlerine korku ile baktım. "Ben bittim! Abim sözlendiğimizi öğrenmiş Baran ben bittim."
Baran sandalyeden kalkıp yanıma geldi. "Tamam sakin ol!" diyip koluma girdi. "Eve dönmem lazım. Eve bırakır mısın beni?"
"Biz de gidelim oğlum."
"Siz gelmeyin! Abim sizi görürse ortalık daha fazla karışır. Ben konuşacağım onunla ama sadece beni eve bırak Baran."
Hesabı ödeyip lokantadan ayrıldığımızda arka koltuğa geçerek derin düşüncelere daldım. Abimin tersi pisti ve ne yapacağını kestiremiyordum. Belki beni kaçırır belki de kendini kurban gösterirdi. Deli huyu tuttu mu, artık önüne kimse geçemezdi onun.
"Kızım abin de anlayışla karşılar. Bu kadar takma kafana."
"Onun anlayışı yumruk anne." dedi Baran, dikiz aynasından bana bakarak. Herkes sakin, bir tek ben gergindim çünkü abimi biliyordum. Bir kaç sokak ötede arabadan inip eve kadar yürümüştüm. Kapının önüne geldiğimizde korkarak açıp içeri girdim.
Girdiğim gibi abimi görmem bir oldu. Sandalyeye yayılmış, ayak sallıyordu. Beni gördüğü gibi kollarını açarak "Hoşgeldiniz... Hoşgeldiniz gelin hanım!" dedi. Sesinden bile öfkesini anlayabiliyordum.
Babam ve annem bir şeyler dese de, ben sadece abime odaklanmıştım. Ayağa kalkıp sandalyesini yere fırlattığında çığlık atarak gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapatıp geri açtım. "İnsan evlenirken abisine haber vermez mi he benim güzel bacım?"
Yerimde öylece kalakalmıştım. Ellerimle üstümdeki kazağı sıkarken, sadece yere bakıyordum. "Sakin ol Çınar. Bacun korkay!" dedi babam. Annem de ardından "Bilama sakin ol anan gurban." dedi.
"Sakin mi? Sakin he! Bacım, kardeşimin yediği halttan dolayı tanımadığı, sevmediği bir adamla evlenmek zorunda bırakılacak, ben de sakin olacağım öyle mi? Delirtmeye mi çalışıyorsunuz lan siz beni?"
Ağlamamak için alt dudağımı ısırırken kanattığımı bile anlamamıştım. Çınar abim üstüme yürümeye başladığında istemeden geri geri gidiyordum. "Ana... Baba... Bizi abi kardeş baş başa bırakın!" diyen abim ağır ağır yanıma gelmeye devam ediyordu. İkisi de yerinden salınmayınca "Kime diyorum baba!" diye bağırdı. Abimin huyunu bildiklerinden ötürü çaresiz kalarak içeri girdiler.
Abim yanıma geldiğinde sert hareketle elimi eline alarak yüzüğe baktı. "Doğru he! Demek ki sahiden evleniyorsun o itle!"
Yüzüne bile bakamıyordum. Yaşlar gözümden akmaya başlamıştı bilene... "Sana diyorum Yıldız!"
"Abi... Abi ben zorunda kaldım..." dememle saçlarını parmaklarının arasına alıp çekiştirdi. "Of! Of Yıldız! Sen beni deli edersin deli! Derhal o yüzüğü atacaksın duydun mu?" diyerek dibime geldi. "Duydun mu Yıldız?"
Kafamı 'Hayır!' anlamında sallayınca "He yani seni sevmeyen bir adamla evlenmeyi kabul ediyorsun! Başkası için atan kalbin sahibinin soyadını almayı kabul ediyorsun." demesiyle kafamı yerden kaldırıp kızaran gözlerimle gözlerine baktım. Abim nerden biliyordu bunu?
"Zorunda kaldığımı biliyorsun abi." diyebildim sadece.
"Değilsin! Sana seçenek sundum lan ben! Kaç dedim, gerisini ben hallederim dedim, kimseye bir şey olmayacak dedim ama dinledin mi he?"
"Abi..." diyip hıçkırıklarla ağlamaya devam ettim. Cümlemin sonunu getirememiştim. "Adam başkasını seviyor."
"Sen de başkasını seviyorsun!" lafı çıktı bir an da ağzımdan. Ben bile bunu diyeceğimi düşünmezken, kalbimdeki dilime dökülmüştü adeta... Abim duraksayıp öfkeyle yüzüme baktı. "Sen sevmiyor musun he abi? Kalbin başkası için atarken, Ela yengemden çocuk yapmayı..." dediğimde abimin eli havaya kalktı.
Haftalar önce bana vuran Toprak abimi ölmekten beter eden abim, aynısını yapmıştı. Elimle yüzümü korumaya alıp korkuyla bekledim. Eli havada asılı kalmıştı ama bedeni zangır zangır titriyordu. Tokatı indirmemek için kendini zaptetmekte zorluk çektiğini anlamıştım. Gözlerini kapatarak elini aşağı indirdi ama vurmuş kadar olmuştu zaten.
Hayal kırıklığı ve hüzünle gözüne bakarken, gözünden yaş damladığını gördüm. Kısık bir sesle "Bana bunu da yaptırdın ya Yıldız..." dedi.
İşte o an ona sımsıkı sarılıp kollarımı beline sardım. Tek bir hareket bekliyordum... Eğer bana sarılırsa hâlâ onun biricik kardeşiydim ama aksi olursa... İşte onu düşünmek dahi istemiyordum.
Yaklaşık 20 saniyedir bekliyordum ama hâlâ sarılmamıştı. Kalbim bu kadar ağır yarayı taşıyamazdı... Tam ayrılacakken, belime değen elleri ile hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hâlâ seviyordu... Beni hâlâ seviyordu...
"Özür dilerim Yıldız. Sana el kaldırdığım için özür dilerim." Aramızdaki buzların erimesi içimi ferahlatmıştı. Birbirimize sarılıp 10 dakika boyunca kesintisiz ağladık. Abim benden ayrılarak yüzümdeki yaşları elleriyle sildi.
"Hayatını mahvetme güzelim." dedi yalvarırcasına... "Yapma! Bunu yapma Yıldız!"
"Yapmak zorundayım abi... Biz konuştuk, gerçek bir evlilik olmayacak zaten. Maksimum 2 sene evli kalıp, anlaşamadık diyerek boşanacağız abi."
Düşünürken buldum yüz ifadesini. O da çaresiz kaldığı için düşünüyordu... "Başkasına aşık..." dedi ve yanaklarımı avuç içlerine aldı. Bana bakarken bile içinin titrediğini görebiliyordum. Omuzlarımı yukarı kaldırarak buruk tebessümle güldüm. "Kader böyleymiş abi..."
"İzin veremem buna. Göz göre göre seni mutsuzluğa itemem."
"Biz çok mi merakluyuz oğlum?" diyen sesin sahibine döndük. Babam tek başına dışarı geri gelmişti. "He Çınar! Sağa diyrım oğlum! Yılduz benum içun her zaman bir adum ondedur! Ben bayiliyrım mi oni vermeye he? Ama bazan da zorunli kalursun."
***
O gün ailecek oturup uzun uzadıya konuştuk. Çınar abim zor da olsa ikna olmuştu ama Baran'ın ilk yanlışında topuğuna sıkarım dedi. Ben pek istemesem de, hatta hiç istemesem de nişana zorunlu tuttular. Kız tarafı masraftan kaçtı demesinler diyeymiş... Şu millet ne der baskısından gına gelmişti artık.
Nişan alışverişine çıktığımızda benim yanımda yengem vardı. O benden daha heyecanlıydı ama bende o heyecanın zerresi yoktu.
"Habuni alalum mi Yılduz?" Yengemin gösterdiğine bakmak için soluma döndüğümde gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu. Etrafı kontrol ederek elindekini hızla alıp yerine geri koydum.
"Yenge ne yapıyorsun ya?"
"E gız kocana süslenirsin." diyip omuz attığında sinirle soludum. "Ne kocası? Biz birbirimizi sevmiyoruz yenge."
"Abin sanki beni seviyor?" dediğini duydum. Şaşkın yüzle yengeme bakarken, ne dediğini idrak edince konuyu değiştirip diğer reyona yöneldi. "Ay Yıldız... Bunu mu giysen acaba?" diyip abiyeyi yukarı kaldırdı. Ne yalan söyleyeyim... Benim bile aşırı hoşuma gitmişti.
"Yenge çok güzel ya..."
"Denesene Yıldız."
"Denemek mi? Denemeye gerek yok, alalım işte daa..."
"Dene tabii kızım." dedi Gülayşe hanımda. Baran'da az gerisinde duruyordu. "Bakiyim..." diyerek ön tarafa gelip elbiseye baktı. Kafasını yukarı kaldırıp "Hayatta olmaz bu, çok açık."
Aha bana inatlaşma konusu çıktı. Ben de bu elbiseyi giymezsem... "Bunu alalım." diyerek yengemin elinden alıp kabine yöneldim. Üstümde görmek istemiştim bende.
Giyinip dışarı çıktığımda yengem hayranlıkla baktı bana. Gülayşe hanım ise okuyup üflüyordu. Tamam... Boyum fazla uzun değildi, 1.65'dim ama fiziğim orantılıydı. Çoğunlukla giydiğim elbiseler de seçimlerimden ötürü bana yakışıyordu. Hafif basenli olduğum için, balık modelleri üstümde çok şık duruyordu.
Zaten üstüme giydiğim abiye de balık modelindeydi. Dekoltesi vardı ama yok denecek kadar da azdı.
"Çok güzel olmuşsun bacım..." dedi yengem.
"Asla olmaz bu! Git değiştir üstünü Yıldız."
"Neyi var oğlum? Ne güzel olmuş kız."
"Bunun neresi güzel ana? Her yeri meydanda. Şunun haline bakın? Sanki diskoya gidiyor."
"Ben bunu alıyorum." dedim son olarak. Benimle inatlaşmayacaktın aslanım! Kabine geri dönmek için elbiseyi hafif toplayıp sağıma yöneldiğimde Furkan'ı dışarıda gördüm. Dolu gözlerle bana bakıyordu. Elbise ellerimden kaymış, omuzlarım iki yana düşmüştü. Benim de gözümden yaş damlamıştı.
Bazı hayalleri başkalarıyla kurarken, gerçeğini bambaşka biriyle yaşarmışsın... Yengem ile Gülayşe hanım diğer reyonlara bakmaya gittiğinde ben hâlâ camın ardındaki sevdiğime bakıyordum.
İşte tam o sırada Baran yanıma gelip elimi tutarak beni bulunduğum konumdan ayırdı. Gözüm hâlâ Furkan'daydı.
"Önüne bak Yıldız!" cümlesiyle afallayarak yanımdaki adama çevirdim kafamı. Demek ki görmüştü Furkan'ı...
Elini bırakarak kabine girdiğimde kendimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladım. Ağlaya ağlaya abiyeyi çıkarıp kıyafetlerimi giydim ve yengemlerin yanına geri döndüm.
Yengem usulca yanıma yanaşıp "Ağladın mı sen gülüm? Ne oldu yengem, söyle bana?" dedi.
"Yok yenge, ne ağlaması? İşimiz bittiyse çıkalım mı?"
"Baran oğlum sen dışarıda bekle bizi." dedi Gülayşe hanım. İtiraz etmeden çıkan adamın ardından beni kolumdan tutup iç çamaşırı yerine götürdü. "Utanma kızım, bir kaç parça bir şeyler alalım sana."
Yüzüm kıpkırmızı olmuştu, bunu hissedebiliyordum. Zaten tenim beyaz olduğu için, en ufak utanmamda kıpkırmızı oluyordum. "Ben istemiyorum böyle şeyler." diyerek kestirip atmak istesem de, yengemin zoruyla bir kaç parça bir şeyler almıştım.
Nihayet bu sıkıcı gün bitmiş, eve dönmek için arabalara binmiştik. Gülayşe hanım ile yengem diğer arabada, bizde Baran'la öteki arabadaydık. Bilerek yapmışlardı ama kırılmasınlar diye ses etmemiştim.
Camdan dışarı dalmış gitmişim... O kadar dalmışım ki, Baran'ı dahi duymamışım. En son koluma dokunduğunda irkilerek ondan yana döndüm. "Bir şey mi oldu?" dedim.
"Oo sen uçmuşsun... Kimi düşünüyorsun? O çocuğu mu?"
Derin nefes çektim içime. Bazı dertler anlatılamayacak kadar büyük olurmuş işte... Cevap vermek bir yana dursun, ağlamamak için zor durduğum için konuşmayı tercih etmemiştim çünkü biliyordum ki, konuşursam ağlardım, ağlarsam yıkılırdım... Güçlü gözükmekti tek gayem ama ben artık güçlü duramayacak kadar darbe yemiştim.
"Düğün ne zaman?" diye sormamla Baran öfke ile gülerek hafif sola çevirdi kafasını. Bir eliyle sakalını kaşırken, ötekiyle direksiyonu kontrol ediyordu.
"Yüzük yine yok parmağında?" Takmıştı bu da yüzüğe. Görende kendisi parmağından hiç çıkarmaz sanırdı. "Ya sen benimle uğraşacağına gidip sevgilinle uğraşsana. Niye iki de bir bana takılıyorsun?"
"Hoşuma gidiyor... Sinirlenince çok komik olduğun için yapmak hoşuma gidiyor. Hem ben sevdiklerimi sinir etmem, mutlu ederim." demesiyle kalbimin kırılma sesi Karadeniz'in en uç noktasına dahi ulaşırken, bir kaç karış yanımda oturan adam duymamıştı... Neden benim bir kadın olduğumu unutuyordu? Herkes gibi kalbim, duygularım vardı.
"İyi o zaman! Sen sevdiklerini mutlu etmeye devam et çünkü ben senin sevdiklerin kategorisine girmeyi bırak, o kategoride anılmak bile istemiyorum." dedim ama içimin tuzla buz olmuş hâlini saklayarak...
Alayla gülerek "Senin o zirveye ulaşman için çok yol kat etmen lazım Yıldız. Kardeşimi bizden alan adamın kardeşini sevecek halim yok herhalde dimi? Sakın boş hayallere kapılıpta benden kocalık falan bekleme." dedi.
Direksiyona el atarak arabayı hafif yalpalandırdım. "Çek şunu kenara ineceğim!"
"Dur! Dur kızım manyak mısın?"
"O zaman kenara çek şu arabayı!" çığlığımla beraber sağ şeride geçip ani frenle durduk. Hızla aşağı inip kapıyı üstüne sertçe kapattım.
"Şimdi s.ktir git kimin yanına gidiyorsan hayde!" Bir kaç tekme de savurduktan sonra ardını arkasını düşünmeden gaza basarak çekip gitti. Kaldık mı Trabzon meydanda!
Kalbim, beynim öyle dolmuştu ki... Artık her ikisinin de taşıdığı yükü bedenim kaldıramaz hâle gelmişti. Uzun sokaktan aşağı indiğimde Boztepe ile göz göze geldik. 'Buraya gel!' dercesine bakarken gözüme, kendimi çağırılan yerde buldum.
Trabzon ayaklarımın altındayken, uzaktaki denizin kokusu burnuma vuruyordu. Gözünü sevdiğim Karadeniz! Yine yaptın yapacağını... Yine yarım bıraktırdın bir sevdayı daha...
Bir müddet korkuluklara yaslı halde denizi izledikten sonra yürümeye başladım. Neyse ki bugün fazla kişi yoktu ve sakin kafayla beynimi dinlendiriyordum. Biraz ileri gittiğimde bankta oturan çift dikkatimi çekti. Abimle Perihan'a ne kadar çok benziyordu öyle...
Yok yok olamaz bence ya! Hızlı adımlarla yanlarına yaklaştıkça resim daha da netleşti. İkisi de kahkahalarla gülüyordu. Sanki hayatımın içine onlar s.çmamış gibi! Şimdi bu kızı benim elimden kim alabilirdi he? "Lan sizin burda ne işiniz var lan?" diyip koşarak Perihan'ı saçlarından kavradım.
"Seni arsız! Seni edepsiz! Hayatımı mahvedip ortalıkta fink atıyorsunuz he? Oy tutmayun beni!" dediğimde saçlarını ellerimde çektikçe çekiyordum.
"Kızım bıraksana kızı! Yıldız kız hamile bırak!"
Abim beni tutarak öte tarafa ittiğinde dengemi kaybederek yere düştüm. Beni her seferinde Perihan için itip kakıyordu. "Kendine gel artık yeter!"
Düştüğüm yerden kalkarak işaret parmağımı salladım. "Sen varya sen! Sen varya Toprak! Sen benim abim falan değilsin! Sen iğrenç herifin tekisin!"
Öfkem kontrol altına alınamayacak kadar büyümüştü ve bundan sonra beni kimse tutamazdı. Abimin yanına gidip göğsüne vurmaya başladım. "Ben geceler boyunca gözyaşı dökerken, sevmediğim bir adamla evlenmek zorunda bırakılırken, sen burda bu kadınla nasıl gülüyorsun he nasıl? Hiç mi sevmedin beni abi? Şu kalbine hiç mi kız kardeş sevgisi girmedi senin he?" dediğimde kalbine bir kaç yumruk attım.
"Yıldız dur artık dur! Senin hiç mi durun yok? Artık soluklan, bize de soluk ver yeter!"
Gözlerimden akan hayal kırıklığıyla "Keşke senin gibi bir abim olmasaydı!" dedim. İşte bu söz abimi kalbinden vururken, o kurşun beni çoktan öldürmüştü...
Kafamı toplamak maksadıyla çıktığım yerde bile huzur yoktu bana... Geldiğim yolu geri dönerken, tam girişte Baran'ı gördüm. Şimdi bunun burda ne işi vardı?
Görmemezlikten gelerek yanından geçerken, kolumdan tutup beni durdurdu. Yüzüne bakmak istemediğim için ondan yana dönmedim. "Bırakır mısın kolumu?"
"Yine ne oldu sana köylü güzeli? Kim kırdı küçük kalbini?"
Benimle dalga geçmesine mi üzülsün bu gönül, yoksa aşağılar bakışlarını üstüme dikmesine mi? Niye kimse beni anlamıyor, umursamıyor? İnsanım, kadınım, kalbim var, üzülüyorum, ağlıyorum... Ben de bunların hepsine sahibim ama o kadar acımasızlar ki! O kadar gaddarlar ki bana karşı...
Ağlamak istemiyordum, bu yüzden kendimi sıkabildiğim kadar sıktım. Kolumu çekmek istemiştim ama benden katça daha güçlüydü. "Bırak kolumu bırak!" dediğimde hâlâ kolumu kurtaramamıştım.
"Uğraşma benimle artık! Yeter ya!" Sonunda kolumu kurtarak "Yeter artık yeter! Ne istiyorsunuz benden ya? İki de bir niye dalga geçiyorsun benimle? Benim de kalbim var Baran, ben de kırılıyorum!" dedim ve yutkunarak baktı gözlerime.
"Yaptım işte dediğinizi! Kalbim başkası için atarken kabul ettim seninle evlenmeyi Baran! Daha ne yapayım? Allah aşkına söyleyin bana!"
Sitemim sadece Baran'a değildi aslında herkeseydi... "Senden benimle evlenmeni isteyen mi oldu lan?" Sesi o kadar gür ki, yüzümdeki saçlar geriye gitmişti. "Kalbimde başka kadın varken çok mu meraklıyım sana soyadımı vermeye?"
Karşında ki bencil olursa, konuştuğun cümleler dağlar kadar büyük olsa da tesir etmezmiş. Pes etmiştim çünkü bu zamana kadar hiçbir faydasını görmemiştim. "Canınız nasıl istiyorsa öyle davranın padişahım bilakis benim diyecek tek kelamım kalmadı."
Yetti! Canıma tak etti artık bunların gevşek hareketleri. Çınar abimi arayarak tüm ailemizi yurtdışına kaçırmasını söyleyecektim. İsteğimi geri çevirmeyeceğini bildiğimden gönlüm rahattı. Ben, beni sevmeyen bir adamla ömür geçiremem! Dananın kuyruğu mu kopacaktı, kopsun! Benim gururum ayaklar altına alınacaksa o dananın kuyruğu artık kopsun!