Elimdeki kahve bardağını Aisy'nin önüne bırakıp karşısındaki sandalyeye oturdum. Sabah olmak üzereydi. Eve geldiğimizde Lewis'in nabzı geri gelmişti. Hala uyanmamıştı ki bu çok doğaldı. Bedeni yorgun düşmüştü. Uyanması biraz zaman alabilirdi.
"O iyi mi?" uzanıp ellerini bardağın etrafına sarıp bir yudum aldı.
"İyi. Dinleniyor. Naya başında."
"Güzel." Bardağa ritmik hareketlerle parmaklarıyla vurmaya başladı.
"Şatoda ne oldu? Anlatmayacak mısın?"
"Anlatacağım tabi ki. Biz bir ekibiz." Ekip olduğumuz için anlatacaktı. Aramızdaki ilişki artık cidden resmi bir boyuta ulaşmıştı...
***
Aisy'den
Derin bir nefes alıp karşımdaki devasa kapıyı ardına kadar açtım. Yürüdüğüm her adımda ailemi hatırladım. Krala yaklaştığım her adımda onları hissettim. Onlar o adamın bedeninde hapisken ben karşımda sırıtarak bakan bu adama biraz daha yaklaştım.
"Hoşgeldin Aisy. Beni mutlu ettin."
Hala mutlu olmaya nasıl yüzü olabilirdi? Nasıl benimle bu şekilde konuşmaya devam edebilirdi.
"Kral Dias.. Sizi defalarca kez uyardığımı hatırlıyorum." Evlilik hazırlıkları boyunca ailemin ruhlarını hapsettiğini unutmuş gibi benimle sürekli samimiyet kurmaya çalışmıştı. Ondan tiksindiğimi göremeyecek kadar kördü. "Kelimelerine dikkat et."
"Uyarılarını tabiki hatırlıyorum. Ama sen unutmuşa benziyorsun." Pis pis sırıtmaya başladı. "Ailenin bedenimde hapis olduğunu. Onların ruhu benim içimde."
"Bunu çok iyi biliyorum Kral Dias. Bunu bildiğim için hayattasın şu an. Bunu bildiğim için katlanıyorum sana." Tahtından inip yanıma doğru gelmeye başladı. Tam karşımda durduğunda onun iğrenç suratına bakmaya artık dayanamaz hale gelmiştim. Hala sırıtıyordu.
"Aman ne büyük incelik Aisy.. Müteşekkirim.." alay edercesine konuşup eliyle oturmam gereken yeri gösterdi. Sandalyeye sinirle oturdum. Tahtına oturmak yerine başka bir sandalyeyi tam yanıma çekip oturdu. Dizleri bacaklarıma değiyordu ve aramızdaki yakınlık daha çok sinir ediyordu beni.
"Neden geldin buraya benim güzel kadınım?" Kadınıymış... Pislik herif.
"Düğün gerçekleşmemiş olabilir. Ama yine de bizim bir anlaşmamız var. Ailemi almak istiyorum. Bunun karşılığında benden ne istiyorsan yapacağım."
"Ne istersem mi?" pis pis sırıtışı kötü şeyler isteyeceğini bağırsa da kafamı salladım. Ailem için ne isterse onu yapacaktım.
"Bir erkek çocuğu istiyorum Aisy. Senin kadar güçlü bir kadından bir erkek çocuğu istiyorum." Bu mümkün değildi.
"Krallığıma güç verecek bir erkek çocuğu. Beni daha da güçlü kılacak bir erkek çocuğu istiyorum."
Kafamı olumsuzca salladım. Bunu yapamazdım. Bunu yapmak istemiyordum. "Başka bir şey iste Kral!" sesim titremişti. Bu aşağılık adama bir çocuk verme fikri tüyler ürperticiydi. Bundan iğreniyordum.
"İsteğim bu Aisy. Kabul etmek zorundasın. Yoksa aileni unut." Ayağa kalkıp bir kaç adımda uzaklaştı yanımdan. "Sadece aileni değil. Etrafındaki herkesi unut." Kafamı kaldırdım. Eris, Naya, Lewis... Onlara da zarar verebilir miydi?
"Çok sevdiğin Eris..? Onun ölmesi sana nasıl hissettirir acaba?"
Ayağa fırladım. "Ona zarar vermeyi aklından bile geçirme." Tam karşısında dikildim.
"Kızma Aisy. O kadar güçlü birini basitçe öldüremem. Onu da ailenin arasına almama ne dersin?"
Ellerimi yumruk yaptım. Sakin olmam lazımdı ama sabrımı zorluyordu. Eris'e zarar verme ihtimali beni korkutuyordu. Onu da kaybedemezdim.
"Şu Lewis... Önce küçükler ha.. Ne dersin buna?"
"Ne saçmalıyorsun sen?!"
"Küçük bir fragman diyelim. Teklifimi kabul etmezsen neler olacağını gösteren küçük bir fragman.."
Aramızdaki mesafeyi kapattım. İşaret parmağımla göğsüne vurdum. "Arkadaşlarıma." Tekrar vurdum. "Dokunmayacaksın."
Gülümsedi. "Pekala. Dokunmam."
Arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm. Aklımda teklifi dönüp duruyordu. Bunu kabul edemezdim ki ben... Ne yapacaktım?
***
Eris'ten
"Teklifi neymiş peki?"
Aisy parmaklarıyla oynamaya başladı. Bir şeylerin ters gittiği belliydi. Derin bir nefes verip parmaklarıyla oynamayı bıraktı. "Benden.. Onunla beraber olup ona bir çocuk vermemi istiyor."
Elimi masaya vurdum. "Şerefsiz! Bunu nasıl söyler?" Ayağa kalkıp sandalyeye bir tekme attım. Şerefsiz. Adi adam. Bunları nasıl söyler?
"Eris otur."
"Ne oturu ya? Ne oturması? Onu öldürmemek için zor tutuyorum kendimi!"
"Eris otur dedim sana!"
Derin bir nefes verip ellerimi saçlarımdan geçirdim. Nasıl sakin kalabilirim ki?
Aisy'nin dediğini yapıp oturdum. "Lewis'e olanlar... Kralın işi."
"Ne diyorsun sen? Emin misin?"
Kafasını salladı. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Bu adam... Onu öldüreceğim.
"Eğer teklifini kabul etmezsem... Size de saldıracak."
"Kabul etmeyeceksin Aisy. Biz gerekirse daha dikkatli oluruz."
"Olmaz Eris. Bir daha buna izin veremem. Lewis benim yüzümden içeride o halde. Sizi de riske atamam."
"Aisy saçmalama. Saçmalama. O adama bir çocuk vermen onu daha güçlü kılacak. Aileni vermeyecek. Sana yalan söylüyor görmüyor musun?"
"Yalan ya da değil Eris." Ayağa kalktı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. "İkinci ailemi de kaybedemem ben Eris."
"Aisy..." Ayağa kalkıp yanına ulaştım. Ellerini tuttum. "Sana söz veriyorum bir daha kimseyi kaybetmeyeceksin."
Ellerini yavaşça çekti. "Söz duymak istemiyorum ben artık." Yanımdan geçip merdivenlere doğru gitti. Odasının kapısının sesini duydum. Her şey o "çat" sesiyle bitmişti.
***
Lewis benim eski, Naya'nın yeni odasında yatıyordu. Naya yatağın kenarına çökmüş, uyuya kalmıştı. Yavaşça omzuna dokundum. "Naya.. Kalk da rahat bir şekilde uyu." Gözlerini açıp etrafa bakındı. Lewis'e dönüp eliyle nabzını kontrol etti. Ayağa kalktı.
"Sen burada mısın?"
"Evet buradayım. Git de uyu sen."
Kafasını sallayıp odadan çıktı. Lewis'e baktım. Yaralarını sarmıştı Naya. Yüzü de daha canlı görünüyordu bu sabah. Geceye oranla daha sağlıklı görünüyordu.
Yatağın kenarına oturdum. "Beni çok korkuttun yer cücesi seni." Güldüm. Eski Lewis olsa sinirlenip kocaman bir deve dönüşüp beni çiğ çiğ yerdi. Kafamı eğip akmak üzere olan gözyaşını geri yolladım. Lewis onun için ağladığımı görse benimle sürekli alay ederdi.
"Artık yer cücesi değilim." Yorgun sesini duyunca kafamı kaldırdım.. Gözleri yarı açık bana bakıyordu.
"Lewis.. Sonunda uyandın. İyi misin?"
"Hala sinirliyim ama.."
Güldüm. "Tamam iyileştikten sonra beni dövmene izin vereceğim."
Öksürürken göğsünü tutuyordu. Yaraları acıyordu hala. Büyüyle kapatmak zor olmuştu yaraları. Bir bloodie'nin saldırısı olduğu için işe yaramamıştı yaptığımız büyüler...
"Hadi dinlen sen."
"Ayağa kalkmak istiyorum. Yatmak bana göre değil."
"Kalkarsın Lewis. Henüz erken. Biraz daha yat. Bir kaç güne toparlarsın bu gidişle."
"Naya nerede?"
"Uyumaya gönderdim onu. Sabaha kadar başında beklemiş."
Utanarak gülümsedi.
"Hey hey! Ne var sizin aranızda?"
"Ne? Ne arası? Hiçbir şey yok tabi ki."
"İnanmadım Lewis."
"Umrumda değil inanıp inanmaman. Gerçek bu."
"Bence sen onu seviyorsun ama bekleyip görelim."
"Hah komiksin Eris. Hem sen beni sorguya çekeceğine kendine bak."
"Ne varmış bende?"
"Aisy'den hoşlanıyorsun."
Kafamı salladım. "Hayır hoşlanmıyorum. O benim arkadaşım."
"Yemezler. Onu sevdiğin her halinden belli."
Ayağa kalktım. "Sevmiyorum dedim ya!" Sesim biraz yüksek çıkmıştı.
"Tamam be. Ne kızıyorsun?"
"Neyse hadi sen uyu biraz. Kahvaltını ben getiririm."
Başıyla onayladığında odadan çıkıp kapıyı kapattım. Aşağı mutfağa inip oyalanmak için kahvaltıyı hazırlarken Eris'in söylediklerini düşündüm. Gerçekten ondan hoşlanıyor gibi mi görünüyorum? Hayır sadece ona karşı çok fazla sorumluluk hissediyordum. Hepsi buydu. Aşk değil. Arkadaşlık sadece.