Aisy'i düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Şu an nerede ve ne yapıyordu kim bilir... Kralla gerçekten evlenecek miydi? Krala kendini gerçekten teslim edecek miydi? Bütün bu sorular iki gündür kafamı kurcalayıp duruyordu.
Tam iki gündür bu zindanda tıkılıp kalmıştım. Elimdeki kelepçeler yüzünden büyü de yapamıyordum. Onları kıramıyordum da. Her şeyi denemiştim üstelik. Buradan kurtulmanın bir yolu yoktu sanırım.
Yine o tıkırtıları duyduğumda Hera'nın geldiğini anlamıştım. Lütfen şu ayakkabılardan kurtul artık.
"Sana yemek getirdim."
"İstemiyorum."
"İki gündür hiçbir şey yemedin. Böyle giderse öleceksin." sanki çok umursuyormuş gibi konuşuyordu ya...
"Umrunda mı?"
Elindeki tepsiyi bırakıp kapıyı açtı. Kapı açık kalsa da kaçamazdım. Çünkü ayaklarım da zincirlenmişti.
"Eris belki farkında değilsin ama seni gerçekten seviyorum. Şehrinde sana söylediklerim tamamen gerçek hislerimdi." benden hoşlandığını tahmin edebiliyordum ama yaptıklarıyla çelişiyordu sevgisi...
"Eğer beni gerçekten seviyorsan çöz beni."
"Çözünce ne olacak? Koşa koşa Aisy'e gideceksin. Bunu neden yapayım?" haklıydı. Gidip onu Hera'nın soysuz babasından kurtaracaktım.
"Çünkü gerçek sevgi fedakarlık yapmayı becerebilmekten geçer. Sevgi karşılık beklemez."
"Hayır Eris. Ben karşılığını almak istiyorum. Seninde beni sevmeni sağlayacağım. Gerekirse zorla."
Güldüm. Bu imkansızdı işte. Zorla bile asla birini hele ki Hera'yı sevmeyecektim.
"Hera... Beni buradan çıkar." çaresiz bir şekilde konuştum. Şu an buradan çıkmam lazımdı.
"Kral yarın evlenecek. O evlenmeden seni buradan çıkarmayacağım."
Yarın mı evleniyorlardı? Aisy gerçekten evlenecek miydi onunla? Burada bu haldeyken onu nasıl durduracaktım.
"Aisy geldi mi? Burada olduğumu biliyor mu?"
"Geldi. Kralla beraber. Hazırlıkları beraber kontrol ediyorlar." durup gülümsedi. "Senin burada olduğundan haberi var. Ayak altında dolaşmaman için seni kurtarmayı denemiyor bile. Hoş istese de kurtaramaz."
"İsterse kurtarır o. Onu hafife alma!" Aisy gerçekten güçlü biriydi.
"Pekala, kurtarır. O halde seni gerçekten de kurtarmak istemiyor ki hala buradasın."
Haklıydı. Demek ki gerçekten de burada kalmamı istiyordu. Ailesini kurtarmak için kendini feda edecekti ve ona engel olmamı istemiyordu. Aptal bu kız. Kralın onunla oyun oynadığını fark edemiyordu bile. Ona gerçekten ailesini vermeyecekti. Bundan emindim.
"Aisy'nin ailesi hakkında ne biliyorsun?"
Sinsi gülüşünü takınıp çıktı zindandan. Kapıyı kilitleyip gittiğinde yine kendimle baş başa kalmıştım.
"Buradan çıkmam lazım."
* * *
Ay ışığına doğru gitmek istedim. Karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşmak istedim ama ayaklarımdaki zincirler yüzünden ulaşamadım. Acıkmıştım. Susamıştım. Bitkin hissediyordum. Aisy'i merak ediyordum.
"Şu haline bak. Ölü gibisin."
Sesin sahibine döndüm. Her yer karanlık olduğu için yüzünü göremiyordum. Bir erkekti bu.
"Kimsin sen?"
Ay ışığına doğru yaklaştı. Işık arkasında kaldığı için yüzü hala seçilmiyordu. Elini havaya kaldırıp elinde tuttuğu meşaleyi yaktı. Yüzü aydınlandı. Oldukça genç bir adam karşımdaydı. Siyah kısa olmayan saçları vardı. Yüzüne büyük bir gülümseme takındı.
"Tanıyamadın değil mi?"
Tanımak için kendimi epeyce zorladım ama tanıyamadım. Sesi de bir farklı geliyordu doğrusu. Çıkaramadım kim olduğunu.
"Kimsin sen?"
"Lewis. Dost olduğumuzu sanmıştım ama hemen unutmuşsun bile."
Ayağa kalktım bir adım bile atamasam da. Lewis'in büyüsü kırılmıştı. Aisy kırmıştı.
"Baya iyi görünüyorsun."
Elini saçlarından geçirip gülümsedi.
"Övünmek gibi olmasın yakışıklı bir adamımdır."
"Övündün."
"Her neyse. Seni buradan çıkaracağım."
"Seni Aisy mi yolladı?"
"Hayır. Seni çıkardığımı bilmiyor. Bilmeyecek de. Beni öldürür."
"Çıkmamı istemiyor değil mi?"
Durdu. Benim gibi onun da yüzü düşmüştü. Cidden beni çıkartmak istemiyordu.
"Hey dostum. Hemen üzülme. Sadece seni korumaya çalışıyor."
"Lewis kral ona ailesini vermeyecek. Onu kandırdığını göremiyor mu Aisy?"
"Umut bu Eris. Aisy de farkında kralın ona yalan söylediğini. Ama bir umut belki de ailesini ona gerçekten verir diye bekliyor. Ailesi için ölmeyi bile göze alabilir."
"Ölmeyecek. Ona engel olmalıyız. Ailesini daha sonra buluruz."
"Önce seni kurtaralım."
"Bu kelepçeden nasıl kurtulacaksın?"
"Ehh kendime göre bazı güçlerim var benim de."
Elimdeki kelepçe ve ayağımdaki zincirler yok oldu birden.
"Bu kadar basit."
Üç gündür çok hareketsiz kaldığım için her yerim tutulmuştu. Lewis yardım için geldiğinde omzuna tutundum. Bir kaç saat sonra düğün olacaktı. O ana kadar plan yapmam lazımdı.
"Lewis ne yapacağız biz?"
"Sen önce dinlen. Sonra bunu düşünürsün."
"Dinlenecek zaman mı var? Kız evlenecek bir kaç saat sonra... Onu kurtarmam lazım."
Durup kolundan çıktım. Lewis olmadan da halledebilirdim ben.
"Bu halde hiçbir şey yapamazsın. Bari bir şeyler ye."
Kraliyet salonuna kadar konuşup durdu. Onu dinleyecek havamda değildim. Salonun önündeki muhafızları büyüyle önümden çektim.
Devasa kapıyı ittirip açtığımda büyük bir kalabalık karşıladı beni. Hepsinin büyücü olduğundan emin olduğum insanlar oldukça görkemli bir şekilde giyinmiş, eğleniyorlardı. Buradaki tek uyumsuz bendim. Üzerimdeki beyaz gömlek siyaha dönüşmek üzereydi.
Gözlerim Aisy'i aradı. Kralın yanında oturmuştu. Üzerinde yine gök mavisi bir elbise vardı. Onu her zaman gördüğüm gibi maviydi yine. Yine çiçeklerle süslenmişti. Kabarık tül elbisesi yerlere kadar uzanıyordu. Saçları çıplak omuzlarını süslemişti. Yüzü... Yüzünü süsleyen gülümsemesi yoktu. Donuk bir ifadeyle tabloları izliyordu.
Bir kaç adım attım ona doğru. Önüme iki muhafız daha çıktı. Arkalarından kral göründü.
"Demek kaçmışsın."
"Aisy'i alıp gideceğim."
Bu adamı gördükçe yüzünü dağıtmak istiyordum. Ama elimin acıdığına bile değmezdi. Adi.
"Aisy bugün benimle evlenecek. Sen de sızlana sızlana izleyeceksin şu köşede."
Üzerine doğru yürüdüğümde kılıçlar yine çekildi. Muhafızlara dönüp baktım. Ellerindeki kılıçları kendilerine doğru döndürdüm. Krala döndüm.
"Sana neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin."
Kral iyice yaklaştı yanıma.
"Sen benim neler yaptığımı biliyor musun peki delikanlı?"
Sinsi gülümsemesi iyice büyüdü yüzünde. Pislik herif.
"Senin ne kadar aşağılık olduğunu iyi biliyorum Kral Dias! Seni öldüreceğim. Duydun mu? Seni öldüreceğim!!"
"Öldürürsün, biraz daha güçlenirsen belki öldürebilirsin." Elini kaldırıp kalbinin üzerine yerleştirip fısıldadı. "Burada kaç büyücünün ruhu var haberin var mı senin?"
"SENİ AŞAĞILIK ADAM!!!"
Yumruğumu sertçe suratına geçirdim. Yere düştüğünde üstüne atlayıp afallamış bir haldeyken bir kez daha vurdum. Aşağılık adam kaç kişiyi yıllardır bedeninde hapsediyordu belki de...
"ERİS!"
Aisy'nin sesiyle durduğumda kral ellerini şıklatıp beni üzerinden attı. Sertçe yere çarptığımda göğüs kafesim acımıştı. Aisy yanı başıma gelip eğildi.
"Ne yapıyorsun sen?!"
"Seni kurtarmaya çalışıyorum. Aisy vazgeç bu işten."
"Aptallaşma. Git buradan. Bana karışma artık."
Doğrulup ayağa kalktım. Aisy'nin elini tutup onunla çıkıp gitmek istedim.
"Gidiyoruz Aisy."
Aisy sertçe çekti elini.
"Sen gidiyorsun. Bizi rahat bırak."
Kral arkasına geçip elini Aisy'nin omzuna koyup kendine çekti.
"İstersen bu mutlu anımıza ortak olabilirsin Eris."
Kralın pis sırıtışıyla gözlerimi kapattım. Dengemi kaybetmek üzereydim. Onu parçalamak istiyordum. İçine hapsettiği ruhlar olmasa onu öldürebilirdim. Ama durdum. O büyücüler için durdum.
"Geliyor musun Aisy?"
Aisy elini kralın beline yerleştirip gülümsedi.
"Gelmiyorum Eris." kafasını eğdi. "Git artık."
Gözüme kestirdiğim bir masaya yaklaşıp içki dolu bardağı kafama dikmeden önce bardağı kaldırdım. "MUTLULUĞUNUZA!"