"Sonunda geldiniz. Sizi bekliyordum."
Aisy gözlerini devirip kralın yanından inip yanıma doğru geldi. Neden onun yanında olduğunu hala anlayamıyordum.
"Muhafızlarına söyle kılıçlarını indirsin." oldukça emindi kendinden.
Kral tek bir hareketiyle onları yanımdan uzaklaştırdı. Aisy de tam karşıma gelmişti. Neler oluyordu burada?
"Bir şeyler saklayan sadece sen değildin."
Kaşlarımı çattım. Bu ne demek oluyordu. Aisy benden ne saklıyor olabilirdi ki...?
"Özür dilerim Eris."
"Aisy bana neler oluyor anlatır mısın?"
Gülümsedi. *"Bana hala güvendiğin için teşekkür ederim."*
Zihnime fısıldamıştı. Ona güveniyordum. Sakladığı her neyse mantıklı bir açıklaması olmalıydı.
"Bu aptal kovulmuş büyücüyü hala neden koruyorsun? İşe yaramazın teki."
"Hayır Kral Dias. O sandığınız gibi biri değil."
Kral Dias'a dönüp önünde reverans yaptı.
"İzninizle artık gitmek istiyoruz."
"Peki Aisy. Babanın hatrı için bu sefer bunu görmezden geleceğim."
Bu adam Aisy'nin babasını tanıyor muydu yani?
Arkasını dönüp yanıma geldi. Hera bunu bilmiyor gibiydi. Bu yüzden bozguna uğramıştı.
"Aisy sen..?"
"Evde konuşuruz Eris."
Dediğini yapıp sustum. Konuşmak için bolca vaktimiz olacaktı. Önce buradan çıkalım.
Şatodan çıkıp yürürken konuşmaya başladı.
"Senden sakladığım şey... Babam." durup ona doğru döndüm. "Babam kraldı. Bu şehrin gerçek kralıydı. Kral Dias şu an sadece rol yapıyor. Beni sevdiği, koruduğu yok. Bana babamın ona emanetiymişim gibi bakması sadece rol. Zamanı geldiğinde beni de silecek."
"Bana bunları neden anlatmadın?"
"Her şey çok karışık. O gün sana yalan söyledim. Şatoya girdiğimde baş muhafız beni tanıyordu. Kral Dias beni yanına çağırttı. Bir şeyler öğrenebilirim diye yanına gitmiştim. O gün öğrendim. Kralın kızı olduğumu... Bana gözü gibi bakacağını söylemişti. Ona inanmadım tabi. Ona inanmıyorum."
"Sonra ne oldu peki?"
"Şatodan çıkmadan önce kütüphaneye gitmek istedim. Ama karşıma kara ruh avcılarından biri çıktı. Kralın peşime taktığından oldukça emindim. Onu o an yenebilirdim. Ama yenmedim. Kralın beni güçsüz sanmasını istedim. Kendimi ona yem ettim."
"Delirdin mi sen Aisy? Bu çok tehlikeli. Bunu nasıl yapabildin?!"
"Çünkü sana güveniyordum! Beni kurtaracağından emindim."
"Ya kurtaramasaydım?"
"Kurtardın."
Derin bir nefes aldım. Bu delilikti. Daha güçlerimden emin bile değilken bunu nasıl yapardı bu kız? Nefesimi bıraktım.
"Peki baban? Annen?"
"Bilmiyorum. Kral Dias öldüklerini söyledi. Ona inanmadığım için buna ihtimal bile vermedim. Onlar yaşıyor. Bunu hissediyorum. Babam benim yanımda. Annem her gece sıkıca sarılıyor bana. Bunu hissediyorum."
"İkisini de bulacağız. Merak etme."
Parmak uçlarında yükselip kollarını boynuma doladı. Ellerimi beline yerleştirip sıkıca sarıldım ona.
"Biliyor musun? Sana sarılmak bana babamı hatırlatıyor. Onun sıcaklığını hissediyorum."
Yavaşça ayrıldım ondan.
"Yine de yerini doldurmaz. Gerçekten babana sarılmanı sağlayacağım."
"Bir gün babama sarılma fırsatı bulacağımı biliyorum." Sustu. Gözlerini yere dikip ayağıyla daireler çizmeye başladı yine. Utanırken yaptığı gibi. "Yine de o an gelirse bile sana da sarılabilir miyim?"
Gülümsedim. Derdin bu olsun sadece. Onun yaptığını yaptım. *"Tabiki sarılabilirsin benim küçük Aisy'im."*
Koluma vurup yürürken homurdandı. "Ben küçük değilim. Aynı yaştayız."
Arkasından bende bağırdım. "Kısasın. Çok kısasın."
"Hayır sadece sen uzun bir zibidisin!"
Onu kızdırmak beni eğlendirmişti. Geri kalan yol boyunca hiç konuşmamıştık. Eve geldiğimizde direkt mutfağa gitmişti.
"Hera'nın kralın kızı olduğundan haberi yoktu sanırım."
"Evet yoktu."
"Bu soruyu sormaktan sıkıldım ama şimdi ne yapacağız?"
"Hedef bir : Hera. Önce onu ortadan kaldıracağız."
"Birini öldürme fikri çok korkunç."
"Zorunda olmadıkça kimseyi öldürmeyeceğiz Eris. Güçlerini alsak yeterli. Bize o halde bir şey yapamaz."
"Güçlerini alabilir miyiz?"
"Mümkün evet. Biraz zorlanırız sadece."
"Peki daha sonra?"
"Zamanla kralın niyetini öğreniriz ve ona göre hareket ederiz. Şimdilik yapabileceğimiz bir şey yok."
Haklıydı. Soru sormayı bırakıp heyecanla yaptığı işine odaklandım. Yine mi un?
"O unla ne yapacaksın?"
"Annenin börekleri çok lezzetliydi. Ben de yapmak istiyorum."
"Daha bir kaç saat oldu yiyeli. Hemen mi acıktın?"
"Evet ne var bunda? Yemeğe düşkün biriyim sanırım."
"Pekala sana yardım edeyim."
Bir saat boyunca mutfakta uğraşıp anneminki kadar olmasa da bizde lezzetli bir börek yapmıştık. Bende ilk defa denediğim için çıkardığımız işten gayet memnundum.
"Çok güzel kokuyor. Karnım daha çok acıktı."
"Soğumadan yeme."
"Yiycem."
Aldığı böreği elinden alıp geri yerine bıraktım.
"Dilin yanar bak. Çok acıtır. Geçmez bir süre hem. Bırak soğusun."
Mızmızlanıp dudağını büzdü. Bazen beş yaşında bir çocukla uğraştığımı düşünüyordum.
"Yemek istiyorum ben ya!"
"Ye Aisy ye hadi."
Muzurca gülümseyip tekrar aldı böreği eline. Yediği an yanmıştı işte. Suyu ona uzatıp verdim. Söz dinlemezsen böyle olur işte.
"Gerçekten yandım."
"Söz dinle biraz söz."
Soğuduktan sonra tekrar aldı eline. Bu sefer keyifle yedi. Uzun zamandır yemek yemediği için yemek yemek ona büyük bir zevk veriyordu sanırım.
"Doydun mu?"
"Evet." kafasını sallayıp ayağa kalktı. "Güçlerini test edelim hadi."
"Kafamda bir soru daha var?"
"Şaşırmadım. Sor bakalım."
"Dün.. Yaptığın büyü?"
"Ben yapmadım. Kral yaptırdı. Kontrol altındaydım."
"Kral o kadar güçlü mü?"
"Hayır. Benim ve onun gücüydü bu."
"O halde senin neler yapabildiğini de gördü."
"Evet ama kendimi kaybetmişken yaptığım büyüleri kontrol edemediğimi düşünüyor. Bu yüzden zararsızım."
"Çok güçlüydün. Sanırım senden korktum."
"Canını çok yaktım mı?"
"Hayır. Sen benim canımı yakmazsın."
*"yalancısın Eris."*
"Hey ben yalancı değilim."
"Öylesin."
Yanımdan geçip giderken bende peşinden bahçeye çıktım. Eliyle alanı kapatıp görünmez bir duvarla çevirdi etrafımızı.
"Artık kimse bizi izleyemez."
"Pekala ne yapmamı istiyorsun?"
"Elinden geleni yap. Şaşırt beni."
"Seni nasıl şaşırtabilirim ki?"
"Sadece soyunman yetebilirdi ama şu an başka bir iş yapmamız lazım. Gücünü göster işte Eris. Hadi."
"Sen sapıksın biliyorsun değil mi?"
"Hayır sadece erkek vücudu ilgi alanım."
"Bekle yani her erkek vücuduna ilgili misin?"
"Evet ne sandın? Senden hoşlandığımı düşünmedin herhalde değil mi?"
"Hayır asla. Biz sadece arkadaşız. Yine de benden başkasıyla böyle konuşma. Niyetini yanlış anlayabilirler."
"Anlasınlar. İşime gelir. Sen karışma hem bana."
İçimdeki kıskançlık duygusuna bir anlam veremedim. Deli miyim neyim ben. Ne yaparsa yapsın cidden. Bana ne.
"Önce dört element. Onları yönet. Bir ağacı yakabiliriz. Söndürebiliriz. Ya da şiddetli rüzgar ile o ağacı kurabiliriz. Ama dört elementi yönetemeyiz. Yönet."
Suyu nasıl yönettiğimi hatırladım. Bunu yapabilirdim.
Gözlerimi kapattım. Önce his sonra büyü. Bedenimin yandığını hissettim. Damarlarımdaki kan yanmaya başladı. Tüm benliğim ateşin altında erimeye başladı. Gözlerimi açtığımda etraf yanıyordu. Aisy yanıyordu. Birden suyu istedim. Suyu hissedip söndürdüm alevleri.
"Bravo."
"Sen iyi misin? Yanıyordun."
"İyiyim merak etme."
Vücudundan alevler çıkarken bile bu kadar rahat olması cidden şaşırtıcıydı.
"Vücudunun birer uzvu gibi bu dört elementi kullanmayı başarmalısın. Sadece bu da yetmez. Devam edeceğiz."
"Emriniz başım üstüne Aisy hanım."
"Dondurma yiyelim mi?"
Arkasını dönüp yürümeye başladı. Her fırsatta bir şeyler yemeye devam edecekti.
"Yiyelim."