Aisy'den
Saçımdaki papatyayı elime alıp sırıtarak baktım. Eris'i öpmüştüm. Deli gibi çığlık atmak istiyordum. Ama arkamdan geliyor olma düşüncesi beni durduruyordu. Arkama baktım. Kimse yoktu. Hoşlanmadı mı yoksa? İçim korkuyla doldu. Ya benden tiksindiyse ve bir daha benimle konuşmazsa... Olsun. Yine de onu seviyorum. Mutluyum.
"Selam."
Sesle durdum. Önümde sarı saçlı zırh giymiş bir savaşçı vardı. Kralın adamı olduğu her halinden belliydi. Ciddiyetimi takındım.
"Selam." dedim. Ondan hiç hoşlanmamıştım ve onda ters giden bir şeyler olduğundan emindim.
Kız bir kaç adım daha atıp biraz daha yaklaştı.
"Neden burada olduğumu biliyor musun Aisy?"
İsmimi söylemesi beni telaşlandırmıştı. Kimdi bu yabancı kadın?
"Bilmiyorum ve umrumda değil. Ayrıca beni nereden tanıyorsun?"
"Unuttun mu Aisy? Biz zaten tanıştık seninle."
Zihnimi iyice taradım. Daha önce onu görseydim unutmazdım. Gerçekten kimdi bu kız?
"Sana kendimi hatırlatayım. *Deniz'ime iyi bak.*"
Sesini değiştirerek konuştuğunda onu çok iyi tanımıştım.
"Lara."
"Hayır canım, Hera."
"Bana bir daha canım deme pis ucube. Ne işler karıştırıyorsun sen?"
"Bunu çok sevdiğin erkek arkadaşına sormalısın."
"Ne demek istiyorsun?"
"Küçük aklıyla oyunlar oynayan erkek arkadaşına sor diyorum. Acemi olduğu için yakalandı. Ama sen... Sen o kadar körsün ki gözünün önünde seni kandıran adamı göremedin."
Elimdeki papatya yere düştü. Eris beni kandırıyor muydu gerçekten? Bana yalan söylemiş olamazdı değil mi? Bana güvenmiyor muydu? Ben ona güvenmişken üstelik...
"Sana inanmıyorum."
Hera'ya inanıp Eris'e bir suç yüklemek istememiştim. Ama Hera oldukça kendinden emin duruyordu. Bu yüzden korkuyordum. Benden bir şey saklama Eris, lütfen.
"Pekala madem bana inanmıyorsun o zaman git ona sor. Neden kovulmuş bir gökyüzü büyücüsü olduğunu sana söylemediğini sor."
Eris'in gökyüzü büyücülerini neden merak ettiğini anlamamıştım. Kendisi de bir gökyüzü büyücüsü olduğu için miydi yani. Üstelik kovulmuş...
Bana bunları neden anlatmadı ki diye düşünürken Hera tekrar konuştu.
"Cevabı çok basit Aisy. Uyutulanların kötü niyetli olduğunu öğrendi. Senin de kötü biri olduğunu düşündü. Bu yüzden senden her şeyi sakladı. Çünkü sen kötü birisin ve zamanı geldiğinde senden kurtulacak."
Zihnime erişip kafamdaki sorunun cevabını verdiği anda olmaması gereken şey olmuştu. Güvenim paramparça olmuştu. Sevgim alt üst edilmişti. Eris bana güvenmiyordu. Benim kötü biri olduğuma emin olduğu için benden saklamıştı gerçekleri.
Babamın tılsıma söyledikleri takılmıştı aklıma bedenim ele geçirilirken. *Kara ruh avcılarına dikkat et kızım. Onlar yıkılan hayallerden, paramparça olan güvenlerden beslenir. Yıkıldığın an ruhunu hapsederler. Güçlü kalmasın güzel kızım. Güçlü olmalısın. Önünde büyük bir savaş var. Tek başına olsan da güçlü durmalısın. Seni seviyorum Aisy'm.*
Babamın sözlerini dinlediğim zamanı hatırladım. Her bir sözünü can kulağıyla dinlemiştim. O sese sarılmıştım. Şimdi ise yerde yatıyordum işte... Güvenim alt üst olmuş, sevgimi boş yere harcamış bir şekilde ölüyordum belki de... Özür dilerim baba.. Özür dilerim. Sadece seni dinlemem gerekirdi.
Ama ben... Ben gidip aşık olmayı seçmiştim. Kurtarıcıma aşık olmayı seçmiştim.
***
Ayaklarımın dibinde yatan Eris'i gördüğümde kendime gelmiştim. Eris... Ölme, lütfen.
Eğilip nabzını kontrol ettim. Atıyordu. Yaşıyordu. Gözlerimden akan yaşla onu kendime çektim. Sıkıca sarıldım. Özür dilerim Eris. Ne yaptığımı bilmiyordum çok özür dilerim.
"İkisini de alın. Adama iyi bakın yaşasın mutlaka."
Kralın sözüyle arkamı döndüm. Muhafızlar bize doğru yaklaşıyordu. Eris beni korumak için kendini feda etmişti. Şimdi onu bu pisliklerin eline bırakamazdım.
Gözlerimi kapatıp babamın büyülerinden birini yapıp bizi ışınladım. Normal bir büyücü ışınlanamazdı ama babam bana bunu öğretmişti. Daha doğrusu tılsıma anlatmıştı ve tılsım sayesinde ben de ışınlanma yapmıştım.
Eve gelmek çok tehlikeli olacağı için onu kendi şehrine getirmiştim. Kendi odasındaydık. Buraya Hera hariç kimse gelemezdi. Ve Hera'nın aklına burası gelene kadar çoktan iyileşirdi Eris.
Onu yatağında bırakıp ayağa kalktım. Şifa büyüsü yapıp uyanmasını bekledim. Ama bu sandığımdan daha uzun sürmüştü. Gece olduğunda ancak kendine gelebilmişti.
"Eris... Sonunda uyandın."
Gözlerini etrafta gezindirip tekrar kapattı. Yorgun düşmüş olmalıydı. Onu çok yormuş olmalıydım.
"Aisy..." mırıldanınca ona baktım. Uyanmıştı nihayet.
"İyi misin? Beni çok korkuttun."
Yutkunup su istedi. Onun için su götürüp içmesini sağladım. Tekrar yatağın dibine oturup yüzüne baktım.
"Kendine gelmişsin." Hala benimle ilgileniyordu. Kafamı salladım. Senin sayende oldu demek istedim. Ona teşekkür etmek istedim ama sustum.
"İyi misin?" sorumu tekrar sorduğumda bu sefer cevaplamıştı.
"İyiyim."
"Bana neden gerçekleri söylemedin?"
"Daha sonra konuşsak olur mu?"
Kafamı salladım.
"Uyu peki. Seni daha sonra uyandıracağım."
Gözlerini kapattı. Ayağa kalkıp salona geçtim. Siyah ekranın karşısına geçip küçük büyü makinesi ile açtım bu dev ekranı. Bir aile vardı, oyun oynayıp gülüyorlardı. Ben ağladım. Onlar güldükçe ben ağladım. Ne kadar komik şeyler olsa da ben ağladım.
~ ~ ~ ~ ~
Eris'den
Aisy'nin ağladığını görünce kapıyı yavaşça kapatmıştım. Şu an neler hissettiğini az da olsa anlayabiliyordum. Ama onunla konuşacak gücüm yoktu. Bu yüzden şimdilik susmayı seçmiştim.
Kralın peşimize düşeceği belliydi. Her hareketimiz belki de izleniyordu. Bütün planlarım alt üst olmuştu. Herkesin her şeyden haberi olmalıydı. Artık ne yapacağımı bilmiyordum.
Tek bildiğim şey gerçekten de kovulmuş bir gökyüzü büyücüsü olduğumdu. Kovulmuş bir gökyüzü büyücüsü ve yirmi beş yılı kayıp olan bir kız... Ne yapabilirdik ki...
Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Hala biraz ağrım vardı ve dinlensem iyi olacaktı. Salonda komedi dizisi izleyip ağlayan Aisy'i düşünmeyi bırakabilirsem tabi...
***
Sabah uyanıp odadan çıktığımda Aisy koltukta yoktu. Mutfağı da kontrol ettim ama orada da yoktu. Başı tehlikede miydi yoksa?
"Oğlum..."
Annemin sesini duyunca arkamı döndüm. Banyodan çıkıyordu. Annemi görünce şaşırmıştım. Evde ne arıyordu ki..?
"Anne.. Sen ne zaman geldin?"
"O kız geldiğini haber edince babanla kalkıp buraya geldik."
O kız... Aisy mi? Aisy annemleri neden çağırdı ki?
"Babam nerede? Ve Balın?"
"Onlar dışarıda. Kahvaltı hazır. Bende seni uyandırmaya gelirken bir lavaboya uğramıştım."
Annem koluma girip beni dışarı çekerken babamla Aisy'nin dışarıda ne yaptığını düşünmeye çalıştım. Babam gözlerini Aisy'e dikmiş gözünü kırpmadan onu seyrediyordur.
Bahçeye çıktığımda Aisy'i kendi kıyafetlerimle gördüm. Benim sweatlerimi giymişti ve içlerinde minicik duruyordu. Yine de o mavi elbiseyle olmasından daha iyiydi.
Babamla oturup hararetli bir sohbet içindelerdi. Babam beni görünce ayağa kalkıp yanıma geldiğinde annemin kolundan çıkıp sıkıca sarıldım babama.
"Hergele seni.. Özlettin kendini. Balın kızım sabah gelip haber vermese hiç aramayacaksın da..."
"Olur mu öyle şey baba.. Ben dün gece geldim. Yorgundum haber veremedim."
Babam bir kez daha sarıldı. Omzumu sıvazlarken tekrar konuştu.
"Kız da güzelmiş..."
Babam benden uzaklaşıp annemle beraber masaya giderken Aisy'e baktım. Bugün daha neşeli görünüyordu. Ama neden ailemi buraya getirdi hala anlamış değildim.
"Gelsene oğlum artık."
Babam baş köşede annem de yan tarafında oturuyordu. Aisy de tam karşısına oturmuştu. Ben de geçip Aisy'nin yanına oturdum.
"Eee ne zamandır berabersiniz?"
Annemin sorusuyla Aisy'e baktım. Biz beraber miydik? Sorun çıkmaması adına soruyu ben cevapladım Aisy'den önce.
"Üç ay olmak üzere anne."
Annem gülümsemiş kahvaltısına başlamıştı. Aisy ellerini dizlerini koymuş tedirgince sallıyordu.
"Neden bir şeyler yemiyorsun Balın?"
Tabağına bir kaç kahvaltılık ekleyip ekmeği ona doğru uzattım.
"Hadi ye."
Aisy de kahvaltıya başlayınca bende başlamıştım.
"Geri dönecek misiniz?"
Geri dönecektik ama ne zaman olduğunu bilmiyordum.
"Kızım sen de gidecek misin onunla?"
Aisy çekingen biri değildi ama annemin karşısında utanmıştı.
"Evet efendim. Bu gece tekrar gideceğiz."
"Bir gün için mi bu kadar yolu geldiniz?"
"Oğlunuz sizi özleyince bir gün de olsa geldik işte."
Annem bana özlemle bakınca ellerini tuttum. Demek bu gece gidecektik.
"Oğlum benim... Bir gün de olsa seni gördüğüm için çok mutluyum."
"Bende annem benim.."
Kahvaltıdan sonra ailem bir süre daha kalıp gitmişti. Sonunda Aisy ile baş başa kalmıştık. Onunla konuşmak için doğru zamandı.
"Aisy artık konuşalım mı?"
Aisy koltuğa oturup kollarını bağladı.
"Konuşalım."
"İyi misin?"
"İyiyim."
Değilsin. Biliyorum.
"Senden sakladım evet. Sadece emin olmak istedim."
"Kötü bir geçmişim olduğu için uyutulduğumu bir an olsun bile düşündün mü hiç?"
Kafamı salladım. Düşünmüştüm. Her ihtimali düşünmüştüm. Düşünmek zorundaydım.
"Sorun yok. Seni anlıyorum."
"Özür dilerim."
"Peki sen? Gerçekten kovulmuş bir gökyüzü büyücüsü müsün?"
"Sanırım evet."
Gülümsedi.
"Demek ikimiz geçmişte kötü insanlardık."
Gülümsedim.
"Belki de... Ama şimdi sadece iyilik için savaşan iki güzel dostuz."
"Kazanabilir miyiz?"
"Kazanacağız."
Bir kez daha ağladığında bunların mutluluktan olduğunu anlamıştım.
"Hey sen!"
Ayağa kalkıp yanına yaklaşıp sıkıca sarıldım.
"Ağlamaktan başka bir şey yapmaz mısın?"
Yumruğunu karnıma geçirdiğinde sızlanıp geri çekildim.
"Demek sadece ağlıyorum ha?! Seni boyu uzun zibidi seni!"
"Hey tamam sadece şakaydı."
Yerime oturup ellerimi kenetledim. Şimdi ki adım neydi?
"Lara."
"Ne olmuş Lara'ya?"
"Onu hiç göremedik değil mi?"
Kafamı salladım. Evet o hep Aisy'nin siuletindeydi. Aisy de bende onu öyle görmüştük. Ama neden konumuz Lara'ydı ki?
"O aslında Hera. Yıllarca izlenmiş olmalısın."
"Hera mı?"
Lara gerçekten Hera mıydı? Yani her zaman beni mi izlemişti? O halde buraya gelebilirdi tekrar.
"O buraya gelmeden gitmemiz lazım o halde."
Kafasını salladı.
"Benden hoşlandığını söylemesi de yalandı o halde?"
"Evet muhtemelen yanında olabilmek için söyledi."
Aptal kafam yanımdaki düşmanı fark edememişti bile. Üstelik Hera'dan etkilenmiştim. Aptal gibi ondan etkilenmiştim.
"Şimdi ne yapacağız?"
"Hera'yı... Onu yanına çekmeni istiyorum. Bunda zorlanmayacağını iyi biliyorum."
"Ne demek istiyorsun?"
"Zihnini okudum. Ondan hoşlanmışsın. Onu etkilemek senin için zor olmasa gerek."
"Aisy, ondan hoşlanmıyorum."
"Bu hoşlandığın gerçeğini değiştirmez."
"Sen beni kıskanıyor musun acaba?"
"Seni neden kıskanayım?"
Sustum. Zihnimi de susturdum. Beni duymasını istemiyordum.
"Plan bu mu yani? Hera mı?"
"Sen Hera ile ilgilen. Kralı ben hallederim."
Ayağa kalktığında kolunu tuttum. Kralı nasıl halledecekti?
"Aisy sen ne yapmak istediğini bana güzelce açıklayabilir misin?"
Elimi elinden çekip tekrar oturdu.
"Kral Dias benim güçlerimin farkında. Seninse ne olduğunu hala bilmiyorlar. Bu yüzden beni yanında görmek isteyecektir."
"Her yerde bizi arıyorlardır. Sana zarar verebilir o adam."
"Veremez."
"Nasıl bu kadar eminsin?"
"Teslim olacağım. Ona biat edeceğim. Benim kadar güçlü birini öldürmek istemez."
"Güçlerini ele geçirebilir ama. Ruhunu kendi bedenine hapsedeceğini hiç mi düşünmüyorsun?"
"Yapamaz. Anla artık şunu."
"Anlayamıyorum. Neyine güveniyorsun bu kadar?!"
Sinirle ayağa fırladı. Onunla beraber bende kalktım. Sinirini anlamıyordum. Mantıksızca davranıp bir de o sinirleniyordu. Gerçekten tuhaf bu kız.
"Neyime mi güveniyorum gerçekten? Neyim ki ben değil mi?! Basit bir büyücüyüm değil mi sadece?! O halde sadece izle!"
"Sana basit bir büyücüsün demedim ben!"
"Kelimelerin o manaya geliyor Eris bey!"
"Hah şimdi de bey mi olduk?"
"Evet Eris bey. Bundan sonra böyle!"
Benim odama girip kapıyı sertçe kapattı.
"Hey orası benim odam!"
Kapıyı tekrar açıp bağırdı.
"Biliyorum ama en azından burada sen yoksun."
Hah. Şuna bak. Benim evimde benim odamda bana trip atıyor. Deli ediyor bu kız beni. Çıldırıyorum.
Odanın önüne gelip kapıyı açtım. Yatağıma uzanıp kollarını bağlamış tavanı seyrediyordu.
"Dediğini yapmayacağım."
"Yapma. Basit bir büyücünün dediklerini önemseme sen zaten."
Başına dikilip ellerimi sıktım. Gerçekten bütün kadınlar böyle miydi? Neden her dediğimi yanlış anlıyordu ki?
"Aisy... Seni tehlikeye atamam. Neden anlamak istemiyorsun?"
"Bana sadece inan."
Yanına oturdum. Yapamam olmaz. Yapamam. Onu herhangi bir tehlikenin içine atamam. Ailesini bulup onlarla mutlu bir hayat geçirmesini istiyordum ve o güne kadar Aisy beladan uzak duracaktı. Bunu sağlamak zorundayım.
"Başka bir şey yapacağız."
"Ne gibi?"
"Hera'yı yanımıza çekeceğiz dediğin gibi. Ama Kralın yanına tek gitmene izin veremem."
"Hala mı aynı şey?"
"Kovulmuş gökyüzü büyücüleri izleniyor diye okumuştum. Gökyüzü büyücüleri ve düşmanları tarafından. Hera düşman. Krala her şeyi anlatmış olmalı."
"Bunu biliyoruz zaten. İşte bu yüzden krala senin değil benim yaklaşmam lazım."
"Hayır. Biz. Beraber. Tek olmaz."
"Eee sonra ne olacak?"
"Sonrası... Beraber göreceğiz. Bilmiyorum. En az senin kadar bende bir şey bilmiyorum."
Doğruldu.
"Pekala. Dediğin gibi yapalım." sonunda ikna olduğuna sevinmiştim. "Ama... Olur da sana bir şey olacak olursa durmam." Bende durmam. Sana bir şey olursa ben de durmam Aisy.
"Tamam pekala."
Sonunda ikimiz de anlaşmıştık ama ikimiz de sözümüzde durmayacağımızı çok iyi biliyorduk.
Kapı çaldığında yerimden kalktım. Aisy de benim arkamdan geliyordu. Kapıyı açtığımızda karşımızda Hera vardı. Yüzündeki gülümsemeyle bize bakıyordu yine.
"Selam Deniz."
Aisy benden önce davranıp gülümsedi. "Selam Lara. Ah pardon Hera demeliydim."
"Sizi burada bulacağımı biliyordum."
Aisy belime sarılıp yüzüme büyük bir gülümseme ile baktı. Evet bakalım yine ne işler peşindeydi...
"Biraz yalnız kalmak istedik. Dinlenmiş olduk."
"Öldüğünüz zaman bol bol dinlenmiş olacaksınız." Bana dönüp baktı. Sırada ne vardı? "Ve sen Deniz.. Sana çok yazık oldu. Kötülüğü seçip bizim yanımızda olabilirdin. Senden gerçekten hoşlanmıştım. Büyük bir aptallık ettin."
Şu an Aisy bana sarılıyor olmasa belki de ondan hoşlandığıma onu ikna edebilirdim. Ama bu kıskanç kız bir ahtapot gibi sarmıştı beni.
"Ne yazık ki ölecek olan biz değil sen olacaksın Hera."
"Bundan emin misin Aisy? Ölümün seni karanlık şatoda beklerken gerçekten bundan emin misin?"
Aisy gülümseyip bir anda üzerimizdekileri değiştirdi. İkimiz de üstümüzdeki eşofmanlardan kurtulup onların şehrinde giyindiğimiz gibi hazırdık. Aisy yine gök mavisi elbisesinde peri kızı gibi görünüyordu.
"Pekala Hera. O halde bunu şimdi görelim."
Aisy elini kalbimin üstüne getirdiğinde ne yapmaya çalıştığını anlayıp gözlerimi kapattım. Bir kaç saniye sonra gözlerimi şatoda kralın önünde açmıştım. Kralın muhafızları kılıçlarını üstüme tuttuğunda yanımda Aisy yoktu. Bir kaç adım ötemde kralın yanı başında duruyordu.