PARONAYA

2002 Words
gece saat 12 idi. William danışma da otele giriş işlemlerini halletmek için personel ile konuşuyordu. Clara geride williamin parkta üzerine üşümesin diye giydirdigi paltoyla sıkı sıkı sarılıyordu ve williamin işini halletmesini bekliyordu. aslında William kendisi için olan pansiyonu hazırlatmisti önceden. fakat Clara plana sonradan dahil olduğu ve yanında kimliği olmadığı için onun da işlemini halletmeye çalışıyordu. clara'nin durumunu otel personeline William şöyle sempatik bir şekilde açıkladı; - hayat planıma son dakika dahil olan bu yaramaz içinde aynı işlemleri yapacağınızdan eminim, dedi. dışarıdan duyan biri williamin söylediklerini sanki sokakta bir yavru kedi bulmuş ona barınak ayarlıyor diye dusunurdu. fakat Clara williamin kendisinden bahsettiğini anladı ve öne doğru yavaş yavaş yüzünde sıcak bir gülümseme ile gelmeye başladı. otel personeli olan kadın Williama gülümseyerek ve bozuk Fransız aksanı ile ( belli ki kadın Fransız değildi ) şöyle söyledi; - tabi mösyö siz değerli müşterimizi kirmayiz. buyrun oda anahtarınız. 13. kat soldan 5. oda, dedi ve onlara eşlik etmek için görevlendirilmiş bir diğer otel personelini çağırdı. William otel gorevlisi kadına kibarca gülümseyip teşekkür ettikten sonra kolunu claranin beline sararak odalara çıkan merdivene doğru donucekti ki claranin suratını gördü. o an ger ekten claranin kafasindan çıkan dumanları gördüğüne yemin edebilirdi William. gözlerinde inanılmaz bir kıskançlık sanki o küçük kızın bedenini ve ruhunu ele geçirmiş her an cinayet işlemeye meyilli bir insan haline getirmişti. ardından claranin bu halinden rahatsız olup sordu; - iyi misin Clara?, ama sesinde en ufak bir şefkat belirtisi en ufak bir merhamet yoktu. sanki onu bir an evvel bu insan kalabalığından uzaklaştırmak için kendine getirmeye çalışıyordu. kendisini rezil ettiğini ve bu durumdan onu mesul tuttarmis gibi bir hali vardı. Clara bu sorudan böyle bir şey anlamıştı ve birden az önceki o haset ve cinayet işlemeye meyilli ruh halinden eser kalmamış yerine gözleri sulu sulu ona yalvarır aşina bakan bir çocuğa dönüşmüştü. kafasını o uzun boyun üstündeki başa bakmak için kaldırdı ve titrek bir ses ile; - uykum geldi, dedi - evet bir an önce uyusam iyi ederiz bence de , dedi gene o soğuk ve revane sesi ile. sanki az önce claranin kucagindan firlarkenki haline yine geri dönmüştü William. gene onu görmezden geliyordu. halbuki o otel çalışanı olan danismadaki kadın ile kendisi arkada dururken ne kadar şen şakrak konuşuyordu. ayrıca kendisinden sanki evcil bir hayvanmis gibi bahsetmişti onun yanındayken. birbirlerine bakisip o yüzden gulusmus olabilirler mi? kadın williamin ilgisini çekmiş olabilir miydi? neden yine aynı şekilde sanki parktaymislar gibi birden kendisinden soğumuş gibi davranıyordu William? birde sanki soğuk yüzünden ve uykusuzluk yüzünden sağlıklı dusunemiyordu gibi davranıp uyusak iyi olur dedi anlamli anlamlı. kadın yabancı olmasına rağmen neden ağzıni gere gere Fransızca konuşmak için can çekişti. acaba kendisinin Fransızca konusamadigini düşünüp onun için Williama bazı şeyler mi söyledi. ayrıca odası hazırlanırken niye kendisiyle muhatap olunmadi. niye kendisi orada yokmuş gibi gözüktü de bütün muhatap William ile kuruldu. William neden buna izin verdi? bütün bu aklımdaki soru işaretlerini williamin kafasına kafasına vurmak istiyordu Clara. ama gözlerini doldurmak dışında hiç bir şey yapamıyordu. bu hali de williami merhametle sürmek yerine daha da fazla sinirlendiriyor gibiydi. çünkü o kadar katı çıkarken claranin suratına göz ucu ile dah bakmadı. evet kolu hala belindeydi ama gözleri ona degmiyordu diyeydi claranin bu alinganligi. halbu ki otele girmeden evvel kendisini omuzlarından sarıp gene kendi gogusune bastirsa onu dünya duracak her şey anlamını yitirecek ve Clara her şeyi gene unutacak gene aşık olacaktı ona. odaya girmistiler sonunda ışığı bile açmadan direk yatağa girdi Clara. bu gece daha ne yasayacaklardi odaya gelene kadar Clara bunu dusunememisti bile. aklı williamin hareketlerini anlamlandirip bir yere vardirabilmek için o kadar meşguldü ki esas önemli noktayı kaçırmıştı. fakat şuan ne fiziksel olarak ne de ruhsal olarak hiç heyecanlanicak durum da değildi. olucegini sanlediyordu kafayı yemekten sabaha cikamiyacagina inanıyordu. daha odanın neye benzediğine bakmadan direk kendini yatağa vurmasın nedeni de buydu. hiç bir şey yapmaya mecali yoktu çünkü. karanlıkta sadece çift kişilik kocaman bir yatak olduğunu hemen yanındaki belli ki o da hava alsin diye açık bırakılmış balkon penceresinden gelen dışarının ışığından anlaşılıyordu. Clara adeta bir mefta gibi kendini yatağın sağ kanadına pencerenin olduğu yere dönecek şekilde attı. üzerini değiştirmek aklına bile gelmedi. zaten değiştirmek istese bile neyi giyecekti sanki. daha bı kaç saat önce öğrendi zaten Fransa'da olduğunu o da yanlışlıkla şans eseri karşısına çıkan bir adam ile. bundan ibaretti tüm gün. daha dün aynı saatlerde varlığından bile haberdar değildi bu adamın. şu an neden sanki onun bir tatlı söz dememesi, güzel bir hareket yapmaması beni bu kadar etkiliyor diye dusunmustu Clara. kendisi zaten meraklısı olmamıştı hiç bir zaman bu konulara. bu adama neden bu kadar tutulmuştu sanki. onda olup da diğerlerinde olmayan şey neydi. neden onun kendisine şefkat ile davranmasını her şeyden üstün tutupta tüm günün moral durumunu ondan adeta bir dilenci gibi ilgi almaya veya alamamaya bağlıyordu. onun ile beraber mi doğmuştu sanki, diye geçirdi içinden ardından tekrardan içine içine ağlamaya başladı. onunla beraber dogmamisti ama öyle olsun istemişti. öyle hissetmişti o ona öyle bakınca. başını alıp göğsüne bastırınca. hiç yabancı hissetmemisti guvenmeme gibi bir şey hissetmemisti ona karşı sanki 25 yıldır dizinin dibindeymiş gibi yaşamıştı bu sabahı. şu an ise yavaş yavaş ellerinden kayıp gidiyordu elleri. tutamiyordu onu tuttukca daha hızlı yok oluyordu. en iyisi ve en sağlıklısı birakmakti biliyordu bunu ama nasıl yapicakti. olurdu ki. yaşayamaz nefes alamazdi. ah şimdi gelip arkasından satılsa şu 1 saattir düşündüğü her şey toz zerreciklerine dönüşüp yok olucakti. ve tekrardan dünyanın en mutlu insanı olucakti Clara. neden kendisine bu zulmü yapıyordu. hiç gormuyor muydu kendisini ne hale getirdiğini. acımıyor muydu kendisine. ne işi vardı bu saatte Fransa'nın hiç bilmediği bir otelinin odasında tanımadığı bir adamın yatağında ağlarken ne yapıyordu. normalde su an kendi evinde sıcacık yatağında 3. rüyasını görmesi gerekirken şuan neredeydi eski Clara. annesini çok ozlemisti. şimdi annesi kocaman evlerinin sıcacık odasında çalar ile davidin ne kadar güzel zaman geçirdiğini düşünüyordur. çok iyi bir iş basardiklarindan emindirler babası mösyö Thomas ile. halbu ki kendisi şuan nerede ve ne halde olduğundan haberleri bile yok. Clara tüm bunları düşünürken artık göz yaşlarını içinde tutamamaya başlamıştı. sessiz sessiz hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. kendisini ne den bu kadar kaptırmıştı. neyin ugrunaydi tüm bu göz yaşları? bu yaşına kadar kendisini etkileyebilecek onca adam varken denk gele gele bu ne yaptığı ve amacı belli olmayan adama mi denk geldi? her şey bir kenara kendisini neden umursamiyordu? diye düşünürken William yatağa uzanmış ve yavaş yavaş kıvrılarak claraya doğru ilerlemişti. uykulu ve tahrik edici bir inilti ile arkadan ağlamasını gizlemek için tır tır titreyen claranin o ince narin beline kolunu atarak sarıldı. ardından claranin yine ağlamaktan pespembe olmuş ıslak yanaklarına bir öpücük kondurdu. Clara put kesildi. aşağıdaki az önce ki otel personeli kadının yanındaki halıne kıyasla böyle bir hareket beklemiyordu. assagida o kadar mesafeli ve soğuk davranirken niye şimdi yalnız kaldiklarinda yanına sokuluyordu? niye bir hareketi diğer hareketini tutmuyordu? Clara ne düşüneceğini şaşırmıştı artık. dolayısı ile nasıl tepki vereceğini de bilmiyordu. ikisi böyle cenin pozisyonunda sarılırken David sanki claranin aklından geçen soruları duymuş da cevap veriyormuş gibi; - seni bu kadar yıpratan ne? beni bu kadar yıpratan ne mi?, diye düşündü Clara. bu her ek bir soru muydu? kendi davranislarinin farkında değil miydi bu adam? veya Clara mi her şeyi kötüye yorar olmuştu? Clara Williama çok kizgindi bu soru üzerine öfkesi 1000 kat daha arttı ama ona karşı o kadar sevgi doluydu ki ona bu nefreti bu öfkeyi asla kusamiyordu. kendisini kendisinden daha iyi anlıyordu. hayatta hiç kimse onu isitmeden duymamıştı. ardından Clara bütün nefretinin bütün öfkesinin ve bütün kıskançlığın üstünü örttü ve cevap verdi; - sadece çok yorgunum. bu lafı söyledikten sonra zanletmisti ki her şey düzelecek bütün bedenini ve ruhunu saran bu öfke bir sel gibi bir rüzgar gibi akıp gidip yok olacaktı. lakin hiç de sandığı gibi olmadı. bu laf ağzından çıktığı gibi sanki bütün ruhu ömür boyu bu izdirabi yaşamaya mahkum edilmiş gibi karanlık bir kutuya koyulup kitlenmisti ve mutlaka açılacağı günü bekliyordu. hala oradaydilar ve günün birin de daha büyük bir kıyamet ile ortaya cikacaklardi. o zamana kadar da Clara bunu içinde gizli saklı bir yerde tutmak ve içini sürekli kilitli tutmak zorundaydı. ruhu inanılmaz derece de sanciyordu. tüm bu hissettiklerini yalnızca hissetmiyor adeta gözünün önünde olacak senaryonun bir film şeridi gibi geçip gittiğine şahit oluyordu. bu ileride olacakların habercisiydi şüphesiz. fakat şu andan sonra ondan nasıl kopabilirdi ki? şuan onun belini saran kolları ruhunu sancitan bir zehirli sarmaşık gibi olduğunu hissediyordu ki gene de kipirdayamiyordu. bu hikayenin sonunda yara alacağı muhakkakti. bunu o da biliyordu fakat gene de onu bırakmak istemiyordu. onun ile yanmak onun ile kul olmak ve onun ile yeniden var olmak için yanıp tutusuyordu adeta şuan çektiği ızdırap ve ruhun sancısı ona anlatılamayacak lezzette haz verici geliyordu. aklının yavaş yavaş kendisini terk ettiğini ve williamin avuçlarıma doğru ilerledigini görüyor bu durum onu ürkek bir ceylan gibi korkutuyor ama aynı zaman da heyecanlanıyor ve tamamen ona ait olmak istiyordu. tüm bunları nasıl aynı anda yapabilirdi bir beden? diye düşünürken claranin iç sesi birden williamin ona verdiği cevap ile kesildi; - o zaman uyuyalım. o zaman uyuyalım. ne kadar rahatlatıcı bir cumleydi. ne yaşarsak yaşayalım her zaman insanogluna sanki her şeyi dindirecekmis gibi gelen her acıyı sonlandiracakmis gibi gelen o yegane cümle. hadi uyuyalım. uyuyalım ve artık uyanmayalim. her şey son bulsun dünya uzerindeki bütün iyilikler izdiraplar güzellikler ve çirkinler. . . bu muydu kaçış dedikleri? hani artık olaylar çığrından çıkmış ve kontrol senden alındığında insanın kendisini bir uçurumdan assagi hızla duseken hissettiklerini bitirecek dindirecek şey. eğer buysa; - hadi uyuyalım, dedi Clara. ardından arkasındaki yakışıklı surata yüzünü dönerek aynı biraz önce aşağıda williamin kendisine yapması için neredeyse yalvaracagi o başını göğsüme koyma hareketini şimdi yaptı. o an sanki saatler geçmiş hatta günler geçmişti de Clara az önce beyninde kopan fırtınaya şimdi kahkaha ile gülüyordu. neler düşünmüştü öyle. neye canını bu kadar sıkmıştı da böyle paranoya geçirmişti acaba. williamin assagidaki otel personeli kadın ile flortlestigini mi düşünmüştü. yok artık daha neler. Clara kafasını hafifçe kaldırıp williamin uyuyan suratına hasret ile baktı. şüphesiz az önce aklımdan geçen her şeyi duymuştu. şuan çok pismandi onu böyle zirvaliklar ile gördüğü için. kendisine nasıl da hakim olamamisti. kendisini de williami da neden böyle karartmisyi her şey çok güzel giderken. onun kendisine karşı gösterdiği sevkatten dolayı o kadar ezilmiş hissediyordu ki kendisini nasıl affettirmesi gerektigini bilmiyordu. bu hastalıklı halleri sürekli hale gelir ise William şüphesiz onu birakicakti sonsuza dek. fakat o onu hep kalbimde bir sızı bir vicdan azabı olarak yasiyacakti. bu hikayenin tek bir sonu olabilirdi. o da mutlu son. bunun önünde ki engel William değildi bizzati kendisiydi. sabah artık her şey daha farklı olacaktı. Clara o narın elini kaldırıp williamin suratında kuş tüyü gibi gezdirdi. şu an fark ediyordu ki inanılmaz bir güzelliği vardı. hayran olunacak cinsten bir cazibe. daha önce hiç bir kadını erkeği bırak hiç bir insan ona bu denli büyülü bir güzellikte gorunmemisti. williamin ağır ağır uyurken alındığı soluklar claranin yüzüne esiyordu. o kadar sarhoş olduğu bir gece daha olmadı claranin. sanki onun yüzüne bakınca her şeyin rengi değişiyor her şey daha da daha da güzelleşiyordu. William bir insan olamazdı zira onun bu güzelliğinin bir sonu olamazdı. halbu ki her insan ölür ve sonu olur. ama Williamin olamazdı. o her devir yeniden yeniden doğar ve insanı kendine aşık ederdi. bir insan uyurken bile kendine nasıl bu kadar aşık edebilirdi. williamin uyurken ağzından çıkan hafif soluk sesleri Claraya ninni gibi geliyordu. sanki gözünü kapatıp dinlese ona bir şeyler anlatacaklarmis gibiydi. bu adama nasıl kizabilirdi ki? ona nasıl sitem edebilirdi? her şeyin bir anlamı vardı claranin gözünde. bu sabah irkilerek uyanmasın çıkıp balkona insanları izlemesinin hepsinin geçerli bir nedeni vardı. o da şu an kolları arasında kendi benliğini yeniden bulmuş olan kendisine kavuşmasını sağlamaktı. kader ağlarını onları kavuşturmak için ormustu. annesinin kurnazca bir plan yapıp David ile kendisini buluşturmasi bile bu ağı bozamamis aksine yardımcı olmuştu. Clara eğer Davidtem kaçmak zorunda kalmasaydi şuan burada asla olamazdı. her şey ona çıkıyordu. her kapı Williama aciliyordu diye düşünürken Clara hala elini williamin suratında nazikçe dolastiriyordu. ona baktıkça gözleri büyüyor adeta taparcasına buyuleniyordu. williamin ise tüm bu güzellikten rahatsız olmadan uyumasına şaşıp kalıyordu Clara. Clara en sonunda bu büyüleyici cazibeye dayanamadı ve williamin dudaklarına dudaklarini degdirdi. o an artık olumsuz olmuştu tıpkı William gibi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD