3

2718 Words
Arka fonda çalan şarkı sayesinde kafam dağılırken küçük sırt çantamdan telefonumu çıkardım. Geri döndüğümü kimseye söylememiştim. Ama sanırım biraz olsun haberleri vardı zaten. Annem söylemiştir diye düşünüyordum. Defne'nin sosyal medya hesaplarını anneannesinin isteğiyle kapatmıştı Kerem. Telefonumdaki fotoğraflarımıza tek tek bakarken gülümsedim. Güzel sarı saçlarının üstünde parmağımı gezdirirken derin bir nefes aldım. Gerçekten öldüğüne inanmak istemiyordum. Buna inanmak hiçbir şeyi kolaylaştırmayacaktı. Boynumdaki kolyeyi okşayıp uçağın küçük camına çevirdim bakışlarımı. "Güzelim?" Kerem'in sesiyle gözlerimi camdan ona çevirirken başımızda dikilen hostesi görmemle kaşlarımı çattım. "Efendim?" "Bir şey ister misin yemek içecek herhangi bir şey." "Su." kız kafasını sallayıp Kerem'e dönünce tekrar cama döndüm. Canım hiçbir şey istemiyordu. Babam bizi rahat bırakmak için diğer dörtlü koltuklarda oturmaya karar vermişti ben de ayaklarımı karşımdaki koltuğa uzatmış üzerime de gri battaniyeyi almıştım. İnişe az kalmıştı sanırım. Getirilen suyumdan azıcık içip akşam karanlığı çöktüğü için ışıl ışıl olan şehir manzarasını izlemeye başladım. Buradan gittiğimde daha 14 yaşındaydım sanırım, lise için dedem ve babamın kaynakları sayesinde İngiltere'de bir okula kabul edilmiştim. Dil eğitimim ve gelecekteki kariyerim açısından çok iyi olacağını biliyorduk. İlk sene okulun yurdunda kalsam da ikinci sınıfta yurttan çıkıp babam ve annemin geldiği sürede beğendiğimiz bir eve taşınmıştım. Defnede sonra katılmıştı işte. Birbirimizin derdinden sadece biz anlıyorduk ama olsun, o gelene kadar yalnızdım resmen koskoca ülkede. Babamın yerinden kalkıp yanımıza geldiğini kulağımdaki kulaklığı çıkarınca fark ettim. "İneceğiz birazdan iyi misin?" "İyiyim tatlım, merak etme." yanağımı okşayıp saçlarıma öpücük bırakınca mis gibi kokusunu içime çektim. Güven veriyordu, uzun zaman sonra bu hissi özlediğimi fark etmiştim. "Şifa nasıl?" "İyi deden çok iyi bakıyor merak etme." saçlarımı okşamaya devam ederken kafamı koltuğa yaslayıp minik bir gülümseme gönderdim. "Biraz zaman geçince onu da görmeye gideriz değil mi?" "İstediğin an gideriz bebeğim, sen iyi ol yeter." kafamı sallayıp gözlerimi yumdum. Babamın desteği iyi geliyordu, şu an fazlasına ihtiyacım yoktu. Kardeşim ve babam yanımdaydı ikisi de ne istesem yapacak durumdayken onları da üzmek istemiyordum daha fazla. Şifaya bana hediye edilen attı, bizim ailede babadan çocuklarına bu tarz hediyeler alınırdı. Zamanında dedem Şifayı bana hediye ettiğinde 7 yaşındaydım, rüzgarı suratımda hissetmeye o hıza bayılıyordum. Tabi Şifanın çok iyi bir at olması da sebepti buna. Kerem'in atını da babam doğum gününde hediye etmişti. O pek sevmezdi ama olsun. Kemerimizi takıp uçağın inişe geçmesini beklerken yerimde hafif kıpırdanıp babamın elini tuttum. Sanırım gerçek anlamda en son yemeğimi Defne ölmeden önce yemiştim. Midem bulanıyordu şimdi. Sonunda havaalanına indiğimizde alanda bizi bekleyen araca Kerem'in kolunun altında yöneldim. Kapının önünde bir gazeteci ordusu söz konusuydu ama bizimle alakası olmadığını düşünüyordum. Doğru da tahmin etmiştim, arabaya bindiğimizde üstümdeki montu çıkartıp telefonumu açtım. Burası İngiltere'ye göre sıcaktı. Eylül ayında bu sıcaklık normaldi tabi ama ben hep üşürdüm, istisnasız bu böyleydi. Akşam saati olmasına rağmen kalabalık yollardan geçerken trafiğe takılmamızı anlayışla karşıladım. Uzun zaman olmuştu gelmeyeli ama içimde zerre kadar heyecan yoktu, keyfim de öyle. Gözlerimi yumdum belki biraz uyurdum eve gidene kadar. Öyle de oldu. Babamın kollarında eve sokulurken gözlerimi hafifçe açıp ışığa karşı elimi tuttum. Ev yine fazla aydınlıktı. "Bebeğim." annemin endişeli sesiyle kafamı kaldırıp ona bakarken gözlerim doldu, hafifçe gülümsedim. Bu andan çok korkuyordum işte tüm duygularımın ortaya dökülmesini sağlardı annem. "Anne." babam beni yere indirirken annem hiç bekletmeden kollarını sardı ince bedenime. "Canımın içi, küçük kuzum hoş geldin evine." Cevap vermeyip sadece daha sıkı sarıldım. "Valizleri odaya çıkartıyoruz." Kerem ve adını bile bilmediğim bir çocuk valizlerimi alıp giderken annemden ayrıldım. O yanaklarımı silerken evin sakin olmasına sevinmiştim. Kimseye derdimi anlatıp iyi numarası yapamayacaktım. "Hadi gel bir şeyler ye sonra da duş alır uyursun olur mu?" "Olur." kafamı sallayıp elimden tutarak beni götürmesine izin verdim. Babam peşimizden gelirken mutfağa girmiştik, burası da boştu. "Bilerek kimseyi çağırmadım, iyice dinlen toparlan sonra varsa anlatacağın bir şey dinleriz." saçlarımı okşayıp ada tezgahın arkasına geçti. Sandalyeye çökerken zaten hazırlanmış tabağa dumanı tüten bir kase çorba bıraktı. "Önce bunu iç bakalım." annem de yanıma otururken babam kendine bir bardak su doldurup karşımızdaki sandalyeye oturdu. Bizi izliyordu. Annem ne ellerini ne de bakışlarını üstümden çekmezken sıcak çorbayı bulanan midemle buluşturdum. Bu iyi gelmişti. "Börek de var yer misin?" "Yok anne uğraşma şimdi şunu içsem yeter." annem lafımın sonunu duymadan yerinden kalkarken gülümsedim. Beni asla dinlememesine rağmen fikrimi sorması da bir acayipti. Yemek dolu tabağı ve börek tabağını masaya bırakınca babam da bir çatal alıp karşıma geçti. "Berkay onlar çocuğun, bırak getiririm ben sana." "Ya yok ye baba, kim yiyecek bu kadar şeyi. Bundan da ister misin?" tabağımdaki patatesle köfteyi gösterirken babam gülümsedi. "Yok güzelim ye sen onları börek yiyeceğim ben." anneme baka baka börekten büyük bir ısırık alırken annemin gülüşü doldu kulağıma. "Kocaman adamsın çocuk gibi davranıyorsun." "Hayatım sen benim bu halime aşık olmadın mı zaten?" ikisi konuşurken hızlıca tabağımı bitirip elimi şişen karnıma bastırdım. "Çok yedim." "Olsun annecim, yarasın kuzuma. Hadi duş al ben eşyalarını yerleştirmene yardım etmek için gelirim." kafamı aşağı yukarı sallayıp kalktım yerimden. Mutfaktan çıkarken ikisi sessizce durum değerlendirmesi yapmaya başlamıştı. Odama girdiğimde her şeyi bıraktığım gibi bulmuştum. Bembeyaz nevresimler tahminimce annem tarafından bugün serilmişti, gel üstüme yat diye bağırıyordu sanki. Ama önce yapmam gereken bir şey vardı. Siyah kapaklı valizi açıp Defne'ye ait eşyaları çıkardım. Elbiseyi askıya takıp dolaba asarken kapımın çalınmasıyla saçlarımı toplayıp oraya döndüm. "Geleyim mi bebeğim?" annemi başımı sallayarak onaylarken o da gelip valizimin başına geçti. "Ben yerleştireyim sen duş al istersen." saçlarımı okşayıp gülümseyince aynı şekilde karşılık verdim. "Birlikte yapalım, seninle vakit geçirmeyi özledim." "Artık birlikteyiz bebeğim, her anın tadını çıkarırız sen iyi ol da her şey hallolur." "Okulu orada bitiririm diye düşünmüştüm." elimdeki kazakları üst üste dizerken omzumu silktim. Her şey düşündüğümüz gibi olacak değildi sonuçta. Kapım tekrar çalınırken Kerem kafasını içeri uzattı. "Gelebilir miyiz?" "Gelin annecim." annem onu içeri çağırırken arkadaşı da peşinden gelmişti. Ona gülümseyip ayağa kalktım. Elimdekileri dolaba koyarken annem valizi dolabın önüne kadar çekip "Hadi siz bahçeye inin biraz, limonata getiririm size birazdan." dedi. "Anne Ecrin uyumak istiyordur belki. Arın'la tanışsın diye geldik biz." Kerem kollarını omzuma dolarken "En yakın arkadaşlarımdan olduğu için tanışman gerektiğini düşündüm, artık aynı okuldayız hem." dedi. Çocuk gülümseyip elini uzatınca elini sıktım. "Sen de takımda mısın Kerem gibi?" "Belli oluyor mu?" uzun boyundan tahmin etmemiştim aslında, Kerem insanlarla samimi olmayı pek sevmezdi. İletişim kurması için cidden çevresinde olmak gerekiyordu. İkimiz de zorduk sanırım. "Tahminlerimde iyiyimdir." omuz silktim, gözlerim acıyordu ve cidden bu yalandan gülümseme işine devam edebilecek gibi değildim. "Odadayız biz anne, ufaklığı rahat bırakalım." Kerem burnumu sıkıp Arın'la dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Minnetle gülümsedim bu davranışı için, hissediyordu sanki. Annem valizin birini kapatıp kenara koyarken diğerini de çekmişti önüne. Kitaplarımın olduğu valizi açarken okuma köşeme geçip kütüphanemde çok eski olan kitapları kaldırdım, ilgi alanım çabuk değişmezdi ama bunlar yıllardır en sevdiklerimdi. "Defne senin mutlu olmanı isterdi biliyorsun değil mi?" uzun süren sessizlik annemin bu lafıyla dağılırken camdan izlediğim dut ağacından çektim. Burada oturup kalmıştım anlaşılan. "Biliyorum ama o yokken bunların ne anlamı var ki?" kafamı yana yatırıp yatağımın üstünde oturan anneme baktım. Oradan kalkıp yanıma ulaştığında ellerimi avuçlarının arasına aldı. Geldiğimde fark etmemiştim ama annem en son gördüğüme göre daha bitkin duruyordu. "Bebeğim, sana zaten bildiğin şeyleri söylemeyeceğim. Ölümler tamamen yıkılalım için değil hayatımızdaki insanlara sıkıca bağlanmamızı anlatır aslında bize. Bak annem ve babam yok, hayatım sizsiniz tamamen size adadığım bir hayatım var. Eğer annemle babamı kaybettiğimde tamamen yıkılsaydım şu an burada olamazdım." annemin dolan gözlerini fark edince gözlerimi kırpıştırdım, ağlamak üzeriydim yine. Kollarımı ona sararken bana sıkıca sarıldı, "Keşke elimizden bir şey gelse, keşke acını dindirebilsem ama bununla yüzleşmek zorundasın. Arkadaşın için çok üzgünüm, Defne'yi çok severdim biliyorsun. Ama bir an önce bu enkazın altından kurtarmam gereken kişi sensin. Sana istediğin kadar zaman, yalnızlık ya da ne istersen verebilirim ama kabullenmen gerek annecim. En önemli şey bu." diyerek saçlarımı okşamasıyla gözyaşlarımı akıttım yine. Kabullenmem gerektiğinin farkındaydım ama her şey çok tazeydi, ve bununla nasıl yüzleşeceğimi de bilmiyordum ben. "Onu orada bırakmak beni çok üzüyor keşke burada olsaydı, sürekli yanına giderdim." "Evet ama anneannesi böyle istemiş." önüme gelen saçı kulağımın arkasına sıkıştırırken gülümsedi. "Yarın desenleri ziyarete yanlarına gidelim mi? Okullarınız da açılacak birkaç güne hemen gitmek istemezsen anlarım ama gideceksen mutlaka alışverişe gitmemiz gerekecek." "Bensiz halledemez misin?" kafasını iki yana sallarken nefesimi üfledim. "Bir iki gün verebilir misin bana anne?" "Tamam kuzum sen iyice kafanı toparla, olmadı ölçülerini alır gider orada hallederim." kapım açılınca babamı gördük. "Kızımı kurtarmaya geldim." güzel gülümsemesini anneme sunarken kafamı yastıklara yasladığım koluma doğru yatırdım. "Hadi gidin özlem giderin biraz ben de yatayım." ikisine öpücüklerimi iletip odamdan çıkmalarını izlerken kafamı arkaya atıp nefesimi üfledim. Odamdaki banyoya girmeden önce üstüme pijama takımı ve iç çamaşırı aldım. Sıcak su düşünmemi engellerdi belki. Kolyemi kenara bırakıp suyun altına girdiğimde vücudumun her yeri abartısız sızladı, yorgundum ama en çok düşünmekten yorulmuştum. Olduğum yere çökerken kollarımı etrafıma sarıp rahatça ağlamaya başladım. Burada duyarlar korkum yoktu, kimseyi üzerim diye çekinmeme de öyle. Kerem'den Cipsi ağzıma atarken hamle yapan Arın'a ayağımla engel oldum. "Lan gol atacaktım!" O kahkahalarla gülerken sinirle oyuna döndüm yine. İnsana ağız tadıyla zevklerini yaşatmıyorlardı zevkten kastım cipsti. Baharatlı doritosa bayılıyordum, yapacak bir şey yoktu. Çalan telefonumla Arın oyunu durdururken "Yağız." dedim. Tahmin etmesi zor değildi zaten kim arayacaktı bu saatte? "Efendim?" "Neredesin geldin mi?" "Evdeyiz Arın burada, gelecek misin?" karşılık olarak bir "cık" sesi gelirken birine cevap verdi ama bu biri ben değildim kesinlikle. "Hayır Elis portakal istemiyorum." "Ne portakalı lan?" sorumla kaşlarım çatılırken "Manyak bu saatte kek yapıyor, neyse ne diyecektim lan unuttum. Eh kardeşin nasıl?" dedi. "İyi olacak diye umuyorum, yalnız bırakalım dedik biraz. Okullar açılana kadar kendini toparlaması gerekecek." "Oradan uzaklaşması iyi olmuştur ya, yoksa hiç atlatamazdı. Yarın buluşuyor muyuz biz?" "Okulda belge tamamlamam lazım, ondan sonra buluşabiliriz. Arın müsaidim diyor karşımda." "Kerem." kafam odamın kapısına dönerken üstündeki pijamalar ve kafasındaki havluyla Ecrin' i gördüm. "Güzelim, uyumadın mı sen gelsene yanımıza." kolumu açıp onu yanıma çağırırken koltuğun üstünden atlayıp yanıma oturdu. Kafasını omzuma yaslarken telefondaki arkadaşıma cevap verdim. "Tamam kardeşim yarın buluşuruz, başka bir şey diyor musun?" "Yok demiyorum galiba dur bakayım." ne yaptığını asla anlamasam da bekledim. Ecrin Arın'ın onu konuşturma çabasına kibarlık olsun diye cevap verirken kırılgan sesi yine üzmüştü beni. "Okulu anlatayım mı sana? Seninki kadar havalı değildir ama bizim okul da baya olaylı he." "Nasıl yani?" "Kimin eli kimin cebinde belli değil onu diyor." istemsizce cevap verirken Yağız'ın gülme sesi Arın'la birleşti. Ecrin ufacık da olsa gülümserken "Merve yazmış yanına gidiyorum, uyumamış olursan uğrarım yanına birkaç saate." dedi Yağız. "Bu saatte neredeymiş ki Merve?" "Ne bileyim yine Allah bilir nerede ya? Hanımefendinin şoförlüğünü yapmadığım kalmıştı bir tek Elis de diyor kalk kırma kızı. Sırf onun hatırına gideceğim şimdi." "Boş ver nasıl gittiyse öyle dönsün evine." "Duyuyorum seni Kerem!" Elis ablanın sesi bana ulaşırken sırıttım. "Aman çığırmasın lütfen oradan, bir şey demedim tamam." "Abla cidden bana yazık değil mi şu an?" ikisi kendi aralarında tartışırken ben hemen yanı başımda olan sohbete döndüm. Arın Ecrin'i biraz olsun açabilmişe benziyordu. Cips yediğini fark edince gülümsedim. "Baya olaylıdır, hele iki alttaki okul aman aman düşman başına. Kaç sefer kavga çıktı onlarla hatırlamıyorum." "Eskrim dersleri aldım ama ne kadar işe yarar bilmem." "Oha ben de biraz kendimi savunayım diye boksa yazılmıştım ama benlik olmadığını fark edince bıraktım." Arın hüzünle kafasını eğerken ,ki bu gerçek olmasına rağmen bırakmasının sebebi oldukça komikti, Ecrin dudağını büktü sadece. "Kibar bir şey gibi duruyorsun boks yerine daha farklı şeyler yapabilirdin." "Yağız kapatıyorum lan hadi." "İyi tamam geliyorum sana Arın gitmesin söyle." onu onaylayıp telefonu koltuğun diğer ucuna bıraktım. "Yarın ne yapıyorsun?" "Dedemin yanına gideceğim, burada durursam herkes gelmek isteyecek teyzemlerle falan şimdilik karşılaşmasam daha iyi." "Aa siz Özümlerle kuzensiniz değil mi?" Arın'ın sorusunu onaylarken Ecrin bana döndü. "Sen gelmeyecek misin? Onu tek bırakamazdım yani tabi ki gidecektim. "Gelirim tabi, sen iste yeter." "Ama arkadaşlarınla buluşacaksın sonuçta, engel olmayayım akşama doğru gelirsin sen." kafamı yana yatırıp onu kendime çekerken mırıldandım. "İşlerimi halledeyim de gelirim yanına, yalnız bırakmam seni." İlerleyen saatlerde Ecrin yanımızda bacaklarını kendine çekip kollarını da onlara dolayarak bizi izlerken uykusunun geldiğini fark etmiştim. "Saçlarını tarayayım mı eski günlerdeki gibi?" sorumla gözleri parlarken ayağa kalkıp elimi uzattım. "Arın Yağız geldi herhalde mesaj atmış alsana onu içeri." "Tamamdır." o odadan çıkarken kardeşimi, ikizimi, canımın yarısını odasına sürükledim. Saçlarını tarayıp kuruturken uykuya dalan bedeninin üstünü örtüp gece lambasının ışığını da en kısık ayarda açtım. Gece uyanırsa korkmasını istemiyordum. Odanın kapısını sessizce kapatıp karşımda dikilen Yağız'ı görünce erkeklere özgü selamlamamızı yaptık. "Nasılsın?" "Toparlanmaya çalışıyoruz, şu kız iyi olsa sorun kalmayacak da vakti var daha." odama girip kapıyı kapatırken Yağız Merve tarafından uzun soluklu bir tartışmanın içine çekildi. Ne demek onun yanına değil de bize gelmişmiş. Arın'a dönüp gözlerimi devirerek konuştum. "Ne yaparsan yap, uzun ilişki yapma abicim." Ecrin'den Yüzüme çarpan rüzgarın hislerimi silip süpürmesini bekledim. Şifa orman yolunda son sürat ilerlerken açık sarı saçlarım yüzümü yalayıp geçiyordu. Boş çayırlığa ulaştığımda incir ağacının altına kadar sakin adımlarla ilerledik. Şifa onu yavaşlatmama hoşnut olmasa da bana uyum sağlamıştı hemen. Ağacın altına gelince üstünden inip ağacın kalın dalına bağladım ipini. Zaten kaçmazdı da olur da giderse diye tedbir alıyordum. Güzel tüylerini sevip onu öperken kafasını elime doğru eğdi. Gülümseyip şortumun cebindeki küçük havuçlardan verdim ona. Evden çıkmadan önce bunları alabilmiştim bir tek. Ağaca sırtımı yaslayıp sessizliğin keyfini çıkartırken gözlerimi yumup anın tadını çıkardım. Sabah erken saatlerde kendimizi buraya atmıştık annemle. Çiftlik yolu uzak olduğu için vakit kaybetmek istememiştim ve burası yine her zamanki gibi bana çok iyi gelmişti. Boynumdaki kolyeyi okşarken uzaktan duyduğum at sesine dikkat kesildim. Kerem geliyordu. Burayı Defne görse kesin bayılır hiç gitmek istemezdi. Biraz ilerisi sahildi, her şey yeşildi ve bolca sessizlik vardı. Belki de onu en başında buraya getirmeliydim. "Ne çabuk kaybolmuşsun ortadan?" Kerem siyah atından inip yanıma ağır ağır gelirken omuz silktim. "Şifa hızlı benim suçum yok." "Eve dönelim hadi, baya uzaklaşmışsın anca gideriz." elini uzatınca yerden kalkıp üstümü silkeledim. Gözlerim kapalı bir şekilde 2 saat burada oturmuş muydum cidden? "Neden geldin sen?" "Neden gelmeyeyim, gelirim dedim ya." "Yok ya onu demiyorum buraya neden geldin, dönerdim ben." "Babam merak edince dedim gidip bir bakayım." kaşlarımı havaya kalkarken onu onayladım ve güzel atıma yürüdüm. Gri tüylerini elimle okşarken Şifa beklemekten sıkılmış olacak ki homurdandı. "Hadi gidelim kızım." üstüne atlarken elimle kardeşime selam verdim. "Evde görüşürüz." Kerem arkamdan küçük bir küfür savururken sesi çok uzaklardan geliyordu. Toprak yolda yeleleri uçuşan atıma hayranlıkla baktım. İlk bana getirildiğinde tıpkı ben gibi küçüktü. Şimdi ise resmen yıllara meydan okuyan bir güzelliği vardı. İngiliz atı olduğu için sanırım fazlasıyla asildi. Gerçi bu at olduğu içinde olabilirdi. Çiftliğe geri döndüğümde akşam olmak üzereydi. Şifayı Hasan amcaya emanet edip eve yürürken babaannemin evden elinde sepetlerle çıktığını fark ettim. "Nerede kaldın sen babaannesinin bir tanesi, Kerem bulamadı mı seni?" "Buldum buldum." Kerem kolunu omzuma atarken "O yavaş takılıyor biraz." dedim. "Hadi geçin içeri, annenler gitmeye hazırlanıyordu." elindeki sepetleri alıp onunla birlikte içeri girerken babaannem tüm asaletiyle önümüzde ilerliyordu. "Sonunda gelmişler, bir an kayboldunuz sandım." annem ikimize de sarılırken kollarımı ona sarılıp çabucak geri çekildim. "Açsanız bir şeyler yiyip öyle gidin çocuklar." "Ben değilim." buraya geldiğimde babaannem dedemle birlik olup beni o masaya bir kere oturtmuştu bu sefer asla kaldırmazdı midem. "E iyi madem hadi gidelim." babam yerinden kalkarken dedemlerin de şehre döneceğini söylemesiyle yüzüm biraz olsun güldü. Onlarla yeterince hasret giderememiştik, ama onun da vakti gelecekti. Babamın kolunun altında evden çıkarken kolumu beline sarmıştım. Arabaya yürürken dedemin çalışanlarına verdiği talimatları duyuyordum. Her yerde patronluk yapması onun bir özelliğiydi. "Sana bir sürprizim var." babamın kulağıma fısıldamasıyla kaşlarımı çatıp ona baktım. Sürprizlerden de hiç hoşlanmazdım ben. "Ne sürprizi?" "Merak etme hoşuna gidecek bir şey bu." arabaya binerken omuz silktim çokta mühim değildi. Babam genelde naif düşünürdü, canımı sıkacak bir şey olduğunu sanmıyordum. Kafamı cama yaslayıp eve gidene kadar aklımdaki anılarla cebelleştim. Dün gecenin bir yarısı uyanmış tekrar uyuyamamıştım ve kırmızı gözlerim can çekişiyordu artık. Evde herkes bu konuyu konuşmamaya yemin etmiş gibiydi. İşime geliyordu, bu şekilde kimse nasıl hissettiğimi sormuyordu ve ben de ne kadar berbat halde olduğumu kimseye açıklamak zorunda kalmıyordum. Gözlerim kapanırken eve gelene kadar uyuyabilmiş olduğuma sevinerek arabadan indim. Garaj kapısında indiğimizi fark edince kaşlarım çatılsa da buradan asansörle odama çıkabileceğimi düşünüp içeri girdim babamın peşinden. O ve Kerem bir şeyin önünde beni beklerken annem omuzlarıma sarılıp tepkimi bekledi. Ne vardı arkalarında göremiyordum ki, izbandut gibi dikiliyorlardı sadece. "Ne var arkanızda?" ikisi de eş zamanlı olarak yana kayarken gördüğüm arabayla şaşkınlıkla babama baktım. "Okula arabayla gitmek istersin diye düşündüm." "Ama ehliyetim burada geçerli mi?" sorumu olumlu bir şekilde onaylarken arabaya dehşet içinde baktım. Ancak hayalini kurarım sanırken babam alıp getirmiş, bir de garaja koymuştu. Üçüne de sarılırken "Beni böyle hediyelerle şımartmanıza gerek yok, iyi olacağım söz veriyorum." deyip derin bir nefes aldım. İyi olacaktım, Defne ve kendi geleceğim için bunu yapmak zorundaydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD