Gözlerimi açtığımda yatağın diğer tarafının asla bozulmadığını fark ettim. Resmen hareketsiz yatmıştım koca yatakta.
Alarmın henüz çalmadığını fark edince ağır ağır yataktan kalktım. Bugün annemle dışarı çıkacaktık. Ne kadar istemesem de annem okulların açılacağını güne hazır olmamı istiyordu.
Oturup ders çalışmam gerektiğinin farkındaydım, İngiltere'de bir düzenim vardı boş vaktim çok olduğundan sürekli ders çalışıyordum. Şimdi burada hangi konudan başlayacaklar onu bile bilmiyordum, önde olduğumu ummaktan başka yapacak bir şeyim yoktu.
Camımı açıp havanın içeri dolmasını bekledim bir süre. Kendimi toparlayacağıma dair aileme söz vermiştim ama hiç inanmıyordum buna nedense.
Defne ile her dönem okul için alışverişe giderdik, deli gibi dolaşır yine de ellerimizde iki üç kıyafetten fazlası olmadan dönerdik. Omuz silkip kendi kendime mırıldandım. "Kimse bir Defne olamayacak olsa da duruma ayak uyduracağım. Ah Defne!" kafamı iki yana sallayıp dolaba yöneldim.
Hava ılıktı biraz, üstüme ceket almak istemediğim için ince uzun kollu turuncumsu gömleğimle siyah kot eteğimi aldım. Arabayla gidecektik zaten sorun olmazdı herhalde.
Kolyenin üstüne ikili bir kolye daha takıp boş olan boynumu doldurdum. Kerem'in baş harfi vardı bu kolyenin üstünde de, gülümsedim. Bunu doğum günümüzde hediye etmişti bana.
İkiz olmak güzeldi, sürekli aynı şeyi düşündüğüm beni canından çok seven biri vardı. Kardeşlikten ziyade bu durum bizi yakınlaştırıyordu belki de.
Siyah spor ayakkabılarımı giyip küçük çantamın içine cüzdanımı koydum. Telefonumu kontrol edip Emir'den gelen günaydın mesajına denk geldim. Gerçekten her gün mesaj atması çok ince bir davranıştı.
Emir: Günaydın güzellik, gülümse
Ecrin: Günaydın Emir, hiç halim yok.
Telefonu da çantama atıp odamdan çıkarken karşı odanın kapısı açılıp içeriden Kerem çıktı. "Günaydın güzellik." bu sabah herkes aynı şekilde mi uyanmıştı ya?
Ona gülümseyip bana sarılmasına izin verirken kollarımı beline sardım. Mis gibi şampuan kokuyordu.
"Parfümünü unutmuşsun."
"Aaa cidden dur bekle!" odasına girip hemen geri döndüğünde beni kolunun altına aldı. "Annemle mi gidiyorsun?"
"Bana kalsa tek gider hallederim ama bırakmaz."
"Gidin birlikte seninle vakit geçirmeyi özledi."
"Biliyorum o yüzden kabul ettim zaten, sen nereye gidiyorsun?" nefesini üfledi. Ne yapacaksa hiç memnun değildi.
"Arın'la buluşup okula geçeceğiz antrenman var."
"Okul açılmadan antrenman mı başladı." burnumu sıkarken merdivenleri bitirmiştik. Annemle babam bahçeye açılan kapının önünde masada kahvaltılarını yaparken Ayşe teyzenin elindeki poğaça kasesini aldım.
"Günaydın Ayşe teyze."
"Günaydın kuzum, nasıl hissediyorsun bugün?" ona minik bir gülümseme gönderip masadaki yerime geçtim. Kerem'in karşısı annemin yanı.
"Günaydın çocuklar planlarınız ne bugün için?"
"Annemle okul için alışverişe çıkacağız." annem beni onaylarken "Sonra da teyzelerin gelecek buraya, sorun olmaz değil mi?" diyerek bana döndü.
"Yok annecim planlarınızı bozmayın, kızlar da gelecek mi?"
"Özüm daha dönmedi okullar açıldığı gün dönecekmiş sanırım." Keremi onaylarken annem birkaç söz daha söyledi. Arkadaşlarıyla okulun bir etkinliği sayesinde kampa mı ne gitmişti.
Geldiğinde susmadan anlatacağına emindim. Özüm gevezeydi.
Kahvaltıdan sonra babamla birlikte hepimiz çıktık evden. Arabamı ilk kez kullanacağım için biraz gergindim açıkçası, burada ehliyetimin geçerli olacağını düşünmemiştim. Annem yanımda yerini alırken nefesimi üfleyip arabayı çalıştırarak garajdan çıktım. Annem gayet rahattı, ki bu çok normaldi.
Babam deli gibi araba kullanırdı, tabi önceden öyleydi annem sayesinde gayet normaldi şimdi. Ondan bize kalmıştı bu özellikte.
Hızlı araba kullanmayı severdim, babam vermişti eğitimimi tabi hızı severdim.
Evin bahçesinden çıkıp ana yola çıkana kadar sakince sürdüğüm arabayı babamın ve Kerem'in hızlanmasıyla hızlandırdım. Çok bile yavaş gitmiştik, annem kemerine tutunurken sola sinyal verip Kerem'in takıldığı arabadan kurtulmasına fırsat vermeden şerit değiştirerek onu geçtim.
Babama değen bakışlarım onun güldüğünü fark edince gözlüğümü takıp minik bir gülümseme sundum. Yolumuz annemin tarifiyle onlardan ayrılırken İstinye'ye doğru sürdüm arabamı.
Emir'in aramasıyla telefonumun sesi arabada yankılanınca annem yan yan bakmaya başladı. Aramayı reddedip "Ayrıldık." dedim sadece.
"Siz arkadaştınız zaten, en iyisini yapmışsınız annecim."
"Defne'den sonra onu hatırlatan birini ne kadar yanımda tutabilirim bilmiyorum." omuz silkip otoparkta arabam için uygun bir yer arayıp buldum.
Annemle okul kıyafetlerinden önce alışveriş yapacaktık biraz, onu kırmak istemiyordum beni özlemişti. Ben de onları çok özlemiştim ama keşke başka şartlar altında burada olsaydım.
"Okul eteğini buradaki mağazalardan da alabiliriz, illa oradan alacağız diye bir şey yok."
"E o zaman gömleği de buradan alalım." önerimi onaylayınca gülümsedim. İki iş yapmayacağımıza sevinmiştim.
Boynumdaki kolyelerle oynarken annemle bir sürü mağazaya girip çıktık. Neredeyse iki üç saatimiz geçmişti. En sonunda pes ederek bir kafeye oturduğumuzda uzun olduğu için aldığımız eteği terziye vermiştik.
Boyunu ayarladıklarında haber vereceklerdi. Böyle işimizin kolaylaştırılmasını seviyordum.
"Ne yersin?"
"Pizza yiyelim mi?" gözlerimi kocaman açıp menüde dolaştırırken gülerek onayladı beni. "Olur bebeğim yiyelim, kola içiyoruz o zaman."
Kafamı sallayarak cevap verirken annemle geçirdiğim vakit beni düşüncelerimden istemsizce koparmıştı. Saatlerce elime tutuşturduğu şeyleri denemekle meşgul olunca elimden başka bir şey gelmemişti haliyle.
Ama daha iyiydim, hiç değilse eskisine nazaran biraz daha içten gülümseyebiliyorum.
Pizza servis edilirken bir parça alıp ısırdım, cidden çok acıkmıştım. Şu an gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Annemin telefonu çalarken koladan bir yudum aldım.
"Efendim sevgilim?" babamın aradığını anlayınca dikkatimi tekrar yemeğime yönlendirdim. "Tamam gideriz yok canım olur mu öyle şey, evet çocukların geleceğini sanmıyorum ama sorarım Ecrin'e."
"Anladım canım, ben de seni seviyorum." annem bakışlarımı fark edince gözlerini kaçırıp gülümsedi. Hala gençliklerindeki gibi babamı görünce heyecanlanıyordu, deli kadın.
Aşklarına hayrandım. Babam onu sevmiş, sonra annem burayı bırakıp ortadan resmen kaybolunca babam onun aşkından asla vazgeçmeyip senelerce beklemişti annemi.
Babamın çabası, dedemin imkanlarıyla birleşince annem gittiği İngiltere'den geri döndürülmüş ve babam annemi kendine aşık etmişti. Bu hikayeyi anlatmaktan deli bir zevk alıyordu ama sadece biz biliyorduk fazlası değil.
Bir de teyzemler dayımlar falan. Özge teyzemin bilmediği bir şey olmadığı gibi Özlem teyzemin senelerini annemle geçirmiş olması bunu olanaksız kılıyordu. Gerçi öz kardeş değillerdi ama annem hep kan bağı değil önemli olan gönül bağıdır derdi.
Bence de bu doğruydu.
"Nereye gideceksiniz?"
"Akşam Özcan bey ve eşi yemeğe davet etmiş de Kerem gelmez onların çocuğu var bir tane adı neydi hatırlamıyorum onu hiç sevmiyor, elinden gelse bir kaşık suda boğacak yani çocuğu. O yüzden ona teklif dahi etmeyeceğim ama sen istersen gel kuzum."
"Kerem sevmiyorsa benim de seveceğim ihtimali sıfır bence." annem gözlerini devirirken telefonuma gelen mesaja baktım. Terziden eteğimin hazır olduğuyla ilgili bir mesajdı.
"Hem yarın pazar, okullar açılmadan önceki son günüm. Yani bu akşam iyice dinlenip yarını da size ayırmak istiyorum o yüzden bu gece evde kalsam daha iyi."
"Aman iyi gelmeyin siz bizimle bir yere, iyice büyüdünüz laf da geçiremiyorum artık." gözlerim kısılırken güldüm, çocukken de bize söz geçiremediğini hatırlatıp daha da sinirlendirmeyecektim.
Ama ben ne çocukluğumda, ne de şimdi ailemden hiç korkmamıştım. Neyim varsa anneme anlatırdım ki bilsin, bana güvensin. Başkası benim hakkımda bir şey sorarsa ona doğruyu benim söyleyeceğimi bilip başkasına inanmasın bana sorsun diyeydi çabam.
Öyle de oluyordu gerçi. Kerem'in yalanlarına asla inanmayıp ilk bana sorardı. Biraz şerefsiz bir ikizim olduğu kesindi ama seviyordum çocuğu şeytan tüyü mü deniyordu neyse işte ondan vardı Kerem'de.
Yemeğimizi bitirip hesabı ödedikten sonra poşetleri alıp terziye gitmek için ayaklandık. Annem akşam yemeğe gidecekleri için teyzemleri ekmişti. Yapacak bir şey yoktu babama onay vermişti bir kere.
Terziden eteğimi aldıktan sonra ona döndüm. "Ne giyeceksin akşam, sana da bir şeyler baksaydık?"
Kaşlarını çatıp "Dolabımda bir sürü kıyafet var Ecrin, gerek yok şimdi." koluma girip beni yanında sürüklerken gülümsedim. Annem babamla evlenene kadar hep kendi ayakları üstünde durmuştu. Gereksiz masraftan, ucu bucağı olmayan harcamalardan hoşlanmazdı.
Evet maddi durumumuz çok şükür iyiydi ama annem bizi buna göre yetiştirmemişti. Varlık içinde yokluk çektirdiği de oluyordu ki paradan daha çok önem vereceğimiz şeyler olsun isterdi hayatımızda. Gerçi benim için pek önemli değildi bu durum.
Onlar sağlıklı olup yanımda olduktan sonra her türlü zorluğa göğüs gerebilirdi çünkü. Aldıklarımızı bagaja yerleştirip arabada beni bekleyen annemin yanına oturdum.
"Babaannen sana hediye almış ama bana ne aldığını söylemedi, artık gidince kendin öğrenirsin."
"Ne zaman gideceğiz?" merakla ona kısa bir bakış atıp arabayı park ettiğim yerden dikkatlice çıkardım. Çok güzeldi, bir yerine zarar vermek istemiyordum.
"Bilmem biz gitmezsek onlar gelir." annem omuz silkip camdan bakışlarını çekti ve "Bugün biraz daha iyi gibisin hı?" dedi.
"Anne.." istemsizce güldüm. Sürekli aynı soruyu sorması yaramı deşmekten başka bir şey değildi. "Ne olur sorma bu soruyu artık, aklımdan atmaya çalışıyorum."
"Ecrin sen benim minik kuzumsun, dalıp dalıp gitmelerin bitmeyecek diye korkuyorum."
"Korktuğunun farkındayım ben de.." derin bir nefes alıp tamamladım cümlemi. "Ben de korkuyorum."
Trafiğe denk gelince sıkıntıyla nefesimi üfledim. Bildiğim yollardan gidecektim bu trafiği çekmektense mahalle aralarında dolaşırdım.
Annem dediğime verecek cevap bulamamıştı sanırım, saçlarımı okşadı sadece. Gözümdeki gözlüğü düzeltip sağa sinyal verdim. Kerem'in eski oynadığı takımın tesislerine yakındık sanırım.
"Kerem okulun takımına geçmiş, profesyonel olarak devam etmeyecek mi?"
"Fenerbahçe'nin altyapısına girmek istiyor sanırım." kaşlarım havalanırken dudağımı büktüm. Ben onu tanıyorsam hedefinin peşini bırakmazdı.
Eve sonunda ulaştığımızda kapıdaki genç çocuk tarafından açıldı bahçe kapısı. Arabayı garaja bırakmadan önce annemi evin kapısında indirdim, ben de garajdan odama çıkacaktım direkt.
Annem inip eve girerken hızlı bir manevrayla garaja giden yola döndüm. Kerem'in arabasını garajda bulurken misafir araç kısmındaki araca merakla baktım. Evde kim vardı acaba?
Elime aldığım torbalarla asansöre binerken odamın katına giden numaraya bastım. Neyse ki böyle bir şansım vardı da az önce garaja gelirken indiğim yokuşu çıkmak zorunda kalmayacaktım.
Asansörden inip odamın kapısına ulaştığımda Kerem'in odasından gelen gürültüleri fark etmiştim. Sıcaktan enseme yapışan sarı saçlarımı havalandırıp elimdeki poşetleri kapının girişine bıraktım. Üstümü değişmeden kardeşimin odasına girdiğimde onu yüksek ses müzikte manyak gibi kum torbası yumrukladığını fark ettim.
Kaşlarım çatılırken koltuğun koluna oturup onu izlemeye devam ettim. Üstünde siyah bir şort vardı sadece, sarı saçları terlediğinden bukle bukle alnına dökülürken alnını koluna sildi. Beni hala fark etmemiş olması kafasının aşırı dolu olmasından kaynaklanıyordu sanırım.
Hiç ilişmeden müzik aletine yöneldim bu neydi gıygıy ya!
Güzel hareketli bir şarkı açarken evdeki piyanoya hiç uğramadığımı fark etmiştim, ne büyük kayıp!
Annem daha bunu istemediğine göre iyi olmamı falan bekliyor olmalıydı. Bakışlarım hemen önümdeki ayaklarla halıdan ayrılırken Kerem omzuna attığı havluyla yüzünü kurulayıp bana baktı.
"Güzelim?"
"İyi misin sen?" çatık kaşlarımın ortasına parmağını bastırıp onları düzeltirken elindeki eldivenleri ne ara çıkardığını anlamamıştım. "İyiyim neden?"
"Neden düşmana vurur gibi vuruyorsun torbaya, hayır yani patlarsa bu ilk olmayacağı için annem de seni patlatır diye soruyorum."
Bu dediğime gülerken kollarını bana sardı. Iyyyy terli terli hem de.
"Ya Kerem çek kollarını üff terlisin şuna bak sıksam suyun çıkacak." kıkırdayıp yanağıma öpücük bırakırken "Millet hasta be böyle şeylere, okulda dolaşsam ağızlarının suyunu akıta akıta bakarlar." dedi.
"Kerem?"
"Efendim sarışın?" burnuma vurup dibimdeki kafasını çekti. "Tam bir baş belasısın biliyorsun değil mi?"
"Ama tatlı bir bela." kirpiklerinin altından bakınca gülümsedim. "Tatlı olman beni delirteceğin anlamına gelmiyor yalnız ne demek ağızlarının suyunu akıta akıta bakarlar, okulda böyle dolaş da gör bakayım kim sana bakacak kadar cesaretli olabiliyor?"
"Çıkarma pençelerini kedicik, okulumuzun kızlarıyla tanışınca anlarsın ne demek istediğimi." koltuğa devrilirken kolunun tekini bacağımda bırakmıştı. Gözlerimi devirip onu itelerken koltukta kendi çabamla açtığım boşluğa oturdum.
"Sen nasılsın, bugün daha bir parlak gözlerin sanki?"
"Bana nasılsın diye sormaktan tahmini ne zaman vazgeçersiniz acaba?" kafamı arkaya atıp odanın tavanını izlerken Kerem sessiz kaldı.
"İyi ol istiyoruz sadece, araban nasıl beğendin mi?" bu sorusuyla istemsizce sırıttım.
"Çabuk alıştık birbirimize, sen bence değiştir arabanı yavaş kalıyorsun aramızda." dedim. Gözleri kısılırken "Kızıma laf etme, o iyi günde de kötü günde benimleydi." dedi. He ciddiye de alıyordu.
"Vallahi benim arabam senin arabayı döver geçer."
"Yarışa seninkiyle mi katılsam?" kaşlarım dediğiyle çatılırken "Ne yarışı?" dedim anında.
"Okulun ilk haftası yarış var, çocuklarla gideceğiz." kaşlarım iyice çatılırken "Nereden çıktı o, gitme." dedim huysuzca.
Yarışlar tehlikeli olabilirdi, ona zarar gelebilirdi hayır kesinlikle gitmemeliydi. Her şeye dayanırdım ama Kerem canımdı, kanımdı ona bir şey olmasına asla dayanamazdım.
"Bir şey olmaz.." aklımdan geçenleri tahmin etmiş gibi bana dönerken saçlarımla oynamaya başladı. "Aldın mı okul kıyafetlerini?" konu değiştirmekte çok başarılıydı gerçekten.
"Aldım, kravat da takmazsın yani özel okul bir de." omuz silkerken kenara bıraktığı tişörtünü giyip kolumdan tutarak kendine çekti beni. "Şimdi sana sarılabilirim herhalde?"
Soru sormuyordu aslında, tişörtünü giydiği için rahatça kollarımı beline doladım. Kafam göğsünde bacaklarımı da koltuğa çekip öylece uzanırken "Duş alman lazım yine de." dedim.
"Kalkarım birazdan böyle duralım az, kardeşimi özledim."
"Bak çocuk biz ikiziz, iki dakika önce doğdun diye abilik yapamazsın bana he."
"Senin çenen açıldı iyice he." beni taklit ederken saçlarımla oynamayı asla kesmemiş bir de öpücük bırakmıştı. Beni çok özlediğini biliyordum çünkü ben de aynı durumdaydım.
Gün geçtikçe alışıyor sanıyordu insan ama hayır, insan kardeşini görmeden ne kadar durabilirdi ki? Defne'den sonra hayatımdaki insanlara karşı daha ince düşünmeye karar vermiştim.
Duygularımı göstermeliydim hiç değilse, normalde biraz odun düşüncelere sahiptim de çok az.
"Kerem Ecrin'i gördün mü?" annemin sesi buraya gelirken kapalı gözlerimi açmadım. Gelmişti bile sanırım.
"Aaa uyuyor mu?" ikisi aralarında konuşacakken araya girdim hemen. "Hayır anne."
"E niye hala bu kıyafetlerle oturuyorsun Ecrin, kalkıp üstünü değişsene annecim. Kerem bu ne hal savaştan mı çıktın?" bize yaklaşıp Kerem'in ıslak saçlarını havluyla kurularken "Ay siz iyice söz dinlemez oldunuz çıktınız he." dedi.
Sondaki kelimeyle istemsizce gülerken Kerem'de benimle aynı durumdaydı. "Anne bu terlikleri çok aradın mı?"
"Ayakkabıyla eve girilmeyeceğini sizin de biliyor olmanız lazımdı?" bacağıma vurup koltuktan düşürürken ayakkabılarımı çıkardım hemen. Cidden nasıl unutmuştum?
"Bir kere benim ayakkabılarım temiz." Kerem ayağını kaldırıp anneme kanıt sunarken doğru söylediği için annem bir şey demeyip koltuğun boş kısmına oturdu.
"Şimdi sizinle kısacık anne konuşması yapıp hazırlanmaya gideceğim. Beni dinleyin." gözlerimi açtım ama şeklimi bozmadım, zaten Kerem'de kollarıyla beni sarmalamış pek bırakacağa benzemiyordu.
"Bu akşam evde değiliz o sırada siz kesinlikle evde duracaksınız, Kerem kesinlikle biz plan yaptık şöyle böyle anlamam evde oturacaksın kardeşin yalnız kalmayacak duydun mu?"
"Yok çıkmayı düşünmüyordum zaten, siz nereye?"
"O sevmediğin çocuğun ailesiyle yemeğe gidecekmişiz, babanız da pek sevmiyor adamı ama iş yapıyoruz diye kabul etmiş."
"Sen şirkete gitmeyecek misin anne günlerdir evdesin?"
"Buradan halledebiliyorum hayatım, ama sizin okullarınızla birlikte ben de şirkete gitmeye başlarım." kafamı sallayıp onu onaylarken Kerem sıkıntıyla ofladı.
"Anne bu yemeğe gitmenin karşılığına siz bizim eve çağırmazsınız değil mi bunları?" çenemi göğsüne yaslayıp ona baktım. "Neden sevmiyorsun ki sen çocuklarını?"
"Egoistin teki çünkü Batı Kolejinde basket takımında oynuyor, görürsün mutlaka." burnuma vurup "Görünce selam bile vermeyeceksin, ona göre." dedi ama gülümsüyordu.
"Aman ne yapacağım be ben onun yere göğe sığdıramadığı egosunu." elini yumruk haline getirip bana uzatınca aynı şekilde karşılık verip yumruklarımızı tokuşturduk.
"Sizi şu halde gördüm ya." Annem yine duygulanmıştı anlaşılan, gülümseyip elimi ona uzattım. "Anne kocaman olduk artık."
"Ama siz kedi köpek gibiydiniz, hep böyle birbirinize destek olun bırakmayın birbirinizi tamam mı?" Kerem de elini uzatınca ikimizin de elini tutup gülümsedi bize.
"Hadi gidiyorum ben hazırlanacağım babanız gelir birazdan. Kerem evdesin bak."
"Anne tamam dedim ya merak etme. Hem çocuklar aileleriyle bu gece ." annem ikna olup odadan çıkınca Kerem kafasını bana doğru eğdi.
"Git üstünü değiştir, eşyalarını yerleştir ben de o sıra bir duş alayım film izler miyiz?"
"Olur, saat kaç?"
"Altı buçuk."
"Tamam yarım saate çıkarsın sen anca. Yemek yedin mi?" kollarından kurtulup ayağa kalkarken "cık" nidası döküldü dudaklarından.
"Ayşe teyze erken çıkacakmış bugün bir şeyler hazırladı mı bakarım ben." beni onaylarken o da ayağa kalkmıştı. Yanından geçip kapıya giderken banyoya girmeden son kez seslendi bana.
"O etek kısa bu arada!"
"Sana ne be!" ben de aynı şekilde bağırıp odama girerken gülüyordum. Eteğime laf etmeyeceğine adım kadar emindim bulaşmak için yapıyordu sadece.
Odama girip saçlarımı ensemde hafifçe topuz yaparken kapının kenarındaki poşetleri aldım. Bunları yıkamadan giyemezdim ki, poşetleri boşaltıp kirli sepetine hepsini etiketlerinden kurtarıp.
Dolaptan siyah penye şortumu alıp yatağın üstüne attıktan sonra Kerem'in odasına döndüm. Onun duşta olduğuna emin olunca giyinme odasında tişörtlerinin olduğu yere ulaştım hızlıca.
NBA logolu geniş tişörtü alıp odadan çıkarken kendi odamda onları üstüme geçirmiş tişörtün üstüme elbise gibi oluşuna takılmamıştım. O duştan çıkana kadar ben çoktan filmi seçerdim bile.
Mutfağa indiğimde tezgahın üstünde her zaman hazır duran kruvasanlardan birini aldım. Dolaptan çıkardığım sütü de büyük bir bardağa boşaltırken dolaptaki yemeklere baktım. Ayşe teyze tabi ki bizi boş bırakmamak için bir şeyler yapmıştı.
Kerem ıspanak gratene bayılmayacağı gibi bu akşamki menüde seveceği pek bir şey de yoktu bana göre.
Boynumdaki kolyeyi düzeltip son kez eğildim dolabın içine. Neyse artık makarna yesin bugünlük.
Ocağın üstündeki makarna hala sıcaktı, ondan büyük servis tabağına koyarken Kerem sağlığına dikkat ettiği için asitli içecek yerine dolaptaki limonatadan doldurdum bir bardağa. Makarnaya da burun kıvıracak ama olsun.
Ne yapalım yemek yapmaktan anlamıyorsam?
"Ne yapıyorsun?" arkamı dönüp ona baktığımda gözleri üstümdeki tişörte takılmış kocaman açılmıştı.
"Ya o en sevdiğim tişörtümdü!" gözlerim üstümdeki tişörte giderken muzipçe güldüm. "Hadi ya, benim de en sevdiğim tişörtüm artık."
"Kızım niye izin istemiyorsun sen bir şeyler yaparken?" dediğinin cevabını bildiği için cevaplamaya tenezzül etmedim. Ortadaki ada tezgahta beni beklerken makarnasıyla limonatayı koydum önüne.
"Dolapta ıspanak var yer misin?" kafasını anında iki yana sallarken "Bugün izin günüm istediğimi yiyebilirim ve ıspanak istediğim bir şey değil." dedi.
Elimi yanağıma yaslayıp onu izlerken bana aklındaki planlardan bahsetti. Normalde bu kadar konuşkan değildi, ama bugün ekstra fazla konuşuyordu. Şikayetçi miydim? asla.
"Yani şimdi yurtdışı seçeneğim varken onu değerlendirmek istiyorum."
"Maçlarını izlemek istiyorum, burada bir senecik daha kal."
"Bu sene buradayım zaten.." ağzına makarna doldurduğu için konuşamazken gülerek limonata bardağını uzattım ona. Tıka basa doldurmuştu ağzını.
"O zaman üniversitede ne yapacaksın, baskete atıldın tamam ama lise mezunu mu kalacaksın?"
"Eğer gidersem orada devam ederim." kafamı sallarken çatala taktığı makarnaları bana uzattı. "Hadi ye ye, akşam da hamburger söyleriz."
"Yuh bunun üstüne mi?" elinden gelse tencereyi çekecekti önüne. Şaka gibiydi.
"Çocuklar." babamın sesi mutfağa yakın bir yerlerden gelirken ağzımdaki makarnayı çiğnemeye çalışıyordum.
Bana az önce benim yaptığım gibi gülerek limonatayı uzatınca içtim hızlıca, boğuluyordum az kalsın.
"Ne yapıyorsunuz?"
"Yemek." Kerem tek kelimeyle açıklarken babamın açtığı kollarına gittim hızlıca.
"Nasılmış benim hazinem?"
"İyiyim babacım, sen?" burnumu sıkarken "İyiyseniz iyiyim güzelim, akşam gelmeyeceksiniz değil mi?" dedi.
Kafamı iki yana sallarken Kerem "Beni oraya götürebileceğinize olan inancım gözlerimi yaşartıyor." diyerek ikimizi de güldürdü.
"Biraz insanları sevmeyi dene Kerem."
"Seviyorum ya işte." diyerek bizi gösterince gülümseyip ona öpücük attım. Keyfi yerindeydi görüldüğü üzere.
Bakışlarım durgunlaşırken babam fark etmiş olacak ki "Hayır, daldırma o gözleri. Seni gülerken görmek istiyorum 4 yıldır doğru düzgün göremedim zaten kızımı." kollarını kafama sarıp saçımı öperken sakin sakin soluklanıyordum göğsünde.
"Canım?" annem elini babamın omzuna koyarken Kerem bir ıslık çaldı. Annem çok güzel görünüyordu.
"Hadi çıkalım, çocuklar evi yakmayın uslu uslu oturun biz gelene kadar."
"Biz 18 yaşına geldik ama siz bilirsiniz." annem yanaklarımı avucunun içine alıp öperken gülümsüyordu. "Siz hala benim bebeklerimsiniz."
Onlar evden çıkarken Kerem'in çıkardığı bulaşıkları makineye koydum. O bize mısır patlatırken izin günü olduğu için kola içebileceğini söylemişti. Antrenörü fazla ilgili biriydi sıkıntı çıkmasını istemezdim.
Sinema odasına girdiğimizde geniş ve rahat koltuklara uzandık. Kafasını kucağıma bırakırken filmi çoktan seçmişti. "Pazartesi okula gelecek misin?" kafamı aşağı yukarı salladım.
"Ders kaçıramam."
"İlk günden ders işlemezler.." yüzünü buruşturup cümlesini devam ettirdi. "Gerçi ilk günden sınav yaptıkları olmuştu."
"Nasıl?"
"Deneme işte." elimdeki mısırı ona uzatırken gözlerimi devirdim. Herkes şaşırmıştı.
Telefonum aklıma gelince omuz silktim, çokta önemli değildi nerede olduğu.
Filmin sonuna doğru uyuyakalan bedenim Kerem tarafından odama çıkartılırken homurdanıp diğer tarafa döndüm. Bu gece bu yatağı bozmadan bırakmayacaktım.
"İyi geceler ufaklık." saçlarımda hissettiğim öpücükle içim huzurla dolarken uykuya teslim oldum.
Gözlerimi açtığım güne baş ucundaki Defne'nin fotoğrafıyla başladım.
Pazar günü o kadar sıkıcı geçmişti ki, hayır yani istesem bu kadar sıkıcı geçemezdi ben de oturup hayallerim için çalışmaya başladım.
Kerem gibi profesyonel olarak ilgilendiğim bir spor yoktu aslında. Yüzmeyi ve voleybolu severdim, annem su korkumu yenmem için beni kurslara göndermişti ve bu konuda iyiydim açıkçası.
Ama kardeşim gibi değildim ben, önümdeki hedef yıllarca masa başında ders çalışarak ömrümü çürütmek gibi bir şeydi. Ama sonucunda o beyaz önlüğü giyecektim, doktor olacaktım ben.
Hayallerimiz için çok çalışmalıydım, Defne'nin fotoğrafını karşıma alıp bıkmadan usanmadan çalışmaya başladım.
Akşama doğru annemle babamın ricasıyla piyanonun başına geçmiş onlara kısa bir konser vermiştim.
"Tamam saat geç oldu, Kerem senin saatin çoktan geçmiş bile hadi yataklarınıza." diyen annemle kafamı sallayıp odama çıktım. Kerem esneyerek odasına girerken burada kalmaya başladığım günlerden anladığım kadarıyla yarın yine sabahın köründe koşmaya gidecekti.
Hedefleri için çabalayan biri daha.
Gözlerimi yummadan önce askıda asılı duran okul kıyafetlerime baktım, yeni başlangıçlar her zaman iyi gelmişti bana bunun da iyi geleceğini umuyordum.