2

2073 Words
Birden susturdum tüm dünyayı sen konuş diye, nasıl sağırsın kendine. — Küçük Prens  Bomboş koridorda yavaş adımlarla gidip gelirken nefesimi üfleyip saate baktım.5 saat olmuştu buraya geleli. Hala en ufak bir haber yoktu. Bana kimse bir şey demeden geçen bir 5 saat söz konusuydu, Defne'yi götürmüşlerdi ve ben beklemekten başka bir şey yapamıyordum. Koltuklardan birine oturup kenara bıraktığım hırkayı kurumuş mu diye kontrol ettim. Geçen saatlerde gelişim gösteren tek şey hırkamdı sanırım. Annemlere ve Defne'nin İspanya'daki anneannesine haber vermiştim. Kadın buraya geliyordu hatta tahmin ettiğim kadarıyla şu an inmiş olması falan gerekiyordu yani İspanya ve burası 2 saat falan sürüyordu Defne'den bildiğim kadarıyla. Annemlerle de hastaneye geldiğimizde konuşmuştum. Herkes haber bekliyordu ama benim bile olanlardan haberim yoktu ki. "Ecrin!" koridorda adım bağırılınca kafamı kaldırdım. Defne'nin anneannesi perişan bir halde gelip koluma tutunurken birbirimize sarıldık. İspanyolcam çok iyi değildi ama çok şükür kadın İngilizce konuşuyordu. "Nasıl oldu? Durumu nasıl?" olanları anlatınca kadın çöktü resmen. "Ona sahip çıkamadım." yanına oturup ellerini tuttum. "Böyle düşünmeyin ne olur, Defne sizi çok severdi. Hiçbir kötülüğünüzü görmedi, son zamanlarda çevresindeki insanlar değişti o da değişiyordu." omuz silktim. Bunu nasıl anlatabilirdim ben de bilmiyordum ki. "Uyuşturucu kullandığını ne zaman öğrendin?" "Dün akşam nevresimlerini değiştirirken buldum, inkar etmedi." cebimdeki hapların ağırlığı yüreğime batıyordu resmen. Ben de kalmasını istemiyordum. Zaten uyanınca bunları kullanmak istemeyecekti. "Ben lavaboya gideceğim siz bir şey ister misiniz gelirken alabilirim." "Hayır canım, teşekkürler." kadın elindeki kumaş mendile gözlerini silerken ayağa kalkıp koridorun sonundaki merdivenlere yöneldim. Bir kat aşağı inince bulduğum tuvalete girip kendimi bir kabine attım hemen. Cebimdeki hapları klozete döküp tozları da boşaltırken elimdeki plastik poşetleri de attım sinirle. Üzerine sifonu çekip ortadan kayboluşlarını izlerken belki de arkadaşımı kaybetmeme sebep olacak şeylerden bir kez daha tiksindim. Gözyaşlarım yanağımdan kayıp giderken oradan çıkıp yüzümü yıkadım. Derin derin nefesler alıp aynadaki aksime baktığımda kıpkırmızı gözler ve solgun bir surat karşıladı beni. En ufak şeyde kızarıyordu gözlerim zaten. Oradan çıkıp hızlı adımlarla üst kata gittim, her an doktorlar gelebilirdi sonuçta. Ama koridorda babamı ve Kerem'i buldum. Defne'nin anneannesinin yanındalardı. Kerem beni fark edince kadının yanından kalkıp bana doğru gelmeye başladı. "Minik." kollarını bana sararken gözyaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. "Ona yardım edemedim Kerem." "Şşş ağlama, iyi olacak o." "Saatlerdir haber yok ama." "Olsun bebeğim Defne inatçı bir kız en iyi sen biliyorsun." kafamı sallayıp onu onaylarken babamı fark ettim. Ağır ağır bize yaklaşmıştı. "Güzel kızım." kollarını etrafıma sararken ona sığındım. Ne yapacağımı bilmiyordum ilk kez, her zaman kontrollü olmaya o kadar alışmıştım ki. "Merak etme iyi olacak o." "Umarım iyileşir baba." hepimiz koltuklara dağılırken kafamı Kerem'in omzundan kaldırmadım. Doktorlar sonunda koridorda belirirken dizlerimin titrediğine yemin edebilirdim. Ayağa kalkıp Kerem'e tutunurken doktorların bakışlarından asla bir şey anlamıyordum. "Daphne'nin yakınları sizsiniz değil mi?" anneannesi hemen onaylarken adam derin bir nefes aldı ve hepimizi yıkan o cümleyi söyledi. "Hastaneye getirildiğinde kurtarmak için ufak bir umudumuz vardı fakat kendisi direnmedi. Onu kaybettik." "Ne!" Dizlerim beni taşıyamazken Kerem'in kollarına yığıldım. ****************** Gözlerimi açtığımda başımda duran Keremle kabus olduğunu sandığım şeylerin gerçekliğiyle içim kavruldu. "Kerem." "Miniğim." "Kerem ölmedi de ne olursun." Oturur pozisyona gelirken hemen yanı başımda oturan kardeşimin gözlerindeki acıyı fark ettim. "Kerem ölmemiş olsun ne olur ölmedi de yalvarırım ölmedi de ya lütfen!" "Ecrin sakin ol." Kollarımdan tutmaya çalışmasına haykırışlarım eşlik ederken yalvarmaya devam ediyordum. Defne benim kardeşimdi. Ailesini yangında kaybetmiş okumak için buraya gelmişti. Ben onu nasıl koruyamamıştım. "Ecrin kendine gel. Bana bak." çenemden tutup gözlerimi gözlerine sabitlerken konuşmaya devam eden Kerem çırpınışlarımı kestiğimi fark edince rahatladı. Hemşireler de endişeyle beni izliyordu. "Bebeğim o öldü. Artık elimizden bir şey gelmez." "Yaşarken de elimden bir şey gelmedi ki." omuzlarım sarsılırken kafamı göğsüne yaslayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. "Ağla güzelim ağla akıt acını gözyaşlarınla." kollarını bana sararken şimdi ne olacağını düşünüyordum. Defne olmadan nasıl olacaktı? Gözlerim ağır ağır kapanırken başımdaki hemşirenin sakinleştirici yaptığını fark etmiştim. Gözlerim yavaşça kapanırken Defnenin hayalini gerçekleştirmek için yemin ettim. O doktor olmayı çok istemişti ama kısmet olmamıştı ben yapabilirdim, ne istediyse gerçekleştirir onun gözünü arkada bırakmazdım. ************ Ağır ve halsiz adımlarla mezarlıktan çıkıp arabaya binerken elimdeki peçeteyi kaçıncı kez sildiğimi bilmediğim gözlerimi sildim. Kıpkırmızıydı ve çok acıyordu. Ama canımın acısının yanında bu hiçbir şeydi. Doktor o hiç direnmedi, çabuk pes etti demiş babama. Sanki zaten ölmek istiyordu demiş, düşününce Defne son zamanlarda hep bitik, pes etmiş haldeydi. Ailemi özledim demişti gözleri kapanmadan önce, benim için mutlu ol üzülme demişti. Nasıl üzülmezdim, canımdı o benim. Kafamı cama yaslarken yağmur cama hızlı hızlı vuruyor babam da son sürat arabayı kullanıyordu. Annem gelmediği için sürekli arayıp duruyordu ama henüz onunla konuşamamıştım. Dünden beri garip bir hareketlilik içindeydik. Babam her şeyle ilgilenirken hastaneden çıkıp direkt buraya gelmiştim. Eve gidecektim şimdi, bizim evimize. İçinde Defne'nin kahkahalarının yankılandığı evimize. Nefesim daralırken elimi göğsüme götürüp kazağımı çekiştirdim. Camı açıp hava alırken yağmur suratıma vuruyordu şimdi. Eve girip Kerem'in yardımıyla üstümdeki monttan kurtulurken saçlarımı karıştırıp derin bir nefes aldım. Babam okul işleri için eve girmeden gitmişti. Her şeyi ona bırakmıştım eve dönelim mi dediğinde elimden başka bir şey gelmemişti çünkü burada yapamazdım. Hızlı hızlı nefesler almaya başladım odasının önüne gelince. Kerem hemen arkamdaydı. "Girme istersen içeri." "Onunla vedalaşmak istiyorum." "Tamam güzelim, buradayım ben." kafamı aşağı yukarı sallayıp tahta beyaz kapıyı açarak içeri girdim. En son odayı toparlamıştım ama o karman çorman etmişti, o lanet hapları ararken. Odanın girişindeki panodan fotoğraflarımızı topladım. Kahkaha atarken çektirdiğimiz bir fotoğrafı işlemeli beyaz bir çerçeveye koyup baş ucuna yerleştirmişti. Elime alıp gülen suratını okşarken birkaç ayda mahvolan hayatımızı düşünmeden edemedim. Resmen ilmek ilmek yıkılmıştı kurduğumuz düzen. Temelden yemiştik darbeyi. Toparlarız sanmakla yanılmıştım.. Dolabını açıp o pahalı parfümünün kokusunun odaya dolmasını sağladım. Anneannesi sayesinde asla parasızlık çekmezdi. Her zaman benim giymemi istediği o beyaz elbiseyi aldım. Bu elbiseyi bu seneki doğum günümde giymemi istediğinden kendi hiç giymemişti.Keşke üstümde görebilseydi, belki böylesine bir pişmanlık yaşamazdım.. Elbiseyi ve çerçeveyi alıp odadan çıkacakken kapının girişindeki panosuna astığı takıldı gözüme. Birkaç hafta önce doğum günüydü. 17 olmuştu. Daha çok küçüktü, erkenden terk etmişti beni. Güzel, eğik yazısının üstünde parmaklarımı dolaştırıp gözlerimi odanın tavanına çevirdim. Yatağın üstündeki oyuncak ayıyı da elime aldım. Bunları burada bırakamazdım Kirpiklerimin ucunda biriken yaşları geri iterken önünde açılan tüm kapıları kendi elleriyle kapatan arkadaşıma sitem ediyordum aslında. Hem kendini hem de geleceğini yakmıştı. Doktor olacaktı o. Doktor olup insan kurtaracaktı. Ama o yapamadıysa ben yapardım. Çok başarılı bir doktor olacaktım. Tıpkı onun istediği gibi. Belki aynı hastanede çalışamayacaktık ama o hep benim yanımda olacaktı. Biliyordum. "Ecrin, misafirin var güzelim." kaşlarım çatılırken ağır adımlarla çıktım odadan. Enerjim bitmiş tükenmiş gibi hissediyordum. Hatta hissetmek az gelmişti tükenmiştim. "Kim?" pütürlü sesim fazla ağlamaktan bu hale gelmişti. "Emir." kafamı sallarken elimdekileri ona verdim. "Bunları odama bırakır mısın?" beni onaylayıp odama doğru giderken salona geçtim. "Ecrin." Emir yerinden kalkıp bana yaklaşacakken durdurdum onu. "Geldim kalkmana gerek yok." "İyi misin?" kollarını bana sararken omuz silktim. "Ne kadar olunabilirse." "Gidiyormuşsunuz, geri dönmeyecek misin?" elimi tutup beni koltuğa çekerken kafamı iki yana salladım. Geri dönmezdim artık, bu eve tekrar adım atabilmek benim için çok zor olmuştu. "Daphne için çok üzgünüm biliyorsun değil mi?" burnumun ucu sızlarken kafamı salladım yine. Onlar da yakın arkadaştı, Defne bizden kopmadan önce. "Seni çok özleyeceğim." saçlarımı okşayıp kafamı kendine çekerken dudağımı ısırıp ağlamamak için direndim. Ama gerçekten çok zordu. Emir saçlarımı okşarken gözyaşlarım yanaklarımdan kayıp gidiyordu. Bizim ilişkimiz arkadaşlıkla başlamış, sonra zaten iyiyiz niye denemiyoruz diyerek sevgililiğe kaymıştı ama o da Defne gibi dostumdu işte. "Bundan sonra birlikte olamayız." kaşlarını çatınca omuz silktim. "Arkadaşlığımız elbette devam edebilir ama ben buradan sadece birkaç şey götüreceğim yanımda. Sen onlardan biri değilsin Emir, burayla bağlantım kalsın istemiyorum." "Ama?" "Biz zaten haftalar önce arkadaş kalmamız gerektiğini konuşmuştuk. Bu süreçte ayrıldığım bir eski sevgiliye değil de çok iyi bir dosta ihtiyacım var sadece." Zaten topu topuna 2 ay denemiştik bu süreci. Emir ve ailesi tam İngiliz'di. Daphne ile daha uyumlu bir çift olabilirdi bence. Keşke onunla sevgili olsaydı, Emir çok düzgün bir çocuktu. Ona kesin iyi gelirdi. Daha önce öpüşmemiştik bile, ikimiz içinde dostluk ilişkiden önce geliyordu sanırım. Dudaklarını saçlarıma bastırıp bana sıkıca sarıldı. "Seni orada tek bırakmayacağım, mutlaka en kısa zamanda geleceğim. Evet ülkene dönüyorsun orada yalnız kalmazsın ama olsun. Aklım sende kalacak." "Neler olacağı hakkında en ufak fikrim yok." nefesimi üfleyip yanaklarımı silmesine müsaade ettim. "Seni seviyorum biliyorsun değil mi?" "Ben de seni çok seviyorum. Ne olur dikkat et kendine, Daphne'den sonra sana da zarar gelmesine dayanamam." ellerimi tutup öperken söz verdi. "Ecrin, babam gelmiş canım." Kerem salonun kapısında belirince kafamı aşağı yukarı salladım. "Babanla da tanışayım, okuldaki işleri halletmiş duyduğum kadarıyla." "Evet onun için gitmişti." Kerem'le Emir konuşurken ayağa kalkıp camı açtım. Nefesim daralıyordu. Evin kokusu bile bana sadece Defne'yi hatırlatıyordu. Babam içeri telefonla konuşarak girdiğinde önce ayakta dikilen beni sonrada konuşan ikiliyi fark etti. Bana yaklaşıp alnıma bir öpücük bırakırken telefonla görüşmesini sonlandırdı. "Okulunu hallettim geçiş için kolaylık sağladılar ortalaman çok iyi olduğundan zor olmazmış zaten. Daphne için de çok üzgün olduklarını söylediler." yüzümde alaycı bir gülümseme oluşurken tekli koltuğa oturup siyah kazağımın kollarını parmak uçlarıma kadar çektim. Üzgün olduklarını asla sanmıyordum. Daphne için hiçbir şey yapmamışlardı, çoğu kez hocalarla konuşmuştum ilgilenmemişlerdi bile. Zerre kadar samimiyetlerine inancım yoktu. Babam ve Emir tanışırken arkadaşım olarak kendini tanıtmasına mutlu oldum biraz. Bunu aşabileceğimize inancım artıyordu hiç değilse. "Ben de en kısa zamanda geleceğim mutlaka." "Tabi bekleriz her zaman. Ecrin hazırlan artık bebeğim." babamı onaylayıp yerimden kalkarken Emir'e döndüm. "Gel istersen içeri." "Olur yalnız bırakmayayım." babam yanağımı okşayıp yanından geçmemi sağladığında peşimdeki Emir'le birlikte odama girdim. Kapıyı bilerek açık bırakmıştım babam içerideydi sonuçta. "Her şeyi götürecek misin?" yatağımın üstüne oturup bana bakarken Kerem'in yatağımın üstüne açtığı valizlere ve kolilere baktım. Şirketin uçağıyla geldikleri için her şeyi yanımda götürebilirdim sanırım. "Kullanmayacağım şeyleri yardım kuruluşlarına bırakırım belki." "Daphne'nin odasındakiler?" "Sadece anısı olan şeyleri aldım." defne yaprağı şeklindeki kolyesini anneannesine teslim etmişlerdi o da bana vermişti. Anahtarı ona da vermiştim bizden sonra gelip eşyalarını alacaktı Defne'nin. Vedalaşmak hepimiz için zordu. Kıyafetlerimi askılarıyla birlikte büyük sert kapaklı valizin içine doldururken Emir de takılarımı kutularına yerleştiriyordu. Hepsini kısa sürede toplayınca kitaplarıma yöneldim. Deli gibi ders çalışıyordum hep. Cidden hayatım sürekli ders çalışmaktan ibaretti. Kitapların arasından düşen fotoğrafı almak için yere eğilirken gördüğüm fotoğrafla tekrar bıkmadan usanmadan ağlamaya başladım. Sırtımı yatağa yaslayıp yere otururken sırtımdan sarılan Emir sessizce bekliyordu. "Onu şimdiden özledim, nasıl berbat bir arkadaşım ki anlayamadım derdini. Nasıl anlamam delireceğim, kafamdan gitmiyor o görüntü." başımı ellerimin arasına alıp hıçkırırken fotoğraf elimden alınıp Emir yanıma indi. Kolları etrafıma sarılırken başımı göğsüne yasladım sadece. "Onun yokluğuna alışacağız, zaman her şeyin ilacıdır güzelim. Unutmayacağız ama daha az acıyacak canımız. Şimdi her şey taze ama söz veriyorum hafifleyecek acın." gözlerimi sildi yine. "Kendini toparla sen çok güçlü bir kızsın, Daphne seni böyle görmek istemezdi." son dediğiyle dudağımı büzerken istemsizce dökülen gözyaşlarımı sildim. Ayağa kalkıp bana elini uzatırken başka çarem olmadığından tuttum elini. Eşyalarımı toplayıp kitaplarımı üçüncü valize koyarken kolileri öylece bıraktım, ihtiyacım yoktu. Kerem ve Emir valizleri birlikte aşağı indirmeye karar verirken odama son kez baktım. Her yerinde bir anımız vardı ve ben burayı terk edip evime dönüyordum. Aynada cansız suratıma baktım. Üstümde siyah bir tayt ve geniş siyah sweatshirt vardı. Sarı saçlarımı tepemde toplayıp banyoya girdim. Toparlanmak için kendime zaman verebilirdim pek tabi. Cebimdeki kolyeyi çıkarıp boynuma takarken yüzüme soğuk su çarptım. Dün kaybetmiştik Daphne'yi bugün toprağa gömmüştük. Ne kadar kolaydı değil mi? Onunla birlikte burada geçirdiğim yılları da gömmüştüm ben. Buradan bir şey götürmek istemememin nedeni buydu. Defne gitmişti benim de onunla geçirip sahip olduğum şeyler gitmişti. Uçakta tuvalete girmek istemediğimden burada işimi halledip öyle çıktım. Kırmızı gözlerim ve soluk tenim için yapabilecek bir şeyim yoktu. Zaten buna halim de yoktu. Odadan çıkıp kapısını kapattım. Herkes kapının önünde beni bekliyordu. Babam ilaç ve su uzatınca kaşlarımı çattım. "Ağrı kesici, başın ağrıyor diye." söylemeden bile anlayacak naifliğe sahip olduğu için gülümsedim ona. "Teşekkür ederim." İlacı içip üstüme siyah şişme montumu giydim. Şapkamı da takarken küçük valizi ben almıştım. Emir ve Kerem önümde ilerlerken babam elimdeki valizi aldı. "Hadi yürü sen." kapıyı kilitleyip peşimden gelirken tırabzana tutunarak indim merdivenleri. Halim yoktu şuraya düşüp bayılacaktım şimdi. Daphne'nin anneannesi kızından sonra torununun da acısına dayanamamıştı. Sakinleştiricilerle ayakta durabiliyordu sadece. Bütün ailesi gelmişti yalnız olsa bırakamazdım. Eşyalar arabaya yerleştirildikten sonra Emir'e döndüm. Şapkamı düzeltip bana gülümsedi. "En iyi yaptığın şeyi yap, gülümse mutlu ol. Ve çok çalış derslerini aksatma, sakın seni üzmelerine izin verme sessiz kalma. Kimseyi incitirim diye hakkından vazgeçme. En kısa zamanda geleceğim o zamana kadar iyi kal." "Tamam sen de aynı şekilde çok dikkat et." birbirimize sarılırken kulağına fısıldadım. "Daphne'nin mezarına gider misin arada bir, o yalnız kalmayı sevmez konuşursun hem olur mu?" "Olur güzelim merak etme." yanaklarımı avcunun içine alıp alnımı öptü. "Kendine iyi bak." ona el sallayıp arabaya binerken babam arkaya dönüp yüzüme baktı. "İyiyiz?" "Daha iyi olacağım, söz."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD