Bütün ışıkları kapatmış camdan dışarıyı seyrederken endişeyle sokağı gözetliyordum. Ama ne bir insan ne de kedi köpek geçiyordu. Saat o kadar geç olmuştu ki bu çok normaldi. Üstümdeki hırkaya sıkıca sarılıp akan burnumu peçeteye sildim.
Alerjim yetmiyormuş gibi bir de bu mevsimde hastalanmıştım ama gelin görün ki en yakın arkadaşım beni evde bir başıma bırakmış sabahtan beri bir kez olsun aramamıştı. Cidden derdi neydi anlamıyordum.
Salondan çıkıp odasına yöneldim. Defne genelde odasından çok çıkmazdı, ama son zamanlarda o kadar kötüydü ki yani benim şu hasta halimden bile kötü olmasına akıl sır erdiremiyordum. Odasının girişindeki panoya baktım kısaca. Birkaç yazı ve fotoğraftan başka bir şey yoktu.
Buraya girdiğimi görse eminim çok kızardı ama biraz kontrol etmemin sakıncası yoktu senelerdir birlikteydik ve onun iyiliğini istiyordum.
Dağınık yatağı gözüme o kadar karışık geldi ki yani insan nasıl bu kadar dağınık yatabilir anlam vermek imkansızdı. Bir iyilik yapıp nevresimlerini değiştirmeye karar verdim. Dağınık yatağın içindeki bilgisayarı alıp masanın üstüne koyarken gerçekten bu kadar dağınık olması beni yormuştu.
Gözlerim yorulmuştu resmen dağınıklıktan.
Kirli nevresimleri söküp sepete attım, en son ne zaman değiştirmişti bunları acaba? Dolaba yönelip yeni bir takım nevresim çıkaracakken elime gelen şeyle kaşlarım çatıldı. Ne olduğunu görmek için nevresimleri kaldırdığımda şeffaf poşetin içinde küçük küçük haplarla karşılaştım.
Bu kız kafayı mı yemişti? Uyuşturucu kullanıyor olamazdı değil mi, olabilirdi. Son zamanlarda kafayı yemiş gibi davranmıyor muydu zaten? Ben o kadar iyimserdim ki bunu asla aklıma getirmemiştim. Çarşafları iyice karıştırıp dolabın içindeki tüm hap ve tozları buldum yani umarım hepsi bu kadardır.
Nasıl da saklamış bunları şüphelenmemiştim bile.
Yeni nevresimlerini takıp odasını havalandırdım. Hapları da alıp pijamamın cebine attım, bunları yeni arkadaşları sayesinde edindiğine o kadar emindim ki. Şimdi bulduğumu öğrenince hayatıma karışamazsın tarzında uzunca bir konuşma yapacağına emindim ama hayır! Anne babası yoktu tek başınaydı ve hayatını çürütmesine bu şekilde yok olup gitmesine asla izin veremezdim.
Odasından çıkıp kapıyı kapattım. Salona gitmeden önce mutfakta kendime bir bardak su doldurup onu da yanıma aldım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissediyordum, Defne kendine bunu nasıl yapabilirdi ya?
Kapıyı gören tekli koltuğa oturup elime telefonumu aldım. Bu gidişle Defne gelmeyecek ben de o gelene kadar uyuyamayacaktım. Kerem'in çevrimiçi olduğunu görünce mesaj atmak yerine direkt aradım.
"Efendim ufaklık?"
"Biz ikiziz bu durumda sen de mi ufaklık oluyorsun?" kıkırtısı kulağıma dolarken istemsizce gülümsedim. "Seni özledim."
"Ben de seni özlüyorum ama uzun bir süre görüşemeyeceğiz okullar açılıyor." kafamı koltuğa yaslarken cebimdeki paketin bacağıma batmasıyla neden onu aradığım geldi aklıma.
"İyi misin sen sesin bir garip geliyor?"
"İyiyim sadece bunaldım biraz sanırım. Burada hava hep yağmurlu." cama vuran yağmur damlalarına gülümserken cevap verdi bana.
"Sen de hiç sevmezsin yağmuru ben diyorum ama gel evine dön diye dinlemiyorsun beni. Annem geliyor bak terliklerinin tıkırtısını duyuyorum." içim özlemle kavrulurken gerçekten şu an evde olmak istedim.
"O gelmeden sana bir şey diyeceğim dur, ben Defne'nin dolabında bir şeyler buldum."
"Kızın dolabını mı karıştırdın?" keyifli sesine kaşlarımı çatsam da o göremeyeceği için kızgın bir şekilde karşılık verdim. "Ya konumuz o mu şimdi, dolabında haplar buldum ben bir de toz bir şey var yani bu kilitli ufak torbanın içinde hepsi bir sürü. Uyuşturucu mudur bu?"
"Bir dakika şu an ciddileşiyor mevzu Defne neden uyuşturucu kullansın ki?" elimle alnımı ovalayıp düşündüm.
"Ailesi yok ve sürekli onları özlediğinden bahsediyor bu iyi bir neden mi? Ayrıca yeni yeni insanlarla takılmaya başladı şu an evde yok saat 3 Kerem. Endişeleniyorum o beni hastayken yalnız bırakıp gitmezdi hiç."
"Tamam güzelim sakin ol şimdi, bana o bulduklarının fotoğrafını atsana bir."
"Pudra şekeri olmayacağına göre uyuşturucu bunlar ya." fotoğrafı ona atıp geri cebime koydum. "Yani insan bu paketlerde pudra şekeri taşımaz bence de. Konuştun mu peki onunla?"
"Hayır daha az önce buldum zaten."
"Kerem ne yapıyorsun?" annemin sesini duyunca endişemi bir kenara bırakıp gülümsedim. Daha sabah konuşmuştuk ama özlemiştim işte. "Ecrinle anne konuşacak mısın?"
"Ver bakayım nasıl olmuş, sabah kötüydü baya."
"İyiyim anne." telefonu o alır almaz cevap verdim. "Daha iyi olacağım çorbamı da içtim merak etme."
"Evden çok çıkma havalar kötü bu hafta." gözlerimi devirsem de haklı olduğu için olumsuz bir cevap vermedim. "Biliyorum lazım olmadıkça çıkmıyorum zaten."
"E ne konuşuyordunuz Kerem'le?"
"Havadan sudan şeyler." annem bir süre sessiz kalınca gözlerimi yumdum, kesin dinlemişti bizi. "Kerem uyuşturucu diyordu duydum Ecrin anlat hadi."
"Defne'nin eşyalarının arasında buldum ama emin olmaya çalışıyorum eve gelince konuşacağım. Düzelecek gibi mi göreceğiz yanında olup ona destek olacağım yani, hallederiz."
"Okullar açılıyor fark edilirse bütün emekleri boşa gider, ne gerekiyorsa yap kızım gerekirse tedavi için ikna et elimizden geleni yaparız erken fark ettiysen eğer bu illetten kurtulması daha çabuk olur."
"Bilmiyorum erken mi geç mi artık anlayacağız anne. Neyse kapatıyorum ben şimdi gelir birazdan Defne."
"Kuzum sana bırak gel orayı diyeceğim ama bu durumda gelmeni istemiyorum sen aklı başında bir genç kızsın, kiminle konuşup kiminle mesafeli olman gerektiğini de biliyorsun o yüzden sana uzunca nutuk çekmeyeceğim. Kendine dikkat et yakınımızda olsan neyse de böyle aklım kalıyor."
"İyiyim ben annem merak etme, en fazla üşütüyorum yani o kadar. Hadi valla kapatıyorum artık kız gelecek şimdi."
"Tamam tamam hadi iyi geceler." telefonu kapatınca derin bir nefes alıp başımı ellerimin arasına aldım. Ne yapacaktım ben şimdi?
Defne öğrendiğimi bilse bile o kadar inatçıydı ki inkar edecekti kesin. Bütün ışıkları kapatıp üzerime kenarda duran ince battaniyeyi aldım. Kafam koltuğun kenarında gözlerimi yumup sakince düşünürken uyuyakalmışım.
Kapının sesine uyanırken gözlerimi ovuşturup ağrıyan boynumu iki yana oynattım. Saat 4 buçuk olmuştu ve Defne daha yeni geliyordu anlaşılan. Her yerim ağrıyordu resmen.
İçeri sessizce giren arkadaşım bana yakalanmadığını sandığından oldukça mutlu olmalıydı, normalde geç geldiği için bana nerede ne yaptığını anlatırdı. Tabi ki anlattıklarının çoğu yalandı. Bir gece onu takip ettiğimde nereye gittiğini öğrenebilmiştim.
Kapıyı kapatıp parmak uçlarında odasına giden koridorda yürümeye başladığında hemen yanımdaki abajurun açma kapama tuşuna bastım.
"Sana da günaydın Defne."
"Ya Ecrin manyak mısın karanlıkta oturuyorsun be?"
"Asıl sen manyak mısın gecenin bu saatinde dönüyorsun. Çıldırtacak mısın sen beni Defne ?" Ayağa kalkıp sinirle odanın ortasına geldiğimde karşıma dikildi. Üzerimdeki battaniyeyi ne zaman atmıştım onu bile bilmiyordum.
"Endişeleniyorum artık senin için. Her gece bu saatlerde dönüyorsun bazen hiç dönmüyorsun. Benim günde içtiğim su miktarından daha fazla alkol tüketiyorsun. Acayip tiplerle takılıyorsun şu kılığına bak. Ne oluyor sana?"
"Yok bir şey başlama hemen azara. Geldiğime pişman ettin!" diyerek hafif sallanan arkadaşımın perişan haline baktım. Sarı saçları karmakarışık bir halde gözlerinin altı mosmordu. Rimeli de akmıştı iyi de neden, ağlamış mıydı?
"Defne uyuşturucu mu kullanıyorsun?" diyerek inanmak istemesem de sordum.
"Nereden çıkarıyorsun böyle şeyleri saçmalama." kekeleyerek cevap veren Defne salondan çıkıp sarsak adımlarla odasına yürürken elimi saçıma daldırıp az önce kalktığım koltuğa çöktüm.
Çarptığı kapının sesi evde yankılanırken derin bir nefes alıp gözümden akan yaşları sildim. Kendine bunu yapmasına nasıl engel olacaktım?
Daha 17 yaşındaydı. Madrid'den İngiltere'ye gelmişti ve şu ana kadar buradaki tek yakınım o olmuştu. Ellerimden kayıp gitmesini izliyordum resmen.
Kırılma sesiyle kaşlarım çatılırken yerimden kalktım. Defne'nin odasının kapısı tekrar açılıp duvara vururken salondan çıkmıştım. Karşımda onu darmadağınık şekilde bulunca kaşlarım daha da çatıldı.
"Ne oluyor?"
"Nereye sakladın!"
"Ne diyorsun Defne, neyi saklamışım? Kendine gel şu haline bak." kollarımdan tutup beni sarsarken suratıma suratıma bağırıyordu. Nefesi öyle çok alkol kokuyordu ki kokusuyla sarhoş olunabilirdi.
"Odamı karıştırmışsın Ecrin, ne hakla! Ver çabuk nereye koyduysan."
"Önce sakin ol, kolumu bırak canımı acıtıyorsun." tırnaklarını batırdığı kolum kanarken derin bir nefes alıp sabır dilendim. Cidden çok saçma bir durumun içindeydim şu an.
"Ya çek şu ellerini!" onu hafifçe geri itince bana şaşkınca bakıp geri çekildi.
"Sana yardım etmek istiyorum Defne, elimden geleni yapmak istiyorum ne olur yardımcı ol. İçmemen lazım onları sana zarardan başka bir şey değil."
"Ecrin bana yardım etme bırak beni, yaşamak istemiyorum ben anlamıyor musun?" duvarın dibine çöküp başını ellerinin arasına alırken ayaklarını da kendine çekip küçücük hale geldi.
"Olmaz daha 17 yaşındasın önünde upuzun bir hayat var."
"Ben her gün acı çekiyorum, her gün Ecrin bırak." kolunda duran elimi itip "Onlara ihtiyacım var." dedi. Kafamı inatla iki yana sallarken ayakta zor duran bedeni sinirle ayağa kalktı.
"Vermiyorsun yani?"
"Hayır bunu kendine yapmana izin veremem ne olur anla beni. Bak sabah oldu sayılır tedavi olabilirsin gidip bir doktorla görüşelim lütfen Defne."
"Sürekli süper kahraman olamazsın Ecrin, polyanacılığı bırak hayat bu kadar toz pembe değil." odasına girip kapıyı tekrar yüzüme çarptığında yerden kalkıp kapısının önüne oturdum.
"Böyle hiçbir yere varamayız Defne."
"Yeter git başımdan çocuk gibi davranıyorsun!" şaşkınca söylediği lafın ne kadar saçma olduğunu düşünürken o odadan üstünü değiştirmiş yüzünü temizlemiş şekilde çıktı. Üstünde beyaz elbiselerinden biri vardı, her zamanki gibi.
Kenardan geçip vestiyerdeki ceketini alırken resmen sallanıyordu, azıcık bile ayılamamıştı. "Nereye gidiyorsun?"
"Sana ne ya! Ben sana niye hesap vermek zorundayım Ecrin beni bir rahat bırak."
"Seni düşündüğüm için suçlu mu oldum şimdi ben?"
"Düşünme, düşünüyormuş gibi yapma. Beni asla anlayamazsın." bu kıza ne olmuştu böyle cidden delirecektim şimdi.
"Biz birbirimizi anlardık Defne ne olur bak alkolün etkisindesin ondan saçmalıyorsun hadi gel duş al sonra da uyu ben sana mis gibi kahvaltı hazırlarım hı, ne olur hadi?" kolumu itip ayakkabılarını giydi.
"İstemiyorum hiçbir şey beni rahat bırak yeter. O hapları da at çöpe için rahat eder belki."
"Ya sen yenisini aldığın sürece içim rahat etmez kendine bunu niye yapıyorsun?" Cevap dahi vermeden kapıyı açıp çıktığında ayakkabılarımı giyip anahtarı alarak peşine takıldım.
"Defne eve geri dön lütfen." komşular gürültümüze merdivenlere dökülürken o beni duymazlıktan gelerek adımlarını hızlandırıyordu sadece. Derdini anlatmazsa çözüm bulamazdık ki. Bu böyle nereye varacaktı?
"Git başımdan Ecrin!" yağmurlu sokakta koşar adımlarla uzaklaşırken ıslanan saçlarımı önümden çektim. "Tamam koşma gelmiyorum peşinden!"
Gözyaşları içinde ona bağırırken yolun ortasında durup bana baktı. "Ne yaparsan yap, beni peşinden koşturunca eline ne geçecek bilmiyorum. Bundan mutlu olmadığına eminim neden yaptığın da önemli değil sadece sana destek olmak istiyorum. Yanında beni istemiyorsan ona da tamam. Arkadaşız, kardeşim gibisin sen bu kadar yanılmış olamam."
"Ecrin..."
"Eve dönüyorum Defne, senin biraz düşünmeye ihtiyacın var bence." bana doğru bir adım atarken sırılsıklam halde arkamı döndüm. Eğer peşimden eve gelirse ona güzel bir kahvaltı hazırlar bütün günü güzel geçirmek için çabalardım. Ama gelmiyorsa gerçekten yapacak bir şey bulamıyordum.
Arkamdan gürültülü bir şekilde fren sesi gelirken kaşlarımı çatıp arkamı döndüm. Defne yoktu, gitmiş miydi hemen arkamı dönünce?
Araba yolun ortasında zor durmuşa benziyordu, sokaktaki tek tük insanlar da oraya koşarken ışığın altında boylu boyunca yatan Defne'yi gördüm. Hayır.
Adımlarım hızla ona yönelirken ağzımdan tek bir kelime çıkıyordu. Hayır hayır hayır.
"Defne!" başını ellerimin arasına alırken korkudan mı yoksa soğuktan mı titrediğimi bilmiyordum.
"Özür dilerim."
"Hayır hayır yok bir şey benimle kal." etrafımdaki insanlar ambulansı ararken gözyaşlarımı silip Defne'yi sabit tutmaya çalışıyordum. Ona çarpan adam başımda özürler dileyip dururken ona cevap veremedim.
"Defne benimle kal ne olur."