13.Bölüm

2422 Words
Sorgu odasına girdiğimde ilk başta kel, zayıf, kirli sakallı uzun boylu adamla karşılaştım. Kafasını öne eğmiş kimseye bakmıyor ve konuşmuyordu. Üzerinde haki bir gömlek altında bir kot sıradan gibi gözüken ama katil olan bir adamdı karşımdaki. Zaten her daim sıradan olmaktan korkmak gerekti. Hareketlerine baktım. Ellerini birleştirmiş parmaklarını var gücüyle sıkıyordu. Tedirgindi arkadaşlarımı öldüren bu muydu? Sanmam. Sadece bir maşaydı. Gerçek katili öyle kolay yakalamak pek mümkün değildi zaten. Serdar vardı karşımda benden önce adamla konuşmuştu belki de. Ellerimi masanın üzerine koydum. "Bana bak." Bakmadı. Bakmasını sorularıma cevap vermesini beklemiyordum. Ama öfke doluydum, kin doluydum ve bedelini sebep olan herkes ödeyecekti. "Bana bak dedim." Kafasını kaldırdı. Gözlerindeki tedirginlik her şeyi ifade ediyordu aslında. "Neden yaptın? Neden öldürdün?" Öldürmek kelimesini duyduğunda gözleri büyüdü itiraz edercesine kafasını salladı. "Ben öldürmedim." Öfkeyle bir tane çaktım suratının ortasına. Tüm gücümle. Görünüşümün arkasında güçlü bir yönüm vardı öyle vurduğum boşa gitmezdi. "Ben mi öldürdüm ulan? Sen öldürmediysen kim öldürdü? Yolda geçerken kolundan tutup almadık seni. Ne bok olduğun belli. Çürüyeceksiniz ulan hepiniz bir hücrede çürüyeceksiniz?" Bu kez alay eder gibi güldü. Kendine çok güveniyordu. Nasılsa buradan kurtulurum diye düşünüyordu ama öyle kolay olmayacaktı. Gülüşü öfkelendirdi ve sinirle kafası tutup yüzünü masaya vurdum ve bu kez ben alaycı bir kahkaha attım. Burnundan kan çok fazla akıyordu eliyle tutmaya çalıştı etrafa bakındı peçete aradı yoktu. Elleri saniyeler içinde kana bulandı. Burnunun ortasından akan kanlara bakarken Serdar'a döndüm. "Gülsene sende baksana az önce bu it komik bir şey varmış gibi gülüyordu." Serdar tepki vermedi. Adamın gırtlağını tutup siktim. "Bana bak dallama herif. Senin karşında çıt kırıldım yeni yetme bir kadın yok. Seni çıktığın deliğe geri sokarım şerefsiz. Siz devletin ajanını öldüreceksiniz sonra da güleceksiniz öyle mi?" "Benim öldürmediğimi sende biliyorsun gerçek katil ben olsam yakalanır mıydım sence?" Haklıydı değildi ama masumda değildi bir şeyler biliyordu. Burnundan akan kanı eliyle önlemeye çalıştı ama fayda etmiyordu kan akmaya devam ederken yakasından tutup kaldırdım ve duvara ittim. "Konuş ulan.... Konuuuuuuuuşşşşşşşş!" Öfkem sorgu odasında yankılandı. Öfkeyle bağırdığımdan gırtlağımda bir acı hissettim. Benden böylesine büyük tepki beklemeyen adam biran gözlerini kapattı ama ağzından tek kelime çıkmadı. O sıra Serdar'ın elindeki dosyayı aldım. Adamın hayatını anlatan, bilgileri olan dosyada göz gezdirdim. Ben gerektiğinde çok acımasız olurdum. Söz konusu devlet olduğunda merhameti rafa kaldırırdım. Bunu anlamasını sağlamak istercesine. "8 yıldır evlisin 5 yaşında kızın var. Imm." Resmine baktım esmer hafif tombik çok tatlı bir kız güzel… "Babası hapse giren annesi beş kuruşsuz bırakılan bu çocuk en ücra bir yetimhaneye gönderilip hayatına devam etse... Serdar sence nasıl? Hatta duyduğuma göre küçük şehirlerdeki yetimhane olanakları çok daha kötüymüş. Bunu bir araştıralım bakalım minik kızımız için özenle en kötüsünü seçelim. Annesi hiçbir yerde tutunamasın ve iş bulamasın. Parasızlıktan kötü yola mı düşer yoksa?" Serdar gülümsedi. "Bakalım uygun olanı buluruz. Sen neresi dersen." Adama baktım. Gözünde biran tedirginlik oluştu. Korktu mu evet. Korkması gerekiyordu hafife aldığı kişi bendim ve ben asla hafife alınmaması gereken bir kadındım. İçimdeki öfkemin bütün patlamasını ondan çıkarmayı bekliyordum. Devam ettim. "Karın kötü yoldayken kızın her güne lanet okuyacak. Bir umut biri onu sahiplensin isteyecek ama ona engel olacağız. Kızını kimse sahiplenmeyecek. Sense geberene kadar bir hücrede sadece tek basına olacaksın. Havalandırmaya bile çıkmayacaksın. Aynı yerde hem yiyip hem sıçacaksın. Bir süre sonra delireceksin küçücük bir camdan içeriye giren ışıktan medet umacaksın." O sıra alaycı bir kahkaha attım. Ona yaklaştım gözlerimi ondan kaçırmadan sabitledim ona. Öfkemi anlasın, ciddiyetimi anlasın diye daha emin bir tavırla. "En can alıcı kısmı bu iyi dinle. Ölmek isteyeceksin ama ölemeyeceksin. İğrenç bir adam olduğun için; kötü bir eş ve kötü bir baba olduğun için. Karının, kızının hayatını mahvettiğin için ölmek isteyip her güne yaşayarak devam edeceksin." Titreyemeye başladı telaş ve korkuyla bu kez bağırdı. "Ben yapmadım yemin ederim." "Ulan anladık sen yapmadım. Kim yaptı? İşin içinde kimler var?" Ağlamaya başladı Allah kahretsin oldu olacak korkudan sıç birde adamı ittim Serdar'ın önüne doğru. "Ya bu bok heriften bir şey çıkmaz ben bununla uğraşmayacağım. Ucube salak utanmasa korkudan işeyecek karşımızda. Vakit kaybı. Direkt tıkın bunu. Kızı için en bok yetimhane araştırılsın dediğim gibi. Kars, Ardahan, Iğdır araştır oralardan birini…" Serdar kafasını salladı. Tam çıkacakken biranda. "Berhan Bulanlar." Arkamı döndüm. "Efendim." "Berhan... Operasyonu o planladı. Yiğit Beyoğlu diye bir adam var onun araçlarında çikolataların içinde yurtdışına uyuşturucu çıkıyor. Bu seferki teslimatta basıldık ve çatışma oldu. Berhan Bey teslimat olamadığı için öfkelendi. Yiğit Beyoğlu ve onun adamları çatıştı arada kalan polis ekibinden vurulanlar oldu. Teslimat için yeni tarih belirlenecek. Neden teslimat anında sıkıntı çıktı bilmiyorum." "Neden? Kim bu Yiğit Beyoğlu. Her siparişte çıkar mı uyuşturucu?" "Yurtdışına gidecek olanlarda. Yiğit Beyoğlu tarafını tanımıyorum ama o adam çok para için her şeyi yapar yani babası öyle biriydi ondan sonra devraldı işleri. O gün çatışma olduğunda adamlara ateş edin gördüğünüz herkesi indirin diye emir verdi Yiğit. Arkadaşlarınız onlardan çıkan ateşle öldü." "Sen orada mıydın?" Kafa salladı. "Senin öldürmediğin ne malum? Bir tane it uğursuza mı inanacağım." "Yemin ederim." "Kes. Yemin edermiş yeminle, dinle, imanla iş yapanları gördük biz. Tokum ben bunlara git yeminini, duanı camide Allah'a yap. Ben gerçek veriler istiyorum. Yok mu bir görüntü, kanıt?" "Bildiğim tek şey bu." Suratındaki o yalan ifadesi, midemi bulandıran bakışları. Aptal bir adam arada piyon olduğunu bildiği halde hala o pislikleri savunuyor. Kendisine acımıyor, ailesine de acımıyor. Ama ben Azra Tekin isem er ya da geç bütün pislikleri öğrenecektim. Eğildim ona doğru o pis koku doldu burnuma. "Sen hayatının son anına kadar bokun içinde yaşayacaksın ve o koruduğun itler seni asla ama asla çıkaramayacak." Serdar'a döndüm. "Buna merhamet eden karşısında beni bulur. Sen anladın Serdar. En kötüsü olacak... Bu adama acı içinde bir mahkumiyet verilecek. Olanaklar yok, imkan yok…." Odadan çıktığım an başkan ile göz göze geldik. O dik duruşu, soğuk yüzü, sorgular bakışı ve ürkütücü tavrıyla. "Başkanım." Beni süzdü baktı baktı ve ardından. "İfadeyi alırken oldukça öfkeliydin." Kafa salladım. "O an 20sine yeni girmiş Azra'yı gördüm aynı gözü karalık vardı ama değişen bir şeyler olmuş." "Ne başkanım?" "Merhametin. Önceden merhamet ederdin şimdi acımıyorsun... Gerçekten devlete ait soruşturmayı mı sonuca bağlamak istiyorsun yoksa birlikte büyüdüğün o iki insanın kaybının duygusallığı mı?" O an durdum çok şey söylerdim ama bunu anlayacak kişi başkan değildi. Üzgün müydü kayıplar için? Sanmam onun için en önemli şey devletti bizler ölürüz yenileri gelirdi. Peki ya ben kalbimin derinlerinkilerinde hissediyor muydum? Üzgün müydüm onlar için? Ölen ben olsaydım isterdim onlar yerine onları kaybetmiş olmak beni duygusal olarak burdu… Ama üzülemem, ağlayamam, zayıflık gösteremem. "Bir gün hepimiz öleceğiz başkanım." Kafa salladı. "O gün gurur duyacağım hepinizle. Devlet uğruna ölüyorsunuz daha kutsal bir duygu yok Azra." Kafa salladım. "O adam yapmadı eve ama bildiklerini gizliyor. Başkanım o adama merhamet edilmeyecek." "Peki ya eşi ve çocuğu için söylediklerin yapılsın mı? Sen ne dersen o Azra. Sana bıraktım bu soruşturmayı. Karar yetkisi sana ait." Akıllı adamdı. Bana bırakmadı beni test ediyordu. Merhametimi, yumuşayıp yumuşamadığımı test ediyordu. Başkana doğru adım attım. "Bize merhamet etmeyene biz neden edelim? İzninizle yokluğum dikkat çekmeden gitmem gerek." Kolumdan tuttu. "Yarın törenle uğurlanacaklar. Medyadan gizli ajan cenazeleri böyle olur biliyorsun. Sessiz, sedasız. Medyada kimse kahramanlığınızı konuşmaz." "Kahramanlığımızı medyanın konuşmasına gerek yok. Onlar konuşsun diye yapmıyoruz. Orada olacağız." Arkamı döndüm öyle bomboş adımlar atarken kafamın içinde Yiğit vardı onun silahından çıkan ateşle mi öldüler ya da adamlarının. Her şey berbattı. Midem bulanıyordu. Elim kolum bağlıydı katili bulamamak kendimi daha suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Sanki gerçek yapanı bulur ve cezasını verirsem Volkan ve Pınar’ı mutlu ederdim. O gün eve gidince Yiğit ve o küçük akıllı kardeşi ile uğraştım çaktırmadan Deren'e olayı anlattım ertesi gün çıkmak için iyi bir neden buldum kendimize. Cenaze alanına geldiğimiz an ölümün soğukluğunu hissettim. Benim birlikte büyüdüğüm iki insan artık yoktu az sonra bu toprağın altına gireceklerdi. Ölümün soğukluğu ile baş başa kalacaklardı. Mutlu olamadılar, aşık olmadılar, bir aileleri olamadı; kendi ailelerini de kuramadılar bu dünyadan sanki yokmuş gibi öylece kaydılar. Sadece beraberce olduğumuz zamanki anılar kaldı, katıldığımız eğitimler, operasyonlar. Hepsi hafızamda. Kulaklarıma dolan dua sesleri ağlamaya zorluyordu. Duanın böyle bir gücü vardı insanın ruhunu ele geçiren, duygusal bir boşluğa sürükleyen. Neden diye bağırmak istiyorum ama susuyorum. Güçlü değilim. Korkağım ben hissetmekten korkan bir acizim. O çukura girdiklerinde anlıyorsun sevdiğin insanların yokluğunu. Onlar benim sadece görev arkadaşım değildi. Arkadaşımdı, çocukluğumdu ve en acısı ailemdi. Bizler birbirimizin ailesiydik. Korkudan bunu yüksek sesle söylemeye cesaretimiz yoktu sadece. Onlar ile ilişkin sonsuza dek bittiğinde sadece güzel şeyler canlanır hafızanda. Hayattayken insanlar ile ilişkilerimizde acımasız oluruz. Sanki hiç ölüm yokmuşçasına, o gün geldiğinde kelimeler kifayetsiz olur işte. Ben ikisine de hiç sevgimi göstermedim. Onlarda göstermedi ama Volkan... Onun bir tarafı hep bizi korumaya yemin etmiş gibiydi. Ben bugün belki de bir abimi kaybettim. Ölüm benden abimi mi aldı şimdi? Pınar'ı hayat dolu o kızı. Cenaze bittiğinde Serdar dikildi karşıma yüzüme dokundu. "Ağlamak mı istiyorsun?" Çok. Bağırmak istiyorum. Ağlamak, kahrolmak... "Hayır. Neden?" "sarılabilirim." Sarılma Serdar... Sen sarılırsan ben biterim. Birde seninle aramdaki o bağ güçlenirse senin yokluğunu hiç kaldıramam... "Hayır. Gitmem gerek. Görüşürüz." Arkamı döndüm. Birlikte yaşadığımız eve gittim. İçeriye girdim. Hadi çık gel şu köşeden Pınar. Konuş yine anlat hayallerini. O beğendiğin adamları anlatıp sitem et bana duygusuz musun sen diye... Yine kahve içelim, kahkaha atalım. Nefesim kesiliyordu. Akmıyordu ama tek damla akmıyordu. O an içimdeki bütün öfkeyle bağırdım... "Aaaaaaaaaaaaaaaaa. Lanet olsunnnnnnnn..." Sinirle çıktım evden. Toparlan, toparlan Azra. Evin önüne geldiğimde aynada yüzüme baktım kendimi toparladım ve içeriye girdim... Safiye Hanım kapıyı açtı direkt açtı odama çıkacakken Birsen Hanımın sesi doldu kulaklarıma. "Kızım." Döndüm ona bana doğru yaklaştı tam karşımda durdu. "Kızım iyi misin? Bana mı kızım dedi? Gülümsedi. Tavrı öyles,ne içtendi ki. "Yüzün solgun geç otur." Kafa salladım. "Yok ben." Ellerimi tuttu. "Ooo ellerin üşümüş kızım. Gel bir fincan çay iç." Ellerinin sıcaklığı bana geçti. Yumuşacık elleri soğuk ellerime değdi. O an hiç beklenmedik bir şey oldu. Gözümden yaş aktı sonra ardı ardına pıt pıt döküldü. "Azra kızım neyin var?" Dizlerimin üstüne çöktüm. İçimde biriken o tüm şeylerle birlikte öfkeyle, acıyla. "Dayanamıyorum. Ben dayanamıyorummm." "Neye kızım. Kötü bir şey mi oldu? Deden mi yoksa?" Ağladım günlerdir sıkıyordum kendimi ama şuan bir yabancının kollarında ağladım üstelik bu benim Serdar dışında yanında ağladığım ilk insandı. Saçlarımı sevdi, elimi tuttu yüzüme öpücük bile kondurdu. Bir kriz anıydı asla yapmamam gereken bir şeydi. Neden bu kadar huzurlu hissediyordum. Ne güzel kokuyordu, anneler böyle mi kokardı? Benim annem nasıl kokuyordu acaba? Elleri ne kadar yumuşak, yüzümü severken şefkatini hissediyordum. Annem olsa bana şefkat gösterir miydi? Titreyerek ağlıyordum o ise bana sadece sarılıyordu. O an kulaklarıma dolan. "Anne, Azra." Sesi ile gerçek dünyaya döndüm. Karşımda duran Yiğit Beyoğlu hemen yanında Deren. Ayaklandım hemen. Akan yaşları sildim. "Kusura bakmayın ne olur. Ben anlık.." "Kızım ne kusuru geç şöyle hiç iyi gözükmüyorsun." Yandım ben yandım bir şey yapmam gerek nasıl kurtaracaktım bu anı... Kafamı Yiğit'e çevirdim sorgular gibi bakıyordu. "Özür dilerim ben gitsem iyi olacak." Tam gidecekken bileğimden yakaladı Yiğit. "Konuşacağız." Birsen Hanım'ın. "Yiğit... Kızı üzecek kelime edersen. Oğlum bak..." "O kadar kalpsiz değilim anne merak etme." Odasına çıktık. "Ne bu halin doktor. Anneme sarılmış ağlıyorsun." Senin yüzünden şerefsiz diyemedim...Acil bir şey yapmam lazımdı... Düşün Azra düşün acil. "Sağır mı oldun?" Kahkaha attım o an suratıma garip garip bakıyor. Birkaç adım attım yanına gittim. Krizi fırsata çevir hadi kızım düşün düşün… "Aslında hayatımda ilk kez birkaç kadeh içtim." O an bir kahkaha daha patlattım. "Alışık değilim de." "Neden içtin? Bunun için mi izin aldın?" Elimi onun kalbinin üzerine koydum. "Tam burası kırıldı." "Ne?" Evet kafası karışmıştı harika gidiyordum. "Terk edildim ben..." Kaşları çatıldı. "Senin sevgilin mi vardı? Nasıl yani ne saçmalıyorsun?" "Terk edilmek için sevgili mi olmamız gerek." "Ne diyorsun doktor? Anneme ne diye sarılıp ağladın onu açıkla." Gülümsedim. Ellerini tuttum onun bir şey demiyordu ama bakışları kızgındı. "Ellerin ne sıcak." Cevap yok. "Az önce annen ellerimi tuttu. Soğuktu benimkiler. Isıtmak istedi. Solgun gözüküyorsun dedi." Bu kez yüzüne dokundum onun. Halinden memnun gibiydi beyefendi. "Sonra yüzüme dokundu yumuşacıktı elleri. Hayatımda ilk kez birisi yüzüme dokundu. Bu hayata senin gibi ya da Zeynep gibi şanslı gelmediğim aklıma geldi. Beni kimse sarıp sarmaladı, neyin var diye sormadı, üşüyen ellerimi ısıtmaya çalışmadı." İkna olmuştu. Bakışları yumuşadı minik bir dokunuş ile yüzüme dokundu. "Nasıl terk edildin?" "Uzaktan sevdiğim biriydi işte. Ona hiç açılamadım oda gitti." "Nereye?" "Bilmem..." "Seviyor muydun onu?" Dudak büzdüm. "Sevgi ne ki? Ben hiç bilmiyorum alışkanlıktı işte her şeyi paylaştığım birisi ve artık yok. Sevmek nasıl sen biliyor musun?" "Bilsem ne olacak?" "Anlat." Kulağıma doğru eğildi. "Sevgiyi anlatamazsın doktor. Yaşarsın, hissedersin... Az önce annemle yaşadığın şey, hissettiklerin bir sevgi mesela." Kafamı kaldırdım ona baktım. Sevgi miydi şey? Sanmam. Tanımadığım bir kadınla neden aramda sevgi bağı olsun. "Sen hiç sevilmemişsin. Sevmemişsin de. Bu yaşa kadar bomboş bir kalple mi geldin sen?" "Beni koruyan bir annem olmadı, kardeşim, abim... Yetimhanede büyüyüp bir başına mücadele edince." "Deden var ama sevmiyor mu seni?" İyi yerden yakaladı hınzır. "Gerçek bir anne babanın yerini tutmaz." Yüzüme dokundu. "Seni böylesine bir sebepten ağlarken göreceğimi düşünmezdim." Evet hazır yeriydi biraz kur ve işve cilve işe yarardı. "Ben... Sevilmek istiyorum. Korunmak, şefkat..." "Evcil bir hayvan mısın sen?" Kahkaha attım. "Duygusuz bir adamla konuştuğumu unuttum." "Öyle miyim?" Parmak uçlarımda yükseldim. Kokusunu çektim içime, yeni yeni sakalları çıkmak üzere olan yüzüne dokundum. Pürüzümsü bir dokunuş. Onun eli garip bir şekilde benim belimdeydi. Ortamda hoş bir an vardı ve biz yakındık. "Mesela neden sana doğru çekildiğimi anlamaya çalışıyorum." Cevap vermedi. "Seni neden öpmek istiyorum. Neden sanki sana sarılırsam bir şeyler yoluna girecekmiş gibi." Güldü. "Kur mu yapıyorsun?" "Yiğit." Yüzü ciddileşti. "Sen bana ne yaptın?" "Ne yapmışım?" "Kendimi bu halde burada, senin kollarında bulmak. Bu saçma..." "Saçma ama hala buradasın. Üstelik az önce bir adama açılamadığını söyleyip ağlarken şimdi burada bana kur yapıyorsun." Lanet herif sen hep zeki olmak zorunda mısın? Sıkıntı yok zeki insanları severim ama ben daha zekiyim. Omuz silktim. Ondan bir adım uzaklaştım. "Bende seni akıllı bir adam sanmıştım..." "Pardon? Salak mı oldum şimdi de?" "Öyle bir adam yok. Yani var ama yok." "Birde yalanların eksikti." "Senden bahsediyordum. Sana karşı bu hissettiklerim garip ve korkutucu tamam mı? Ben hiç aşık olmadım Yiğit, hiçbir adam için yanlış kararlar vermedim. Seninle tanıştığımdan beri asadışı şeylerde bile susup yapıyorum. Kör oldum sanki, ben mantıkları ile hareket eden Azra duyguların esiri oldu. Ben senin akımına kapıldım. Sevgi mi bu? Aşk mı? Birini sevmek böyle acı mı verir? Asla benim olamayacak bir adama böyle hissetmem aptallık değil mi?" Şaşkındı bana baktı. "O gözyaşları benim için miydi?" Mahçup tavırla eğdim kafamı. Yanıma geldi "Sen ciddi misin?" "Bir şey yap Yiğit engel ol bana. Hissettiklerime. Nefret ettir kendinden. Bu iş bittiğinde arkamı dönüp gideyim. Hissettiğim şeyler beni korkutuyor. Daha önce hiç tanışık olmadığım bu hisler beni delirtecek. Seni sevemem, sevmemem lazım..." O şaşkın yüz ifadesi ile bakıyorken kapıyı açtığım gibi çıktım odadan. Evet krizi fırsata çevirmek diye buna derler. Bu Yiğit'i bir süre idare ederdi... Bende o esnada onu ve ailesini bitirecek kanıtları toplardım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD