14.Bölüm

2260 Words
Ben odama girdikten birkaç dakika sonra Yiğit girdi içeriye bana baktı donuk bir ifadesi vardı ve gergin görünüyordu. Bir şey söyleyecek gibiydi bana yaklaştı. "2 ay içinde seninle olan iş anlaşmamız bitecek." "Efendim." Yüzüme bakmıyordu ama öfkeli olduğu belliydi. "Buraya aşk yaşamaya gelmedin. Amacından sapmış olabilirsin ama ben hatırlatayım sana sen kardeşim için buradasın." "Ama..." "Üstelik nişanlı olmuş olmam cabası. Bu tavrından hoşlanmadım. İki aya bende ancak yeniden güveneceğim birisini bulurum sende o sırada başka iş bakarsın." Öfkelenmiştim. Ukala, katil pislik. Nefret doluydum ona karşı. Kafa salladım yalnızca ısrarcı olmam, yanaşmam daha çok dikkat çekerdi sonra, o çıktı gitti. Her şeyi berbat ettim. Ne oluyor bana neden başarısız oluyorum. Çocuk oyuncağıydı oysa benim için aptal bir adamı kendime aşık edip kanıt toplamam gerekti bunu bile beceremedim. Sabaha kadar hiç uyumadım çalan alarmı kapatıp hazırlanıp Zeynep'in yanına geçtim henüz uyanmamış odanın perdesini açtım. Homurdandı. "Günaydın." "Günaydın komutanım." Cevap vermedim. Başında duruyordum. Gözlerini iyice açtı baktı. "Ne? Saçmalamayı kes", "Emrin olur." "Alçın çıkacak bugün" "Çok şükür." Cevap vermedim bardağına su koydum onu uzattım. Teşekkür etti. Günlük notlar alıyordum onunla alakalı rutin soruları sordum sonra kısa notlar düştüm. "İyi misin üzgün gibisin?" "Beni boşver. Kahvaltın gelecek sonra alçıyı çıkarırız." "Dün ağlamışsın." Bir şey söylemedim. "Abim mi üzdü seni?" "Zeynep muhabbet etmiyoruz..." Kaşlarını çattı. "İyi terapi yapalım o zaman. Sen sor her zaman ki gibi." "Erken saatte yapılan terapiden hoşlanmazsın. Önce kahvaltı. Sonra başkomutan abin azarlıyor." "Biliyor musun ben kendimi sanki bahçeye çıkmaya hazır gibi hissediyorum." O an kaldırdım ona baktım. Ciddi miydi? Benimle alay mı ediyordu? Tüm gece enkaz gibiydi başım ağrıyordu ve Zeynep'in çocukça şakalarını kaldıramazdım. Hafif bir gülümseyince oda bana gülümseyerek karşılık verdi. "Sen dedin ya işte bir şeyleri kaçırmış olmak istemiyorum. Hemen çıkacağım demiyorum bak o cesareti hissediyorum. Bu da bir şeydir değil mi?" Evet bu beni sevindirdi bu aptal kızın gelişme göstermesi güzeldi. "Elbette." "Azra mucizelere inanır mısın?" "Mucize biziz. Bu evrene gelişimiz bir mucize, yaşam bir mucize kısacası mucizeyi içimizde taşıyoruz sorun şu ki herkes kendi mucizesini keşfedecek kadar akıllı değil." Güldü. "Vay. Peki ben salak mıyım?" "Sen oldukça zeki bir kızsın ama mucizeni bulmamakta inatçısın." "Mucizelere inanırdım hatta biliyor musun?" O sırada kapı açıldı önce Safiye Hanım girdi elinde kahvaltı tepsisi sonra Yiğit. "Güzelim günaydın." Mutlu bir cıvıldama ile. "Günaydın abicim biliyor musun alçım çıkacakmış bugün. Azra güzel haberi verdi sabah sabah. Birde güzel bir şey daha oldu." "Neymiş?" "Belki bahçeye çıkabilirim." Yüzü değişti sevindi mi üzüldü mü anlamadım bu adamın zaten ne hissettiğini anlamak imkansız. "Ama hemen değil öyle bir cesaret geldi Azra sayesinde daha büyüğünü başarırım belki." Kafasını çevirdi bana aktı kaşları çatıktı ben sanki kötü bir şey yaptım neydi bu tavır? "Zeynep Azra birkaç aya gidecek abicim bilgin olsun." Yüzü değişti öfkelendi bir şeyler kekeledi. "Hayır." "Ne demek hayır gidecek." Bana baktı Zeynep hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Gözleri doldu sonra ağlamaklı tonla bana. "Yalan değil mi?" Bir şey diyemedim keşke yalan olsaydı. "Beni sevmedin mi? Sana çok kötü davrandım diye mi? Dikkat ederim." Bir dakika Zeynep kalmamı istiyordu. Bu kız benimle bağ mı kurmuş? O an içimde mutluluk yeşerdi. Bunu aleyhime kullanabilirdim. "Seni çok sevdim ama bu abinin kararı benimle ilgili değil." Öfkeli bakışlarını abisine yönlendirdi. "Neden? O aptal nişanlın mı istedi? Kıskandı değil mi?" "Zeynep terbiyesizlik yapma." "Gidemez istemiyorum. Azra kalacak." "Kararları ben veriyorum." Arkasını döndü. "Zeynep ile işin bitince yanıma doktor." Emrin olur buzlar prensi. Ağlayan Zeynep'i sakinleştirmeye çalıştım kızgındı. "Her şeyin kararını o veremez abim olabilir ama ben reşidim kendi kararlarımı veririm." Ellerini tuttum buz gibiydi. "Kahvaltını eder misin? Sonra konuşalım." "Yemiyorum." "Yemen lazım. Lütfen… Kırma beni. Kabul etti itiraz etmedi. Bir yandan bana bir şeyler anlatıyordu. "Çocukken de böyleydi hemen her şeye atlardı tüm kararları verirdi. Babama yaranmaya çalışırdı." "Babana neden yaranmaya çalışırdı?" "Babam kötü davranırdı ona oda babam onu sevsin diye..." Bir adam oğluna neden durduk yere kötü davransın ki? Bu aile daha da garipleşiyordu. "Her çocuk anne babası onu sevsin ister." "Öyle mesela annem koşulsuz sever bizi her şartta." O belli Birsen Hanım çocukları için her şeyi yapardı. Zeynep kahvaltı sonrası snaki benim elimdeymiş gibi beni ikna etmeye çalıştı Deren ile alçısını çıkarırken Deren'e döndü. "Sende mi gideceksin?" "Nereye?" "Abim Azra'yı göndermek istiyor." Kafasını bana çevirip şaşkınlıkla "Ne?" diye karşılık verdi. Omuz silktim. "Zeynep konuyu kapatır mısın?" Deren'e döndüm. "Sen devam et." Dedim çıktım odadan. Yiğit'in odasına girdim. "Dinliyorum." "Zeynep'i cesaretlenmeyi kes." "Efendim." "O dışarı çıkamaz sana söyledim. Çıktığı an ölür." "Sen onun iyileşmesini hiç istemiyorsun ki Yiğit." Öfkelendi ayağa kalkıp bana doğru bir adım attı parmağını bana doğru sallayarak bağırır tonuyla. "Sen kimsin? Buna sen mi karar veriyorsun? Onun abisi benim sen dediklerimi yapmak zorundasın." Kafa salladım. Doğru etrafında kumanda ile yönettiği insanlar vardı sanki. "Emriniz olur." "Doktor bakmaya başlayacağım bugün." Yanına gittim. "Neden ben sana ne yaptım da gönderiyorsun?" "Dün söyledim. Sen buraya neden geldiğini unuttun." "Özür dilerim." "Daha önce öptüğün içinde özür diledin ama." Cevap vermedim. Israr etmek işime gelmezdi sakin kalmalıydım. Duruşumu bozmam daha dikkat çekerdi. "Tamam Yiğit." Arkamı döndüm çıkacakken. "Daha bitmedi." Durdum. "Zeynep'in seni sevmesini istemiyorum." Kahkaha attım ona doğru döndüm. "Bu hayatta her şeyi yönetebilirsin her şey üzerinde kontrolün olabilir ama iki şey senin kontrolün dışındadır. Sevgi ve nefret. İnsanların seni sevmesi veya nefret etmesine sen engel olamazsın. Karşımızda robotlar yok insanlar var. Duygulara yön vermek öyle kolay değil." Tek kelime etmeden çıktım odadan. Biraz bir şeyler atıştırdım sonra Yiğit gitti Birsen Hanım klasik kahve kitap okuma saatine geçti Deren yanıma geldi. "Ne olacak şimdi ne yapacağız?" "Konuşuruz. Elbet bir şey olur." "Azra." "Sus Deren." "Dün ağladın. Seni ilk kez ağlarken gördüm. İnsan olmadığını düşünecektim." "Deren dedim. Uzatma." "NE var? Duygularının olması kötü bir şey değil Azra." Kaşlarımı çattım. İyice gevşedi ağzı bu kızın ve bu hoşuma gitmemeye başladı. Zaten hiçbir operasyonu tek başına yönetecek kabiliyet yoktu Deren’de gizlemeye çalışsa bile o duygularını geri plana atamayan biriydi. "Ne duygusundan bahsediyorsun sen salak mısın? Kes sesini dedim sus hala konuşuyorsun." "Başkana söylememden mi korkuyorsun?" Tokat attım. Çok sinirlendim. Tecrübesiz miydi bu kız? Daha ilk operasyonu mu? Şuursuz davranışın sebebi ne? "O lanet çeneni kapalı tut ve nerede ne konuştuğuna dikkat et. Burası yeri değil..." Çıktım odadan Deren tek kelime etmedi tepki bile vermedi. Bu evde her yerde dinlenme ihtimalimiz varken kalkıp bu şekilde konuşması akıl dışıydı. Delirmiş olmalıydı. Düşüncelerimin beni delirteceği noktadaydım önümüzdeki on gün yeniden toplanmayacaktık ekip olarak ama başkanın bir şekilde haberi olurdu nasılsa çalışma odası dinleniyordu. Önümüzdeki birkaç günü böyle anlamsız atlattık Zeynep daha sevecendi. Birsen Hanım henüz benim ayrılacağımı bilmiyordu annesinden göreceği tepkiyi bildiği için laf etmiyordu beyefendi. Ben Zeynep'in ilaçlarını almak için çıkacaktım Birsen Hanım yanıma geldi. "Azracım bir şey rica edebilir miyim?" "Buyurun?" "Zahmet olmaz ise Yiğit'in dükkâna uğrar mısın? Özel bir kutu hazırlamış bugün bir davete gideceğim onun için. Adamlarla gönderirim dedi aslında ama sen çıkmışken. "Alırım tabiki." "Teşekkür ederim kızım." Gülümsedim. Eczanede işimi hızlıca bitirdim başkanı aradım yolda. "Başkanım merhaba." "Merhaba Azra." "Haberiniz olduğunu düşünüyorum beni çıkamaya karar verdi Yiğit iki ay içinde yeni birini bulacakmış." "Evet." "Telaş yapmıyorum. Kız bana bağlı annesi de öyle." Güldü başkan. "Azra." "Buyurun başkanım." "Senin anne ve kızı değil adamı kendine bağlaman gerekti." Hemen sok lafını hemen zaten konuş bilmiş bilmiş. Sana yaranmak mümkün değil. Memnuniyetsiz herid. Bu adamın iyi ki bir ailesi, çocuğu yoktu gerçekten zor birisi ha eğer bir ailesi var ise de zaten biz bilmiyoruz. "Haklısınız. Ama siz merak etmeyin onun da zayıf yerini bulacağım. Bana karşı ufakta olsa ilgisi var bu durumdan hoşlanmadığı için benden kurtulmak istiyor." "Bir sonraki toplantıya kadar bir şeyler olsun o halde." Cevap vermemi beklemeden kapadı telefonu. Sakin kalıp her şeyi yoluna koymam gerekti. Neticede bir adamı kendime aşık etmem ne kadar zor olabilir ki? Bu adam hislerinden kaçmak isteyen biriydi. Birini gerçekten sevmek ve güvenmek onun için korkutucuydu kontrolünü kaybettirecek her şeyden kurtulmak istiyordu. Bende şuan onu zayıflatacak bir şeydim ve benden kurtulmak istiyordu ama bende Azra isem onu benden vazgeçemeyecek noktaya getirecektim. Ben daima planları olan bir kadındım. Pes etmek doğamda yok. Çikolata dükkânına girdiğimde yine insanı o huzurla dolduran ortam, çikolatanın iştah açan kokusu ve çalan müzikler sebepsizce gülümserken karşıda tezgahta daha önce görmediğim adam bana gülümsedi. "Çok beğendiniz herhalde?" Kafa salladım. Tezgahtaki çikolataları gösterdi. "Ne ikram edelim." "Yiğit'i görebilir miyim?" Kahkaha attı. "Hadi be Yiğit için mi geldin desene şansımı kaybettim." Gülümsedim flört mü ediyordu? Olur bana uyar. İnceledim. Kumral uzun boylu bir adam. Kirli sakallı yüzü, kahverengi gözleri vardı. Kafasına geçirdiği siyah bandana ile karizmatik bir biscolata erkeği gibiydi. "Ben Yiğit'in kız kardeşinin doktoruyum." "Haa öyle desene." Kıkırdadım. Bana uzattığı çikolatadan aldım hızlıca ağzıma attım. Enfes enfes ötesiydi. "Harika." "Bunu ben yaptım Yiğit'ten daha iyiyim değil mi? İtiraf et." Gülümsedim. Ufak bir yarış mı vardı ben mi öyle sezmiştim. Alenen flörte davet yapıyordu. Olur bakalım. "Onunkilerde efsane ama bu da başarılı. Çok enfes." "Bir ara diğer spesiyallerimi dene kararını ver." Gülümsedim kafa salladım. Tam o sıra. "Ooo muhabbet koyu." "Çikolatamın seninkinden daha iyi olduğunu söyledi. Yediği en iyiler arasında ilk sırada olabilirmiş." Bana baktı adeta tavırlı bir surat ifadesi ile kızarcasına "Öyle mi?" "Hayır tabiki. İkinizinki de çok lezzetli." "Şaka şaka demedi kovdurmayım şimdi durduk yere seni." "Zaten kovuldum çokta bir şeyi bozmuş olmazsınız." Şaşırdı. Yiğit daha çok şaşırdı beklemiyordu böyle bir şey dememi. İyi oldu ama. "Aaa..." Yiğit çatık kaşlar ile baktı. "Neden geldin? Evde olup kardeşimle ilgilenmen gerekmez mi?" "Eczaneye ilaçlarını almaya gelmiştin Birsen Hanım'ın paketi varmış rica etti." "Görevin olmayan şeylere burnunu sokma. Ben eve uğrayacaktım zaten." Ukala buzlar prensi çok bilmiş kabak sen kendini ne sanıyorsun acaba yaptığın çikolatalarında bir şeye benzediği yok zaten. Hepsi berbat aynı karakterin gibi. Ben seni hizaya getireceğim günleri de biliyorum dur sen. Kafa salladım. "Kolay gelsin o halde." Arkamı döndüm gidecektim. "Kaya ben." Sesi ile döndüm. "Efendim." "Tanışamadık adım Kaya, sen?" "Azra." Tek kelime etmeden arkamı dönüp çıktım dükkândan. Arabama geçtim tam çalıştırdığım sırada yan koltukta birisi belirdi elinde paket. Döndüm baktım az önce bana laf sokup şimdi yanıma geldi dengesiz bay çok bilmiş. "Hep böyle tripli misindir?" "Hep böyle ukalamısındır?" Güldü. Çok komikmiş gibi güldü oysa ciddi sormuştum. Neyse. "Beni eve bırakırsın değil mi?" Durdum yüzüne baktım ve düşünür gibi yaptım sonra aydınlanma yaşamışçasına. "Görevim olmayan şeylere burnumu sokmuş olmam değil mi?" Cevap vermedi arabayı çalıştırdım pek konuşkan sayılmazdık ama benden daha konuşkanlığının tuttuğu bir gündü. "Kaya ile flörtleşiyordunuz..." Cevap vermedim başka bir şey söyleyecek miydi? Döndüm. "Yani." "Benden etkilendiğini söylemiştin?" "Sende buna çok öfkelenmiştin." Yine cevap yok. "Çıkacağını herkese söylemen gerekmez." "Aaa pardon bu bir sır mıydı?" "Kaya ile flört edemezsin." Aniden fren yaptım durdurdum arabayı ona döndüm. "Neden?" "Çünkü ikinizde benim çalışanımsınız." Kahkaha attım bu bahaneye aptallar bile inanmaz benden etkilenmişti bu açıktı ama sadece korkaklık ediyordu. "Ben 1-2 ay sonra senin hiçbir şeyin olmayacağım. Hayatıma müdahale edebileceğini kim söyledi?" Bileğimden yakaladı. "Biraz daldan dala konan çapkın bir kızsın sanırım." Ona yaklaştım öpecek kadar yakındım. "Benim olmayanla işi olmayan bir kızım. Net bir şekilde beni istemediğini belirttin konu benim için kapandı." Uzaklaştım. Arabayı çalıştırdım ve eve doğru sürmeye devam ettim ikimizde konuşmadık. Biraz kıskançlık, ego incinmesi yaşadı beyefendi. Ama ben Azra isem seni önümde diz çöktürüp ilanı aşk ettireceğim. Sen benim başarısız olma nedenim olamayacak kadar ufak bir pürüzsün. Ben bunca eğitimi, bilgiyi senin kıçı kırık egona yedirmem. Eve gelince araban indim ve onda tek kelime etmeden içeri girdim Birsen Hanım beni görünce. "Hah kızım paketim." "Oğlunuzda. Görevim olmadığı için burnumu sokmamı istedi kendisi getiriyor." Tam arkamı döndüm gidecekken. "Bu arada oğlunuz beni kovdu bir ay sonra çıkıyorum. Bilmeniz gerek diye düşündüm." "Ne?" Tam o sıra içeri giren Yiğit'e öfkeli bir tonlama ile. "Sen bu kararı nasıl tek başına verirsin. Ufak bir çocuk musun sen?" "Seni küçük şeytan." Dedi bana Yiğit. Gülümsedim ve odama çıktım. Serdarı aradım ve sadece. "Dediğimi yap." Dedim kapadım. O biliyordu ne yapacağını çok iyi biliyordu. Telefonu kapadıktan sonra tatlı hastamız Zeynep'in yanına gittim. "Evet ilaçların geldi. Nasılsın bakalım?" "Kötü gidecek olman sinirlemi bozuyor." Yanına gittim bardağa su doldurup uzattım. "Yemeğini yedin mi?" Kafa salladı. İlaçlarını uzattım. "Azra." "Efendim." "Hep böyle güzel ve güçlü müydün?" "Bunu nereden çıkardın." "Bilmem idol gibisin." "Öyle mi teşekkür ederim ama sadece dış görünüşe aldırma herkesin güçsüzlükleri zayıflıkları vardır." "Senin var mı?" "İnsanlara güçsüz yönlerin varsa bile bahsetmemelisin Zeynep." "Neden ben zaten etkisiz sıradan bir kızım ben ne yapabilirim ki?" Ona baktım bu kız bazen akıllı bazen salak oluyordu. "Sıfır etkisiz bir sayıdır tek başına olduğunda hiçbir şey ifade etmez ama bir sayının önüne geldiğinde çok şeyi değiştirir. O yüzden hayatta etkisiz, işe yaramaz gördüğün şeyler bile bir şeyleri değiştirir Zeynep. Sen bile..." "Bu iyiydi. Sıfır etkisiz ama tekken yani aslında bu bir nevi yalnız isen bir şeye yaramazsın ama eğer birinin yanındaysan." "Yo kastım bu değil yalnız isen de çok şey başarırsın bu sadece sıfır üzerinden bir örnekti etkisiz gözüken sayının gücü. Hayatın birçok yerinde buna benzer örnekler vardır." Elimi tuttu. "Gitmesen olmaz mı?" Tam o sıra kapı açıldı Safiye Hanım geldi. "Azra Hanım aşağıda bir bey sizi görecekmiş." Kafa salladım hızlıca aşağı indim karşımda Serdar'ı görünce durup sarılmak istedim biran ama durdum. Kapıya yaklaştım. İçten içe zaferimi kutluyordum ama donuk ve anlamaz bir tavırla karşısındaydım. "Buyurun." "Azra Tekin." "Benim." "Benimle karakola kadar geliyorsunuz. Tutuklusunuz." "Ne?" O sıra arkamda beliren Yiğit. "Siz kimsiniz. Polis kimliği görebilir miyim? Ne sebeple alıyorsunuz doktoru?" Serdar ona ukala bir gülümseme ile kimliğini gösterdi sonra bana baktı. "Yasa dışı ameliyat ve tedavi gibi birçok suçtan şikayet edilmiş. Ayrıntıları karakolda öğrenirsiniz. Dilerseniz avukatınızı bekleriz." Yiğit'e baktım dolu ve ağlamaklı gözlerimi ona sabitledim. Çok korkmuş, korkudan titreyen o çaresiz kıza büründüm. Çatallaşan sesimle. "Yiğit." "Sakin ol. Sakın tek kelime etme. Avukatla arkandan geliyorum. Korkma tamam mı? Yanında olavağım. Söz veriyorum." Kolumdan tuttu Serdar benim gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Evden uzaklaştık ve polis arabasına bindik. İkinci perde şimdi başlamıştı. Ben bitti demeden bitmeyecekti!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD