12.Bölüm

1869 Words
Kendime titreyen bedenime hakim olmaya çalıştım. Nefes alamayacak noktadaydım. Deren'in ağlaması kulaklarımda çınlarken Rasim Amcanın kolumdan tutuşu ve sarsışı ile kendime geldim. Kabul etmek istemiyordum. "Azra." Rasim Amca’ya baktım. "Yakalanan birisi olursa ben sorgulayacağım. Başkana ilet. Benden başka birisi asla sorgulamayacak." O sıra Rasim Amca’ya gelen telefon ile Volkan’ın da haberini aldık. Deren paramparça olmuş delirmiş haldeyken ben sadece bakyordum. Kaybettik ikisini aynı gün içinde kaybettik. "Cenazeleri?" diye sordum "Haber vereceğim." Kafa salladım. Sonra Deren'e döndüm. Ağlıyordu. Kollarını tuttum. "Kes şunu." "Ne?" "Kes dedim bırak ağlamayı. Zırlayacaksan kal burada gelme benimle. Her şeyi berbat edeceksin. Operasyonumu tehlikeye atacak olursan seni de ben öldürürüm." "Ya ölmüşler diyor duydun mu?" Öfkelendim ne bu duygusallık ilk kez mi birini kaybediyorduk. Akan yaşlar sinirimi bozmaya başlamıştı. Daha önce de ekip arkadaşlarımızı kaybettik. Olabilirdi bu kişi bende olabilirdim. Gayet olağan! Yüzünü tuttum sıktım tüm gücümle. "Duydum öldüler. Yoklar. Devlet için öldüler bir gün hepimiz aynı şekilde ölebiliriz. Ağlaman neyi değiştirir? Geri gelmeyecekler. Bir şey yapmak istiyorsan ağlamayı kes ve o şerefsizlerin yakalanması için harekete geç. Ağlamak zayıflıktır. Başkan görse… Rezillik. Toparla kendini, derhal. O Yiğit ve ailesinin pisliklerinin ortaya çıkması için çaba göster. Zayıf olma." Gözünden akan yaşları sildi masadaki bardakta duran suyu alıp tek dikişte içti. Gülümsedi. "Onları doğduğuna pişman edeceğim." Kafa salladım. Rasim Amcanın yanından ayrılıp eve doğru giderken içime çöken o ağırlık... Burnumun direği sızlıyordu kendimi sıkmaktan boğazıma bir ağrı girmiş yutkunmamı zorlaştırır hale getirmişti. Deren ara ara ağlayacak gibi oluyor sonra susuyordu. Vücuduma iğneler batıyordu çektiğim acının tarifi yoktu. Başıma ağrı girdi kendimi sıkmaktan. Evin önüne geldiğimizde ona döndüm. "Güçlü kal. Lütfen." Kafa salladı arabadan inip içeri girdiğimizde ilk Birsen Hanım geldi yanımıza. "Kızım deden nasıl oldu?" Bu kadından böyle iki manyak evlat nasıl çıkmış. Hele Yiğit tam bir şeytan yavrusu ama babasına çekmiş ikisi de belli. Gülümsedim. "İyi. Ayağı kaymış zedelenme dinlenmesi gerek. İlaç verdik birde bakması için birini çağırdık şuan iyi." "Kalmanız gerektiyse keşke kalsaydınız." "Gerekmedi." Ufak bir ayaküstü sohbeti sonrası yukarıya çıktık Deren odasına girdi tam o sırada Yiğit'in çalışma odasının kapısı açıldı. "Doktor bakar mısın?" Arkamı döndüm yüzüne baktım. Parçalamak istediğim o surata. Gırtlağına yapışmak istediğim o adama baktım. Ona doğru adım attım. Odasına çağırdı girdim. "Efendim." "Deden nasıl? Bir şeye ihtiyacınız var mı?" "Yok. Dedem iyi teşekkür ederim." "Yapabileceğim bir..." "Hayır yok. Özel yaşantımla alakalı bir şey yapmanız gerekmez. Teşekkür ederim yine de. Yaşlı olduğu için oluyor ara sıra söyle şeyler." "Bir deden olduğunu bilmiyordum." "Öz dedem değil. Manevi dedem. Yurttayken her hafta gelir çocuklara şeker dağıtırdı. Gençti o zamanlar tabi ama bizlerle ilgilenirdi sonra sağ olsun üniversiteye hazırlanmam için yardımcı oldu kitaplar, kaynaklar sayesinde bugünlere gelebildim." "Anladım. Bizim buzlar kraliçesinin önemsediği birisi var demek ki?" Cevap vermedim. Şuan onunla burada konuşmak bile istemiyorum. Ben buzlar kraliçesiysem oda buzlar prensiydi ne yazık ki. "Yorgunum başka bir şey demeyecekseniz dinlenmek istiyorum." Cevap vermeyince arkamı döndüm tam gidecekken kolumdan tuttu kendine çevirdi. "Neyin var?" "Hiçbir şeyim yok." "Seni anlamak güç bir bakıyorum bana sen diyorsun, bir bakıyorum beni öpüyorsun sonrasında buz gibi bir duvarsın." "Alışkanlık siz diyorum bazen tekil şahısa dönüyor. Yaptığım şey için hala utanıyorum ve unutmanız için çabalıyorum. Açıkçası yanlış anlaşılmak ve nişanlını kızdırmak istemem. Yaşadığım travma ağır geldi." Kafa salladı. O sıra kollarımı tutan kolunu itmek isterken omzuna dokununca irkildi. Ne oldu şimdi biranda bir sorun vardı. "İyi misin?" Kafa salladı. Yaralanmış mıydı? Arkadaşlarımın öldüğü o çatışma da mı yaralandı? Omzuna dokundum. "Ne var? Ne oldu?" "Önemli bir şey yok sıyrık." Kafa salladım. Ufak bir sıyrık yerine öldürücü bir yara olsaydı keşke bende o yarayı kanata kanata…Gömleğinin düğmesinin birini açtım. "Ne yapıyorsun? Bırak tamam." Olumsuz anlamda kafa salladım. Bütün düğmeleri tek tek açtım. Karşımda çıplak bedeniyle dururken çıkardım gömleği. Omzunda bir sıyrık var kanamış. Kendince de sarmış. Keşke ölümcül bir yara alsaydın keşke arkadaşlarımın öldüğü çatışmada sende ölseydin inan çok daha az acı çekerdin şimdi ben bundan sonra sana tahmin edemeyeceğin kadar acı çektireceğim. Sana hayatı zindan edeceğim. Keşke ölseydim diyeceksin. "Nasıl oldu?" "Sana ne. Hadi çık tamam." Yüzüne dokundum. Biraz şevkat ve yardım sana iyi gelir buzlar prensi. "Bak bırak yardım edeyim tamam mı? Bu halde yaralanmana üzülüyorum. Yardım istemek acizlik değildir. Ayrıca ben doktorum. Her zaman tıbba sığınman gerek." Güldü. Kafa salladı. "İyi öyleyse doktor hanım ölecek miyim?" Yarasına baktım "Immm. Öldürücü gözükmüyor sizi kurtaracağım." O kahkaha atınca bende kahkaha attım. Hızlıca yarasına pansuman yaptım. Sonrasında bana kahve içmeyi teklif etti. Öldürmek istediğim adamın yüzüne gülerek kahve içmeyi kabul ettim. O yeşil gözlerini çıkarmak istedim, gırtlağını parçalamak istedim. Gözlerinin önünde kardeşini gebertip canını yakmak istedim. Bir devlet ajanını öldürdüler. Devletin ajanını gözlerini kırpmadan öldürdüler. Bunun intikamını alacaktım. Kahve sonrası ortamın samimileşti. "Yiğit." Döndü bana baktı sadece tebessüm etti. "Sen nasıl bir çocuktun?" "Efendim?" Flörtöz ve tatlı bir tavırla gülümsedim. Saçlarımı kulağımın arkasına atıp başımı önce öne eğdim sonra ona baktım. "Hep böyle olgun, akıllı ve sorumluluk sahibi miydin yani?" "Babam biraz öyle olama mı isterdi. Açıkçası çocukken de kardeşimi ve annemi korumak benim görevimmiş gibi hissederdim." "Küçükken bile korunmaları gerektiğini mi düşünürdün?" "Şimdi ki kadar değil. Kız kardeşim normal bir insanken yani sıradan bir hayatı varken daha rahattım. Yine gözüm üzerindeydi ama gülüyordu, mutluydu." "Yeniden mutlu olmasını istersin değil mi?" Kafa salladı. Bekle sen bekle mutluluk size bundan sonra haram. Bugünlerinize şükredeceksiniz. Doğduğunuza pişman olacaksınız. "Sen çok iyi bir abi ve çok iyi bir evlatsın. Bence ailen sana sahip olduğu için çok şanslı." Gülümsedi. "Ben küçüklüğümden beri anneme sahip olduğum için şanslı olduğumu düşünürdüm. Onun sevgisi, merhameti bizi güzelleştirdi." "Baban? Onunla pek iyi değildiniz sanırım." Kafasını çevirdi. "Bana da terapi yapıyorsun doktor." "Yoo bu evde sohbet edebileceğim biri var diye sohbet etmek istedim. Bazen sen bazen ben anlatırım." "Anlatmaktan hoşlanmam ama anlatırsan dinlerim." Kafa salladım. Kahvem bitmişti. "Kahve bitti. Belki başka bir kahveye ben anlatırım. İyi geceler." Kalktım. "İyi geceler doktor." Hızlıca yanından ayrılıp odaya çıktım kendimi banyoya attım. Aynada kendime bakarken nefret ettim burada olduğum geciktiğim her an için nefret ettim kendimden. Yansımama bakarken kendime bir söz verdim. "Pınar ve Volkan'ın katillerinin nefes almasına izin bile vermeyeceksin. Asıl işini görevini unutma. Duyguların seni esir eder duygularını boşver ve beyninle hareket et." Kendimi yatağa attım. Gözümün önüne gelen Volkan ve Pınar ile alakalı dolu anılar boğazımda sızıya sebep oldu yine. Gözlerimi yumdum hemen. Ağlamayacaktım. Düşünmekten uykuya geç dalmıştım. Sonrasında kulağıma dolan sesle uyandım. Telefonum çalıyordu. Hızlıca açtım. "Efendim." "Öğlen gelir misin kızım?" Yeni bir gelişme oldu. "Gelirim dedeciğim." Bu kadar kıza ve net. Hemen kapattım duşa girdim saat daha 6 yeni olmuştu. Saçlarımı kurutup üzerime bir şeyler geçirdim. Hızlıca Zeynep'in odasına daldım. Hala uyuyordu. Uyumak size haramdı ya neyse. Bundan sonra siz şeytani tarafımla tanışacaksınız. Perdesini açtım odaya dolan ışıkla mırıldanarak açtı gözlerini. Ellerimi şıplatarak gürültü yaptım. "Ne oluyor be sabah sabah rüyanda beni mi gördün?" Yüzüne baktım ölümcül bakışlarımla. "Kahvaltını ettikten sonra bir terapi yapacağız. Sonra biraz işim var akşam geleceğim ama." "Çok erken." "Değil Zeynep. Erken kalkmaya alış. Akşama kadar odada zaten pinekliyorsun." "Sen..." Parmağımı ona doğrulttum. "Cevap verme." Odasında mutfaktakileri aramasını sağlayan telefonu aldım dördüncü çalışta açtılar. "Safiye Hanım." "Buyurun Azra Hanım." "Zeynep'in kahvaltısını çıkarın yukarıya." "İyi de saat 7 bile değil." "Safiye Hanım bekliyorum." Kapadım telefonu. Yanına gittim Zeynep'in "Ağrın var mı bacağın nasıl?" "Çok kaşınıyor." "O normal. Ağrı?" "Midem bulanıyor." Ona doğru eğildim. "Zeynep ağrın var mı diye sordum." "Yok . Yok sabah sabah bunun için mi uyandırdın. Zeballah gibisin." Kahkaha attım. Sen daha hiçbir şey görmedim bundan sonra bu yüzüme alışsan iyi edersin küçük hanım. "Beni şımartma. Iltifat ediyorsun" Çok geçmeden kahvaltısı geldi. İlaçlarını hazırladım bende. Bugün terapisini kısa tutacaktım zaten şeytan abisinin dinlediği bir terapi sinirimi bozuyordu. Saat 8 olduğunda Zeynep ile olan işim bitmişti. "Şimdi uyumak istersen uyu." "Uyuyacak şey bıraktın sanki." Çıktım odadan aşağı indiğimde Birsen Hanım uyanmış tekli koltukta kitap okuyordu. "Günaydın." "Günaydın Azracım. Erkencisin." "Evet. Dedeme uğrayacağım Yiğit izin verirse. Sabah kalkıp Zeynep ile ilgilendim kahvaltısını yaptı." Gülümseyerek baktı bana. "Git tabi kendi ailen ile de ilgilen." O sıra Yiğit'in. "Günaydın anne." "Günaydın oğlum." Sonra bana baktı. "Sen gelsene biraz şöyle." Bahçeye çıktı peşinden gittim bana döndü. Sinirli gibiydi. Ne olduğunu anlamadım ama. "Bana bak." "Bakıyorum zaten. Evet..." "Kardeşime düzgün davranacaksın. Ona bokmuş gibi davranamazsın." Güldüm. "Komik mi?" "Bence komik." "Bana bak kardeşimi üzme cürretini kim verdi ses çıkarmıyoruz diye." "Kardeşiniz bile isteye üzerime kusarken, beni boğazlarken, ölümle tehdit ederken bok gibi davranmış sayılmıyor mu?" Cevap yok. "Ben Zeynep'in anladığı dilden konuşuyorum. Maalesef her dediği yapılmış ve şımartılmış bir kız olmasından dolayı yumuşak yüzlü herkesi eziyor. Ona böyle söz geçiriyorum tedavisinin ilerlemesi için". "Yine de ona kötü davranamazsın." Kafa salladım. "Özür dilerim Yiğit Bey. Prensesiniz incinmiş. Bir dahaki sefere onun beni incitmesine göz yumar onu üzmem." Arkamı döndüm birkaç adım attım. "Bana gider yapamazsın. Buraya gel. Sen haddini aştın." Dönmedim cevapta vermedim arkamı dönüp salona gittim. Deren'de uyanmış gözleri şiş ağlamış belli ki sabaha kadar. Çok ağladığında burnunun ucu kızarır. Birsen Hanım öyle görünce sorguluyor neyin var diye "Alerjik sanırım iyiyim sağ olun." Kahvaltı masasına geçtik Yiğit karşıma oturdu. "Doktor..." "Buyurun." "Lafım tamamlanmadan bir daha sakın gitme." Cevap vermedim. Önümdeki peynirden attım ağzıma. "Dedemi görmeye gidebilir miyim?" "Hayır." Birsen Hanımın o sıra. "Yiğit." Diye kızar tondaki sesine karşılık. "Anne doktor ve benim aramda." "Yok öyle bir şey. Kızın dedesi hasta gaddar mıyız biz oğlum. Hem Deren var o bir şey olursa ilgilenir. Üstelik sabah erkenden kalkıp ilgilenmiş Zeyneple." "Anne ben hayır dedim." Yiğit'e baktım öfkeyle gözlerine bakarken. "Peki Yiğit Bey gitmem." Kafa salladı. Önümdekilerden birkaç lokma aldım. "Afiyet olsun." Kafasını kaldırdı bana baktı. "Tavır mı yapıyorsun? Sana izin vermek zorunda değilim. Böyle bir anlaşmamız yok." Birsen Hanım öfkeyle "Yiğiiiitt." Diye bağırdı yeniden. Gülümsedim. "Sorun yok Birsen Hanım. Tavır yapmıyorum ne haddime. Kolay gelsin." Arkamı döndüm merdivenlerden çıkarken kolumdan tuttu. "Bak." "Kolumu bırakın." "Ne oluyor?" "Yiğit Bey kolumu hemen bırakın. Ben sizin yardımcınız değil kardeşinizin doktoruyum ona göre davranalım her ikimizde. Kusura bakmayın haddimi aşmamak için gidiyorum. Zeynep'in yanında durayım. Canı sıkıldıkça hakaret etmesi için orada olmam gerek." Öfkelenmişti ona karşı gelmiş olmam sinirini bozuyordu ve susmamış olmam olayları büyüteceğe benziyordu. "Baya şikayetçisin halinden sanırım." "Yoo." "Zorla mı tutuyoruz seni?" Cevap vermedim. "Hareketlerine dikkat et. Vazgeçilmez değilsin." Kafa salladım. "Kimse vazgeçilmez değil. Size doktor çok bana çalışacak hastane..." Alttan almamı istedikçe almıyordum. Boyun eğeceğim günüm bugün değildi üstelik gayet yumuşatarak konuşuyordum. "Neyin var senin?" "Yiğit Bey..." "Kes şu bey saçmalığını işine geldiği gibi konuşma benimle." Kafa salladım. "Yiğit... Ben kardeşin iyileşsin diye uğraşıyorum. Şımartıldığı için canının istediği gibi tepkiler verebileceğini sanıyor ama olmaz. Ben onu izliyorum, analiz ediyorum. Doktorum ben bana hiç mi güveniniz yok. Sence kardeşine karşı özel bir nefretim mi var ona böyle davranıyorum?" Cevap yok. "O kızın dün senin anlattığın o normal kıza dönmesini senin kadar istiyorum. Annenin yeniden gülümsemesini kadının sizi düşünmekten kahrolmasını istemiyorum. Evet haklısın haftaiçi biranda bir yerlere gitmek anlaşmamızda yoktu fakat anlaşmamızda sizin vurulmanız ve sizi yasadışı ameliyat etmemde yoktu." "Tehdit mi ediyorsun sen?" "Tehdit etmiyorum Yiğit. Etmem. Sadece iki tarafta anlaşma dışına çıkalı çok oluyor." Sustu. "Manevi dedem ve adam hasta gel dedi işte ne diyebilirim?" Kafa salladı. "Tamam haklısın gidebilirsin." "Gerek yok kural ve kaideyi bozmayım ben." Elimi tuttu bu kez. "Gereksiz alınganlık yapma. Tamam git işte Deren burada nasılda." "Teşekkür ederim." Hızlıca odadan eşyalarımı alıp çıktım. Önce Rasim Amcanın yanına sonra başkanın söylediği yere gittik. İki şüpheli yakalanmış. Onlar sorgulanacaktı. Ekibimden birinin canına kıymanın bedelini ödeyeceklerdi. Bugün bu sorgu odasındaki adamlar benim en büyük öfkemle karşılaşacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD