1. Bölüm: Ladin KÖKSAL Sahada

908 Words
Sessizliğin arkasında gizlidir çığlıklar... #Ladin Karşısında oturduğum insan tüm sinir sistemlerimi ve sınırlarımı allak bullak edecek potansiyeline sahip potansiyelsiz bir insan. Burnu Kaf Dağı’nda olduğundan burnundan fışkıran kılları kendisine hayran olan insanlar olduğunu düşündüğü için kesmeye ya da aldırmaya kıyamıyor. Ellerinde ve gömleğinin ilk iki düğmesinden fışkıran kıllar sss ormanıyla yarışır ve kaybetmesinin tek bir nedeni olur o da kendisindeki kıllarının yanmış ağaca benzetilmesidir. Daha fazla bu görüntüyle ilişkimi devam ettirmeyeceğim için adamı baştan aşağı süzdükten sonra “Üzgünüm benimle olamazsınız.” deyip masadan kalktım. Adam bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken çantamı alıp seri adımlarla kafeden çıktım. Bundan sonra anneme kriterlerime kılsız erkek maddesini koymasını isteyeceğim. Ya kıllı insan mı olur? Teknoloji almış başını gidiyor, lazere gir temizlen kardeşim. Kış ayında üşürsen de battaniyeyle ısın kıllarınla değil! Düşüncelerimi kıllarla harcayamayacağım için kulaklığımı kulağıma takıp kendimi müziğin akışına bıraktım. Eve gideceğim otobüs gelince elimi kaldırıp beklemeye başladım. Bazen durakta olmamıza rağmen gaza basıp gidiyorlar mübarekler. Otobüs kapısı açılınca burnuma doluşan ter kokusu değil insanların ağır parfüm kokusu oldu. Bazen insanlar öyle bir parfüm kullanıyorlar ki burnumuz ter kokusunu hasret kalıyor. Oturacak bir yer bulamayınca ayaktaki en iyi konumu bulmaya çalıştım. Çalışmalarım boşa çıkınca kara talihime boyun eğmeye karar verip otobüsün biraz içine dalarak teyzelerin kısır partisine eşlik ettim. "Bu zamane gençleri hep kendilerini düşünür. Yaşlı biniyor kalkıp yer veriyim diyen yok. O kulaklığı takıp kalmamak için ya görmezden geliyor ya da uyku numarası yapıyor." "Haklısın valla canım. Bizim zamanımızda böyle miydi? Büyüklerimiz içeriye girince hemen ayağa kalkar onlar otur demeden oturmazdık. Saygı da kusur etmemek için ağzımızı açmazdık..." Bu tür konuşmalar almış başını gidiyor. Ben de otobüste müzikle ne kadar az kafa bulunduğunun kanıtına varıp kulaklığı kulağımdan çıkarttım. Ben Ladin KÖKSAL, 23 yaşında Hukuk Fakültesi mezunu, kendi halinde mini minnacık bir kızım desem inanmayın. Ben kim miyim? Boş verin ya da size sadece şunu söyleyeyim; yanaklarımda ki allık mübarek gülü kıskandıracak derecede kırmızı. Sağ olsun annemin kıymetli genleri. Gözlerimde ki güzellik nergis çiçeğini uykusunda uyandırır, boyumda ki uzunluk selvi ağacını gölgede bırakır. Yani afeti devran gözleri seyran. Annem okula bir yaş erken yazdırdığı için 20 yaşlarında mezun oldum. Ultra zeki değilim ama çalışarak ve inatla her şeyi yapabilecek bir insanım. Şu an annem evde kaldığımı düşündüğü için kendi çapında bana koca arıyor. Bana sorsanız -Evlenmek istiyor musun?- diye sizlere sadece şu cevabı veririm: Gençliğimin baharında yüzüme, saçıma yaşlılığın belirtileri düşmemişken insan evliliği ne yapsın? Kısacası evliliğe karşıyım. Fakat annemi kıramadığım için el mahkum kafe kafe koca bulmaya çalışıyorum. Bakarsınız hayatımın siyah atlı prensini bulurum. Kendimle dalga geçmekte bir mimarım. Zaten hayatı dalgaya almazsan boğulursun. ♡♡♡♡♡ Otobüsün evimize yaklaşması üzerine ultra zeki düşüncelerime ara verip şoför amcanın arkamdan saydırmaması için hemencecik arka kapıya doğru ilerlerdim. Mübarek otobüsten değil sanki mahşer alanından geçiş yapıyordum. İnsanlar resmen tek beden tek yürek olmuş bir durumdalar. Zar zor yardığım aralıklarla sırat köprüsünü geçtim. Şimdi sıra sorgu defterinin açılmasında ardında annemin meşhur terliği ve mübarek sözleri. Allah’ım sana geliyorum. Gerçeği daha gençliğimin baharında körpecik fıstık gibi kızım fakat annemin gazabı sonucunda erkenden transfer olacağım. Bari cennetteki en güzel köşe bana verilsin ki döndüğüme değsin. Amin... Mahalledeki durağa yaklaşınca düğmeye basıp otobüsün durmasını bekledim. Otobüs durunca açılan kapıyla otobüsten inip evime emin adımlarla değil ağır aksak adımlarla yolu tepmeye koyuldum. Annemi düşündükçe içim bir ürperiyor. Sanırım alacağım tepkiyi bildiğimden olsa gerek. Mantıken insan bildiği şeyden korkmaması gerekir. Fakat ben de tam tersi işliyor. Ben de hangi şey rayında illerdeki bu olsun... Evin önüne geldiğimde annemi balkonda çamaşır asarken gördüm. Astığı çamaşırları gördükçe deliresim geliyor. İnsan içlikleri bayrak niyetine asar gibi asar mı? Bu sorunun cevabı belli ama yine de kendime sormadan edemiyorum. Ben ne kadar dil dökersem dökeyim bu durum değişmeyecek. En iyisi bundan sonra kendi işimi kendim göreyim. Daha fazla yukarıdaki benle bakışmamak için seri adımlarla kapının ziline ulaşıp uzun uzun zile basmaya başladım. Annem kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açarken birazdan duyacağı -Hayır!- cevabından sonra yüzünün alacağı şekli tahmin ederek gülümsemeye başladım. "Yoksa bu sefer oldu mu? Abdulsıtar’a hayır diyemeyeceğini biliyordum." Allah'ım benim bahsettiğim -Hayır!- bu -Hayır!- değildi! Annemin kendi kendine yaşadığı sevinç buhranından yakışıklı, döşü kıllı pert erimin adını da öğrenmiş oldum. İsmi de baya farklıymış. Bunu orada öğrenmiş olsaydım kıllarla ilişki yaşayamadan adamın ismine odaklanıp gülmemek için üstün bir çaba sarf ederdim. Gerçeği insanlar benim ismimi ve soy ismimi duyunca da farklı tepki vermiyor değiller. Neyse konumuz bu değil, konumuz annemin yaşadığı yanlış sevinç buhranından onu çekip çıkaracak sihirli sözcükler. “Anne bir şey olmadı.” dedim. Annemin birden dönen bakışları hayra alamet olmasa da doğruyu söylemek her zaman en iyisidir. “Nasıl bir şey olmadı? Yağız gibi delikanlının neyini beğenmedin?” Anneme gözlerimi devirmek istesem de sadece “Kılları!” dedim. Annem bana uzaydan inmiş gibi bakarken “Kızım sen manyak mısın? Kılsız insan mı olur?” diye sordu. "Anne kılsız insan olmaz elbette ama sss Ormanlarından fırlamış gibi kıllarda olmaz. Şu an hatırladıkça bile bana bir şeyler oluyor. Bana bir daha koca bulmaya kalkışırsan bence en iyisi kılsız olsun ki bari bir oluru olur.” dedikten sonra annemin şaşkınlıktan dinmeyen bakışlarıyla daha fazla kapıda bekleyemeyeceğim için konuşmaya başladım. “Bir de anne her şeyi kapıda konuştuk. Keşke içeriye alsaydın, ayakta sana lâf anlatıyım derken beklemekten ağaç oldum. Bari meyve vereyim de verimsiz bir ağaç olmayayım. Aslında meyve vermezsem bile verimsiz bir ağaç olmam ki. Çünkü insanlara temiz oksijen salgılıyorum..." Ben kendimi övmekle meşgulken annem bana ters ters bakmayı ihmal etmeyip kapıdan hafif çekilerek beni içeriye aldı. Eminim ki şu an -Bu kız bu akılla kesin evde kaldı.- diye içinden kasırgalar koparıyordur...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD