Pazar sabahı Pars gazeteleri alıp koltuğa yayıldı. Tek tek okumaya başlamıştı ki magazin sayfasını açtığında Sıla ve Kutay'ın yan yana çekilmiş resmini gördü. Sıla objektife bakarken Kutay'ın gözleri Sıla'nın üzerindeydi.
"Gel kız buraya"
Sıla koltuğa oturup kardeşinin kolunun altına girdi. Pars eliyle resmi gösterdi.
"Oha! Nasıl bir resim bu? Pars babam magazin sayfalarını okur mu?"
"Kızım babam gazeteyi noktası virgülüne kadar okur"
"Yandım ben"
"Cayır cayır"
"Kurtar beni"
"Sen adamla fingirdeş ben seni kurtarayım. Oh ne güzel memleket"
"Ya tamam adam yakışıklı, kibar, etkileyici ama fingirdeşmedim vallahi. Öyle anlık çekilmiş bir fotoğraf"
"Oo Sıla Hanım, başlamışken dökülmeye devam edin lütfen"
Sıla tüm geceyi dakika dakika anlattı. Kutay'dan etkilendiğini gizlememişti. Pars her duyduğunu kafasında analiz ediyordu. Sıla'nın heyecanı görülmeyecek gibi değildi. Kutay'ın ilgisini çekmesi zor değildi. İçinden 'hadi hayırlısı' dedi.
Kutay bir hafta boyunca annesinin tacizleri ile uğraştı. Kutay'a baskı yapıyor, avukatlarına dava açtırtmasını, Buket'i yalnız bırakmamasını söyleyip duruyordu. Akşam tüm ailenin yemekte olmasını istemişti.
Yemek masasının başında Şevki, karşısında eşi Semiha, Şevki'nin iki yanında oğulları ve Levent'in yanında Arsun oturuyordu. Şevki yemek başladığından beri sessizliğini koruyan Kutay'a baktı. Oğlunun canının sıkkın olduğu her halinden belliydi. Karısından Levent'i koruyabilmişti ama diğer oğlu için aynı şey söz konusu olamamıştı. Semiha'nın çok üzerine gittiğini biliyor ve bu durum onu çok rahatsız ediyordu. Buket'ten hiç hoşlanmadığı da ayrı bir konuydu. Duruma el atması gerektiğinin farkındaydı yoksa oğlunu kaybedecekti.
Semiha daha fazla içinde tutamayarak konuya girdi.
"Bak yavrum" demesiyle Kutay başını kaldırmadan sadece gözleri ile Levent'e baktı. Levent başını iki yana salladı.
"Bak oğlum, ilişkilerde iyi gün kötü gün olur. Her koşulda sevgilinin yanında olman onu koruyup kollaman gerekir. Buket'i yalnız bırakma. Bir sürü avukatımız var, birine söyle doktora dava açsın. Bu hata cezasız kalmamalı"
"Anne avukatlarımızın yeterince işi var ben hiç birini Buket'in saçmalıkları için kullanmayacağım"
"Yavrum aynı şey kardeşinin başına gelmiş olsa ne yapardın?"
"Anne, Arsun ile Buket bir mi?"
"İkisi de bu evin kızı çocuğum"
"Anne ben Buket'ten ayrıldım. Bu evin bir tane kızı var o da Arsun"
"Ay ne demek ayrıldım. Rezil olduk, vallahide billahi de rezil olduk insanlara. Şimdi demezler mi Arıkan'lar en küçük olayda kaçtı diye"
"ANNE YETER! BEN ADIMIZA LAF SÖYLETMEM. ESAS LAFI O KADINLA BİRLİKTE OLMAYA ZORLADIĞIN İÇİN SÖYLÜYORLAR"
"Şevki susma bir şey söyle"
"Oğlan haklı Semiha, sende uzatma artık"
"Ben şimdi ne diyeceğim insanlara?"
"Ne de biliyor musun anne? Maymun gözünü açtı, artık kızınız oğlumu yolamayacak de"
Kutay sandalyesini geri itip ayağa kalktı, kucağındaki peçeteyi masaya bıraktı.
"Baba izninle ben gitmek istiyorum. Bütün iştahım kaçtı"
"Tamam oğlum, git keyfine bak sen. Burayı yola getiririm ben"
Kutay salondan çıkarken Levent annesine dikkatle bakıyordu.
"Anne keşke bizi bu konu için yemeye çağırmasaydın"
"Ay Levent sende başlama rica ederim. Sende ayrı bir âlemsin zaten. Neredeyse otuz yaşında olacaksın, ağzının içine bakan bir sürü kız var, sen takıldın kaldın"
"Semiha çok olmaya başladın"
"Bırak baba, annemin bugün içini dökme günü sanırım. Takıldım anne, nerede takıldığımı bir sen anlayamadın. Ne yaşadığımın farkında bile değilsin sen. Baba izninle bende kalkıyorum"
Şevki yavaşça başını salladı. Çocukları yaprak dökümü gibi gidiyordu. Bir tek Arsun masadaydı, onunda gidecek ayrı bir evi olsa onunda kalkacağına emindi Şevki.
"Ne güzel bir aile yemeği oldu dimi Semiha? Çocuklarını anlamsız gösteriş sevdan yüzünden kaçırdın"
"Sen çocukları halk adamı gibi yetiştirmeseydin ben onları salon beyefendisi yapacaktım ve bu sorunları yaşamayacaktık"
Şevki başını iki yana sallayarak masadan kalktı kucağındaki peçeteyi masaya fırlattı. Arsun hiç sesini çıkarmadan dinlemişti onları. Biliyordu ki eğer konuşursa annesinin hedefi olacaktı. Ortalarda görünmemek adına odasına çıktı.
Kutay defile sonrası gelen siparişleri üretime gönderiyor, yeni anlaşma şartlarını okuyup onaylaması için avukatlarına mail atıyordu. Oldukça yoğun bir dönemdelerdi. Siparişler beklenenden daha çok gelmişti. Yeni kumaş siparişleri verilmiş ve yola çıkmıştı. Bu yoğun tempoya kendini verip saçma düşüncelerden kurtulmaya çabalıyordu. Sıkılmış ve bunalmıştı. Molaya ihtiyacı olduğunun farkındaydı.
Sedat bir kısım siparişin hazır olduğunu söylemek için odasına geldiğinde arkadaşının bezgin ve bir o kadarda sinirli hali gözünden kaçmadı. İşi bir kenara bırakıp ona yardımcı olmak istedi.
"Kutay hafta sonu sizin dağ evine gidelim mi? Bir gece kalır döneriz"
"Çok iyi olur Sedat, kafayı yemek üzereyim"
Karar verilince Sedat, Peri'yi aradı, programı anlattı. Peri tamam dedikten sonra kısa bir düşünmenin ardından Kutay'ı aradı.
"Efendim Peri?"
"Dürüst cevap istiyorum. Hafta sonu Sıla'da gelsin mi?"
"Neden kabul etsin ki Peri?"
"Ben ettiririm, sen istiyor musun onu söyle"
"Olur"
Peri vakit kaybetmeden Sıla'yı aradı. Sıla teklifi duyduğunda kabul etmedi. Hangi sıfatla orada olacağını bilmiyordu.
"Arkadaşım olarak geleceksin Sıla. Hadi ama çok güzel bir yer, değişiklik olur senin içinde. Beni iki dev adamla yalnız bırakma"
Sıla bir yandan gitmek istiyordu ama ne alaka diye düşünmeden duramadı. Peri'ye düşüneceğini söyledi. Pars'a danışmaya karar verdi. Bilmediği Peri çoktan Pars'ı ikna çalışmalarına başlamıştı.
Pars, Sıla'ya istiyorsa gitmesini ama dikkatli olmasını söyledi.
"Babamı zor ikna ettim Sıla. Benimde gecede olduğumu, Kutay ile çekilen resmin bir anlamı olmadığını falan anlattım. İnandırana kadar akla karayı seçtim anlayacağın. Adam sevgilisinden ayrılmış, tüm basının gözü üzerinde eğer onunla yakalanırsan bu sefer kurtaramam haberin olsun"
"Dağ başında kim görecek?"
"Benden söylemesi"
"Ya ben seni çok seviyorum"
"Hadi ya! Bende seni çok seviyorum fıstığım. Git eğlen, dinlen"
Sıla sabah erkenden hazırlandı. Bir gece kalıp dönecekleri için yanına çok fazla eşya almadı. Sedat ve Peri onu evden alacaklar, yolda Kutay ile buluşup dağ evine gideceklerdi. Peri'den geldiklerine dair mesaj gelince Pars'ı öpüp aşağıya indi.
Sedat'ın lüks jeepi ile yola çıktılar. Kutay ile şehrin çıkışındaki benzincide buluşacaklardı. Sıla, Peri ve Sedat'ın ilişkisine hayran olmuştu. Nişanlı olmalarının yanı sıra çok iyi anlaşan arkadaşlardı. Arada birbirlerini kızdırıyorlar sonra minik aşk sözcükleri ile yine gülüşüyorlardı.
Üç yıldır nişanlı olan çift çocuk yapmaya karar verdiklerinde evleneceklerdi. Aileleri de bu düşüncelerine saygı duymuştu. İkisi de işinde başarılı kendi ayakları üzerinde duruyordu. Karşılıklı bir çıkarları yoktu sadece sevgilerini paylaşıyorlardı. Ayrı özel hayatları vardı ve karışmazlardı, saygı duyarlardı. Aşkla doymak yetiyordu onlara. Zaten aralarındaki aşk gözle görünüyordu.
Sedat aracı benzinliğe soktu. Kutay arabasına yaslanmış onları bekliyordu. Altında koyu renk kot, üzerinde lacivert kazak vardı. Havanın soğuk olmasına rağmen üzerinde mont yoktu.
Sedat ve Peri ile selamlaştı. Sıla'ya döndü "Sen benimle gel istersen, yol boyu yalnız kalmam" dedi. Sıla "tamam" diyerek çantasını alıp Kutay'ın arabasına geçti. İki araç arka arkaya yola çıktı.
Üç şeritli yola geldiklerinde Sedat aracını Kutay'ınkinin yanına getirdi, gülümsedi ve gaza bastı. Kutay işareti almıştı ve gaza yüklendi. İki araç yol boyu birbirlerini geçerek ilerliyorlardı. Hızları yüksekti. Kutay'ın hızdan zevk aldığı yüzündeki hınzır gülümsemeden belli oluyordu. Bir gaz bir fren hızla değişen vitesler araba yarışçılarını aratmıyorlardı.
Sıla korktuğunu belli etmiyordu ancak ani hızlanmalar ve yavaşlamalar sırasında elini farkında olmadan Kutay'ın bacağına koydu. Kasığına yakın bir noktada duran eli hız arttıkça sıkılıyor hız azalınca gevşiyordu.
Kutay yan gözle Sıla'ya baktı ve hızını arttırdı. Sıla bacağını sıkmaya başlamıştı. Kutay acıdan zevk alan biri olmamasına rağmen bu his onu heyecanlandırmıştı, parmaklarının etine baymasından garip bir zevk alıyordu.
Yol tek şeride düştüğünde sağ yola saptılar ve ağaçların arasından geçip evin önüne park etiler. Araç durunca Sıla tuttuğu nefesi bıraktı. Peri kendi araçlarından dışarı çıkmış Sedat'a bağırıyordu.
"Allah sizi bildiği gibi yapsın, manyak herifler, öldüm korkudan"
"Peri'm ne ses varmış sende, yol boyunca cırladın. İşitme kaybı yaşıyorum"
Kutay, Sıla'ya bakıp sırıttı "Biz çok sakin geldik" dedi. Sıla gözlerini devirerek eve doğru yürüdü. Kutay acıyan bacağını ovdu.
Eve girince erkekler ilk iş şömineyi yaktı. Ev uzun zamandır boş olduğu için Kutay kaloriferi de çalıştırdı. Kızlar aldıkları yiyecekleri dolaba yerleştirdikten sonra hemen kahve yaptılar. Sedat sehpanın üzerindeki tavlayı görünce sırıttı.
"Yenilmeye doymadın mı İngiliz?"
"Bu sefer yeneceğim"
"Peri bu yine tavla oynamak istiyor"
"Aşkım bak yenilirsen kızmak yok, baştan anlaşalım"
"Ama sen bana hiç destek olmuyorsun tombul kuşum"
"Elin İngiliz'i sen ne anlarsın tavladan?"
"Yenersem alırım arabanı"
"Al ulan, feda olsun sana"
Kutay rahat, Sedat hırsla oynuyordu. Çekişmenin pek olmadığı oyunda Sedat sanki satranç oynar gibi düşünerek oynarken her hamle sonrası Kutay, pis sırıtışıyla onu delirtiyordu. Oyun sonu her zaman olduğu gibi Sedat'ın mağlubiyeti ile sonlandı. Sedat tavlayı sertçe kapatıp arkasına yaslandı. Kutay kahkaha atıyordu. O kadar içten gülüyordu ki Sıla onu izlerken gülümsedi. İlk defa onu bu kadar rahat içinden geldiği gibi davrandığını görmüştü.
"Mr. Art, aldığınız bir oyun için arabam ile evin çevresinde bir tur atabilirsiniz, teselli ödülü."
Sedat ona arkasını döndü. Bir türlü bu oyunu kazanamıyordu. Kutay yetmiyormuş gibi Peri'nin babasına da hep yeniliyordu. Peri onun üzgün haline dayanamadı, gidip kucağına oturdu. Sedat kollarını ona dolayıp çocuk gibi başını göğsüne yasladı.
"Aşkım neden sinirleniyorsun? Sen kaşındın"
"Ben bu oyunu hiç kazanamayacak mıyım Peri'm?"
"Sanırım hayır ama olsun ben seni tavla bilmezken sevdim"
Kutay kazanmanın zaferi ile konuşuyordu.
"Kalk hadi mangal yak, en azından onu becerebiliyorsun"
"Peri'm ben bu adamı döverim"
Sedat'ın komik halleri hepsini güldürmüştü. İngiltere'de doğup büyüyen biri olarak Türkiye'ye oldukça iyi uyum sağlamıştı. Annesinin ve Peri'nin rolü büyüktü.
İki arkadaş mangalı yakmak için kalktıklarında Kutay, Sedat'ın boynuna sarılıp yere doğru eğdi. Sedat çevik bir hareketle bacağına sarılıp çekti ve onu koltuğa düşürdü, üzerine çıktı.
"Tavlada devrildim ama benimle güreşemeyeceğinizi hala öğrenemediniz Bay Arıkan."
Kutay, Sedat'ın altında ezilince hem güldü hem inledi.
"Ahh! Doğru ayı olduğunu bazen unutuyorum"
Peri anne edasıyla "Aaaa" diye bağırınca Sedat, Kutay'ın elinden tutup kalkmasına yardım etti. Dışarı çıkarken hala iki çocuk gibi itişiyorlardı. Mangalı yakmak için hazırlığa başladılar.
"Çocuk gibiler."
"Aynen canım. Tam deli çağlarını birlikte geçirdikleri için çok iyi dostlar. Sedat onu kardeşi gibi sever. Sırf Kutay istediği için Türkiye'ye yerleşti biliyor musun?"
Sıla camdan onları seyrediyordu. Bazen gülüyorlar bazen ciddileşiyorlardı. Her ne konuşuyorlarsa Kutay'ın yüzü düşmüş sadece başıyla onaylıyordu. Sıla dışarıya dalmıştı.
"Canım, Kutay'ın telefonu çalıyor, verir misin?"
"Tabii"
Kapıyı açtığında buz gibi hava yüzüne vurmuş ve titremişti. Yanlarına gidip Kutay'a telefonunu uzattı.
"Telefonun çaldı"
"Teşekkür ederim, donacaksın gir hemen içeri"
"Uff dondum bile"
Kısa bir süre sonra Sedat da içeri girdi, yüzünde bıkkın bir ifade vardı. Sıla camdan baktığında Kutay hala telefonla konuşuyordu. Peri'de yanlarına geldi.
"Kim aramış"
"Annesi"
"Ne istiyor gene ya?"
"Aynı şeyler Peri. Kutay birazdan telefonu yiyecek. İki hafta oldu kadın hala anlayamadı"
Sıla ne konuştuklarını merak etmişti. Sormakla sormamak arasında kaldı. Merakı ağır basıyordu.
"Bir sorun mu var?"
"Kutay sorunu kökünden çözdü ama Semiha Hanım hala isim derdinde olduğu için vazgeçmiyor"
"Semiha Hanım?"
"Annesi. Kutay, Buket'ten ayrıldı. Zaten onu hiç sevmiyordu, sadece annesi ile uğraşmak istemediği için o kadınla beraberdi. Şimdide tekrar barışması için baskı yapıyor"
"Barışacak mı?"
"İki dünya bir araya gelir, Kutay o kadınla bir araya gelmez canım."
"E o zaman neyin ısrarı bu?"
"Semiha Hanımı anlamak zor. Oğullarının evleneceği kızların zengin tanınmış ailelerden olmasını istiyor. Her zaman gündemde olmak onun için çok önemli. Arsun'u yetiştirirken bile aklında ileride seçeceği koca adayını düşünmüş"
Sıla, Kutay'ın söz ettiği aile baskısının ne olduğunu şimdi anlıyordu. Kutay içeri girip telefonu masanın üzerine bıraktı.
"Telefonumu kapattım. İki gün açmayacağım"
"Sen telefonunu kapattın, hem de iki gün, başımıza taş yağacak"
"Levent burada olduğumu biliyor, o yeter"
"Neden?"
"Beni yersen haberi olsun diye Sedat"
Mangal yanıp, etler piştiğinde güzel bir ziyafet çektiler. İki arkadaşın öğrencilik maceraları, yaptıkları saçma sapan davranışlar, rezil olmaları gibi birçok hikâye anlatılmıştı. İş dünyasındaki kimliklerini dışarıda bırakıp kendileri olmuşlar ve rahatlamışlardı.
Yemekten sonra Sedat gitarını çıkarttı. Şöminenin çıtırtısı ile çalmaya başladı. Şarkı söylerken Peri'de ona eşlik ediyordu. Uyumları burada bile ortaya çıkmıştı. Kutay koltuğun onlara yakın tarafında iyice kaykılarak oturmuş, başını geriye yaslamış gözlerini kapatmıştı. Arada ayağı ile tempo tutuyordu. Sıla'da onun yanında yüzü Kutay'a dönük, ayaklarını altına almış Sedat ve Peri'yi dinliyordu.
Kutay'ın sevdiği şarkı çalmaya başlamıştı. Sedat ilk dizeleri söyledikten sonra nakaratta Kutay'da ona katıldı. Şarkının geri kalanında Sedat susmuş Kutay söylüyordu. Hala gözleri kapalıydı. Sıla tüm dikkatini ona verdi.
Tek tek mimiklerini inceliyordu. Kaşlarını çatıp tekrar kaldırması, arada sırıtıp dudaklarının kıvrılması, sesini kalınlaştırıp inceltmesi... İşinin başında sert, disiplinli, çoğu zaman çatık kaşlı olduğu zaman karizmatikti ama doğal hali ile Kutay güzel bir adamdı.
Şarkı bittiğinde Kutay gözlerini açtı, Sıla'ya döndü. İzlendiğini fark etmişti ve bunu sevmişti. Sıla'nın içi titredi, göz bebekleri hareketlendi.
Peri esnemeye başlayınca Sedat onu elinden tutup kaldırdı.
"Peri kızımın uykusu geldi. Biz yatıyoruz. Gençler sessiz olun ve sakın bizi rahatsız etmeyin"
Kutay asker selamı verdi. Sedat, Peri'yi kolunun altına aldı, öpücüklerle üst kata çıkardı.
"Çok tatlılar ve uyumlular"
"Öylelerdir. Onların yanında hiç sıkılmazsın. Senin de uykun geldi mi?"
"Yok"
"Biraz daha oturalım mı?"
"Oturalım"
Kutay dolaptan viski şişesini çıkartıp bardağa doldurdu. Sıla'ya bardağı uzattığında Sıla yüzünü buruşturup başını iki yana salladı. Bu defa şarap şişesini çıkartıp gösterdiğinde onayı aldı.
Şişeleri önlerindeki sehpaya koydu, bardakları doldurdu ve kadeh kaldırdı.
"Neye içelim"
"Hayatımızdaki doğru insanlara"
"Güzel fikir"
Bardakları tokuşturup birer yudum aldılar. Şişeler önlerinde sohbet etmeye başladılar. Saatler geçiyor, sohbet bitmiyor fakat şişeler boşalıyordu. Sevdikleri, sevmedikleri yemeklerden gezip gördükleri yerlere kadar birçok konuda sohbet ediyor, konu konuyu açıyordu. Alkolün etkisi ile rahatlamışlardı. İkisi de hayatlarında hiç sarhoş olmamıştı. Sohbetleri o kadar güzeldi ki şişelerin nasıl bittiğini anlamadılar.