Kutay sabah uyandığında gülümsüyordu. Hayatında ilk defa gülerek uyanmıştı. Vücudu rahat ve huzur doluydu. Burnuna dolan mis gibi parfüm kokusu içini ferahlattı. Huzurluydu fakat bir gariplik vardı, vücudu olması gerekenden daha sıcaktı. Yavaşça gözlerini açtı. Yanında ona dönmüş uyuyan Sıla'yı görünce aniden ayıldı.
Akşam beraber sohbet etmişlerdi. En son aklında olan buydu. Ne zaman yukarı çıktıklarını ve yattıklarını hatırlamıyordu. Yaşadığı huzur yerini üzüntüye bıraktı. Sıla'dan etkilendiğinin farkındaydı ama yaşadıkları özel anları hatırlamamak can sıkıcıydı.
Yavaşça yataktan çıktı, kendini banyoya attı. Sıcak suyun altında düşündü, beynini zorladı. Akşama dair bir şey hatırlamaya çalıştı ama başaramadı. İlk defa sarhoş olmuştu. İçki konusunda hep dikkatli olmuştu, çoğu zaman bir yudum bile almadan içiyormuş gibi yapardı. Akşam ne olduysa haddinden fazla içmiş şimdide hatırlamıyordu.
Sıla gözlerini açmaya çalıştı fakat gün ışığı çok kuvvetliydi. Göz çukurlarındaki sızlama geçene kadar bekledi. Önce etrafına bakıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Bembeyaz yatağın içinde çıplak olduğunu fark edince hızla doğruldu ve oturdu. Kıyafetleri yarı ters yarı düz yerlere saçılmıştı. Sadece kendinin değil, Kutay'ın kıyafetleri de aynı şekilde yerdeydi.
Banyodan gelen su sesi ile hatırlamadığı gece hakkında fikir sahibi oldu. Sarhoş olmuştu, Kutay'ın yatağında çıplak olarak uyanmıştı. Başını ellerinin arasına alıp "Kahretsin" dedi.
Yataktan kalkıp kıyafetlerini topladı, düzeltip giydi. Kendini odadan dışarı attı, merdivenlerden hızla inerken saçlarını topladı.
Kutay banyodan çıktığında yatak boştu. Yatağın üzerindeki yorgan yerdeydi. Gözleri yatağa çevrildiğinde beyaz çarşafın üzerindeki lekeyi gördü. İşte o an hatırlamadığı gecenin gerçekleri tokat gibi yüzüne çarptı. Sıla ilk defa kendini ona açmıştı. Arkasındaki sandalyeye çöktü. Yaptığı hatanın ağırlığını nasıl kaldıracağını bilmiyordu.
Peri ve Sedat salonda gitmek için hazırlık yaparken, Sıla normal görünmeye çalışarak yanlarına gitti
"Günaydın Sıla. Akşam o kadar içtikten sonra erken kalkabileceğini tahmin etmedim"
"Çok mu içmişiz?"
" Masanın üzerinde iki boş şişe vardı"
"Yaa"
"Kutay içkiye alışık değildir, sabah erken kalkamamasını da hesaba katarsak ancak öğlen uyanır. Bizim çıkmamız gerekiyor, siz arkadan gelirsiniz"
"Bende sizinle geleyim, Pars merak eder"
"Kalsaydın güzelim"
"Yok, bende gelmek istiyorum"
Nedeni üzerinde durmayan çift hazırlıklarını tamamladılar. Sedat çantaları arabasına yerleştirdi. Evden çıkacakları sıra Kutay ıslak saçları ve çıplak ayakları ile koşarak merdivenlerden indi.
"AA temiz hava herkesi erken uyandırmış. Kutaycım biz çıkıyoruz, Sıla'da bizimle gelmek istedi, çok öptüm seni"
"Tamam Peri"
Peri evden çıktıktan sonra kapıya yönelen Sıla'nın kolundan tuttu. Sıla yüzüne bile bakmamıştı.
"Sıla dur, lütfen"
Sıla yaş birikmiş gözleri ile ona döndü, tek kelime etmeden evden çıktı. Kutay'ın ne kal demeye ne özür dilemeye yüzü ve gücü yoktu.
Sıla arabanın arka koltuğunda başını cama yaslamış sessizce oturmuş dışarı bakıyordu ama görmüyordu. Yaşadıkları belli olacakmış gibi yüzlerine bakamıyordu. Evinin önüne geldiğinde Sedat'ın sesi ile kendine geldi.
"Sıla geldik. Sen iyi misin?"
"Evet, tabii. Galiba temiz hava çarptı. Bir kahve ile toparlanırım."
"Tamam canım, sonra görüşürüz"
"İkinizi de öpüyorum."
Eve girdiğinde Par yeni uyanmış mahmur gözleri ile ona yanaşıp kollarını boynuna doladı ve saçlarından öptü.
"Günaydın fıstığım, seni bu kadar erken beklemiyordum"
"Peri ve Sedat dönüyordu, onlarla geldim. Duş almam gerekiyor."
"Kahvaltı yaptın mı?"
"Hayır"
"İyi, sen duş al, bende kahvaltı hazırlayayım"
Sıla başıyla onaylayıp Pars'ın kollarından çıktı. Pars arkasından baktı, kardeşinde bir gariplik olduğunu hissetmişti. Neşe ile gittiği yerden karanlıklarla dönmüştü. Kendi kendine evham yaptığını söyledi. Önemli bir şey olsa Sıla söylerdi.
Sıla sessizliğini kahvaltıda da korudu. Pars endişelenmeye başladı. Neyi olduğunu bilmek istiyordu. Kahvaltı sonunda birer bardak çay doldurup salona geçtiler. Pars kardeşinin yanına oturdu, bardağını sehpaya bırakarak Sıla'ya döndü.
"Canım senin neyin var?"
"Yok bir şey"
"Sıla'm sen bana yalan söyleyemezsin, ben anlarım"
Sıla'nın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlayınca Pars endişelerinin doğruluğunu fark etti. Elinden bardağı aldı, çenesini tutup kendisine bakmasını sağladı.
"Sıla ne oluyor? Anlat güzelim"
"Ben... Ben bir şey yaptım Pars"
Dağ evine girişinden çıkışına kadar yaşadığı her anı anlattı. Pars'ın nefesi hızlandı, vücudu gerildi, burnundan solumaya başladı.
"Öldüreceğim o puştu"
"Yapma Pars, ne olduğunu hatırlamıyorum. Belki benim yüzümden..."
"Ne olursa olsun Sıla. Senin zayıf anından faydalanmış o herif. Hiçbir şey olmamış gibi gitmene izin mi verdi?"
"Evden çıkarken beni durdurmak istedi ama ben durmadım. Çok utanıyorum"
"Sen utanılacak bir şey yapmadın bir tanem, kendini suçlama. Bir şey kaybetmiş değilsin ama yinede o pezevengin yüzünü dağıtacağım."
"Pars lütfen, zaten kendimi yeterince kötü hissediyorum."
Bir süre sessizce oturdular. Pars hırsını Kutay'dan çıkarmak istiyor fakat kardeşinin zarar görmesinden korkuyordu. Sıla'nın anlattıklarından anladığı bir diğer gerçek ikisi de birbirinden hoşlanmış ve etkilenmişti. Pars insanların hayatını sorgulamazdı. Kendisi de bekâr bir adamdı ve bir çok kadınla beraber olmuştu. Her kişi yaptıklarından kendi sorumludur diye düşünürdü ama kardeşinin yaşadığı ona doğru gelmiyordu. Bu özel an yaşanacaksa bilerek, isteyerek ve zihni açıkken yapılmalıydı.
Kutay dağ evinden ayrıldıktan sonra soluğu Levent'in evinde aldı. Birine ihtiyacı vardı ve bu kişi kesinlikle Levent idi.
Nazan kapıyı açtığında Levent arkadan uzanmış kimim geldiğini görmeye çalışıyordu. Kutay'ı görünce şaşırdı.
"Sen dağ evinde değimliydin?"
"Öyleydim, erken döndüm. Müsait misin?"
"Fazlasıyla, gel içeri"
Levent, Kutay'ın allak bullak olmuş yüzüne baktı. Kutay koltuğa oturduğunda başını yere eğdi ve kaldırmadı. Levent karşı koltukta kardeşinin içini dökmesini bekliyordu. Nazan yanlarına geldi.
"İçecek bir şey ister misiniz?"
"Ağrı kesici var mı Nazan?"
"Var tabii, nereniz ağrıyor?"
"Başım Nazan, başım"
"Ters ters bakmayın canım, ona göre ilaç vereceğim"
"Figen bir sen iki"
"Levent Bey ben ne dedim şimdi?"
"Seninle ilgisi yok Nazan. Kutay abin neye kızdıysa sinirini çıkartmaya çalışıyor. Sen ilaç getir ve ortalarda dolaşma"
"Tamam. Figen'i arayıp uyarayım bari"
"Nazaann!"
"Gittim ben"
"Kutay ne oluyor, kızı haşladın durduk yere"
"Kendime kızıyorum aslında. Ben adi piçin tekiyim abi"
"Hıı anladım"
"Ne bok anladın ya?"
"Oğlum ne olduysa anlat. A desek kızıyorsun, B desek kızıyorsun."
Nazan'ın getirdiği ilacı içtikten sonra dağ evinde olanları abisine anlattı. Bir tek ona anlatabilirdi, sadece o anlardı.
"Abi ben Sıla'dan çok hoşlanmıştım. Hareketleri, tavırları, konuşması, gülüşü beni çok etkiledi. Hayatımda ilk defa sarhoş oldum ve hayatımda ilk defa bir kadın beni etkiledi ama ben ne yaptım."
"Etkilendiğin için o gece yaşandı Kutay"
"Biliyor musun? Uzun zamandır hiç bu kadar huzurla uyanmamıştım. Saat çok erkendi ve benim yüzüm gülüyordu, vücudum gevşemişti. Mis gibi kokusu burnuma doldu. Vücudunun sıcaklığı üzerimdeydi. Gözlerimi açıp onu yanımda görünce soğuk su etkisi yaptı."
"Kutay sen bu kadına âşık mı oldun?"
"Bilmiyorum Levent. Tüm duygularım karıştı. İçimde sevgi, sinir, nefret var ama aşk var mı bilmiyorum."
"Hiç konuşmadınız mı?"
"Kaçar gibi çıktı evden, gözleri yaş doluydu."
"İşin zor oğlum. Bir kadına ait olan en özel şeyi almışsın. Belki o da istedi belki istemedi. Hatırlamıyorsun."
"İçimden ağlamak geliyor desem inanır mısın?"
"Bana mı soruyorsun? Ben ağlamayı en iyi bilen insanlardanım. İçim çıkana kadar ağladım ben. Sonuç ne oldu biliyor musun? Hiç. Ağlamakla içimdeki zehri akıtamadım, rahatlamadım. Sadece acıma acı kattım. Ağlamak ne zaman güzel biliyor musun? Mutlu iken. Mutluluktan ağlamak en güzeli. Bir gün bunu yaşamayı umut ediyorum."
***
Kutay evin içinde dört dönüyor, kabına sığmıyor, duvarlar üzerine geliyordu. Cesaretini toplayıp birkaç defa Sıla'yı aradı ama cevap alamadı.
'Neden açmıyorsun Sıla? Neden kaçıyorsun benden? Özür dilesem affeder misin? Etmezsin, neden edesin? Sen gururlu bir kadınsın. Buket gibi değilsin, durumdan faydalanmazsın, beni ağına düşürmeye çalışmazsın, farklısın. Hay lanet, ne diye içtim o içkiyi? Ah anne ah! Beni bu hale sokmasan beklide bu olanlar olmayacaktı. Suçlu arama Kutay efendi, kendin ettin, kendin buldun'
Sıla'ya ulaşamıyor, kendini işine tam olarak veremiyordu. Aklına gelen düşünce ile hızlı bir karar verdi, Baran'ı aradı.
Baran, İngiltere'de yaşıyor holdingin enerji sektöründeki atılımlarını yönetiyordu. Yılda dört, beş defa ülkeye gelir, en fazla üç gün kalıp tekrar dönerdi.
-Buyur patron
-Baran bana otelde yer ayırt, iki oda olsun. Yarın sabah Çınar ile geliyorum.
-Bu sürpriz ziyaretini neye borçluyuz acaba?
-Baran uzatma, dediğimi yap kardeşim.
-Peki, ne kadar kalacaksın?
-Belli değil
-Ha! Neyse sormuyorum, gelince öttürürüm nasıl olsa.
-Baran... Sorma be kardeşim, kafamı dinleyeyim biraz.
-Dediğin gibi olsun, elimden geleni yaparım senin için.
-Sağ ol
Kutay, özel uçağın sabah için hazırlanması emrini verdikten sonra Levent'i arayarak verdiği kararı söyledi. Odasına çıkıp büyük bavulunu açtı ve eşyalarını toplamaya başladı.
Sabah evden çıktığında abisi ve Enes kapıdaydı. Beraber havaalanına gittiler. Levent, Çınar'ı kenara çekti "Gözün üzerinde olsun" dedi. "Merak etme abi, onu asla bırakmam" Levent Çınar'ın kardeşini bırakmayacağını çok iyi biliyordu ama ağabeylik içgüdüsü söylemeden edemedi.
İki kardeş bakıştı. Levent kardeşinin yüzündeki karmaşayı görebiliyordu.
-Gitmek doğru bir karar mı?
-Hayatımda doğrular yanlışlar birbirine girdi. Annemin baskılarından yıldım, Sıla kendini saklıyor, belki ortalarda görünmezsem herkes sakinleşir. Döndüğümde hatalarımı düzeltmem için kafamı toparlamam lazım.
-Uzun sürmesin, sana ihtiyacım var benim.
-Sen benim tanıdığım en iyi iş adamısın, bensizde idare edersin.
-İşten söz etmiyorum
Kutay abisine sıkıca sarıldı. Dönüş tarihi açık bir yolculuk için yola çıktı. Levent, Enes'e döndü, yüzünü buruşturdu "Ayrılıklardan nefret ediyorum" dedi.
-Ben şimdi kiminle antrenman yapacağım?
-Ne o, oyun arkadaşın gidince pek bir mutsuz oldun.
-Ringde beni yalnız bırakmazsın artık
Levent gülerek yürümeye devam etti. Enes gibi milli bir tekvandocu ile baş edemeyeceğini biliyordu. Yine de onunla ringe çıkacaktı.