İlerleyen günlerde Kutay tasarımlarını tamamladı ve tekstil bölümü ile yaptığı uzun toplantılar sonucunda koleksiyon parçaları seçildi. Sıra seçilen modellerin üretilmesi ve görkemli bir defile ile firmalara ve basına tanıtılmasına gelmişti. Bundan sonraki süreçte devreye üretim müdürü olarak Sedat giriyordu.
Uzun zamandır beklediği an gelmişti. Defileden sonra gelecek siparişlere göre üretim programı hazırlanacak, yoğun bir mesai başlayacaktı. Her defile sonrası koşuşturma başlıyordu. Alınan siparişlere yetişebilmek, zamanında teslim etmek çok önemliydi. İyi bir iş planı olmazsa tüm yılın çalışması boşa gider ve piyasada edindikleri yer sarsılırdı.
Sedat'ın bu konudaki başarısı göz ardı edilemezdi. Kutay'ın arkadaşı olmanın dışında başarısı ile çok önemli bir yere sahipti. Karşıdan bakıldığındaki rahat tavırları, bu işteki hızı ile uyuşmuyordu.
Sedat'ın annesi Türk, babası İngiliz'di. Londra'da okurken tanışmışlar ve çok iyi dost olmuşlardı. Öğrencilik zamanında yaşadıkları maceralar dilden dile dolaşmıştı. Sedat'ın Türkiye'ye olan hayranlığı buraya yerleşmesinde etkili olmuştu. Hiçbir zaman geldiğine pişman olmamıştı. Kutay onun buradaki ailesi idi. Peri ile tanıştıktan sonra İngiltere'ye dönmeyi hiç düşünmedi.
Tekstil toplantısının ardından Sedat, Levent ve ortak oldukları Transco firmasının lojistik müdürü Selim, Kutay'ın odasında toplandılar. Biraz kafa dağıtmak için kahve eşliğinde sohbet ediyorlardı. İşler yolunda olduğu için hepsinin keyfi yerinde idi.
Yakında yapılacak olan defilenin organizasyonu, davetlilerin ve basının haberdar edilmesi ile ilgili konularla Arsun ilgileniyordu. Levent'in inşaatları sorunsuz devam ederken, Kutay yeni anlaşma yapacağı firmalar üzerinde çalışmalarına devam ediyordu. Enerji ile Baran ilgileniyordu. Kendisi yurt dışında yaşadığı için onunla uzaktan bağlantı kurarak işleri takip ediyorlardı.
Sohbetlerinin en keyifli olduğu sırada Özlem, hayalet görmüş gibi içeri girdi. Her biri kızın yüzündeki ifadeye kilitlenmiş, onu korkutan şeyin ne olduğunu merak etti.
"Ne oldu Özlem? Yüzün bembeyaz olmuş"
"Kutay Bey, Buket hanım geldi"
"Toplantıda olduğumu söyle"
"Başka zaman olsa söylerdim ama bunu görmeniz lazım"
Merak tohumları serpilmiş, herkesi sarmıştı. Özlem işinde başarılı, güvenilir bir asistandı. Hem Levent hem de Kutay ile başa çıkabilen ender insanlardandı. Kutay, Özlem'deki farklılığı merak etti ve Buket'i içeri almasını söyledi.
Buket'in odaya girmesi ile dört adam kendilerini korku filmi içinde buldular. Özlem ise çoktan odayı terk etmişti. Levent ve Selim'in yüzü buruştu, Sedat, Levent'e sığındı. Kutay elindeki fincan ile dondu. Masasının önünde ayakta duruyordu.
Buket'in dudakları neredeyse yüzünün yarısını kaplayacak kadar şişmiş ve mordu. Kutay birkaç kere ağzını açıp konuşmayı denemiş fakat başarılı olamamıştı. Kendini toplayabildiği kadar topladı.
"Bu-buket sen... Sen ne yaptın? O yüzün..."
Buket hızlı adımlarla kendine doğru geliyordu. Ağzından bazı sesler çıkıyordu fakat kimse ne dediğini anlamıyordu. Homurtu olarak çıkardığı sesler ile Kutay'a yaklaşırken, Kutay elini kaldırıp onu durdurdu.
"Dur bir dakika, bana yaklaşmadan önce ne olduğunu anlamam gerekiyor. Tane tane konuş"
"İloc olorjo yobdo"
Kutay yüzünü buruşturup anlamlı bir kelime duymaya çalıştı. Çıkan sesleri kelimeye dönüştürmeye çalıştı. Durumu ile sesleri birleştirince bir şeyler anladı.
"İlaç alerji mi yaptı?"
"hı hı"
"Sen daha yirmi dört yaşındasın, bok mu vardı yaptırdın. Senin kendinle derdin ne?"
"Kotoy dovo oc"
"Hayır, Buket, ben kimseye dava falan açmıyorum. Git kendi yaptığın salaklığı kendin temizle ya da babanın avukatlarına söyle onlar halletsin"
Buket koltuğa Sedat'ın yanına oturup ağlamaya devam etti. Sedat biraz daha Levent'e yanaştı.
"Dur be adam, üzerime çıktın"
"Levent şu an korkudan kucağına bile otururum kardeşim."
Kutay sinirden çıldırmak üzereydi. Buket'in daha genç yaşta kendine böylesine eziyet etmesine anlam veremiyordu. Daha yirmi dört yaşında estetik geçirmemiş tek bir yeri kalmamıştı.
Kutay, Çınar'ı arayıp hemen gelmesini istedi. Kutay'ın telefonu kapatması ile Çınar'ın odaya girmesi bir oldu. Selim gülümsedi "Çınar ışınlandın mı oğlum?" dedi.
"Yok abi, zaten kapıdaydım"
"Özlemle özlem mi gideriyordun?"
"Yok canım, olur mu? Ne alakamız var?"
Kutay araya girdi çünkü bir an evvel Buket'ten ve bu korkunç halinden kurtulmak istiyordu.
"Çınar hemen şoför ayarla, Buket'i götürsünler. Sonra yanıma gel"
Çınar, Kutay'ın emri ile Selim'in kıskacından kurtulmuştu. Buket'i dışarı çıkarttı. Levent kendisine yapışık oturan Sedat'ı ittirdi.
"Uzaklaş lan artık"
"Abi o neydi ya? Gece rüyama girecek, yemin ederim. Ben peri kızımı arayayım da akşam bende kalsın. Kâbus görürsem sarılacağım güvenli kollar olsun"
"Bahaneye bak"
Sedat odadan çıktığında Kutay onun boşalttığı yere oturdu. İki eli ile yüzünü ovuşturdu. Artık sınırdaydı.
"Kutay ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Yeter artık annemin oyuncağı olmaktan sıkıldım. Yirmi yedi yaşındayım ben ya, bu kadar işi, insanı yönetiyorum ama hayatımı yönetemiyorum. Buket'in bu son halinden sonra annem hala diretirse ülkeyi terk edeceğim bilginiz olsun. Ben böyle bir kadınla olmayı hak etmiyorum. Asalak, sülük gibi yapışkan... Sadece paramı değil ruhumu da sömürdü. Ona kesinlikle saygı duymuyorum, hele kendini soktuğu şu hali... Yaptırdığı saçma sapan operasyonlardan sonra gerçek yüzünü bile unuttum. Bugün son noktayı koydu, kendi ipini çekti ve Buket defteri kapandı. Yeter artık!"
"Geç bile kaldın kardeşim, ben yanındayım merak etme"
"Yoruldum artık, eve gidiyorum."
Kutay beklemeden odasından çıktı. Fizikken değil ama ruhu yorgundu. Yaşadığı baskı altında nefes alamadığını hissediyordu. Su yüzüne çıkıp soluklanmak ihtiyacı vardı.
Arabada giderken camı açıp havayı içine çekti. Hızlı giden aracın camından yüzüne vuran rüzgâr sakinleşmesini sağlamıştı. Eve geldiğinde yardımcısı Figen onu karşıladı.
"Ne haber Figen?"
"İyii"
"İyii"
Kutay gülerek onun taklidini yapı ve burnunu sıktı. Figen'in ailesi Şevki beyin evinde yıllardır çalışıyorlardı. Figen onların arasında büyümüş, yetişmişti. Kutay ayrı eve çıktığı zaman Figen'i de yanında getirmişti. Neşeli ve becerikli bir kızdı. Tüm evi kolaylıkla yönetebiliyor, Kutay'a çok yardımcı oluyordu.
"Yemek hazırlayayım mı?"
"Mutfakta hazırla, canım çok bir şey istemiyor"
"Aa ama olur mu? Size enerji lazım"
"Bilmişlik yapma, yürü hadi"
Kısa bir duşun ardından üzerini giyindi ve mutfağa indi. Çok yemeyeceğini söylemiş olduğu halde Figen onu dinlememiş tüm sofrayı doldurmuştu.
"Bu ne kızım ya, ordu mu gelecek?"
"Sen orduya bedelsin Kutay abi"
Kutay şakadan ters bakış atıp sandalyesine yerleşti. Figen'in yaptığı lezzetli yemeklere dayanamamış tahmininden daha çok yemişti.
"Of Figen, yine yedirdin de yedirdin. Bir soda versene şiştim"
"Sonrada güzel bir kahve yapayım mı size?"
"I-ıh istemiyorum"
"Sizin canınız sıkkın"
"Öyle Figen, çok bunaldım"
Figen, Kutay'ı çok severdi. Onlarla büyümüş, her şeyi onlardan öğrenmişti. Onlar mutlu iken mutlu, üzüldüklerinde üzülürdü.
Kutay sodasını alıp masadan kalktı.
"Eline sağlık, yine çok lezzetli olmuş"
"Afiyet olsun, şifa olsun"
Figen'in annesi Huriye hanımda yemekten sonra hep aynı sözü söylerdi. Kutay bunu duyunca gülümsedi. Bazen küçük oldukları zamanları özlüyordu. Evin içinde deli danalar gibi koşturur oynarlardı. Levent'in yaptığı yaramazlıklar yüzünden ikisi birden ceza alırdı. Kutay hiçbir zaman abisini satmaz her yaramazlığa ortak olurdu.
Terasa çıkıp bir sigara yaktı. Bugün yaşadığı dehşet verici olayı düşündü. Buket'in yüzünün hali gözünün önüne gelince içi bulandı. Düşünceleri yavaş yavaş Sıla'ya kaydı. Gözlerini kapatıp yüzünü hayal etmeye çalıştı. Sadece bir kere görmüş olmasına rağmen etkilenmişti. Yok denecek kadar az makyajı, bembeyaz sıralanmış dişleri, pürüzsüz tenini gözlerinin önüne getirdi. Gülümsediğinden habersiz öylece düşündü.
İçinde onu görme isteğine engel olamıyordu. Bir bahane yaratmalıydı ama ne? Tekrar bilgisayarını bozsa olmazdı. Makine o kadar iyi çalışıyordu ki bozarsa rezil olurdu. Aklına internet sitesi geldi, yenilenmesini istemişti. Belki bunu bahane ederse tekrar onu görme şansı olabilirdi. Kendi kendine güldü. Yirmi yedi yaşında koca adam, bir kadını görmek için bahane bulmaya çalışıyordu.
Gözlerini açınca yanında Figen'i gördü. Kız gözlerini kapamış, ellerini açmış, dudakları sürekli hareket ediyordu.
"Figen ne yapıyorsun Allah aşkına?"
"Dua ediyorum. Galiba oynatmanıza az kaldı. Gözleriniz kapalı kendi kendinize gülüyorsunuz"
"Çokta normal olduğum söylenemez"
"Orası öyle canım"
Kutay, Figen'in yorumuna 'Öyle mi?' der gibi baktı.
"Allah beni bildiği gibi yapsın dimi abi?"
"Evet"
Hızlı adımlarla eve kaçan kızın arkasından güldü.
Bu sene lansman yılbaşı arifesine denk getirilmiş, defile arkası her sene çalışanlar ile düzenlenen ön yılbaşı partisi verilecekti. Bir güne bu kadar aktiviteyi sığdırmak tabii ki Arsun'un işi olmuştu. Tüm organizasyon ile kendisi ilgileneceği için kimse itiraz etmemiş 'bak başının çaresine' demişlerdi. Bir hafta içinde her şey hazır olacaktı.
Toplantı sona erdiğinde herkes odayı terk etti. Kutay sandalyeye yayılmış elinde telefonunu çeviriyordu. Arayıp aramamak konusunda karasızdı. Reddedilmek istemiyordu. Bir cesaretle numarayı çevirdi.
"Efendim"
"Sıla merhaba, ben Kutay Arıkan"
"Merhaba Kutay Bey, yine bilgisayarı mı bozdunuz?"
"Hayır, süper çalışıyor, bana rağmen"
Sıla'nın telefondaki kıkırdaması ile yüzü aydınlandı.
"Seni bir davet için aradım. Hafta sonu yeni koleksiyonumuzu tanıtacağız ardından da her sene şirket çalışanları ile yaptığımız yılbaşı partisi olacak. Senin de gelmeni istiyorum, eğer müsaitsen. Bizimle ilgili fikrin olur diye düşündüm, siteyi yenilerken sana yardımcı olur"
"Tabii gelirim"
"Gerçekten mi?"
"Evet"
"Kardeşinde gelebilir"
"Onun için söz vermeyeyim, kendisine sormalıyım"
"Tamam, o zaman bekliyorum, görüşürüz"
"Görüşürüz."
Sıla telefonu kapattığında yüzü güldü ama hemen soldu. Davet almak hoşuna gitmişti. Hele ki bu davet Kutay'dan gelince daha anlamlı olmasını istedi. Sevgilisi olduğunu bilmese anlamlar yükleyebildi. Bu davet iş ile ilgili ilgiliydi aksi olamazdı. Yine de gitmek istiyordu bu nedenle kabul etmişti.
Pars eve geldiğinde her zamanki akşam sohbetleri arasında davetten söz etti. Pars hafta sonu için okul arkadaşları ile uzun zaman önce planladıkları buluşma olduğu için ona eşlik edemeyeceğini söyledi. Kardeşinin heyecanı gözünden kaçmamıştı.
Sıla daha önce çalıştığı şirkettin davetlerine katılmıştı fakat böylesine büyük bir holdingin davetine hiç gitmemişti. Ne giyeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Pars, Peri'nin bu konuda ona yardımcı olabileceğini, yarın gelip Peri ile konuşmasını söyledi.
Ertesi gün Sıla, Pars'ın sözünü dinleyerek yanına gitti. Hasta arasında buldukları bir vakitte Peri'nin yanına gittiler. Peri hafif etine dolgun, güler yüzlü bir kadındı. Sıla'yı görünce elleri ile ağzını kapattı.
"Bu yakışıklının ikizi ancak bu kadar güzel olabilirdi. Ananız babanız ne yiyip içmişte siz çıkmışsınız arkadaş?"
"Fıstığım, bu tatlı kadın, insanların gözünü açan Perihan, bizim için Peri"
"Memnun oldum Perihan"
"Lütfen Peri de hayatım huysuz babaannemi hatırlamak istemiyorum"
"Peri, kardeşim sana emanet, gidip alışveriş yapın. Benim hastam var, dönmem gerekiyor"
"Ah merak etme Pars, kardeşini gecenin prensesi yapacağım. Gerçi bunun için çok uğraşmam gerekmiyor"
Pars, Sıla'nın şakağını koklayarak öptü "seni seviyorum" dedi ve iki kadını baş başa bıraktı. İki kadın vakit kaybetmeden alışverişe çıktılar.
Peri uzun yıllardır Sedat ile bu tür davetlere katıldığı için kimin hangi davette ne giydiğini, ne kadar abartabileceğini iyi biliyordu. Mağazaları gezip elbise denemeye başladılar. Arada dinlenip yemek yediler ve devam ettiler. Sıla'nın ayaklarına kara sular inmeye başlamıştı. Bir elbise seçmenin bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Sonunda bir tanesinde karar kıldılar. Sıla elbiseyi üzerinde tutarak aynada kendine baktı.
"Peri sence bu biraz fazla değil mi?"
"Hayır hayatım, tam kararında oldu. Davetteki diğer kadınları görünce beni daha iyi anlayacaksın."
"Peki, sana güveniyorum"
Akşam eve döndüklerinde Pars elbiseyi merak ediyordu. Ne kadar ısrar etse de Sıla göstermedi. "Yarın giyeceğim, üzerimde gör" dedi. Pars'ın tüm şımarıklığı boşa gitti.
Cumartesi sabah iki kardeş güzel bir kahvaltı yaptılar. Pars bugün için randevu almamıştı. İki kardeş kahvaltının ardından keyifli bir öğlen geçirdiler. Artık hazırlanmaları gerekiyordu. Sırayla duşlarını alıp odalarına çekildiler.
Sıla saçını dağınık topuz ile tepeden topladıktan sonra her zamanki yüzüne yakışan hafif makyajını biraz arttırarak gece için hazır hale getirdi. Etek kısmı yerlere uzanan ve tüm bedenini saran siyah elbisesini giydi. Elbisenin üst kısmı ön bedenini sarıp bir omzundan geriye doğru gidiyor ve tek kolunu bileğine kadar sarıyordu. Sırtı açıktı. Ayağına yüksek topuk, siyah ayakkabılarını giydi. Parfümünü sıktıktan sonra hazırdı, odadan çıkıp salona geldi.
Pars kardeşinin güzelliği ve zarafeti karşısında küçük dilini yutacaktı.
"Sıla ben ne salak bir adamım, muhteşem güzellikte olan kardeşimi tek başına kurtların arasına atıyorum"
"Sen beni sevdiğin için öyle görüyorsun"
"Fıstığım bu gece seni sevecek çok adam olacak, emin olabilirsin"
Pars hayranlıkla kardeşini izlerken kapı çaldı. Sedat ve Peri, Sıla'yı almak için gelmişlerdi. Pars onları içeri davet etti. Sedat, Sıla'yı görünce ıslık çaldı.
"Allah davetteki erkeklere sabır versin. Bu ne güzellik Sıla?"
"Teşekkür ederim ama abartıyorsunuz. Yanındaki bayanın ne kadar hoş olduğunun farkındasındır"
"O benim kalbimin sahibi, her hali güzeldir benim kadınımın"
"Sevgi kelebeği, kardeşim size emanet. Bir eşeklik edip onu bıraktım ama siz göz kulak olun"
"Gecenin en şanslı adamı benim. Bu iki güzellikle salona gireceğim"
Sedat'ın şakacı ve keyifli konuşmaları ile evden ayrılıp davetin yapılacağı otele doğru yola çıktılar.
Tüm basın bu geceyi bekliyordu, hepsi otelin önünde yerlerini almış, görüntü alma yarışına girmişlerdi. Poz veren çiftler, patlayan flaşlar ortalık tam bir görsel şölendi.
Sedat aracını otelin kapısına yanaştırdı. Valenin açtığı kapıdan sıra ile çıktılar. Sedat'ın bir koluna Peri, diğer koluna Sıla girdi. "Kızlar hadi içeri girelim, âlem adam görsün" deyince iki kadında kahkahayı patlattı.
Salon yılbaşına uygun olarak Altın, gümüş ve kırmızı renkte dekore edilmişti. Dev bir yılbaşı ağacı ışıl ışıl bir köşede parlıyordu. Erkekler smokinlerinin içinde, kadınlar en özel gece kıyafetlerini giymiş dolaşıyorlardı. İçeride tam bir ihtişam vardı.
Sıla hayranlıkla salonu incelerken kapıdan girdiğini gören birçok gözde onu inceliyordu. Erkekler beğeni kadınlar fesatlıkla bakıyorlardı.
Levent kapıdan giren üçlüyü görünce Kutay'ın kulağına eğildi
"Misafirin geldi"
Kutay kapıya baktığında nefesi hızlandı, kalbi yerinden çıkmak üzereydi. İlk defa bir kadın onu bu kadar çok heyecanlandırıyordu ve ne yapacağını bilmiyordu. Levent kardeşinin vücut tepkilerinden ne hissettiğini anladı.
"Kutay haklısın çok güzel bir kadın ama sakin ol. Birazdan kalp krizi geçireceksin"
"Saçmalama Levent, ne alakası var? Biz onunla iş yapıyoruz"
"İyi, git iş arkadaşına hoş geldin de"
Levent şirket avukatları ve ortakları Ece'nin yanına gitti. Ece, Levent'i çekiştirdi
"Kutay'ın yanına gittiği kadın kim?"
"Ece, sen bu avukatla evlendiğinden beri çok soru sorar oldun"
"Şşt laf söyleme karıma"
"Senin karınsa benimde ablam"
"Levent söylesene tatlım, Kutay'ın hedefe kilitlenmiş füze gibi yanına gittiği kadın kim?
"Sende mi Aynur?"
Bora ve Hakan eşlerinin Levent'i sıkıştırmasını eğlenerek izledi.
"Adı Sıla, bilgisayar programcısı. Tamam mı?"
"Tamam değil, ayrıntı ver"
"Kızlar sizi avukatlarıma veriyorum ve kaçıyorum"
Sıla kendine doğru gelen siyah smokin içindeki yakışıklı adama hayranlıkla baktı ve hafifçe gülümsedi. Kutay, Sıla'ya odaklanmış başka birini görmüyordu. Yanlarına geldiğinde elini alıp dudaklarına götürdü. Sedat, Peri'nin elini hafif sıkıp gözleri ile 'gidelim' dedi.
"Hoş geldin. Çok güzel görünüyorsun"
"Teşekkür ederim. Hem iltifatın hem davet için"
Şevki beyin yanlarına gelmesi ile gözleri mecburen birbirinden ayrıldı. Sıla bir an olsun rahatladı. Kutay'ın çekim gücü çok kuvvetli ve sarsıcıydı. Kutay babasına başı ile selam verdi.
"Baba, sizi Sıla Güven ile tanıştırayım"
Şevki bey elini Sıla'ya uzattı. Sıla karşısında bir güç abidesi gibi duran adama hayranlıkla baktı. Yaşına göre oldukça dinç ve yakışıklıydı.
"Memnun oldum Sıla Hanım, ben Şevki Arıkan"
"Bende memnun oldum efendim"
"Baba, Sıla Hanım beni bilgisayar sorunlarımdan kurtaran programcı. İşinde çok başarılı ve zeki bir hanım. Güzelliğinden söz etmeme gerek yok"
Sıla mahcup olarak gülümsedi.
"Lütfen beni utandırmayın"
"Utanacak bir şey yok Sıla Hanım, oğlumun şehirdeki tüm programcıları bezdirdiği göz önüne alınırsa siz mucizeye imza atmışsınız"
"Sağ ol baba, bir sen kalmıştın bu konu ile dalga geçmeyen"
"Fırsatları iyi değerlendiririm, bilirsin"
Şevki bey Sıla'ya gülümseyince Sıla kendini tutamayarak küçük bir kahkaha attı. Sert ve güçlü görünen adamın içinde yumuşak kalpli ve eğlenceli biri olduğu belli oluyordu.
Şevki bey diğer konuklar ile ilgilenmek üzere yanlarından ayrıldı. Elinde içki tepsisi ile gezen garsondan iki bardak içki alıp birini Sıla'ya uzattı. Sıla kadehi alırken "Ben pek içmem" dedi.
"Bende, genellikle ilk kadehten sonra içiyormuş gibi yaparım"
Bu samimi itiraf Sıla'nın hoşuna gitti. Kutay onu dostları ile tanıştırmak için Hakan, Bora, Ece ve Aynur'un yanına götürdü. Kendisini merakla bekleyen grup sıcak karşılama ile içlerine aldı. Bir süre sonra Selim'de onlara katıldı.
Sıla sıkılacağı bir gece olacağını düşünerek geldiği yerde eğlenmeye başlamıştı. Avukatları ve eşleri ile olan yakınlığını, Ece'nin aynı zamda ortakları olduğu ve bir aile gibi her fırsatta bir araya geldiklerini öğrendi. Dışarıdan görünen sert ve sıkıcı imajlarının arkasında çok farklı insanlar olduklarını bu gece öğrendi.
Yalnız kaldıkları bir ara magazin basınından olan fotoğrafçı onların resimlerini çekmek istedi. Kutay ve Sıla yan yana poz verdiler. Adamın "biraz yanaşır mısınız?" demesiyle Kutay elini Sıla'nın beline dolayıp hafifçe kendine çekti. Sıla'nın bedeni, teninde hissettiği el ile titredi. Birkaç poz aldıktan sonra gazeteci yanlarından ayrıldı.
Arsun henüz içeri girmişti, ilk Kutay'ı gördü ve yanına gitti.
"Güzelim neredesin ve bu elbisenin devamı nerede?"
"Bu özel tasarım canım"
"Daha tasarımı bitmeden alıp giymişsin"
"Sen benim elbisem ile ilgilenmeyi bırak da yanındaki güzel bayan ile tanıştır"
"Sıla Güven. Bu da bizim küçük Arsun"
"Memnun oldum hayatım. Galiba ağabeylerimin gözünde hiç büyüyemeyeceğim"
"Böylece hep geç kalıyorsun, fena mı?"
"Ay harika bir bakış açısı, sevdim bunu"
"Defile ne zaman başlıyor Arsun?"
"Az sonra, şimdi içeriyi kontrol edip geldim. Hazırlıklar bitti, mankenler giyindi yani giyindiklerini zannediyorlar. Bu sene sayemizde çok çocuk doğacak"
"Kaybol deli"
Defilenin başlama zamanı geldiğinde uzun sahnenin etrafında konuklar yerini aldı. Sıla ve Kutay sahnenin iki yanında karşılıklı oturmuşlardı. Sahne ışıkları ve müzik eşliğinde önce günlük ürünler ardından sabahlıklar ve en son özel günler için tasarlanmış ürünler sergilendi. Gecenin en sonuna her zaman olduğu gibi en özel parça bırakılmıştı.
Sahne karardı ve üç spot mankenin üzerinde yandı. Mor oldukça iddialı olan çamaşırı giyen manken ağır adımlarla podyumda yürüyordu.
Sıla bunun kendi seçtiği tasarım olduğunu görünce Kutay'a baktı ve göz göze geldiler. Kutay hafif tebessümle göz kırpıp sahneyi izlemeye devam etti.
Defilenin sonunda Kutay kapanış konuşmasını yaptı. Basın dışarı çıkartılmıştı, artık herkesin rahatladığı başarılarını kutlayacakları eğlence zamanı gelmişti.
Slow müzik başlayınca Kutay etrafına bakıp Sıla'yı aradı ve Peri'nin yanında olduğunu gördü. Misafirinden izin isteyerek yanına gitti, elinden tutup sahneye götürdü. Bir eli ile elini tutarken diğer eli ile beline sıkıca sarıldı.
"Dans teklifi duymadım"
"Etmedim"
"Belki sizinle dans etmek istemiyorum"
"Neden? Oldukça uyumlu sallanıyoruz işte. Eğer benimle dans etmeseydin birçok teklif alacaktın. Tüm bekâr erkeklerin gözü senin üzerinde"
"Belki de kısmetim şu an bu salondadır ve sen engel oluyorsun"
"Sıla başlatma kısmetine, dans etmeye devam et"
Sıla, Kutay'ın gerildiğini fark etmiş, bu sahiplenme garip bir şekilde hoşuna gitmişti. Kutay ile dans ettiği için memnundu, başka kimse ile dans etmek istemiyordu. İçine düşen merak ile baş etmeye çalıştı. 'Nerede bu adamın kız arkadaşı? Eğer burada olsaydı yanından ayrılmaz, beni de yanaştırmazdı. Ayrıldı mı acaba? Bu geceyi kaçıracak bir kadına benzemiyordu'
Sedat ve Peri yanlarına yanaştı. Sedat, Kutay'a Peri'nin kendisi ile dans etmek istediğini söyleyince eşleri değiştirdiler. Peri'nin amacı Kutay'ın ağzından laf almaktı.
"Seni dinliyorum Peri"
"Sıla'dan etkilendin"
"Ee ne olmuş? Güzel bir kadın."
"Kutay, benden saklayamazsın"
"Hiç vazgeçmeyeceksin dimi? Evet, etkilendim ama o kadar. Annemin Sıla'ya nasıl baktığını gördün mü? Onları tanıştırmadım bile"
"Kutay koca adamsın, istediğin kadını seçmelisin"
"Ben seçerim, mutluda olurum ama o mutsuz olur Peri. Benim yüzümden bir kadının üzülmesini istemiyorum. Sıla tam hayalimdeki gibi bir kadın ama..."
"Kendine eziyet ediyorsun"
"Çok sıkıştırdın beni, hadi git nişanlına"
Tekrar eşler değiştiğinde Sıla saatin geç olduğunu ve artık gitmek istediğini söyledi.
"Seni evine ben bırakabilir miyim?"
"Sedat'lar ile gelmiştim, ayıp olmasın"
"Olmaz"
Beraber otelden çıktılar. Çınar onları dışarıda bekliyordu. Aracın içindeki sessizlik Sıla'yı rahatsız etti.
"Çınar nasılsın?"
"İyiyim Sıla Hanım, siz?"
"İyiyim, gece seni göremedim"
"Etrafınızdaydım, ben sizi gördüm ve çok güzel görünüyordunuz"
"Teşekkür ederim, çok naziksin"
Sıla'nın evinin önüne geldiklerinde Kutay ona kapıya kadar eşlik etti.
"Davetimi kabul ettiğin için teşekkür ederim"
"Çok güzel bir gece geçirdim."
"Görüşmek üzere"
"İyi geceler"
Kutay karmaşık duygular içinde arabasına bindi, papyonunu çözdü. Tek kaşını kaldırarak Çınar'a baktı.
"Sıla ile arkadaş olmuşsunuz"
"Sıcakkanlı ve hoş sohbet biri. Sizin yanınıza yakışıyor keşke..."
"Cümleni tamamlama Çınar, ne söyleyeceğini biliyorum. Bence de keşke"
Çınar aracı evin bahçesine sokup kapıya kadar geldi. Figen üzerinde kabanı zıplaya zıplaya ısınmaya çalışıyordu. Çınar'ın uyarısı ile Kutay camdan dışarı baktı ve Figen'i gördü. 'Bu kızın soğukta ne işi var dışarıda?' Hemen arabadan çıkıp yanına gittiler.
"Figen neden dışarıdasın? Hasta olacaksın"
"Kutay Bey bildiğim bütün duaları okudum olmadı, bir daha okudum yine olmadı en son kendimi dışarı attım."
"Hırsız mı girdi?"
Bu olması muhtemel bir durum olmasa da Kutay'ın ilk aklına gelen bu olmuştu.
"Şu an eve hırsız girse vallahi boynuna sarılırım. Buket hanım içeride."
Kutay tuttuğu nefesi sinirle verdi. Figen'i Çınar'a emanet ettikten sonra eve girdi. Çınar, Figen'in haline gülüyordu. Figen onun koluna vurdu.
"Gülme be! Kadını görünce ruhumu teslim ediyordum"
Çınar, Figen'in ne hissettiğini aslında çok iyi anlamıştı. O da ilk gördüğünde aynı şekilde korkmuştu.
Kutay sert adımlarla içeri girdi. Buket onu görünce ayağa kalktı. Üzerinde her zaman olduğu gibi cüretkâr bir elbise vardı. 'Yüzünün haline bakmadan hala böyle giyinebiliyor. Neyin peşindesin yine be kadın'
Buket'in dudaklarında hiçbir iyileşme yoktu, hala ilk günkü gibi dudakları yüzünün yarısını kaplayacak kadar şişti. Doktor tam olarak düzelmesinin yedi, sekiz ay alacağını söylemişti.
"Oşkom"
"Buket Allah aşkına bana aşkım falan deme. Aşktan soğuyorum."
"Kom o kodon?"
"Ne?"
Buket önündeki kalem kâğıda bir şeyler yazıp uzattı.
"Kim o kadın mı? Hangi kadın?"
Buket kâğıdı hırsla tekrar eline aldı.
"Bütün gece yanından ayırmadığın"
Buketin ajanları tüm gece iyi çalışmış, resim ve dedikoduları kendisine ulaştırmıştı.
"Buket kıskançlık yapacağına kendi haline yan. Artık bana hesap soramazsın. Aramızdaki her şey bitti. Kendine saygı duymayan birine bende saygı duymam. Şimdi evimden gider misin?"
"Omo"
"Buket, uğraştırma beni"
Buket homurdanarak evden çıktı. Kutay ne dediğini anlamamıştı, merak da etmiyordu.