Sabah saat beşte çalan alarm ile Sıla yerinden sıçradı. Gözlerini açıp etrafa göz attı. Kutay karşı koltukta uyuyordu. Masanın üzerindeki telefonun alarmı ise hala bağırıyordu. Telefona uzanıp parmağını ekran üzerinde kaydırarak susturdu. Saatin beş olduğunu görüp tekrar yattı.
Levent öğleden sonra şirkette olmayacağı için erkenden gelip işlerini halletmek istemişti. Kutay'ın odasının önünden geçerken alarm sesini duydu. Önce doğru duyduğundan emin olmak için kulağını kapıya uzattı sonra içeri girdi.
Koltukların birinde kardeşi diğerinde programcı kız uyuyordu. Kardeşinin yanına gitti
"Kutay uyan"
"Ne var ağabeycim ya"
"Oğlum kalk"
"Saat kaç?"
"Altı"
"Ya sen manyak mısın? Sabahın köründe işe mi gelinir?"
"En azından ben evimde uyuyup geldim. Bu kız neden hala burada?"
"Çalışıyor"
"Kardeşim efsane olmak üzeresin, artık bilgisayarcını yanında mı taşıyorsun?"
"Bilgisayarın işi uzunmuş, bende burada yapmasını söyledim. Yorulunca uyumuşuz."
"Kalk toparlan, kızı da perişan etmişsin"
"Saat daha altı, bırak biraz daha uyuyayım"
"Kutay kalk diyorum"
"Of tamam be, ne uyuz adamsın"
Sıla konuşmaları duyup gözlerini açtı. Kutay karşısında huysuz bir çocuk gibi gözlerini ovuşturuyordu. Levent ise kollarını bağlamış kardeşinin başında dikeliyordu.
Sıla hızla ayağa kalktı ama bu ani kalkış yüzünden başı döndü ve sendeledi. Düşecek gibi olunca Levent onu kolundan tuttu.
"İyi misiniz?"
"Evet, evet iyiyim"
"Akşamdan beri Kutay sizi yormuş galiba"
"Tek başına değildi, iş ortağı bilgisayarı da vardı."
Levent gülmeye başlayınca Kutay onun koluna yumruk atıp banyoya gitti. Sıla bilgisayarın başına gidip ne durumda olduğunu kontrol etti. Ekrandaki yüzde doksan dokuz tamamlandı yazısı ile mutlu oldu. Saçlarını dağınık bir topuz yapıp kalemlikten aldığı bir kalem ile tutturdu.
Kutay odaya geldiğinde masasında oturan kadına baktı. Toplanmış saçları ince uzun boynunu ortaya çıkarmıştı. Umutsuzca başını iki yana salladı. Levent, kardeşinin Sıla'ya olan bakışlarına yüklediği anlamı biliyordu. "Kolay gelsin" diyerek odadan çıktı.
Öğlen olmak üzereydi. Sıla son kontrolleri yaptı, yüzüne düşen saçları arkaya itti ve derin bir nefes vererek "Bitti" dedi.
Kutay'ın yüzünde memnun bir ifade vardı. Sıla eşyalarını çantasının içine topladı. Saçındaki kalemi çıkartıp ipek gibi saçlarını serbest bıraktı. Dağılmaları için başını hafifçe sağa sola salladı. Kalemi Kutay'a uzattı. Kalem Kutay için hazırlanmış, üzerinde adı olan özel bir tasarımdı.
"Sende kalsın. Yorgun görünüyorsun, gidip güzel bir uyku çek. Çınar kapıda bekliyor, seni istediğin yere götürecek. Faturanı muhasebeye gönderirsen ödemeni hemen yaparlar."
"Teşekkür ederim. Eğer sorun yaşarsan yine yardımcı olurum."
"Bu uzun ve yorucu geceden sonra hala bana yardım edeceğini söylüyorsan kesinlikle deli olmalısın"
"Ben işten kaçmam Kutay Bey, zoru severim"
"Madem öyle, yeni bir iş teklif edebilirim. İnternet sitesinde değişiklik istiyorum, özellikle 'Desir' de."
"Olur, ama bunu daha sonra konuşalım"
Sıla çantasını omzuna takıp başıyla selam verdikten sonra odadan çıktı. Arakasında kendinden etkilenmiş çaresiz bir adam bırakarak.
Sıla, Özlemin masasına doğru yürüdü. Özlem her zamanki saygılı gülümsemesi ile bakıyordu.
"Yorgunsun"
"Geldiğimde huysuz ihtiyar demiştim ya, ihtiyar değil ama kesinlikle huysuz."
"Bana mı anlatıyorsun?"
İki kadın gülüşürken asansörün kapısı açıldı. Süper mini eteği, haddinden fazla yüksek topuklu ayakkabıları ile kırıtarak Buket onlara doğru geldi.
Sıla baştan ayağa kadını süzdü. Buket'in bakışları da aynı şekilde Sıla'nın üzerindeydi. Tanımadığı bu kadından gözlerini aşağılayıcı bakış ile ayırıp Özlem'e döndü ve Kutay'ı görmek istediğini söyledi. Özlem sahte gülümsemesiyle telefona uzanıp Kutay'a haber verdi ve Buket'e "Sizi bekliyor" dedi.
Buket saçlarını savurarak yanlarından geçti. Özlemin iğrenen bakışlarını Sıla yakalamıştı.
"Kutay Bey'in kız arkadaşı. Iğy iğreniyorum bu kadından"
Sıla dudağını büküp kaşlarını kaldırdı. Yapma bebek gibi duran kadını Kutay ile yan yana düşününce bu eşleşmede yerine oturmayan bir şeyler olduğunu düşündü ama bu onu ilgilendirmiyordu. İşi bitmişti ve artık dinlenmesi gerekiyordu.
Holdingin kapısında bir gün önce bindikleri araç onu bekliyordu. Çınar'ın açtığı kapıdan girerek rahat koltuğa yerleşti.
"Eve mi gidiyorsunuz Sıla Hanım?"
"Eve gidecektim ama önce kardeşimi görmek istiyorum. Size adresi tarif edeyim"
"Gerek yok, yerini biliyorum"
"Peri'den dolayı adresi biliyorsunuz sanırım."
"Yoo eve deseydiniz orayı da biliyordum. Arıkanlar çevrelerinde olan kişilerin her şeyini bilirler."
"Neden?"
"Güvenlik diyelim. Dikkatli olmak zorundalar. Büyük işler büyük tehlikeler getirebilir"
"Ne yani hayatları tehlikede mi?"
"Hayır tabii. Sadece dikkatliler, rahat yaşayabilmek için. Sizi korkuttuysam özür dilerim."
"Alışık olmadığım bir durum sadece garipsedim. Sizin adınız ne?"
"Çınar efendim"
"Uzun zamandır mı burada çalışıyorsun?"
"Oldukça. Ben Kutay beyin yakın korumasıyım. Bu da onun özel aracı, sizi holdingin şoförüne emanet etmek istemediğini söyledi ve bana istediğiniz yere götürmemi söyledi"
"O kadar çalıştırdıktan sonra utanmıştır"
"Hak ettiğiniz değeri vermek istemiştir."
"Onu iyi tanıyorsun"
"Karım olsa bu kadar beraber olmazdık"
Sıla dayanamayıp kahkaha atmıştı. Çınar'ın bu söylemlerin aralarında kalması uyarısına "söz" diyerek cevap verdi. Çınar'da samimi gülümsemesi ile ona karşılık verdi. 'Ne güzel samimi ve sıcakkanlı bir kadın. Buket uyuzu yerine Kutay'ın yanında keşke o olsaydı. Hayatı daha güzel geçerdi.'
Çınar, haftanın birkaç günü Kutay'ı Buket'ten kaçırmak zorunda kalıyordu. Sülük gibi yapışkan olan kadını bıraksalar her an Kutay'ın yanında süs bebeği gibi oturacaktı. Kutay her kurtuluşunda Çınar'a 'Sağ ol ruh sağlığımı kurtardın' diye takılıyordu. Aralarında çalışan patron ilişkisinden ziyade abi kardeşlik vardı. Çınar her koşulda onun yanında olur, bundan da hiç sıkılmazdı. Arıkanlar onun için iş değil aile idi.
Pars'ın muayenehanesinin önüne geldiklerinde Çınar hemen Sıla'nın kapısını açtı
"Güzel sohbetin için teşekkür erdim Çınar. Umarım yine görüşürüz"
"Umarım Sıla Hanım, iyi günler"
Sıla asansörle üçüncü kata çıkıp sağa döndü ve koridorun sonundaki kapıyı çaldı. Kapıyı Tuğçe açtı
"Hoş geldin Sıla abla, ne güzel sürpriz"
"Selam Tuğçe, nerede benim canım?"
"İçeride, hastası var"
Sıla çantasını Tuğçe'ye verip Pars'ın yanına geçti. Pars her zaman olduğu gibi maskesini takmış, hastasının ağzında çalışıyordu. Göz ucu ile kapıya baktı.
"Fıstığım"
"Canımın içi kolay gelsin, size de geçmiş olsun"
Ecel terleri döken hasta gözlerini açıp kapayarak "gagagu" dedi. Sıla'nın boş bakışları Pars'ın "Teşekkür etti" demesi ile normale döndü.
"Ağzınızı çalkalayıp tükürün lütfen. Sıla şuradan eldiven giyip suctionu tutsana"
"O ne?"
"Tükürük emici"
Sıla kardeşinin söylediğini yaptı. Pars hızla dişin üzerindeki çalışmasın bitirdi. Sıla'nın elinden küçük hortumu aldı ve hastasına peçete uzattı. Maskesini çenesine indirdi.
"Şimdilik tamam, önümüzdeki hafta tekrar görüşeceğiz"
Hastası odadan çıktığında Tuğçe'ye ortalığı toparlamasını söyledi ve kardeşini kolları arasına aldı.
"Fıstık, söyle bakalım bütün gece ne yaptın?"
"Bana öyle imalı konuşma Pars, çalıştım, uykusuz kaldım ve yoruldum"
"Bende gece gelmediğim zaman çalışıyorum, uykusuz kalıyorum ama tatlı bir yorgunluk oluyor"
Pars çapkınca gülümsemesini sunduğunda Sıla göğsüne vurdu
"Sen ne edepsiz bir adam oldun"
"Kızlar edepsiz Pars'ı seviyor, güzelim"
"Seni benden çok kimse sevemez bir kere"
"Bende seni çok seviyorum, öbür yarım"
Diğer hastanın gelişine kadar sohbet ettiler. Sıla akşam yaşadıklarını anlattı, hasta gelince de yorgun olduğu için eve gitti.
Kutay, Buket'in geldiğini öğrendiğinde derin bir of çekti. Kurtuluşu olmadığı için içeri almasını söylemişti hâlbuki Sıla'dan sonra çekilmeyecek tek insan Buket'ti.
Buket'i bir karış eteği ile karşısında görünce bir an gözünün önüne Sıla geldi. İki kadın çok farklıydı. Buket istediğini almak için vücudunu cüretkârca sergileyen bir kadın, Sıla ise mükemmel bir vücuda sahip olduğu halde zekâsı ve naif tavrıyla karşısındakini etkisi altına alabiliyordu.
'Kimle kimi kıyaslıyorsun lan. Tek ortak özellikleri kadın olmaları. Biri doktor harikası diğeri saf güzellik. İmkansız ile savaşma Kutay'
Sıla sadece iş için gelmişti. Bu şekilde düşünmesi bile yanlıştı fakat düşüncelerine engel olamıyordu. Son zamanlarda beyni ve bedeni sürekli Buket'i itiyordu. Belki de bu bir işaretti.
"Ziyaretini neye borçluyuz Buket?"
"Aşkımı özlemiş olamaz mıyım? Bütün gece gelirsin diye bekledim, senin için özel planlarım vardı. Geldiğimde kapıda bir kadın vardı, yeni manken mi? Sekreterin ile gülüşüyordu sığ şey"
"Ne istiyorsun Buket?"
"Aşkım sen bugün tersinden mi kalktın?"
Buket kalçalarını sallayarak daha da yaklaştı. Ellerini ve vücudunu Kutay'ı etkilemek için kullanmaya başladı.
"Aşkım seni rahatlatmamı ister misin?"
"İş yerindeyiz Buket"
"Ah sevgilim, bu duvarlar benim çığlıklarımı az duymadı. İstersen hemen şimdi, masanın üzerinde..."
Kutay masaya baktığında gözünün önüne Sıla'nın saçlarını toplamış hali geldi. Toparlanıp Buket'i kendinden uzaklaştırdı.
"Çalışmam gerekiyor"
'Saçmalama oğlum artık, çıkar şu kadını aklından, kendine eziyet etmekten başka bir işe yaramaz'
Ceketinin cebinden kredi kartını çıkartıp Buket'e uzattı. Bu kart masaya yatırılmaktan daha tatmin ediciydi. Buket donuk bakışlı gülümsemesi ile "Anlayışlı aşkım benim" dedi. Kutay eliyle kapıyı gösterdiğinde zaten çantasını alıp yolu yarılamıştı.
Buket'in ardından banka müdürünü arayarak limit sınırı olmayan kartına bin liralık limit koydurttu. Buket'in hiçbir alışverişi bin lira gibi küçük bir rakam olmazdı. Bakiye yetersiz kalınca belki utanıp vazgeçer ya da babasının kartını kullanıp iyi bir fırça yerdi.
Kutay odasından çıkıp Levent'in yanına gitti. Levent çıkmak için hazırlık yapıyordu. Yüzündeki kederi görmemek mümkün değildi. Abisinin yüzüne kederi yakıştırmayan adamın elinden bir şey gelmemesi onu yiyip bitiriyordu. Her sene aynı dilekle yeni yıla girerdi. Levent'in karşısına, onun kalbini çalacak bir kız çıkması.
"Ben çıkıyorum Kutay, bugün gelmem"
"Abi... Ne olur üzme kendini"
Levent kardeşinin omzunu sıkıp çıktı. Kutay, Enes'i aradı.
"Enes, Levent'e dikkat et"
"Merak etmeyin, bir an bile gözümü üzerinden ayırmam"
Arsun içeri girdiğinde, Kutay ellerini başının üzerinde kenetlemiş dışarıyı seyrediyordu. Levent'i görmeyi beklerken Kutay ile karşılaşınca şaşırdı.
"Abim nerede?"
"Çıktı. Bugün bir aralık"
"Ne zaman son bulacak?"
"Hiçbir zaman küçük ancak Levent'in karşısına kalbinin duvarlarını kıracak biri çıkarsa değişebilir."
"Etrafa çok kapalı, hiç mi bir kadına ihtiyaç duymuyor?"
"İhtiyaçlarını gayet güzel gideriyor ufaklık"
"Ben kalbinden söz ediyorum Kutay Arıkan, libidosundan değil"
"Hii terbiyesiiizzz, annem duymasın hemen koca bulur sana"
"Eli kulağında, çalışmalara yakında başlar. Beni vermezsin dimi abi?"
"Kelin ilacı olsa başına sürer kızım, ben kendimi Buket'ten kurtaramadım"
"Kaçalım abi buralardan. Bu zulüm ikimize de fazla"
Kutay kardeşinin sevimli haline bakıp güldü ve kolunu omzuna atıp onu kendine çekti. Evin küçük yaramaz kızı, evin erkeklerinin göz bebeği, annesinin ideal gelin olarak yetiştirdiği tam donanımlı ev kızı! Hayır, Arsun ev kızı olamayacak kadar hareketliydi. Hiperaktif olmanın bir adım gerisinde duruyordu. Abilerinin aksine içindeki enerjisini, yaşama sevincini dışarı yansıtırdı.
Londra'daki eğitimini tamamladıktan sonra holdingde çalışmak üzere ülkeye dönmüş, ağabeylerinin gücü yanında kendine yer edinebilmişti. Onlar kadar çok çalışıyor, onlar kadar eğleniyordu.
Kutay ile odadan çıkıp işlerinin başına döndüler. Her ne kadar annesi toplantılara gelmesini, zengin kızları gibi annesinin yanından ayrılmadan ortamlarda görünmesini istese de Arsun babasından ve ağabeylerinden aldığı güçle kendini işine vermişti.