Sıla'nın parmakları hızla çalışıyor, kaşları bir aşağı bir yukarı oynuyordu. Arada gözlerini kısıp ekrana yanaşıyor başını olumsuz anlamda sallıyordu. Sandalyeyi geri itip masanın altına eğildi. Tekrar ayağa kalktığında Kutay'a "Beyefendi, kasayı masanın üzerine çıkarmama yardım eder misiniz?" dedi.
"Tabii ne demek?"
'Kutay kulunuz emrinize amade. Birazdan kahvede ister bu' Kutay ceketini çıkartıp dilsiz uşağın üzerine astı ve Sıla'nın yanına geldi. Bir an olsun gözlerini Sıla'dan ayırmıyor, her hareketini, her mimiğini inceliyordu.
Sıla, Kutay'ın ağır hareketlerle ceketini çıkartışını ve kendisine yaklaşırken bedeninin üst kısmına baktı. Gömleğinin içindeki şekilli vücudu oldukça dikkat çekiciydi. 'Bundan etkilenmeyen kadın, kadın değildir' diye iç geçirdi. Yanına geldiğinde aldığı parfüm kokusu afrodizyak etkisi yaratıyordu.
Bir adım geri atarak Kutay'a yer açtı. Kutay pantolonunun dizlerinden tutup hafif yukarı kaldırdı ve masanın altına eğilerek kasayı kolaylıkla masanın üzerine aldı.
"Buyurun"
"Teşekkür ederim, yine zahmet verdim"
"Evet, geldiğinizden beri çok zahmetlisiniz"
Sıla kıkırdayarak çantasına yöneldi, içinden küçük tornavida kutusunu çıkartıp uygun tornavidayı aldı ve kasanın kapağını açtı. Her zaman olduğu gibi tozlu bir kasa içi beklerken kasanın içi neredeyse parlıyordu.
"Bu neden bu kadar temiz?"
Sedat kahkaha attı
"Her hafta açılınca tozlanmaya fırsatı olmuyor"
"Sedat senin işin yok mu?"
"Var tabii. Huysuz patronumun yapmamı istediği birçok işim var"
"Gidip yapsana"
"Sana ne asistan, burası daha eğlenceli. Hem Sıla arkadaşıma yardımcı oluyorum"
"Ya sabır"
Sıla kasadaki bazı devreleri kontrol ettikten sonra yanaklarını şişirip sıkıntılı, derin bir nefes verdi.
"Hard disk bitik, değişmesi gerekiyor. Umarım içindekileri kurtarabilirim"
"NE?"
"Sanırım patronunuzla konuşmam gerekiyor. Uzun bir iş"
Kutay yüzündeki ciddi ve gururlu ifade ile tokalaşmak için elini Sıla'ya uzattı.
"Kutay Arıkan, konuşmak istediğiniz patron"
Sıla gözlerini kapattı '1001-1002-1003' içinden saydı ve ayağa kalktı. Kutay'ın gözlerine gözlerini dikti, elini uzattı.
"Geldiğimden beri bana oyun mu oynuyorsunuz?"
"Ben başlatmadım, önce huysuz ihtiyar dediniz sonrada asistan dediniz, yani siz başlattınız"
"Çok ayıp"
"Utandınız galiba, yanaklarınız kızardı"
"Hard disk arızalı"
Kutay sırıttı "Sizinki mi?" dedi. Sıla'da kendini tutamayıp gülümsedi.
"Bu bilgisayarın hard diski daha geçen hafta değişti"
"Takan kişinin arızalı olduğunu anlaması gerekiyordu. Değişmesi şart"
"Değiştirelim"
"Yanımda yok, gidip almam gerekiyor"
"Gidelim"
"Beraber mi?
"Daha hızlı olur"
"Tamam, ama benim dediğim yere"
"Nereye istersen"
Elleri tokalaştıkları halde kaldı. Tüm konuşma el ele ve göz göze gerçekleşmişti. Kutay gözlerini Sıla'dan ayırmazken daha fazla dayanamayarak ilk pes eden oldu, başını çevirdi. Sedat'ı görmeyi umuyordu ama oda boştu. Sedat çoktan orayı terk etmişti. Birbirlerine o kadar dalmışlardı ki Sedat'ın gidişini duymamışlardı.
Kutay elini okşarcasına Sıla'nın elinden çekti ve ceketini giydi. Sıla sessizce çantasını topladı. Binanın girişinde lüks bir araç onları bekliyordu.
Çınar dikiz aynasında Kutay'a baktı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Sıla hanım?"
"Elektronikçiler çarşısına"
Çınar bu defa başını çevirdi bir Sıla'ya bir Kutay'a baktı. Alışık olmadığı bir durumdu. Kutay başıyla onay verdi. Çınar çarşının girişinde aracı park etti. Arabadan önce Kutay çıkıp Sıla'yı bekledi. Çınar elini uzatarak inmesine yardımcı olmuştu. 'En azından çevresindeki insanlar kibar'
"Gideceğimiz dükkân biraz içeride, yürümemiz gerekiyor"
"Tamam, sorun değil, gidelim"
Şık bir kadın ve iki adam tüm heybeti ve ciddiyeti ile çarşının içinde adımlamaya başladılar. Bu görüntüye alışık olmayan esnafın dikkatini çekmişlerdi. Işıl ışıl büyük bir dükkâna girdiler. Sıla doğru kapının yanındaki tezgâha öneldi.
"Ahmet abi merhaba"
"O Sıla kızım hoş geldin. Kız bu ne güzellik"
"Teşekkür ederim. Bana hard disk lazım"
"Tamam, ver modelini"
Sıla elindeki kâğıdı uzattı. Ahmet yazılanları okuyup ıslık çaldı.
"Afili bir alet galiba?"
"Oldukça, kullanmasını bilene"
'Lafı gediğine koyarım diyorsun Sıla Hanım, öyle olsun bakalım'
Ahmet gülümseyip elindeki kâğıdı çırağa verdi ve depodan getirmesini istedi.
"Programa alıştın mı Ahmet abi?"
"Vallahi öyle bir program yapmışsın ki benim işime cuk oturdu. Hatta sana birkaç müşteride buldum, fiyat vermedim, adını sen koy"
"Süpersin abi, ilaç gibi geldi"
Kutay sessizce konuşmaları dinliyordu. Sıla her ortama ayak uydurabiliyordu. Şirkete geldiğinde asilzade gibiydi burada esnafla esnaf olmuştu. Kolaylıkla adapte olabiliyordu. Çevresi tarafından sevildiğini anlamak zor değildi.
Çırak depodan elinde kutu ile geldi.
"Üzerindeki satış fiyatı, oradan ıskonton var kızım"
Sıla başını sallayıp çantasından cüzdanını çıkartırken Kutay çoktan kredi kartını Ahmet'e uzatmıştı.
"Buradan alın lütfen"
Ahmet kararsızca Sıla'ya baktı.
"Oradan al abi, hard disk beyefendi için zaten"
Ödemede yapıldıktan sonra geldikleri yolu tekrar yürüdüler. Sıla ayağındaki topuklular yüzünden oldukça zor yürüyordu. Sendelediği zamanlar Kutay hafifçe dirseğinden tutup destek oluyordu. Kibarlık konusundaki düşünceleri değişmeye başladı. Dokunuşlarındaki yumuşaklık hoşuna gitti. Korumacı olduğu her halinden belli oluyordu.
Araç tekrar holdinge geldi, hava kararmıştı.
"Kutay Bey, isterseniz bilgisayarı evime götüreyim, bu iş sabaha kadar sürebilir"
"Olmaz, burada olacak"
"Tüm gece dedim"
"Evde bekleyeniniz varsa haber verin, bu iş bu gece burada bitecek. Yeterince zaman kaybettim."
Sıla hayretle Kutay'a baktı.
"Ne yani ben bütün gece burada çalışacağım, sizde beni mi bekleyeceksiniz?"
"Gayet iyi anlamışsınız"
"Ben kardeşime haber vereyim"
Sıla, Pars'ı arayıp durumu açıkladıktan sonra işe koyuldu. Öncelikle bilgileri kopyalaması gerekiyordu. Hiçbir dosyayı atlamadan hasarsız bir kopyalama için bilgisayarın hızına ayak uydurmak zorundaydı ki bu karınca hızıyla ilerlemek demekti.
Levent çıkmadan önce kardeşinin hala çalıştığını öğrenince yanına geldi. Odaya girdiğinde Sıla, Kutay'ın masasında çalışıyordu.
"Kutay ben çıkıyorum, spora gideceğim, gelecek misin?"
"Hayır, ben bu gece buradayım?"
Sıla kapıya bakıp Levent'i gördü ve gülümsedi. Levent başı ile selam verdi.
"Kolay gelsin"
"Teşekkür ederim"
"Sıla hanım bilgisayar programcısı"
"Memnun oldum Sıla Hanım. Kolay gelsin, Allah başka zeval vermesin"
Kutay baygın gözlerle abisine bakarken Sıla küçük bir kahkaha attı.
"Gelmeyeceğine emin misin?"
"Evet, çalışmam lazım yoksa Sedat'ın kumaş topları arasında benim için planları var"
"Uu İngiliz tarzı"
Kutay gözlerini açmış Sıla'yı işaret ederken Levent alt dudağını ısırdı. Sıla'nın orada olduğunu unutmuştu. Sesini kıstı "Unuttum burada olduğunu" dedi.
"Sence unutulacak bir kadın gibi mi duruyor?"
Levent hınzır gülümsemesi ile "Silikonları var mı?" dedi ve kaçtı. Kutay bunun hesabını daha sonra soracaktı.
Sıla ekranın karşısında çalışırken Kutay kâğıtlarını ve renkli kalemlerini toplantı masasının üzerine yaymış çalışıyordu. Ceketini ve kravatını çıkartmış kollarını sıvamıştı. İlk birkaç saat bu şekilde devam ettiler. Sıla arada başını kaldırıp boynunu ovuyor ve Kutay'a bakıyordu. Kutay ise dikkati hiç dağılmadan çizmeye devam ediyordu.
Gece dokuza geldiğinde Kutay kollarını havaya kaldırıp gerindi. Sırtı ve boynu tutulmuştu.
Karnından gelen guruldamalar açlığını ortaya koydu. 'Saatlerdir çalışıyor ne bir su istedi nede başka bir şey. Hıyarlık bende bu saat olmuş tek lokma yemedik'
"Karnın acıktı mı?"
"Biraz"
"Ne yemek istersin?"
"Önemli değil, ufak tefek atıştırmalık bir şeyler olur"
Kutay odadan çıkıp on dakika sonra geri geldi. Sılanın yanına gidip ekrana baktı. Gördüğü yeşil çizgi sanki yerinde duruyordu.
"Nasıl gidiyor?"
"Kağnı arabası gibi, yedeklemeyi bitirip tüm dosyaları kurtarsam gerisi kolay"
"İçinde çok önemli dosyalar var"
"Merak etmeyin"
Sıla'nın kendinden emin oluşu hoşuna gitmişti. Genelde tanımadığı insanlara güvenmezdi ama Sıla'nın işinde iyi olduğunu ve kendine güvenini görmüştü. Bu onun için yeterli geldi.
Yirmi dakika sonra kapı çalındı ve iki görevli yemekleri getirdi. Masa hızla hazırlanmıştı. Sıla sofrayı görünce ağzı açık kaldı. Masada bir kuş sütü eksikti. Kutay, Sıla'nın sandalyesini tutarak oturmasına yardımcı olduktan sonra tam karşısına geçti. Onu karşıdan izlemek hoşuna gitmişti. Sivri dilinin yanı sıra utangaç bir tarafı olduğunu keşfetmişti. Çevresinde o kadar çok utanmaz insan vardı ki bu aranan bir özellik olmuştu.
Sessizce yemeklerini yerken Sıla telefonuna gelen mesaja bakıp gülümsedi ve cevap yazdı. Ardı ardına birkaç mesaj alışverişi olmuştu. Kutay, Sıla'nın yüzündeki mutluluğu görebiliyordu. Mesaj her kimden geldiyse kız adeta ışıldamıştı.
"Erkek arkadaşın mı?"
"Hayır, kardeşim"
Kutay içinde bir rahatlama hissetti. Bu anlık duyguya kendi bile şaşırdı. 'Kardeşiymiş iyi. İyi mi? Sana ne oğlum kimse kim? Sanki hakkı varmış gibi birde merak ediyorsun. Sen önce başındakinden kurtul sonra başkalarına bak. Çok etkileyici, sade, duru bir güzelliği var ama bana ne fayda'
"Kardeşinle yakın mısın?"
"O benim ikizim. Kardeşler yakın olur, ikizler bir olur"
Kutay duyduğu cümleye gülümsedi, hoşuna gitmişti, tekrar etti. "Kardeşler yakın olur, ikizler bir olur. Güzelmiş" dedi ve sessizce yemeğine devam etti.
Yemekler bittiğinde görevli gelip ortalığı topladı. Sıla ekranın başına dönerken Kutay çizimlerine daldı.
Uzun bir süreden sonra sadece bir arpa boyu yol almanın sıkıntısı vardı. Bilgisayar tahmin ettiğinden daha yavaş çalışıyordu. Yerinden kalkıp oturma grubuna gidip koltuğa oturdu. Topuklu ayakkabılarını çıkartıp parmaklarını oynattı ki bu ağrıyan parmaklarına iyi gelmişti. Ayaklarının acısı yüzünden belli oluyordu. Başını geriye atıp hafif koltuktan aşağı doğru kaydı ve gözlerini kapattı.
Sıla şıkırdayan kâğıt sesini duyunca gözlerini açtı. Kocaman bir kâğıt gözünün önünde sallanıyordu.
"Bu ne?"
Kutay dört tane çizimi yan yana önündeki sehpaya dizdi. Sıla'nın arkasına geçip ona doğru eğildi, yanakları yan yanaydı. Kutay'ın parfüm kokusu içine işlemiş, tüyleri ürpermişti. 'çok güzel kokuyor. Keşke hep orada dursa, bu koku çok rahatlatıcı'
"Siyah, beyaz, mor, kırmızı. Şimdi düşün, akşam erkek arkadaşını etkilemek istiyorsun. Hangisini giyerdin?"
Sıla önünde duran çizimlere baktı. Dördü de birbirinden seksi iç çamaşırı modelleriydi. Soru bilmediği yerden gelmişti. Bir erkeği iç çamaşırları ile etkileme konusunda hiçbir fikri yoktu. Bir cevap vermeliydi ama ne? İçgüdüleri ne kadar doğru cevap verebilirdi?
"Iı bilmiyorum"
"Hadi ama Sıla, hayal gücünü kullan. Erkek arkadaşınlasın ve onunla ateşli bir gece geçirmek istiyorsun, hangisini seçerdin?"
Ateşli bir geceye gerek kalmadan Sıla'ya ateş bastı. Zaten Kutay bir santim uzağında durarak onu zorluyordu birde sorduğu soru sırtından aşağı tüm vücudunu ürpertti. Sıla'nın gerginliğine karşı Kutay rahattı. Sanki akşam ne pişireceksin diye sormuştu. Yutkunup derin bir nefes aldı, terleyen avuç içlerini eteğine sildi.
"Sanırım mor olan"
"Neden?"
"Siyah ve kırmızı zaten niyeti açıkça ortaya koyuyor, beyaz çok saf ama morun tasarımı diğerleri gibi değil. Ne çok açık nede çok kapalı, içindekine karşı merak uyandırıyor."
Kutay başını ona çevirdi, burun buruna geldi. Gözlerinin içine bakıp gülümsedi "Teşekkür ederim" dedi. Kutay doğrulduğunda Sıla basan ateşin üzerine soğuk su yemiş gibi oldu. Yaşadığı inişli çıkışlı ruh hali farklıydı.
"Neden bana sordun?"
"Bu iç çamaşırlarını kadınlar giyecek ve hangi düşünce ile seçtikleri tasarımın başarısı açısından çok önemli. Bana güzel bir yol açtın"
"Yaa"
Kutay masanın başına dönüp işine devam etti. Sıla kendi başına kaldığında uykusuzluk kendini göstermeye başlamıştı. Göz kapaklarını tutamıyordu. Açılabilmek için odanın içinde turladı, bilgisayarı kontrol etti. Kutay'a baktığında onun dinç bir halde, dikkatle çalışmasına hayret etti. Yanına gidip yaptığı çizimlere göz attı.
Kutay kalemi kâğıdın yanına bırakıp arkasına yaslandı, elini boynuna götürüp başını sağa sola esnetti. Saatlerdir masa başında çalışmak boyun ve sırt kaslarını germişti.
"Ara vermem gerekiyor"
"Uzun saatlerdir çalışıyorsun, çok yorgunda gözükmüyorsun. Hep böyle misin?"
"Yetişmesi gereken bir koleksiyon var ve zamanın gerisindeyim."
"Koleksiyonun tüm çizimlerini sen mi yapıyorsun?"
"Hayır, çalıştığım bir çok stilist var. Yapılan tüm çalışmalar titizlikle inceleniyor ve içlerinden seçilenler ile koleksiyon oluşuyor."
"Koca bir holding yönetiyorsun, buna zaman ayırman bile mucize"
"Holdingi tek başıma yönetmiyorum, abim Levent de var. Arsun da geldi. Aramızda iş bölümü var."
"Arsun?"
"Kız kardeşimiz. Kahve içelim mi?"
"Olur, da bu saatte nereden gelecek? Bildiğim kadarı ile bizden başka kimse yok?
"Gel göstereyim."
Odanın diğer ucunda olan kapıyı açtı. Sıla merakla Kutay'ı takip ediyordu. Kapının ardında geniş bir oda içinde rahat oturma grubu, televizyon, küçük bir mutfak ve banyo vardı. Ofisin içine yerleştirilmiş stüdyo bir daire gibiydi.
Kutay mutfağa gidip kahve makinesine su koydu ve düğmesine bastı. Bir iki dakika içinde hazır olan kahveyi alıp bardaklara boşalttı, birini Sıla'ya uzattı.
"Senin evin var mı yoksa burada mı yaşıyorsun?"
Kutay meraklı kadına gülümsedi, kahvesinden bir yudum aldı.
"Tabii evim var ama zamanımın çoğu burada geçtiği için, rahatıma da düşkün olduğum için bu dinlenme alanını yaptırdım."
Kahveleri ellerinde tekrar ofis bölümüne geçtiler, karşılıklı koltuklara oturdular.
"Neden sabit bir işte çalışmıyorsun?"
"Üç ay öncesine kadar çalışıyordum fakat bazı nedenlerden dolayı sıkıntılıydı. Maddi olarak da beni tatmin etmediği için kalmanın zaman kaybı olduğunu düşündüm ve istifa ettim. Şimdi rahatım. Firmalara özel internet siteleri hazırlıyorum, sektörel yazılımlar hazırlıyorum gibi gibi..."
"Kardeşin?"
"Diş hekimi, onun kendi muayenehanesi var"
"Peri ile komşu olan"
"Evet"
"Ailenizle mi oturuyorsunuz?"
"Hayır, onlar Ankara'da oturuyor. Biz Pars ile beraber yaşıyoruz"
'Hayatta şanslı insanlarda var, aile baskısı olmadan istedikleri gibi yaşıyorlar'
"Üzerinizde aile baskısı yok, ne güzel"
"Sizin var mı?"
"Babam özel hayatımıza karışmaz, iş konusunda da artık bize güvendiği için sadece yönetim kurulu toplandığı zaman geliyor ama annem..."
Kutay'ın yüzü hoşnutsuz bir ifade aldı. Kardeşleri içinde en çok baskı gören oydu. Levent'in durumu özeldi, babası tarafından annesine uyarı gelmiş ve Levent'e karışması yasaklanmıştı. Arsun daha yeni okulunu bitirip geldiği için henüz annelerinin iplerine dolanmamıştı. Gerçi yakında o da nasibini alacaktı. Kendilerine yakışır eş arayışını bırakmayan bir anne.
Bu iyi eş kavramının açılımı; ailenin zengin olması, cemiyette yer edinmiş olmasıydı. Buket'te bu tanıma uyduğu için annesi tarafından kendine eş seçilmiş ve yanına yapıştırılmıştı.
Kutay'ın Buket'e karşı ne sevgisi nede saygısı vardı. Okulları baba parası ile bitirmiş, hiç çalışmamış, zamanını alışveriş ve güzellik merkezlerinde geçiriyordu. Geçirmiş olduğu estetik operasyonlar, taktırdığı silikonlar ve yapılan dolgular sayesinde gerçek yüzünü kendisi dâhil herkes unutmuştu.
İstediği bir çanta veya ayakkabı gördüğünde tüm kadınlığını kullanarak Kutay'ın kredi kartını alıyordu. Kutay her şeyin farkında olmasına rağmen bu durumu görmezden geliyordu. Eğer Buket'ten ayrılsa annesi kısa sürede onun benzeri bir kızı yanına koyacağı için sesini çıkartmıyordu.
Kutay hayatını asalak bir kadınla geçirmek istemediği için evlilik konusunu açtırtmıyor, yeltenirlerse usta bir şekilde onları konudan uzaklaştırıp kurtuluyordu.
Sıla, Kutay'ın sözünü kesip konuşmaya devam etmediğini görünce daha fazla anlatmak istemediğini anlayarak soru sormadı. Artık göz kapaklarını tutamaz oldu. Günün yorgunluğu çökmüştü. Kısa sürede uykuya yenik düştü.
Kutay, onun uyumamak için çırpınışına sonrada yenik düşmesine güldü. Bir süre onu uyurken izledi.
'Sıla Güven, kendi ayakları üzerinde duran, ne istediğini bilen, akıllı bir kadın. Mankenlere taş çıkartacak bir vücudun var. Bunlara rağmen duru bir güzelliğin var, sadesin. Benim eş tanımıma uyan bir kadınsın ama ben, bana layık görülen Buket ile beraberim. Ne için? Sadece gösteriş.'
Kutay bardağını sehpaya koyup dinlenme odasından battaniye ve yastık alarak geri döndü. Başının altına dikkatle yastığı yerleştirdi ve battaniyeyi örttü. O da yorgundu. Karşı koltukta kaykılarak oturdu ve gözlerini kapattı.