Zaman hiç ummadıkları kadar çabuk geçiyordu. Bebek hızla büyüyordu. Sıla yedi aylık hamile olmasına rağmen karnı neredeyse yok denecek kadar küçüktü. Sanki akşam çok yemek yemişte şişkinlik yapmış gibi duruyordu.
Doktor kontrollerini aksatmıyor, verdiği tüm testleri yaptırıyordu. Bunun yanı sıra yediği, içtiği kontrol altında tutuluyor ve yürüyüşlerini de her gün Pars ile beraber yapıyordu.
Sıla her doktor kontrolüne gittiğinde bir gördüğü koca göbekli kadınlara birde kendi ayva yutmuş karnına bakıp üzülüyordu. Doktor iç karnının büyük olduğunu ve bunun bir şans olduğunu söylüyordu. Son kontrolünde son iki aya girdiği için artık bebek daha hızlı büyüyeceğini ve karnının belirginleşeceğini söylemişti.
İşlerini evden takip ettiği için sorun yaşamıyordu. Mecbur kalmadıkça kendini yormuyor ve rahat etmeye çalışıyordu.
Pars'ın günde üç defa telefon etmesi, her akşam eve meyve ile gelmesi ayrı bir şımarma sebebiydi. Pars kendini Sıla'ya adamış durumdaydı.
Akşam kardeşinin soyduğu meyveleri yerken ayaklarını uzatmış Pars'a masaj yaptırıyordu.
-Sıla, biz yedi aylık doğduk ya
-Canım biz ikiziz. Erken doğum ikizlerde çok görülen bir durum... Sen dana gibi olunca çıkmak zorunda kalmışız.
-Onu biliyorum bayan ukala, söylemek istediğim o değil. Annemde yedi aylık doğmuş, bizimkide erken çıkmasın
-Ay Pars! Açma şom ağzını ya. Kızım uslu uslu oturuyor. Ahh! Yalnız fena tekme atıyor.
Pars uzanıp Sıla'nın ayva karnını sevdi.
-Dayısının meleği, bir tanesi, at bakayım anneye bir tepik.
-Sen zevk mi alıyorsun benim canımın acımasından
-Girme meleğimle arama cadı.
-Eskiden fıstıktım şimdi cadı mı oldum?
Pars sırıtıp karnını sevmeye devam etti. Her akşam meleği ile konuşuyor, karın içindeki hareketleri elleri ile hissedince çok mutlu oluyordu. Sabırsızlanıyordu, bir an önce kucağına almak, ona bakmak istiyordu.
Sıla, Pars'ın komik hallerini sırıtarak izlerken kasıklarına giren sancı ile kasıldı. Elini karnının altına koyup acısının geçmesini bekledi.
-Ne oldu?
-Of sancı girdi. Ah! Aahh!
-Ne oluyor ya?
-Pars çok acıyor, bir şey oluyor Aahhh!
Pars doğrulup endişe ile Sıla'ya bakınca ıslanmış olan pantolonunu gördü. Dehşet içindeydi.
-Kızım altına işedin.
-Geri zekâlı suyum geldi doğuruyorum aaahhhh! Açtın şom ağzını aaahhh!
-Tamam, sakin ol hastaneye gideceğiz.
-Çanta, çanta hazır değil aahh! Bebeğin Ayyy! Eşyalarıııı
Pars saçlarını yolarken bir yandan taksiyi arıyor bir yandan da çantanın içine bulduğu bebek kıyafetlerini tıkıştırıyordu.
-Taksi geldi, gel güzelim, tutun bana, yavaşça kalk ha gayret
-Off Pars çok canım acıyor ıııhhh! Bir şey yap ah ne olur...
-Benimde acıyor güzelim, elimden geleni yapıyorum.
Sılanın acı dolu çığlıkları, Pars'ın onu sakinleştirmek için sarf ettiği bir sürü anlamsız cümle ile arabanın içine dolan cümbüş ile hastaneye ulaştılar. Sıla hemen doğum odasına alındı. Pars doğumhanenin kapısında yanında duran taksicinin koluna sarılmış bekliyordu. İçeriden gelen her çığlıkta adamın kolunu sıkıp güç almaya çalışıyordu. Zavallı adam sesini çıkarmadan bekliyordu.
İçeriden gelen yüksek tondaki son çığlık ile Pars adamın kolunu biraz daha sıkıp gözlerini kapattı. Fiziki olmasa da ruhen çok acı çekiyordu. Kardeşinin emin ellerde olmasını bildiği halde kendi elinden bir şey gelmemesi ve duyduğu acı çığlıkları karşısında ayakta durmakta zorlanıyordu. Sıla bir doğururken o tam anlamı ile dışarıda dokuz doğuruyordu. Ses kesilince taksiciye döndü.
-Ne oldu? Neden ses kesildi?
-Ne bileyim birader doğdu herhalde.
-Sen niye buradasın?
Geldiğinden beri yanında olduğunu fark etmediği adamı yeni görmüş gibi yüzüne bakmıştı.
-Paramı ver gideyim.
-Ulan koyun can derdinde, kasap et derdinde
-Ama öyle deme, deminden beri yanında duruyorum sana destek veriyorum.
-Ha, o da doğru.
Pars cebinden para çıkartıp adama verdikten sonra gönderdi. Derin nefesler alıyor, üç adım ileri üç adım geri volta atıp duruyordu.
Kısa süre sonra doğumhanenin kapısı açıldı. Sıla yorgun bedeni terden ıslanmış saçları ile sedyede yatıyordu. Kardeşine bakıp gülümsedi. Kısık ve yorgun sesi ile "kızım oldu" dedi. Onu odaya götürürlerken Pars hemşireyi durdurdu.
-Bebek nerede?
-Erken doğduğu için kuvöze aldık ama merak etmeyin, çok sağlıklı. Bu sadece bir önlem...
-Görebilir miyim?
-Siz anne ile odaya gidin, ben haber vereceğim.
Sıla yatağına yerleştirildikten sonra hemşire Pars'a içeri girebileceğini söyledi. Hemen kardeşinin yanına gidip alnından öptü. Bu hayatında yaşadığı en zor ve en güzel andı. İkisinin de gözlerinden yaşlar süzüldü. Dudakları titriyor, sesleri çıkmıyordu. Sadece bakışarak mutluluklarını paylaştılar.
Hemşire odaya girince Pars toparlanıp gözyaşlarını sildi. Hemşire hafifçe sırıttı, alışık olduğu bir sahneydi.
-Çocuk doktoru bebeğinizin kontrollerini yaptı. Erken doğmasına rağmen çok sağlıklı ve güçlü bir bebek... Birazdan yanına getirecekler.
Pars'a dönerek "Babası ona eşlik edebilir" dedi.
-Ben babası değilim, dayısıyım.
-Aa öyle mi? Ne hoş
Pars tek kaşını kaldırıp çapkınca hemşireye gülümseyince kadın utanıp başını eğdi. Sıla gözlerini devirmiş kardeşine bakıyordu. Hemşireye "bana yolu gösterir misini?" dedi ve odadan çıkarken Sıla'ya göz kırptı.
Pars camekânın ardından bebeğin kuvözden çıkarılışını ve üzerinin giydirilmesini seyretti. Hemşire ona camdan giyinmiş halini gösterdi ve odadan çıktı. Bebeği yavaşça Pars'ın kucağına verdi.
'Meleğim, güzel bebeğim, hoş geldin hayatımıza. Hoş geldin kalbimizdeki en değerli yere. Miniciksin ve annen gibi çok güzelsin. Seni seviyorum güzel kız. İlk görüşte aşk buymuş demek ki'
Burnunu başına yanaştırıp mis gibi bebek kokusunu içine çekti. Bundan sonraki hayatında sahip olduğu en değerli dişi kucağında duruyordu.
Bebek kucağında odaya girdi. Sıla heyecanla bu anı bekliyordu. Bebeğini kucağına almak için sabırsızdı. Onu Pars'ın kucağında görünce ağlamaya başladı. Hıçkırıklarını engellemek için eliyle ağzını kapatmak zorunda kaldı.
-Sılacım, sana küçük meleğini getirdim.
Sıla sıkışan kalbini rahatlatmak için derin bir nefes aldı, kollarını uzattı. Pars dikkatle bebeği annesine verdi.
-Kızım, bebeğim, güzelim... Bu tulumlar büyük gelmiş sana annecim, kıyam ben sana.
Pars sandalyeyi yatağın yanına çekip bu muhteşem ikiliye yakın oturdu.
-Gelirken sordum, neden erken doğdun diye, ağzımıza sıçmak için acelesi varmış.
Pars'ın neşesi Sıla'yı da neşelendirmişti. İki kardeş hem gülüyor hem de ailelerine yeni katılan bebeklerini seviyorlardı. Hemşire gelip nasıl emzireceğini ve nelere dikkat etmesi gerektiğini tek tek anlattı. Sıla'dan daha çok soru soran Pars'ın tüm merakını cevapları ile giderdi.
Ertesi sabah doktor kontrolünde sonra anne ve bebek sağlıklı oldukları için eve gitmelerine izin verildi. Pars önden gidip Sıla için kıyafet ve arabasını aldıktan sonra hastaneye döndü. Ailesini hastaneden çıkartıp eve getirdi. Yeni hayatlarının ilk gününe onları gelecekte nelerin beklediğini bilmeyerek başladılar.
***
Melek ki ayını doldurmuştu. Evin tüm düzeni hatta Pars'ın randevuları bile ona göre ayarlanmıştı. Pars, Melek'e babadan daha fazlası olmuş, her ihtiyacı ile ilgileniyor, eve geldikten sonra tüm bakımını üstleniyordu. Âşıktı küçük meleğine...
Melek'i uyuttuktan sonra salona gelip Sıla'nın yanına oturdu.
-Sonunda uyudu.
-Demin ciyaklıyordu.
-Kendi kıçından çıkan sesten korktu, rahatlayınca uyudu. Sıla...
Ciddi tonlama Sıla'yı gerdi. Erteledikleri, uzun zamandır aklında olan konuşmanın zamanı gelmişti.
-Annemlere artık söylemek zorundayız.
-Biliyorum da nasıl olacak? Zaman geçtikçe daha da zorlaşıyor ve benim korkum daha artıyor.
-Benim bir fikrim var. Bebeğin benim olduğunu söyleyelim, sana yüklenmesinler. Benim taşkınlıklarıma alışıklar, belki daha kolay kabul ederler.
-Saçmalama Pars, ömür boyu söylenecek bir yalan bu. Hatta burada kalmayıp üstüne yenileri eklenecek. Bebeğin annesi kim? Nerede? Vs. Beni düşündüğünü anlıyorum fakat seni bu şekilde ateşe atamam. Ne yaşamam gerekiyorsa yaşayacağım. Gerçeği söyleyip kurtulacağız.
-Kurtulamayız canım, daha fazlası olacağına eminim. Sıla en azından ben önden gidip onlarla konuşayım. Sen bebek ile karşılarına çıkma. Durumu ayarladıktan sonra sende gelirsin sonrasını o zaman planlarız.
-Yine benim için kendini öne atıyorsun. İlk kurşunu yiyeceksin.
-Yiyeceğim sadece kurşun olsun
-Pars, aklımı kurcalayan ve beni rahatsız eden bir konu daha var. Melek'in babası... Kutay'ın artık kızı olduğunu bilmesi gerekmiyor mu?
-O herifi şimdi konuşmayalım lütfen. Zaten yurtdışında, peşinden koşmak istemiyorum.
-Hala kızgınsın
-Sen değil misin?
-Kızgınım fakat bebeğim elimi kolumu bağlıyor.
Aldıkları ortak karar ile Pars hafta sonu ailesi ile konuşmak için Ankara'ya gitti. Sıla'yı fazla yalnız bırakmamak için konuşup hemen dönmesi gerekiyordu. Artçı dalgalara beraber göğüs gereceklerdi.
Pars, tedirgin, sıkıntılı bir ruh hali ile girdiği evde anne ve babasını karşısına oturttu. Söze nasıl başlayacağını hala bilmiyordu. Babası kaşları çatık kendisine bakarken annesinin mimikleri merak içeriyordu.
-Buraya gelmemin nedeni önemli bir durumu açıklamak... Sağlığımız iyi, bir problem yok.
Kelimeler boğazında düğümleniyor, çözebilmek için sürekli yutkunuyordu. 'Keşke bebek benim diyebilseydim, bu daha kolay olurdu.'
-İki ay önce evimize bir bebek geldi. Aynı adı gibi çok güzel, hareketli, sağlıklı... Annesi, dayısı ve anneannesi gibi yedi aylık doğdu.
Parmaklarını sıkmaktan kırılmak üzereydi. Babası koltuktaki oturuşunu dikleştirdi. Duyduklarını idrak etmeye çalışıyor fakat mantığı sürekli anlamasına engel oluyordu. Annesi gözlerini sıkıca kapattı gelecek fırtınayı bekliyordu. Adam en tehlikeli ses tonu ile "Sen şunu açıkça söyle bakayım" dedi.
-Sıla'nın bir bebeği oldu baba
-Bundan önce evlendi haberinin gelmesi gerekmiyor mu?
-Evet, ama öyle bir haber yok baba
Nuri Bey ayağa kalkıp oğlunun yakasına yapıştı ve sarsmaya başladı. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
-Ulan siz ikiniz ne bok yiyorsunuz orada? Kardeşin orospu olup adamların koynuna girerken sende pezevenkliğini mi yapıyorsun lan it?
-Baba düzgün konuş
-Utanmadan karşıma geçip Sıla'nın çocuğu oldu diyorsun, birde o piçi matah bir bokmuş gibi övüyorsun sonra baba düzgün konuş, öyle mi? Siktir git lan bu evden, sizin gibi çocuklarım yok benim.
-Baba
-Defol dedim lan, defol!
Pars sessizce kenarda ağlayan annesinin omzunu sıkıp evden ayrıldı. Havaalanına giderken kardeşini arayarak 'ben gelmeden babam arasa açma Sıla' diye tembihledi. O an Sıla arkalarında aile desteğinin kalmadığını anladı. Melek annesinin üzüntüsünü hissetmiş gibi tüm gece uyanmadan yattı.