Beş ay olmasına rağmen Sıla bebeği için bir patik dahi almamıştı. Sağlığına dikkat ediyor, yemesine, uykusuna, yürüyüşlerine aksatmadan devam ediyordu. Aylar önce bebek firması için yaptığı internet sitesini açtı. Sevimli bebeklerin üzerinde minik tulumlar, patikler oyuncak gibi duruyordu. Onlara baktıkça hevesleniyor fakat ayakları bir türlü onu dışarı çıkartmıyordu.
Eksik hissediyordu kendini, babasız bebek sahibi olmak zor ve acı vericiydi. Her doktor kontrolünde çiftleri görmek sinirini bozmaya başlamıştı. Pars her konuda destek olsa da o dayıydı, babanın yerini tutamazdı.
Kafasındaki ses hep bebeğin babasını tanımalı, babası kızı ile ilgilenmeli diyordu. Kutay'ın karşısına çıkıp bu senin bebeğin demek zordu. Ne tepki vereceğini bilecek kadar tanımıyordu onu. Ya inanmazsa...
Ondan sonra hayatında başkaları olmuştur diye düşünürse hatta bunu dile getirirse... Tüm bu olumsuz varsayımlar Sıla'yı bağlıyor ve adım attırmıyordu.
'Of Sıla, önünde sonunda bu adam çocuğu olduğunu öğrenecek. Saklamak kızıma haksızlık olur. Kendim her şeyden mahrum kalırım ama ona bunu yapamam'
Üzerini değiştirip evden çıktı. Yolda Pars'ı arayarak alışveriş merkezinde buluşmayı teklif etti. Pars bir saat sonra yanında olacağını söylemişti. Kardeşini beklerken dolaşmaya başladı.
Her ne kadar dışarıdan hamile olduğu belli olmasa da hareketleri yavaşlamıştı. Artık daha çabuk yoruluyordu, eskisi kadar hızlı hareket edemiyordu. Kendini yormamak için yavaş adımlarla gezdi.
Bebek mağazasının büyük vitrininin önünde durdu. Bebek arabaları, araba koltukları, mama sandalyesi ve daha birçok ürün... 'Ne çok alınacak şey var. Liste yapmam gerekecek' diye düşündü. Mağazanın ikinci vitrinine geçti. Burada minik kıyafetler vardı. Farkında olmadan gülümsemeye başlamıştı.
-Merhaba Sıla
-Arsun?
Sıla, Arsun'u görünce ne yapacağını bilemedi, eli ayağına dolaştı. Bebek mağazasının önünde yakalanmıştı. Sanki alnında hamileyim yazıyordu.
-Nasılsın? Yılbaşından sonra görüşemedik.
-Şey, evet, Bir sorun olmayınca bana gerek kalmadı.
-Kutay internet sitesinden söz etmişti, anlaşmadınız mı?
-Konuşmadık, havada kaldı.
-Sende halklısın, İngiltere'ye bir gitti, gidiş o gidiş.
-Hıı
-Ne zaman döneceğini söylemiyor, ne kafaymış bir türlü toplayamadı.
-Kafasını toplayacak ne oldu ki?
-Annem başlı başına bir neden hayatım. O kadar baskı yaptı ki en son dayanamadı
-Tabii herkesin derdi kendine büyük dimi?
-Vaktin var mı? Bir kahve içelim mi?
-Aslında ben biri ile buluşacaktım. Beklerken öyle dolanıyordum, gelir şimdi.
-Peki, başka zaman mutlaka görüşelim
-Olur tabii
Arsun gittikten sonra Sıla büyük bir olay atlatmış gibi derin bir nefes verdi. Karşı koridordan Pars ona el sallayarak geliyordu. Pars yanına gelir gelmez Sıla elini tutup mağazadan içeri soktu. Bir an önce alışveriş yapıp eve dönmek istiyordu. Başka biri ile karşılaşıp aynı stresi tekrar yaşayamazdı.
Birçok bebek kıyafeti seçtiler. Pars, Sıla'dan daha hevesliydi ve eğleniyordu. Elindeki bebek tulumunu oynattığını gören kadınlar iç çekerek bakıyor, görüş alanından çıkana kadar gözlerini ayırmıyorlardı.
-Pars, seninle alışveriş yapmak berbat bir olay, biliyor musun?
-Neden öyle söyledin şimdi fıstığım?
-Kadınlar seni gözleri ile yedikten sonra bana pislikmişim gibi bakıyorlar.
-Bir tanem, kardeşin bakılacak bir adam artık bunu kabul et ama sen pislik değilsin. Onlar seni benim yanımda görünce kıskanıyorlar.
-Kendini beğenmiş, hadi yürü gidelim artık.
Pars gülümseyip kardeşini kolunun altına aldı. Ödemeyi yaptıktan sonra bir sürü poşet ile eve öndüler.
***
Pars hastaları arasında bulduğu küçük arada dinlenme odasına geçip kendini koltuğa attı. Çok geçmeden Tuğçe elinde telsiz telefonla yanına geldi. Dinlenmek istemişti fakat bu mümkün görünmüyordu. Sertçe telefonu Tuğçe'nin elinden çekti.
-Efendim
-Bu ses tonuna baklavaların kadar hayran olduğumu söylemiş miydim?
-Ah bu muhteşem iltifat Lizzie'ye mi ait?
-Hmm hala muhteşem olduğumu hatırlıyorsun demek.
-Ah ah, nasıl unutabilirim.
-Hadi oradan serseri
Karşılıklı kahkaha attılar. Pars iki yıllık eğitimi için İngiltere'ye gittiğinde tanışmışlar ve çok iyi anlaşmışlardı. Önceleri sevgili olmayı denemişler fakat arkadaş olarak daha iyi gittiklerine karar vermiş ve sonraki zamanlarda harika günler geçirmişlerdi.
Pars Türkiye'ye döndükten sonra bağları kopmamıştı. Lizzie Türkiye'ye geldiğinde mutlaka buluşuyorlardı. Lizzie dergi editörüydü. Öğrencilik döneminde Pars'a mankenlik teklif etmiş ve öğrencilik dönemini rahat geçirmesini sağlamıştı. Hala Pars'ın albümü kütüphanesinin en özel bölümünde duruyordu.
Onlar birbirleri için sevgili, arkadaş, sırdaş gibi birçok şey olmuşlardı. Pars kız arkadaşlarını anlattığı zaman Lizzie 'pis şıllık' diyerek yalandan kıskançlık yapıyordu.
-Bebeğim neredesin? Uzun zamandır sesin çıkmıyordu.
-Eğer akşamını bana ayırırsan ayrıntısıyla anlatırım.
Pars uzandığı koltuktan hızla doğruldu.
-Şaka yapıyorsun. Türkiye'de misin?
-Evet tatlım. Bu sabah geldim, yarın öğle uçağı ile dönüyorum.
-Bu çok kısa
-Tüm gecemi sana ayırıyorum yakışıklı, yetmez mi?
-Özledim seni kızım ya, nerede kalıyorsun, akşam yanındayım.
Akşam için sözleştikten sonra Pars mutlu bir şekilde telefonu kapattı. Sıla'yı arayıp her şeyin yolunda olduğunu öğrendikten sonra akşam programını anlattı. Sıla, kendisini merak etmemesini ve gitmesini söyledi. Lizzie'nin kardeşine iyi geldiğini biliyordu. Sıla'yı yalnız bırakmak istemediği için aylardır gelen tüm teklifleri geri çeviriyor, dışarı çıkmıyordu. Tüm sosyal hayatını askıya almıştı. Artık nefes almaya ihtiyacı vardı.
Pars randevuları biter bitmez aracını doğru otele sürdü. Anahtarını görevliye verip koşar adım otele girdi. Lobinin ortasında etrafa bakınırken karşıdan tüm alımlı hali ile kalçasını sallayarak kendisine doğru gelen kadını fark etti. Kollarını açarak gelmesini bekledi.
Aralarında bir iki adim kalmıştı ki Pars onu kendine çekip belinden sarılarak etrafında çevirdi. Lizzie hem şaşkın hem neşeli kahkahalar attı. Kucağından indirip dudaklarından öptü.
-Etraftaki kadınlar sevgilin olduğumu sanacak
-Sen varken benim başkasına ihtiyacım yok ki
-En çok bu iltifatları özlüyorum.
Otelin yemek salonuna geçip manzarası en güzel masaya oturdular. Yemeklerini sipariş ettikten sonra görüşmedikleri dönemde neler yaptıklarını konuştular. Pars'ın düşünceli hali kadının dikkatini çekmişti. Kısa bir uğraş sonucu Pars çözüldü.
Lizzie sır küpünden farksız bir kadın olduğu için Pars ona her ayrıntıyı anlattı. Sıla'nın yaşadıkları, kendisinin hissettiklerini gizlemedi. Lizzie uzanıp Pars'ın elini tuttu.
-Bizde olsa bu yaşadıklarınız sorun olmazdı fakat sizde farklı. Kendini çok zorladığını anlayabiliyorum ama unutma Pars, hayatınıza bir bebek girmiş ve bu muhteşem, bu bir mucize. Harika bir annesi ve kusursuz bir dayısı var ama bu bebeğin birde babası var Pars. Onun bilmeye hakkı var. Kızgın olduğunu görebiliyorum, Sıla ve bebeği için baba ile konuşmalısın.
Pars sadece başıyla onayladı, uzanıp elini öptü. Lizzie'nin fikirlerine her zaman önem verirdi. Hayata olumlu bakan bir kadındı. Öngörüleri her zaman tutar ve yol gösterici olurdu. Her zaman olduğu gibi sözünü dinleyecekti.
Yemeklerini yedikten sonra kalktılar. Pars ona odasına kadar eşlik etti. Lizzie odanın kapısını açtıktan sonra Pars'a döndü, elini onun kalbinin üzerine koydu, gözleri dolmuştu.
-Bu gece bu kalbe başımı yaslayıp uyuyabilir miyim?
Pars şaşırarak baktı. Tüm gece neşeli olan kadın bir anda duygusallaşmış ve gözleri dolmuştu. Lizzie'nin ağladığını gören ender insanlardandı ve bu bir elin beş parmağını geçmezdi.
-Neyin var Lizzie? Neden duygusallaştın?
-Hiç, öyle bir anda oldu. Seni çok özledim galiba
-Bu kalpte her zaman yerin var senin, tabii ki uyuyabilirsin.
Kıyafetlerini çıkartıp yatağa uzandılar. Lizzie, Pars'ın yanağını koklayarak, içine çekmek ister gibi öptü ve başını kalbine yasladı. Pars'ta ona sarılıp saçlarını okşadı. Lizzie'nin söylemediği bir şey vardı ama merak etse de üzerine gitmedi, sadece isteğini yerine getirdi.
Gece yarısı Lizzie ter içinde uyandı, yavaşça yataktan çıkıp banyoya gitti, elini yüzünü yıkayıp biraz olsun kendine geldi. Pars'ı uyandırmamak için tüy gibi hafif hareketlerle yatağa girdi. Pars onu kendinden uzaklaştığını hissetmiş gibi tekrar sardı, kollarının arasına aldı. Lizzie'nin gözlerinden iki damla yaş süzüldü. 'Elveda yakışıklı' dedi ve gözlerini kapattı.
Sabah erkenden uyandılar, güzel bir kahvaltının ardından Pars onu havaalanına götürdü.
-Seni bir daha ne zaman göreceğim?
-Bilmem, nasıl olsa hep kalbindeyim.
***
Levent, Sedat'ın odasına girdiğinde adamın allak bullak olmuş yüzüne boş gözlerle baktı.
-Bu suratın hali ne? Neden öyle bakıyorsun?
-Bir insan karısını neden döver?
-Kendi acizliğinden. Kadın kendinden daha güçlüdür, o da bunu hazmedemez ve tek bildiği şeyi yapar, güç gösterisi.
-Bu çok hayvani bir dürtü...
-Evet öyle. Kim karısını dövmüş?
-Dikimhaneye gittim, kontrol için. Makineci Serap abla beni görünce yüzünü sakladı. Fark edip önünde dikeldim, tabii mecburen bakmak zorunda kaldı. Kadının yüzünün bir tarafı mosmordu Levent. Dehşete kapıldım, kaza geçirdi sandım. Zorladım ama anlatmak istemedi, üstüne gidince ağlamaya başladı. Sonradan öğrendim ki kocası dövmüş.
-Hayvan herif, ne istemiş kadından?
-Kadının tüm maaşını elinden alıyormuş. Sadece yol parası veriyormuş. O da işe gelebilsin çalışsın diye. Kadında mesai paralarının yarısını saklamış. Şanssızlık peşini bırakmamış ve adam sakladığı paraları bulmuş.
-Herifin bir işi yok ve bütün gün kahvede kumar oynuyor değil mi?
-Nereden bildin?
-Bu ülkenin gerçeklerinden biri Sedat... Böyle çok aile var. Kadını çalıştırıp parasını yiyen sonrada ortada ben adamım diye dolaşan bir sürü başıboş it var.
-Bu insanlık dışı...
-İnternette kısa bir tur at Sedat. Karşına kocası tarafından öldürülen bir sürü kadın çıkacak. Hepside bir hiç uğruna heba olmuş kadınlar. Beni Serap Hanım'a götürür müsün? Belki yardımımız dokunur. Bir kişi bir kişidir.
Dikimhaneye girdiklerinde makineler ritmik bir şekilde çalışıyordu. Her makine başında biri, dikkatle işini yapıyordu. Ustabaşı büyük patronu görünce koşarak yanına geldi.
-Hoş geldin beyim.
-Kolay gelsin usta, nasılsın?
-Allah razı olsun, sayenizde iyiyiz. Sende iyisindir inşallah.
-Eyvallah usta. Bana Serap Hanım'ı gönderir misin?
-Emrin olur beyim. Birde tavşankanı çay?
Levent gülümseyerek başını salladı. Sedat ile odaya geçtiler. Kısa süre sonra çaylar, ardından Serap geldi. Kadının başı önde hiç kaldırmadan duruyordu.
-Serap hanım, lütfen oturun. Sedat bana bugün öğrendiklerini anlattı. Yaşadıklarınız bizi çok üzdü, sizin için ne yapabiliriz.
Kadın konuşmadan başını iki yana salladı. Yaşadıklarına razı gelmiş, tükenmiş ve kabullenmiş bir kadındı. Bakışlarını Levent'e çevirdi. Gözleri 'ne yapsan boş' diyordu.
-Çocuğunuz var mı?
-Yok, çok şükür...
Levent sıkıntı ile nefes aldı, çenesini sıvazladı. Bu cümle bir kadının ağzından 'var, çok şükür' diye çıkmalıydı. Anne olmak kutsaldı, her kadın yaşamak isterdi fakat Serap istemiyordu ve kötü hayatına birde çocuk katmadığı için şükrediyordu. Haklıydı belki, kendisi bir şekilde katlanıyordu ama çocuğu olsa katlanabilir miydi? Kendi eziyetini çocuğunun görmesini ister miydi? Ya da çocuğunun eziyet çekmesine dayanabilir miydi?
-Serap Hanım, ben size yardım etmek için bugün buraya geldim. Siz kendi ekmeğini kazanan, çalışkan ve yetenekli bir kadınsınız. Eğer bu yaşadıklarınıza son vermek istiyorsanız sizi koruyabiliriz.
-Allah razı olsun Levent Bey. Nasıl kurtulayım? Nereye gitsem bulur beni, sonra daha beterini yapar.
-Siz sadece bana istiyorum diyin, gerisini ben hallederim.
-Sahi mi? Öyle bir şansım var mı? İstemem mi? İsterim tabii, canıma tak etti. Yetti artık Levent Bey. Tek paramı alsa, dövse neyse de diğer yaptıkları...
Kadın konuşmasına devam etmese de Levent ne demek istediğini anlamıştı. Adam onu her türlü ihtiyacı için hunharca kullanıyordu. Enes'i çağırdı.
-Enes, Serap Hanım'ı korumaya alıyoruz, iki gün dinlendikten sonra işine devam edecek. Bu arada evinin adresini ve kocası ile ilgili bilgileri al ve kendisine gereken bilgiyi verdir.
-Sen merak etme abi.
Serap hayretle bir Levent'e bir Enes'e baktı. Nerede kalacaktı? Kocasına ne bilgi verilecekti? 'O herif konuşmadan, bilgiden anlamaz ki' diye düşündü.
-Serap Hanım, bundan sonrası için üzülmeyin ve meraklanmayın olur mu? Konuyla bizzat ben ilgileneceğim. Bir sorununuz olursa Sedat'a, bana veya kardeşlerime çekinmeden gelebilirsiniz.
-Ben ne deyim sana Levent Bey? Allah karşına seni el üstünde tutacak insanlar çıkarsın inşallah.
-Bu güzel duadan sonra sırtım yere gelmez artık.
Kadın uzun zamandan sonra ilk defa gülmüş, içi umut dolmuştu. Bundan sonra her duasına Levent'i katacaktı.