Bölüm 7

1472 Words
Dağ evinde yaşadıklarının Sıla için bir milat olduğundan habersiz, çalışmaya devam ediyordu. Etkilendiği bir adam, yaşadığı harika gün ve bir saniyesini bile hatırlamadığı bir gece. Kutay aklına geldiğinde hemen onu aklından çıkartmaya çalışıyordu. Aklı bin bir türlü oyun oynuyor hiç ummadığı yerde onu hatırlatıyordu. Aramalarına cevap vermek istemiyordu. Ne diyecekti? 'O gece seninle beraber olmuşum fakat bir saniyesini bile hatırlamıyorum, kusura bakma canım. Ben mi seni kullandım yoksa sen mi beni kullandın tam bir muamma. Belki de çok ateşli anlar yaşamışızdır nereden bilebiliriz ki?' Kutay'dan arama geldiğinde telefon susana kadar gözünü ayırmadan nefesini tutarak ekrana bakıyordu. Arama sonlanınca su yüzüne çıkıp derin soluklar alıyordu. Tekrar onu görmekten, sesini duymaktan korkuyordu. Ya yine etkilenirsem? Demekten kendini alamıyordu. Pars'ın muayenehanesine bile gitmemişti. Peri'yi görünce saçmalamaktan korktu. Pars, Peri'den Kutay ile ilgili haberleri alıyordu. Bir gün işten geldiğinde "Seninki yurtdışına gitmiş" dedi. Sıla kardeşini tanıyordu, ona zarar vermeden rahat etmeyeceğini biliyordu. Pars dile getirmese de kızgındı Kutay'a. Pars kin gütmezdi, o an duygularını karşısındakine söyler, rahatlardı. Bu sefer rahatlayamamıştı. Sıla'nın arada giren baş ağrılarına son zamanlarda mide bulantısı da eklenmişti. Bilgisayar başında çok zaman geçiriyordu. Ne zaman sıkıntıları başlasa, işten uzaklaşıyor ve rahatlıyordu. Elindeki iş bitirebilmek için uzun saatler kalkmadan çalışmıştı fakat artık vücudunun dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bedeninin 'artık yeter' dediğini duyabiliyordu. Kahve yapmak için masadan kalktığında dönen başı ve kararan gözleri yüzünden ayakta durmadı, düşmemek için olduğu yere oturdu. Gözlerini kapattı fakat dünya tüm hızıyla etrafında dönüyordu. Yere uzandı, ayaklarını kendine çekti. 'Geçsin artık, neden durmuyor?' Derin nefesler aldı, sırt üstü yattı, ayaklarını yanında duran koltuğa kaldırıp uzattı. Bildiği tüm yöntemleri deniyordu. Bir süre hareketsiz yattıktan sonra yavaşça düzelmeye başladığını hissetti. En azından artık ev etrafında dönmüyordu. Kendini toparladıktan sonra anahtarını ve cüzdanını aldı. Arka sokaktaki sağlık ocağına gidip doktora danışabilir ya da tansiyonunu ölçtürebilirdi. Doktorun yardımcı olabileceği düşüncesine sığınıp yavaş adımlarla yola çıktı. Doktor gelene kadar hemşiresi onunla ilgilendi. Önce tansiyonunu ölçtü. -Tansiyonunuz biraz düşük ama korkulacak seviyede değil. Sıla hanım, hamile olabilir misiniz? 'Ne? Ne hamilesi be kadın? Saçmalama, olamaz, mümkün değil. Ben daha yeni adet oldum' -Yok değilim, olamam -Karnınız aç mı? -Ah, evet. Ben sabahtan beri yemek yemedim. Bak şimdi, siz söyleyince hatırladım. Açlıktan olmuştur tabii Sıla yüzünde yalancı gülümseme ile hızla konuştu ve kendini odadan dışarı attı. Merdivenin yanındaki duvara tutunup hızla nefes alıp vermeye başladı. Olabilir miydi? Adet olmuştu, kadınlar hamile kalınca adet olmazlardı, mümkün müydü? Eve dönüş yolunda eczanelerin önünden geçti. Her kapıda fikir değiştirdi. Almalıyım, almamalıyım... En son zor bir kararla eczaneye girip hamilelik testi aldı. Eve girip doğru banyoya koştu, elleri titriyordu. 'Ne olur olmasın' diye dua etti. Pars geldiğinde ev karanlıktı. Sıla bir yere gideceği zaman mutlaka söylerdi. İçeri girip ışığı yaktı. Sıla koltukta oturmuş, dizlerini toplayıp sarılmış ve gözünü ayırmadan karşısındaki sehpaya bakıyordu. Pars'ın geldiğini bile fark etmemişti. Oysaki fıstığı onu her geldiğinde boynuna atlayarak karşılardı. Yanına gidip oturdu. Saçları ıslaktı ve bluzunun arkası sırılsıklam olmuştu. "Fıstığım" demesi ile Sıla başını kaldırdı. Kan çanağına dönmüş gözlerini görünce dehşete kapıldı. O güzel gözleri ağlamaktan hırpalanmıştı. Kısık, cansız bir sesle "Pars" dedi. -Canım ne oldu? Sıla başını sehpaya çevirdi. Pars'ta onun baktığı yöne döndü, gördüğü şey ile kalbi söküldü. Uzun çubuğun üzerinde belirmiş iki kırmızıçizgi vardı. Gözleri buluştuğunda kardeşinin çaresizliğini okuyabilmişti. -Ben şimdi ne yapacağım? Pars'ın yüreği sıkıştı, aldığı nefes yetmiyordu. Ne diyecekti kardeşine? Boş ver mi? Yoksa dur ben o iti öldüreyim sonra bakarız mı? Arkasına yaslandı, gözlerini uzağa dikti. Normal şartlarda problemi karşısına alıp önce durum değerlendirmesi yapardı, çözümler oluşturup en doğru olanı seçer ve uygulardı. Şartlar normalden çok uzaktı. 'Ne yapacağız? O herifin canına okuyacağım, o kesin ama acelesi yok. Aldırmak, asla, bir cana kıyamayız, biz katil değiliz. Anneme ve babama ne diyeceğiz? Babam Sıla'yı bitirir, reddeder, yıkar geçer. Ben nasıl koruyacağım Sıla'yı?' -Pars bir şey söyle, bağır çağır, ağzından bir kelime çıksın, kız bana -Yapamam Sıla, sana kızamam. Kendi canıma kıyamam. -Ben kendime kıydım ama Sıla tekrar hıçkırıklara boğulduğunda, Pars onu sıkıca sardı. Onunda canı Sıla kadar yanıyordu. Hiç bilmediği yerde, tek başına kalmış gibi hissediyordu. Yönünü bilmeden açıkta kalmıştı, nereye gitmeli bilemedi. 'Toplan Pars, kendine gel, kardeşinin sana ihtiyacı var' Sıla'yı sakinleştirip gözyaşlarını sildi. -Önce doktora gideceğiz. Ne durumda olduğunuzu öğrenelim -Ben onu aldıramam -Öyle bir şey olmayacak Sıla. Masum bir bebeğe kıyacak kadar delirmedik -Babam... -Bunu sonra konuşalım, önce sen -Sen olmasan ben ne yapardım? -Ben olmasam sen olmazdın, sen olmasan ben olmazdım. Biz bu hayata beraber gözlerimizi açtıysak, ona yenilmeyeceğiz. Hayat istediği oyunu oynasın, üstesinden geleceğiz. Şimdi sil gözyaşlarını. Ben ağlamıyorsam, sende ağlamayacaksın. Pars, kardeşini yatırıp üzerini örttü, alnına güven verici bir öpücük bıraktı. Bir süre saçlarını okşadıktan sonra odasına gidip yattı. Sabaha kadar gözüne uyku girmemişti. Plan yapması gerekiyordu. Hayatlarını alt üst edecek bu değişimi en az hasarla nasıl atlatabileceklerini düşündü. Sabahın ilk ışıklarında daha fazla yatamadı. Altındaki yatak tüm gece çivili gibi batmıştı bedenine. Kalkıp banyoya girdi, yüzünü yıkadı. Ellerini mermer tezgâha yaslayıp aynaya baktı. Sonuna kadar kardeşinin yanında olacaktı, gerekirse kendisi ateşte yürüyecek ama Sıla'yı koruyacaktı. Bedeninde taşıdığı can onlara aitti, umuttu, şefkatti, sevginin en yüksek mertebesiydi. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra Sıla'yı uyandırmak için odasına girdiğinde kardeşinin kalkmış ve giyinmiş olduğunu gördü. Düne göre daha iyi görünüyordu. Pars'ın verdiği güven biraz olsun gülümsetmişti yüzünü. -Fıstığım, kahvaltı hazır. Yiyelim sonra çıkarız. Hastanenin bekleme salonunda sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Etraflarında karnı burnunda birçok kadın vardı. Önlerinden dev karınlı bir kadın geçince Pars'ın gözleri kocaman açıldı. -Sıla, sende böyle mi olacaksın? -Pars, kadın benden üç tane, umarım böyle olmam -Benim acil vinç kiralamam lazım. Sıla kaşlarını çatıp koluna vurunca Pars gülmeye başladı. Sıla sırıtarak başını diğer yöne çevirdi. Ekranda yanan ismi heyecanlarını katladı. Yavaş ve tedirgin adımlarla doktorun odasına girdiler. Test yaptığını ve hamile olduğunu öğrendiğini söyleyince doktor onu hemen ultrason odasına aldı. Sedyeye yatıp karnını açtı. Pars bir an olsun yanından ayrılmıyor, elini sıkıca tutuyordu. Doktor ekran görüntüsünü inceledi, gerekli ölçümleri yaptı. -Dokuz haftalık sağlıklı bir bebeğiniz var. Birazdan duyacağınız kalp sesleri. Odayı dolduran hızlı atımlı ses mucizeni sesiydi. O andan itibaren tüm hisleri tüm algıları bebek üzerine yoğunlaştı. Yeni bir can geliyordu. Doktorun istediği tahlilleri yaptırdıktan sonra bahçeye çıktılar. Pars derin bir nefes alıp gülümsedi. Daha minicik, hiçbir uzvu tamamlanmamıştı fakat kalp sesleri olan can, onu kendine getirmişti. Artık emindi, bundan sonra hayat bu minik yüreğin etrafında dönecekti. -Sıla düşünsene minik ekmek gibi ayakları olacak, ben nasıl onları yemeden duracağım? Küçükten işlemem lazım, dayısı gibi diş hekimi olsun, o zamana kadar bende yaşlanırım, işimi devam ettirir. -Neden bilgisayar mühendisi olmuyor? -Tüm gün ekran karşısında gözleri mi bozulsun çocuğun Sıla? Dayısı gibi diş hekimi olacak miniğim. -Sen miniğinin dedesine ne diyeceğiz, onu düşünsene -Ne derse desin Sıla, bu bebek doğacak ve bizimle büyüyecek. -Orası öyle de... -Hadi canım, hadi yürü. Eczaneden vitaminleri alalım sonra eve Pars, Sıla'yı eve bıraktıktan sonra muayenehanesine gitti. İlk hastası kontrol için gelmişti ve işi uzun sürmedi. Çalışma masasına oturdu, ellerini kenetleyip çenesine yasladı. Bu durumu ailesine nasıl anlatacağını düşünmeye başladı. 'Şimdi söylesem, Sıla'nın üzerine çok giderler, ona ve bebeğine zarar gelebilir, bunu göze alamam. Doğumdan sonra geç mi olur, tam zamanı mı olur? Telefonda da söylenmez ki, yanlarına gitmeliyim. İlk siniri benden çıkartırlar, Sıla daha az yansır. Önce anneme söylesem duramaz ki babama hemen söyler, o da soluğu burada alır. Nasıl söyleyeceğim? Torununuz oldu. Şak! kalp krizi. Torununuz olsun mu, ister misiniz? Torununuz olabilir. Kıvranma Pars, sıç artık. Bazen gerçekleri söylemek ne kadar zor oluyor ya. Söyle kurtulluk bir durumda değil bu.' Tuğçe hastasının geldiğini haber verince, boynunu sıkan düşünce ilmeğini gevşetti ve ayağa kalktı. Sudem seke seke yanına geldi. -Hoş geldin prenses Sudem, Pars'ın boynuna atılıp sıkıca sarıldı. -Benim yakışıklı doktorum nasılmış? -Bu sevgi gösterisinden sonra kötü olamam. -Bak sana kimi getirdik. Kapıda Sudem'in babası Doğan ve kucağında oğlu Ateş vardı. -Hey küçük adam, gel buraya. Doğan abi hoş geldin. -Hoş bulduk Pars, ne haber? -İyi abi, bu tosun giderek ağırlaşıyor. Adamım dişler ne durumda? Pars bebeği biraz mıncıkladıktan sonra işaret parmağını kıvırıp dudağında gezdirdi. Ateş hemen ağzını açıp Pars'ın parmağını ısırdı. -Oğlum senin adını aslan koyacaklarmış, yanlış olmuş. Bırak parmağımı o bana lazım. Parmağını oynattıkça Ateş gülüyor ve ısırmaya devam ediyordu. Pars onun ensesini koklayarak öptü ve babasına geri verdi. Sudem koltuğa oturunca Pars ona göz kırpıp eldivenlerini giydi. Dikkatle tüm dişlerini incelemeye başladı. -Ga gı ga -İyiyim, sen? -Igı. Gegi gagı gıggıg -Hayır, canım sıkkın değil -Gagagı -Yalancı değiliiimm -Gagıngan gengi -Dişlerine bakarken yüzümden ne anladın acaba? -Gog geg -Çok şey ha... Doğan bu acayip diyaloga daha fazla dayanamadı. -Pars nasıl anlıyorsun bu gaklamayı kardeşim? -Diş hekimliği fakültesinde sadece Latince mi öğretiyorlar sanıyorsun abi? -Gıggır (siktir) Pars kahkaha attı. -Babam ne dedi Pars abi? -Bunu bilme prenses. Dişlerin iyi durumda, kalkabilirsin. Sudem odadan çıktıktan sonra Doğan biraz geride kalıp Pars'ın yanına gitti. Ondaki durgunluğu fark etmişti. -Her şey yolunda mı Pars? -Çok güzel bir olay zamansız olunca canım sıkıldı -Yardım edebileceğim bir konu olursa bir telefon uzağındayım biliyorsun. -Biliyorum, sağ ol. Hakan nasıl? -Çiçeğinin başından ayrılmayan arı gibi. -Hala mı? -Hiç değişmeyecek Onları uğurladıktan sonra hastaları ile ilgilenip gününü tamamladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD