5.Bölüm
“Kızım Sare, çok asi biriydi Komiserim?” diye başladı Sare’nin babası Adil Bey.
Adil Soydan, emekli astsubay olmasının yanında karısı tarafından da zengin bir adamdı. Beyaz saçları yeni yeni kendini ortaya çıkartırken, ikisinin gözlerine de gayet sağlıklı gibi geldi. Hala dinç ve gücü kuvveti yerinde olan bu adamın bir hasta olduğunu düşünmek garip geliyordu. İlaçlarla ayakta kaldığını söylüyordu ama, bu adamı böyle görünce buna pek inanası gelmemişti.
“Ona kaç kere sözümden çıkmamasını ve beni dinlemesini söyledim ama hiç dinlemedi. Şimdi de canından oldu Komiserim.” dedi öfkeyle karışık üzüntüyle. Özgür Komiser, bir şey demeden konuşmasına devam etmesini bekledi.
“O Kerim denilen it benim kızımı öldürdü. Ona o akşam Kerim’le gitme dedim, sonu kötü olur dedim. Önceden de dinlemediği gibi şimdi de dinlemedi beni. Ah kızım…”
Başını eğdi ve ellerini gözlerinin önüne doğru getirdi. İstedi ki gözyaşlarını kimse görmesin. Ama Ada görmüştü.
“Ah güzel kızım. Sonun böyle bir delinin elinden oldu.”
Adamın gözyaşları ses tonuna da yansırken, Ada’yı derinden etkiledi bu durum. Kendi babası aniden aklına geldiğinde acısını saklamak istercesine içine gömdü. O da zamanında babası için çok ağlamıştı. Hatta o kadar çok ağlamıştı ki birkaç gün kendine gelememişti. Şu anda karşısındaki adamı o kadar iyi anlıyordu ki, hak vermeden edemedi. Bazen bazı acılar diğerlerine göre daha gaddar oluyordu. Bunlarda sadece bir kaçıydı.
“Bunu Kerim’in yaptığını niye düşünüyorsunuz? Gözünüze bir şey falan mı takıldı? Bize bildiğiniz her şeyi anlatın.” dedi Ada hassasiyetle. Adil Bey başını salladı.
“O gece kavgalı olduğum kızımla barışmak için sonunda bir şansım olmuştu ve onun tanıştırma teklifini kabul etmiştim…”
“Bir saniye kızgın olduğunuzu söylediniz, daha öncesinde bir husumetiniz mi oldu?” diyerek adamın lafını kesti Özgür. Adil Bey birkaç saniye duraklasa da tekrar devam etti konuşmaya.
“Evet, bundan yıllar önce kavga etmiştik ve o zamandan beri görüşmüyorduk. Dediğim gibi çok asiydi ve onu hiçbir şekilde bu evde tutamadım. Kendi hayatına yaşamak istedi, bende tüm desteklerimi keserek ona kendi hayatını yaşamasına izin verdim.”
“Yani yıllar sonra tekrar buluştunuz. Pek barışamadınız sanki. Gelininiz evden kovduğunuzu söyledi.” diye üzerine gitmeye devam etti Özgür. Verilen ifadeler şimdi şekillenmeye başlamıştı işte.
“Evet, tekrar buluştuk eskisi gibi. Ama sonra o it herif geldi.” Parmaklarını yumruk yaptı. “Benden kızımı istedi. Bende çok öfkelendim ama huzurumuz bozulmasın diye sustum. Sonra işte o kavga gerçekleşti. Öyle olunca da dayanamadım kovdum.” dedi gözlerini kocaman açıp elini de umursamazlıkla savururken. “Sonra da kızımın ölüm haberini aldım.”
“Şüphelendiğiniz biri var mı?”
“Tabii ki de benim kızımı sevgilisi olacak puşt öldürdü. Gidin evini arayın, bakın. Gerçekten onun öldürdüğünü anlarsınız.”
Ada’yla Özgür, Adil Beyi sorgularken Kerim’in üzerindeki şüpheler artıyordu. Aslında buradan bakınca en son Sare’yi gören ve bulan Kerim’di. Belki de gerçekten de Kerim öldürdü Sare’yi. Kavgadaki öfke devam etmiş olabilir ya da Sare, Kerim’e hakaret etti ve Kerim de buna karşın silahını çıkartıp Sare’yi vurdu. Sonra da polisi aradı, suçu kendi üzerine çekmemek için. Şu anda düşündükleri her şey olabilirdi. Ancak gerçek an meselesiydi.
Babanın şüpheleri Kerim’in üzerindeyken abi ve kız kardeşten de aynı söylemleri duyacaklarına yüzde yüz eminlerdi. Ama yine de sorgulamaktan geride durmayacaklardı. Çünkü şu anda tek bir cümle bile onları sonuca götürebilirdi.
**
Adil Soydan’dan sonra sıra Utku Soydan’a gelmişti. Utku soydan, Sare’nin abisiydi. Kendisinin bir şirketi vardı. Babası emekli astsubayken çocuğunun da büyük bir şirketi olması hem Ada’yı hem de Özgür’ü şaşırtıyordu. Bir kızın kaderi bu kadar mı anneye benzerdi?
Adil bir astsubaydı, aynı şekilde Kerim’de astsubaydı. Sare de annesi sayesinde zengindi. Eğer Sare hayatta olsaydı ve Kerim’le evlenseydi aynı şekilde o da ailesi gibi olacaktı.
Kerim’de zengin biriyle evlenecekti. Kerim, Sare’yi öldürdüyse eğer bunda hiçbir çıkar sağlayamıyordu. Parası için deseler, parayı alana kadar Sare’yi elinde tutmak istemez miydi?
Kendini karanlık düşüncelerin içine atmıştı Ada. Çünkü ona şu anda hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Sare öleceğini bile bile neden o eve gitmişti ki? Neden Kerim’le birlikte gitsin? Her şey çok mantıksız…
“Ben Sare’yi ilk gördüğümde,” diye başladı lafa Utku Bey. “Onu bizim evde gördüğüm için çok şaşırmıştım. Kardeşimle ara sıra görüşüyordum ama babamın olduğu yerde görmek, bilmiyorum imkansızdı.”
“Nasıl imkânsız? Biraz daha açar mısınız bunu?” dedi Özgür elini sallarken.
“Yani babam çok inatçıdır. Barışmak istemezse ölse barışmaz.”
Ada, başıyla onaylarken böyle bir babanın inatçılığını düşündü. Gerçekten kızıyla barışmayacak kadar inatçı bir insan mıydı? Pek öyle gözükmüyordu ama…
“Sürekli Sare’yle buluştuğumdan dolayı da Kerim’i tanıyordum.”
Ada, “Kerim’le nasıl tanıştınız?” diye sordu. Utku da bir müddet gözlerini kısarak geçmişi düşünmeye çalıştı.
“Kerim’le bir kafede tanıştık. Sare özellikle tanışmamızı istedi. İlk başlarda iyi çocuktu. Hatta birkaç kez takılmışlığımız vardı. Ama sonra Sare’yi aldattığını öğrenince muhabbeti kestim.”
Ada’yla Özgür ilk defa böyle bir şey duymaları karşısında kaşlarını çattılar. Tüm ifadelerde hiçbir şekilde Kerim’in Sare’yi aldattığı yazmıyordu.
“Kerim’in Sare’yi aldattığını mı ima ediyorsunuz yani?” dedi Ada vurgulayarak.
“İma etmiyorum, gerçekten de gördüm.” diye açıkladı Utku.
“Geçen gece birlikte bir gece kulübüne gittiğimizde, Kerim tuvalete gitmek için masadan kalktı. Sonrada telefonunu masada unuttu. Bende kendi çapımda eğlenirken telefonuna mesaj geldi. İlk başta bakmak istemedim ama sonra gözüm kaydı işte. Mine miydi neydi kızın ismi. ‘Her şey hazır seni bekliyorum.’ yazmıştı. Garibime gitse de sebebini sormadım. Beni ilgilendirmezdi.”
“Sizi ilgilendirmeyen bu olay kardeşinizin ölümüne neden olmuş olabilir Utku Bey.”
Gözlerini açarak itinayla söylerken Ada, bu küçük hatanın bir kızı öldüreceğini aklına getirince insanların bir kez daha kötü yola düşmek için anlık bir şeye ihtiyacı olduğunu açıkça anlamıştı. Gerçekten bir insanın katil olabilmesi, bu kadar kolaydı işte. Belki de bu kadar umursamaz olmasaydı Utku, Sare şu anda hayatta olabilirdi.
“Bilmiyordum Komiserim. Bilseydim kardeşimi o şerefsizin eline bırakır mıydım?”
“Bıraktınız ama…” diye son noktayı koydu Özgür. “Şimdi bize o geceden bahsedin. Ailenizden farklı başka bir şey gördünüz mü?”
“Hayır, Komiserim. O gece olanların hepsi öyle gerçekleşti.”
“Anlıyoruz,” dedi Ada başını sallarken. Ancak bu durum yine de ailenin umursamazlığını açıklayamazdı. Evden yolladıkları kendi kızı hatta kendi öz kardeşiydi ve o kızı öleceğini bildiğin halde ölüme göndermek acımasızcaydı.
Özgür’le Ada, Utku’nun yanından kalkarken akıllarında kalan soruların cevapsız kalmasına izin vermişlerdi bir kez daha. Aile tamamen umutsuz vakaydı ve bağları çok çabuk bozulmuştu. Şimdi ise hepsi kendilerine bakmadan başkalarını suçluyorlardı. Aile her şeydi, kaderi belirleyen de ailenizin size nasıl davranacağıydı.
Bu kadar sorgulamanın sonucunda ellerinde tutulabilir bir şey bulamamışlardı. Aile sürekli Kerim’i suçluyor ve onun yaptığını söylüyorlardı. Bir bakıma haklılardı aslında. Çünkü en görünür kimse onu suçlamak herkesin işine gelirdi.
“Kardeşiniz Şeyma’yla görüşmek istiyoruz.” dedi Ada elinde tuttuğu not defterini sallarken. Utku aniden ayağa kalktı.
“Onunla ne görüşmek istiyorsunuz ki? O daha bir çocuk. Reşit bile değil.”
“Ama o da bir birey.” diye sürdürdü Ada. “Onunda görüşlerini almak istiyoruz.”
Özgür, sert gözlerini Utku’nun üzerinde gezdirirken ellerini ceplerine soktu. Utku’nun yüzünün beyazlaması hiç hayra alamet değildi, hatta bir anda oturduğu yerden kalması nedensizce gözüne batmıştı Özgür’ün. Gözlerini kısarak ona dik dik bakmayı sürdürdü.
Utku da ona dik dik bakan Özgür’ü görünce onaylamak zorunda kaldı. Yüzü tekrar o eski haline bürünürken eliyle kardeşinin odasını gösterdi.
“Tabii, Komiserim. Yukarda merdivenleri tırmanınca kapısını görürsünüz. Soldaki oda.”
Ada, ‘tamam’ dercesine başını sallayarak yönünü merdivenlere çevirdi. Özgür’de Ada’nın peşinden gitmeden önce, Utku’nun üzerinde gözlerini gezdirmeyi ihmal etmedi. Bu çocuğu neden bilmiyordu ama hiç gözü tutmamıştı. Belki de kız kardeşinin sevgilisi, kızı aldattığı halde buna göz yummasından dolayı da olmuş olabilirdi. Ama neden kız kardeşine yardımcı olmak yerine umursamadı?
O da Ada’nın peşinden ağır ağır yukarıya çıkarken, kahverengi ve ahşap kapının önünde durdu. Bu odanın karşısında bir oda daha vardı ve gözü o açık kapıya kaydı. Belki de açık kapının Şeyma’nın odası olduğunu düşünerek ilerledi. Ancak orada Şeyma yerine Ada’yı buldu. İçeride kimse yoktu, fakat oda uzaktan genç bir kıza ait olduğunu açıkça gösteriyordu.
Odayı dikkatlice inceleyen Ada’yı izlerken, yüzündeki o garip hüznü de görmezden gelmek olmazdı. Masanın üzerinde uzun zamandır dokunulmamış kalemleri incelerken nasıl bir ihtiyaçla baktığı anlaşılıyordu.
O küçük yaşta ailesini kaybetmiş bir kızdı. Onun daha önceden hiç odası olmamıştı. Hatta kendi kendini büyütmüştü. Bu adaletsiz dünyaya da adalet getirmek için polis olmuştu.
Üzücü…
Tabii onun işi ona üzülmek değildi.
Kollarını bağlayıp usulca Ada’yı izlemeye devam etti. Sesini çıkartmadan onu izlerken Ada’nın bir anda dönmesiyle birlikte bu izleme son buldu.
“Komiserim,” dedi kısa süreli bir şaşkınlıkla. Sonra odayı gösterdi.
“Burası Sare’nin odasıymış. Evi terk ettiğinden beri hiç dokunulmamış. Baksanıza, lisede çekilen fotoğrafları hala daha duruyor.” diyerek resimleri gösterdi. “Ne kadar mutlu…”
Sare’nin kocaman gülümseyen resimlerini görünce Ada aslında böyle bir çocukluk yaşamayı ne kadar özlediğini fark etti. O da mutlu bir genç kızlık hayatı yaşamak isterdi ama asla yaşayamayacağını biliyordu. Resimlere son bir kez daha göz gezdirdikten sonra odadan çıkmak için döndü.
Özgür Komiser, hala daha kolları bağlı şekilde ona bakıyordu. Yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı. Onu hiç böyle bir gülümsemeyle görmemişti. Neden güldüğünü sormak için ağzını araladığı sırada Özgür yolu açtı.
“Sare’yi odasını bozmayacak kadar seviyorlarsa onu neden ölüme gönderdiler?”
Ada beklenmeyen soru karşısında birkaç saniye durakladı.
“Bilmem Komiserim, belki de Sare gerçekten aptal bir aşıktı.”
“Bende bilmiyorum, ama Kerim’den bu kadar şüpheleniyorsa o zaman onu tutuklama vaktimiz geldi.”
“Ama kanıtımız yok.”
Özgür Komiser, hiçbir şey demeden beklemeye devam etti. Çünkü Ada çok doğru bir yere değinmişti. Eğer kanıt yoksa suçlu da yoktur. Ama ortada bir cinayet varsa ve şüpheler tek bir noktada toplanırsa işte o zaman işler değişirdi.
Ada, Özgür’ün önünden geçip Şeyma’nın odasının kapısını tıkladığında, kapının ardında kızın buğulu ve yorgun sesini duydu. Ağır ağır kapıyı açtıktan sonra on üç yaşlarında bir kız çocuğuyla karşılaştılar. Odada yoğun bir şekilde ders çalışırken yakalamışlardı onu. Ancak bu durum onlara garip gelmişti. Sonuçta o kızın ablası ölmüştü değil mi? Bu kadar sakin olması çok ilginçti.
Odası kendine has güzel ve süslüydü. Tam bir genç kız yolunda adım atarken ki sahip olunan odalardan biriydi.
İçeriye girdiklerinde Şeyma da ayağa kalkarak onları selamladı. “Merhaba” dedi meraklı ses tonuyla. Ada, aynı onun gibi nazik bir ses tonuyla cevap verdi.
“Merhaba, biz ablanın cinayetini araştıran polisleriz.”
Odanın içinde bulunan gizli hava kendini ortaya çıkardı ve küçük kızın gözleri dolmaya başladı. Ne kadar normal dursa da aslında bu kızın içindeki tüm gizemli yangınlar ortaya çıkmıştı. Kimse dışarıdan görüldüğü gibi değildi. İlk başta kızın soğukkanlılığı yüzüne vursa da sonradan bu iki kelime yüzünden tüm gerçekliği ortaya çıkmıştı.
“Ablamı çok özledim.”
İşte bu iki kelime bekledikleri bir şeydi ve bu kız bunca zaman bunu içinde tutuyordu.
Ada, Özgür’e baktı. Özgür’de Ada’ya bakıyordu. Kaşları ‘neden böyle yaptın’ dercesine çatılmıştı. O da bilmiyordu neden aniden böyle dediğini. Yüzünün gülümsediğine kanmıştı birazda. Güler yüzle karşılaştığında belki de onun bu durumu atlattığını düşünmüştü.
“Ben çok üzgünüm…” diyemeden Ada Özgür öne çıkarak küçük kıza ilerledi. Kızın minik yanaklarını avuçladı.
“Şeyma, polis ablan seni üzmek istemedi. Biraz oturmak ister misin?”
Şeyma başını sallamasının üzerine ikisi de yatağa oturdular. Ada da bir köşeye yaslanıp Özgür’ün kızla ilgilenmesini izledi.
“Şeyma, ablanın nasıl öldüğünü biliyorsun değil mi?” Şeyma tekrar başını salladı.
“Evet, çocuk gibi gözüksem de ben on üç yaşındayım. Neyin ne olduğunu biliyorum komiserim. Ablam cinayete kurban gitti. Haberler öyle söylüyordu, suçlu daha belli değilmiş. Annemler Kerim abiyi suçluyorlar ama ben Kerim abinin böyle bir şey yapmayacağını düşünüyorum.”
Elinin tersiyle göz yaşlarını silmek için durmuşken Ada fırsat bilerek soruyu sordu.
“Neden Kerim abinin yapmadığını düşünüyorsun?”
“Çünkü,” dedi boğazında biriken tükürüğü yutarken.
“Kerim abi Sare ablama çok aşıktı. Biz sürekli Sare ablamla buluşup dururduk. Yanında Kerim abi de gelirdi. Ama o subay olduğu için sürekli uzun süreli görevlere çıkardı. Sırf o kadar uzaktan Sare ablamı görmeye gelir birlikte yemekler ve dondurmalar yerdik. Kerim abi, ona çok farklı bakardı. Abimle yengemin birbirine bakmasından çok farklıydı.”
Ellerini Özgür’ün ellerinden çekerken ayağa kalktı ve hızlı bir şekilde kitaplığının yanına gitti. Oradan pembe renkli bir kitap çıkartarak Özgür’e uzattı. Özgür ilk başta anlamadan Şeyma’ya baksa da Şeyma açmasını söyleyince kitabın sayfalarını çevirmeye başladı.
“Bu benim günlüğüm gibi bir şey. Sevdiğim anılardan biriktirdiğim resimler var içinde.”
Özgür sayfalarda tek tek gezerken Ada da yan gözle deftere bakıyordu. Sayfalarda bir sürü süslenmiş resim vardı ve birçoğunda da kendi resmi bulunuyordu. Ancak son resme geldiğinde Özgür sayfayı çevirmeyi bıraktı. Ada da sayfayı görünce Özgür’e daha da yaklaştı.
“Bu ne zaman çekildi?”
Kız hangi fotoğraf olduğunu görmek için boynunu kaldırınca Özgür zorlanmaması için defteri ona çevirdi.
Resimde üç kişi vardı. Şeyma, Kerim ve Sare… Şeyma en önde selfie yaparken arkada Kerim’le Sare birbirlerine bakıyorlardı. İkisinin de gözlerinin içi parlıyordu. Tutkulu bir şekilde birbirlerine bakan iki aşık...
“Bu resim geçen hafta çekildi. Kerim abi bizi sahil kenarına götürmüştü. Ablamla birlikte kahvaltı yapmıştık.”
Yüzü düştü. Morali ne kadar bozulursa bozulsun kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
“Kerim abi görevden döndüğü akşam beni aradı ve plan yapmamız gerektiğini söyledi. Sare ablamı kahvaltıya çağırmamı ve birlikte yemek yerken arkadan ona sürpriz yapacağımızı söyledi. Benimde bu plan hoşuma gitti. Ablamı zor ikna etsem de sonunda onu sahildeki kafelerden birine getirdim. Birkaç dakika sonra da Kerim abi geldi. Ablam Kerim abiyi de görünce mutluluktan ağladı. Sevinçten gözlerinin içi parlıyordu. Çok güzeldi o an.”
Anlatırken onunda gözlerinin içi parlıyordu. Ama bu anının ablasıyla son anısı olduğunu da biliyordu. Bu yüzden o hüzünlü acı tüm bedenini sarmışçasına göz yaşlarına boğuldu. Minik yanaklarından akan gözyaşlarını silmek için bu sefer uğraşmadı Özgür. Çünkü biliyordu. Ne kadar onun gözyaşlarını silse de ablasının yerini asla doldurmayacağını biliyordu. O yüzden kızın ağlamasına izin verdi.
Şeyma, gözyaşlarının arasından Özgür’e baktı. O kadar iç parçalayıcı bakıyordu ki Ada etkilenmemek için başını sağa doğru çevirmek zorunda kaldı. Kız tekrar Özgür’ün elini tutarken gözlerindeki yaşlarını temizlemeye bile tenezzül etmeden o acılı sözleri söyledi.
“Lütfen polis abi. Ablamın katilini bul! Lütfen! Yalvarırım! Ablam bunu hak etmedi.”
Özgür, tekrar küçük kızın yanaklarını avuçlarının arasına aldı ve babacan bir tavırla kızın yanaklarını sildi.
Bu can yakıcı anda yapabildiği tek şey buydu çünkü. Biliyordu, ne kadar acı çektiğini. Sevdiği birinin yanından sonsuza kadar gitmesini. Bu yüzden ona bir söz vermeliydi. En azından acılı kalbini hafifletecek bir söz.
“Söz veriyoruz, ablanın katilini bulacağız.”
****
**
Oradan ayrılırken de bu sözler aklında yankılanıyordu Ada’nın. Küçük bir kıza söz vermişlerdi ve şu anlık ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Üstelik bu kadar olaydan ve suçlamadan sonra Kerim’in yakalanması gerekiyordu. Zaten olayla alakalı çok az şey anlatmıştı. Özgür’ün dediğine göre de bir şeyler saklıyordu. Peki neden? Hala daha aklına yatmamıştı bazı şeyler. Hala daha çözülmesi gereken düğümler vardı.
“Ne düşünüyorsun?” dedi Ada Özgür’e doğru. Az önce çıktıkları evin taşlı yolunda yürürken uzun bir süre sessiz kalmışlardı.
“Ne mi düşünüyorum?” diyerek dudaklarını büzdü Özgür.
“Bilmem.”
Hep bir düşünceler içerisinde duran bu adam ne düşündüğünü bilmiyor muydu yani?
“Sadece Kerim’i göz altına almamız gerektiği biliyorum. Aile Kerim’i suçluyor ve haklılar da…”
“Ama Şeyma’nın anlattıkları…”
“Bir çocuğun aklını küçük bir dondurmayla bile kandırabilirsin. Belki de Kerim göz boyamak istiyordu. Belki de Sare’yi öldürmeyi daha önceden planlamıştı.”
“Belki de” diyerek lafını kesti Ada. “Küçük kız doğruyu söylüyordur ve gerçekten de Kerim katil değildir.”
“Belki de katildir. Hayat bazen acı verici olabilir. Ne kadar kız Kerim’i sevse de Kerim’de bir insan.”
“Ama az önce kızın yanında öyle demiyordun.” dedi Ada, Özgür’ün bu düşüncesine karşı. Neden bu kadar sinirlendiğini bilmese de sadece tepkisini göstermek istedi.
“Ne deseydim çocuğa! ‘Katil Kerim abin olabilir’ mi, deseydim. Çok saçmaladın iyice.” diye savurdu Özgür üzerine gelen Ada’yı.
Ada bir şey demeden önüne dönerken şapkasının altında kalan saçlarını kaşıdı. Özgür’de haklıydı aslında. Ortada bir cinayet varsa herkes şüphelidir…
“Pekâlâ, o zaman şimdiki durağımız okul.” dedi Ada konuyu değiştirmek istercesine.
Oysa Özgür hala o noktadaydı. Belki Ada bu işte yeni olabilirdi ama o yıllarını bu işe vermişti. Yine de bir şey söylemeden onu takip etti. Şimdi okula gitmeleri gerekiyordu. Okul çevresiyle görüştükten sonra da Sare’nin arkadaşlarıyla görüşeceklerdi. Bakalım onlar Kerim hakkında neler biliyorlardı.